PELİN ÇİFT- İyi akşamlar sayın seyirciler. TRT ekranlarında Sayın Cumhurbaşkanımızla yapacağımız özel yayın vesilesiyle karşınızdayız. Dışarıdan da o ihtişama şahit oldunuz, II. Abdülhamit Han dönemine ait Yıldız Sarayı’nın Büyük Mabeyn Köşkü’nden şu anda sizlere sesleniyoruz.
Bugün dış politika ağırlıklı bir gündemle Sayın Cumhurbaşkanımıza sorularımızı yönelteceğiz. Ben Pelin Çift karşınızdayım, gazeteci arkadaşımız Zeynep Bulut Şenel ve TRT Uluslararası Yayınlar Genel Yayın Yönetmeni Serdar Karagöz bugün Sayın Cumhurbaşkanımıza sorularımızı yönelteceğiz.
Efendim, iyi akşamlar diliyorum.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- İyi akşamlar diliyorum, çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
PELİN ÇİFT- Yine güzel bir mekânda tabii sizinle yayına çıkmak her zaman heyecan verici.
Gündem de çok yoğun, müsaadenizle ben Libya’yla başlamak istiyorum. Türkiye güneyindeki terör koridorunu çok başarılı hamlelerle, operasyonlarla adeta kırdı. Ve şimdi çok önemli bir kazanım Doğu Akdeniz’de de geçerli ve Libya’yla yapılan bir anlaşma var. Bu anlaşmayla Türkiye aslında yine bazı oyunları bozdu, bunu sizin anlatmanızı rica edeceğim, Türkiye ne kazandı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Çok teşekkür ediyorum. Kaddafi döneminde bununla ilgili bir adım atmıştık, fakat attığımız adım tabii Kaddafi’nin ölümü sebebiyle devam etmemişti. Ondan bu yana burada bir sessizlik, fakat bu sessizliği de ne yazık ki bölgede Mısır gibi, Güney Kıbrıs gibi, Yunanistan gibi, zaman zaman İsrail gibi dörtlü bir halde buradaki durumu adeta kendilerinin egemenliği altına alarak, yani Türkiye olsun, Libya olsun buralarda sesleri çıkmayacak, buralara tam biz hâkimiz. Münhasır ekonomik bölgede özellikle uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımıza rağmen, hayır buralarda Türkiye sondaj gemilerini gezdiremez, sismik araştırma yapamaz, gibi yaklaşımlarla, zaman zaman da ciddi tehditler savurdular. Tabii biz bu tehditleri falan dinlemedik. Ve bizim daha önce ne sismik araştırma gemimiz vardı, ne sondaj gemimiz vardı. Şimdi hamdolsun iki tane sondaj gemimiz var, iki tane sismik araştırma gemimiz var, şimdi bir tane daha anlaşma dönemindeyiz, bir sondaj gemisi daha alacağız. Çünkü bu çalışmaları, bu araştırmaları sadece Akdeniz’de değil zaman zaman Karadeniz’de, hatta belki uluslararası sularda da bu çalışmaları sürdüreceğiz.
Burada sizlerin de ifade ettiği gibi bu muhtırayı biz Libya’nın meşru yönetimi olan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladık. Yani Hafter orada Libya’nın bir ulusal temsilcisi değildir, oradaki temsilci şu anda Sarraj’dır. Ve biz, Sarraj ekibiyle beraber geldiler İstanbul’da oturduk, bu konuları müzakere ettik ve bu mutabakat muhtırasıyla Türkiye esasında uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullandı; attığımız adım bu.
Ve bu adımdan başta tabii Yunanistan olmak üzere Mısır, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İsrail ciddi manada rahatsız oldu. Bunlarla da kalmadılar aslında, Batıda da bazı ülkeler ya siz ne yapıyorsunuz falan gibi bunu NATO’da, değişik yerlerdeki toplantılarda bize söylediler. Çünkü biz bugüne kadar uluslararası hukuku hiçe sayarak, attıkları tek taraflı adımları bunların bozulmuş oldu. Tek taraflı adımı atanlar aslında bunlar. Ama biz şimdi bu adımı atınca bunların bu oyunu bozuldu.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi –burası çok önemli- 2003’te Mısır, 2007’de Lübnan ve 2010’da İsrail’le benzer anlaşmalar imzaladı. Uluslararası hukuku ve Türkiye’nin haklarını hiçe sayarak, Doğu Akdeniz’i bunlar parsellediler o zaman girdiler. Ayrıca Yunanistan’ın tek taraflı deniz yetki alanları ilan ederek, Türkiye’yi, Kuzey Kıbrıs ile Türkiye kıyıları arasına adeta bir sıkıştırma, pres planı devreye girmeden bu anlaşmayla Doğu Akdeniz’deki yetki alanımızı maksimum düzeye çıkardık, attığımız bu adımla.
Tabii Türkiye ile Libya olarak karşılıklı yeni bir anlaşmayla belirlediğimiz bu münhasır ekonomik bölge alanlarında ortak arama faaliyetleri gerçekleştirebileceğiz, herhangi bir sıkıntı yok. Diğer uluslararası aktörler bu anlaşma ile Türkiye’nin çizdiği alanlarda onay almaksızın arama-tarama faaliyeti yapamaz. Güney Kıbrıs, Mısır, Yunanistan ve İsrail, bu bölgeden Türkiye’nin onayı olmadan doğalgaz nakil hattı kuramaz. Dolayısıyla bizim bu noktada herhangi bir taviz vermemiz mümkün değil. Bu yapılanlar uluslararası deniz hukukuna kesinlikle uygundur.
Ülkemizin Doğu Akdeniz’in batı kısmındaki kıta sahanlığı münhasır ekonomik bölge sınırları birbirini destekleyen bir dizi adım ile ilk defa bir bütün olarak ve net bir şekilde ortaya kondu. Ve tabii bununla kalmadık, Libya Anlaşması ülkemizin deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusundaki hukuki tezini de ne yaptı? Destekledi. Biz Doğu Akdeniz’de aslında en uzun kıyı şeridine sahip bir ülkeyiz, bunlar bunu da görmüyorlar. Bu anlaşma ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından dayatılmaya çalışılan yaklaşımlara ve ülkemizi Antalya Körfezi’ne hapsetmeyi hedefleyen deniz yetki alanı iddialarına karşı uluslararası hukuk çerçevesinde haklı bir adım attık. Yani biz bu adımları atarken sağa-sola, hiçbir yere sormadan böyle bir adım atmıyoruz, bizim de hukukçularımız var; uluslararası hukuk olsun, deniz hukuku olsun, bu konularda ciddi deneyimlerimiz var ve bu arkadaşlarımızı da çalıştırmak suretiyle bu adımımızı haklı bir şekilde kendimize özgüvenimizle atmış olduk ve şu anda da bu istikamette yürüyoruz, yürüyeceğiz.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, şu anda TRT Arabi üzerinden bütün Ortadoğu coğrafyası, TRT World üzerinden de küresel düzeyde pek çok kişi bu yayınımızı izliyor.
Siz Londra’da Yunan Başbakanı’nı kabul ettiniz, bir görüşmeniz oldu. Orada konu gündeme geldi mi? Kendisinin bu konudaki yaklaşımı nasıldı, siz mesajlarınızı ne şekilde verdiniz kendisine?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi değerli arkadaşlar, öncelikle yani şu harita çok net, çok şeyleri de açıkça ortaya koyuyor. Bu bizim için tarihe kayıt düşmektir ve tarihe kaydı düşüyoruz. İçeride ve dışarıda bundan çok rahatsız olanlar var, onu da söyleyeyim.
Şimdi bakınız şurada Girit ve sınırlarımız buradan gördüğünüz gibi bir blok ve bu blok bizim Libya’yla bütünleştiğimiz yer. Buraya kadar olan yerde bizler rahatlıkla sondaj çalışmalarımızı Türkiye olarak yapacağız. Güneyde de Libya sondaj çalışmalarını yapacak. Ve bunun dışında da bakın H, G, F, İ, D, C, B, A bu gördüğünüz çizgi, bu sınır; bizim için bundan önce böyle bir sınır yoktu. Ama şimdi bizim deniz kıta sahanlığında bunun üstü Türkiye’ye ait, Türkiye bu alanlarda çalışmasını rahatlıkla yapacak durumdadır. Tabii rahatsız olanlar olacak, o ayrı mesele.
SERDAR KARAGÖZ- Yunanistan, “uykuda yakalandık” şeklinde bir açıklaması var.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Onlar şimdi o tür ifadeler kullanıyorlar. Bizim tabii bir başka avantajımız daha var, yani biz bunu da görmemezlikten gelmeyelim, o da nedir? Biz Kıbrıs’ta da bir defa üç garantör ülkeden bir tanesiyiz; Türkiye, Yunanistan, İngiltere. Ve Türkiye, Yunanistan olarak da biz bu çalışmayı zaten biliyoruz. Aynı şekilde bu münhasır ekonomik bölge olayları nereden kaynaklanıyor? İşte buralardan kaynaklanıyor. Ve bu münhasır ekonomik bölgeyle beraber, işte şu gördüğünüz noktalar bizim sınır olarak tamamen kıta sahanlığındaki bizim sınırlarımızı çiziyor. Buralarda bu çalışmaları artık bizim gemilerimiz rahatlıkla yapacak.
Bugün ne oldu? Bugün İstanbul’da Aile Sosyal Çalışma Bakanlığı’nın uluslararası bir toplantısına İslam İşbirliği Teşkilatı’nın, orada Libya’dan bir bayan temsilci nasıl mutlu, nasıl mutlu, nasıl mutlu. Diyor ki; Sayın Başkanım, siz olmasaydınız biz bu haklarımızı alamazdık, şimdi biz bu haklarımıza kavuştuk ve Libya halkı sizi şöyle seviyor-böyle seviyor, anlata anlata bitiremiyor.
Ve bütün mesele şu anda, hep tabii bugüne kadar vurdular aldılar, vurdular aldılar; yok, bundan sonra böyle olmayacak, artık bizler de hakkımıza sahip çıkacağız. İşte buyurun Libya ve güzel bir bant ve bu bandın içinde Türkiye’nin de, Libya’nın da hakları var ve bu hakları tabii koruyacağız. Yani Türkiye hem karşı kıyı ülkesi olan Libya ile anlaşarak uluslararası deniz hukukuna uygun davranmıştır, hem de Türkiye ile Libya arasında çizilen şu hat, adalar değil ana karalar üzerinden çizildiği için Yunanistan’ın eli-kolu bağlandı. Şimdi Yunanistan’ı biraz da çıldırtan bu. Bunları konuşmak istemem, ama maalesef onların da kullandıkları ifadeler bizi bunları söyletmeye yöneltiyor. Dolayısıyla Yunanistan’ın itiraz edebileceği bir boşluk yok. Doğu Akdeniz’deki mevcut konjonktür göz önünde bulundurulduğunda ülkemizin Libya ile imzaladığı bu mutabakat muhtırasının mezkur mahiyette tepkileri tetiklemesi şaşırtıcı değildir. Bilhassa Yunanistan ve Güney Kıbrıs Yönetiminin Doğu Akdeniz’deki maksimalist o deniz yetki alanları iddiaları vardı, hatırlayın. Bunlar karşısında bu muhtıra ile Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını korumaktaki kararlılığını dünya kamuoyu nezdinde açıkça göstermiştir. Muhtıra, Rum-Yunan ikilisinin Türkiye’yi Akdeniz’de çevreleme, yalnızlaştırma girişimlerine güçlü bir cevap niteliğindedir.
Ülkemizin her zaman barışçı çözümden yana olduğu görülmüştür. Bu çerçevede istikşafi temaslar ve güven artırıcı önlemler dahil Yunanistan ile diyalog kanallarını yeniden canlandırmaya hazırız. Doğu Akdeniz konusunda yeni bir diyalog kanalı açma teklifimizin geçerli olduğunu Başbakan Miçotakis’le Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında ve Londra’da düzenlenen NATO Liderler Toplantısı marjında bizzat kendisine de ifade ettim. İki ülke arasında taze bir başlangıç olsun dedim, bunu yapalım. Ve Sayın Miçotakis ile göreve ilk başladığında da bunları yumuşak bir şekilde görüşmüştük. Ancak yapılan çağrılarımıza Yunanistan tarafından bugüne kadar olumlu bir cevap alamadığımızı da üzülerek belirtmek isterim. Tabii Yunanistan, muhtıranın metnini vermediği gerekçesiyle Libya Büyükelçisini –skandal bu- sınır dışı etti. Halbuki bu gizli bir muhtıra değil, nitekim basınla da paylaştık. İki taraftaki onay süreçleri tamamlanarak, yürürlüğe girdi, şimdi Birleşmiş Milletler’e biliyorsunuz gönderdik, imzaladım ve oraya gönderdik, tescil aşamasında. Anlaşma Libya’nın çıkarlarını korumakta, böyle bir adım atıyoruz. Kaldı ki Meclisimizden geçerken de neredeyse oybirliği denecek şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçti bir parti hariç. Bu da tabii şu anda milletimizin bu konudaki hassasiyetini, bu konudaki ittifakını gösteriyor. Yunanistan muhtıranın metnini vermediği gerekçesiyle Libya Büyükelçisi’ni deport ederken aslında uluslararası bir skandala da böylece adımını atmış oldu. Bu sahada tabii ben inanıyorum ki bundan sonraki süreçte Yunanistan da bu yanlış adımlarının bedelini uluslararası camiada da ödeyecektir.
ZEYNEP BULUT ŞENEL- Efendim, şimdi siz az önce harita üzerinden de net şekilde bu Libya’yla varılan mutabakat neticesinde Türkiye’nin resmi olarak hak sahibi olduğu alanları gösterdiniz. Bu alanlarda yakın vadede bir çalışma yapılması planlanıyor mu? Ve hemen şunu da eklemek istiyorum: Doğu Akdeniz’deki diğer kıyıdaş ülkelerle de Libya’yla varılan mutabakat benzeri anlaşmalar olabilir mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Değerli arkadaşlar; bu anlaşma her şeyden önce Türkiye-Libya arasındaki deniz yetki alanlarının sınırlarını belirlemiş oldu, şimdi sınırlar artık belli. Türkiye ile Libya kendi alanlarında ortak arama-tarama faaliyeti yapabilir ya da Libya kendi alanında Türkiye’ye bu hakkı tanıyabilir. Şimdi ülkemizin imzalanan mutabakat muhtırası ile Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığımızın en batı sınırları Yunan adalarının karasularının dış sınırına kadar uzatılmıştır. Dolayısıyla devlet uygulamalarımızla kıta sahanlığı haklarımızın korunmasına devam edeceğiz. Ülkemizin diyaloğu ve görüşmeleri teşvik edici tutumunu sürdürürken önümüzdeki dönemde hem kendi haklarımızı, hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını koruyacağız. Tek taraflı adımlara izin vermeyeceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Tabii burada en önemli durum şu veya en güzel şey şu: Eskiden biz böyle sondaj için bir gemi alalım veya sismik araştırma için bir gemi bulalım, ya bırakın kiralamaya muktedir değildir. Ama şimdi bizim kendimize ait gemilerimiz var, bunlarla bu çalışmayı yapıyoruz. Ve hem Türkiye, hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle anlaşma imzalama yetkisi ve hakkı var. Uluslararası deniz hukuku karşılıklı kıyıların 400 milden az olduğu durumlarda taraflara kendi aralarında anlaşarak sınır belirleme hakkı tanıyor, hatta bunu teşvik ediyor. Türkiye Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelere, bütün bunlara yönelik adilane paylaşım temelinde bir çağrı yapmış durumda. Hakkaniyeti temel alacak şekilde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi hariç –orayı buraya karıştırmayacağız- bölgede tüm kıyıdaş ülkelerle deniz alanlarını sınırlandırmak için müzakerelere hazır olduğumuzu en başından beri vurguluyoruz. Bizim barışçı bir çözüme destek veren tutumumuz başından beri değişmedi, yine aynı yerdeyiz. Hakça bir çözüm için tüm ülkelere diyalog çağrımız sürmektedir, beraber bu çalışmaları yürütebiliriz. Nitekim şu anda Birleşmiş Milletler’e gönderdiğimiz malum bu durumun içeriğini belirten yazımız ve bundan sonraki süreçte bizim artık Libya’yla birlikte bu çalışmaların başlayacağı süreç olacaktır.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, Güney Kıbrıs hariç bütün kıyıdaş devletler derken farklı konularda sorun yaşadığımız devletler de dahil bütün devletleri kastediyoruz.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii, bunları otururuz konuşuruz, değerlendiririz. Yani bizim derdimiz düşman kazanmak değil dost kazanmak. Düşman olanlar varsa onları da dost olmaya davet etmek, derdimiz bu.
SERDAR KARAGÖZ- Küresel düzeyde manşet bu şekilde atılmış oldu.
PELİN ÇİFT- Peki efendim, şunu sormak isterim: Libya’da darbeci general Hafter’i destekleyenler şu pozisyonda desteklerini artırabilirler ve Hükümete orada baskı uygulayabilirler. Libya’nın Birleşmiş Milletler tarafından tanınan meşru hükümeti, yani biliyorum bir savunma anlaşmamız var, ama eğer bir destek isterse Türkiye’den askerimiz Libya’ya gider mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi böylesine bir çağrı özellikle Türkiye’ye tabii ki bu hakkı tanır. Yani Libya halkından, Libya yönetiminden böyle bir davet geldiği anda bu bizim için adeta bir hak doğurur. Hele hele şimdi biz burada ne yaptık? Bir, askeri güvenlik anlaşması yaptık, bir de denizde malum buradaki hakkaniyet konusu. Birleşmiş Milletler 2011 yılından beri Libya’ya silah satışının önüne geçen bir ambargo uygulamakta. Ancak Libya Ulusal Hükümeti’nin çağrısı karşısında asker gönderme faaliyeti bu kapsamda asla yorumlanamaz. Böyle bir davet gelmesi durumunda Türkiye nasıl inisiyatif üstleneceğine kendisi karar verecektir, biz bir yerlerden izin almayız, bunun kararını kendimiz veririz. Kaldı ki Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır Hafter’e her türlü askeri destek sağlayarak, Birleşmiş Milletler kararlarını da deliyor. Özellikle Türkiye, Libya’da faaliyet gösteren gemileri, şirketleri ve insani yardım kuruluşlarını koruma hakkına da sahiptir. Nitekim bazı ülkeler bu tarz faaliyetler gerçekleştiriyor. Örneğin, İtalya Mısrata’da kurduğu hastaneyi korumak için bir miktar asker bulunduruyor. Öte yandan Türkiye dışına asker gönderilmesi koşulları ve buna ilişkin olarak mevzuatımız bakımından atılması gereken adımlar var. Türkiye ile Libya arasında akdedilen asker veya Askeri Güvenlik İşbirliği Mutabakat Muhtırası iki ülke arasında eğitim ve teknik destek konularında işbirliğine yöneliktir. Alınan mutabakat muhtırasının Libya ile 2012 yılında akdedilen Askeri Eğitim İşbirliği Anlaşması’nın güncellenmesi niteliği de haiz benzer anlaşmalar 60 ülkeyle imzalandı. Ulusal Mutabakat Hükümeti ile başlattığımız söz konusu işbirliğinin Libya’da siyasi sürece dönüş çalışmaları kapsamında gündemde olan Libya’da güvenlik reformu çalışmalarına katkı mahiyetinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Ve biz bu konuda Libya’ya her türlü desteği vermeye açığız.
PELİN ÇİFT- Evet, bu yeni anlaşma hayırlı uğurlu olsun.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, Birleşmiş Milletler Libya Özel Temsilcisi dün yapmış olduğu açıklamada özellikle Rusya’nın Hafter’e vermiş olduğu desteğin altını çizdi. Siz de Putin’le çok sık görüşen bir lidersiniz. Rusya’nın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii Sayın Putin’le bu ara bir görüşme talebim var, ayrıca önümüzdeki ayın sekizinde o da Türkiye’de olacak. Tabii biz arkadaşlarımıza da, yani biz önümüzdeki ayın sekizini beklemeyelim, ondan önce bu hafta içinde filan mümkünse bu görüşmemizi yapalım, çünkü Hafter konusu aslında istiyorum ki Rusya’yla münasebetlerde yeni bir Suriye doğurmasın. Ve ben inanıyorum ki Rusya da Hafter konusunda mevcut tezi gözden geçirecektir, çünkü bunun legal bir yönü yok, illegal birisi. Aynı şekilde yapılan destekler de zaten bu illegalite içerisinde sürdürülüyor. Şu anda durumu da zaten pekiyi değil, Hafter.
ZEYNEP BULUT ŞENEL- Efendim, şimdi Ocak ayında diye biliyorduk, ama sanırım biraz daha öne çekilecek Rusya Lideri Putin’le yapacağınız görüşme?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- O ayrı, sekizinde Sayın Putin İstanbul’a gelecek, buradan biliyorsunuz bizim Türk Akımı Projesi’nin açılışını yapacağız İstanbul’da. Aynen nasıl İlham Aliyev geldi ve onun açılışını yaptıysak, şimdi de Türk Akımı’nın açılışını yapacağız. Bu ise sadece Libya’ya yönelik, Hafter konusuna yönelik bir görüşme olacak, bu telefon görüşmesi şeklinde.
ZEYNEP BULUT ŞENEL- Peki. O zaman şunu sorayım müsaadeniz: Şimdi Rusya’yla Barış Pınarı Harekâtı kapsamında bir mutabakata varıldı, mutabakat devam ediyor, terör örgütü unsurlarının çekildiğini açıkladı Rusya ve o dakikadan itibaren de ortak devriyeler başladı. Türkiye bu ortak devriyelerden mutmain oldu mu, tatmin oldu mu? Ne bekliyordu, ne aldı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şu anda bu gerek Rusya’yla olan anlaşmamız, gerek Amerika’yla olan anlaşmamıza baktığımızda, maalesef tabii bu devriyelerle ilgili şu anda beklenen neticeyi aldık diyemem. Yani iyiye gidiyoruz, ama henüz beklenen netice alınmış değil. İşte bugün örneğin iki askerimiz maalesef şehit oldu. Şimdi bütün bunlar tabii bu devriye çalışmalarının beklenildiği gibi olmadığını gösteriyor. Ama buna rağmen tabii ki geleceği olumlu istikamette müjdeleyen oralarda da gelişmeler de var.
Fakat son Amerika seyahatimde Sayın Trump’la yaptığımız görüşme ve bu arada yine Sayın Putin’le yaptığımız görüşmelerde de, yani bu işin biraz daha sıkı tutulması gerektiğini hep konuştuk ve mümkün olduğunca iyi gelişmeler de yok değil, var. Örneğin, İdlib her geçen gün daha iyiye gidiyor. Ama tabii asıl bizim derdimiz burada, yani şuradaki bakın Tel Abyad, şöyle doğuya doğru gidelim, orada Rasulayn var görüyorsunuz, ikisinin arası 120 kilometre, ama derinlik 30 kilometre. Şimdi bizim asıl buradaki hedefimiz, bakın Derik denilen bir yer var, tam doğu, orası Irak sınırıdır, oradan 444 kilometre batıya doğru olan bölge var, şimdi biz bütün bu bölgedeki teröristlerin buralardan boşaltılmasını hem Rusya’dan istedik, hem Amerika’dan. Ve bildiğiniz gibi 120 saat ve 150 saatlik anlaşmalarımız oldu, onlar bu saatlerde boşaltılacağını söylediler, ama ne Rusya bunu gerçekleştirebildi, ne de Amerika gerçekleştirebildi. Tabii bunlar gerçekleştiremediler, ancak biz de tabii kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz, dedik, nitekim yaptığımız iş de öyle oldu.
Bakın şu anda Rasulayn’la Derik arası orada 6 ilçe, 70 köy var, buraya 530 bin kişi yerleştirilebilir. Gelelim Tel Abyad’la Rasulayn arasına, burası da 3 ilçe, 63 köy var, buraya da 405 bin kişi yerleştirilebilir. Peki, bizim hedefimiz ne? Bizim hedefimiz de, Tel Abyad’la Rasulayn arasına 1 milyon insan yerleştirmek; bizim güvenli bölgedeki hedefimiz, planlama ve proje de bu. Planlamadaki bu hedefimizi biz şu anda attığımız adımlarla aslında gerçekleştiriyoruz, ama…
SERDAR KARAGÖZ- Dörtlü Zirvede de zannediyorum liderlere bunu verdiniz efendim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii tabii, bunların hepsini Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, NATO Zirvesi’nde bütün liderlere dağıttım, ekranda da gayet güzel gözüküyor. Ve bunun içinde ayrıca neler var? Hastaneydi kaymakamlık, okullar, valilik, bütün bunların bizim Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapılmış olan projelendirme çalışmaları var. Ve bu tabii bu projelendirme çalışmalarıyla da özellikle bizim derdimiz dedik ki, gelin burada uluslararası bir donörler toplantısı yapalım ve bu donörler toplantısıyla da, biz inşaatlara gireriz. Ama siz de mali desteği verin ve bir an önce buralarda atacağımız bu adımlarla bu insanları artık çadırlardan kurtaralım ve bütün çadırlardan bunları kurtararak aynen Cerablus’ta olduğu gibi bunları kendi evlerine, kendi topraklarına dönmesini sağlayalım. Şimdi ilk görüşmede hepsi iyi, güzel diyorlar. Hadi adım diyoruz, maalesef adımı atmıyorlar.
SERDAR KARAGÖZ- En son Londra’da gündeme geldi efendim. Bir sonuç var mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Orada da gündeme geldi, orada Dörtlü Zirve yaptık malum, o Dörtlü Zirvede de dört liderin hepsiyle orada gerek şahsım, gerek üç lider mutabık kaldık, ama dedik, para gelmesi lazım, para gelmeden bu adım atılmaz. Ve güya sözü verdiler, biz de onlara bu kitapçıkları dağıttık, o şekilde ayrıldık; aynı şeyi NATO’da da yaptık. Olsa da olmasa da ben diyorum ki, biz şu Tel Abyad’la Rasulayn arasına tüm insanlığa örnek bir adım Türk milleti atabilir. Bunlar şu anda zaten şu anda bizim topraklarımızda biz ciddi bir harcama yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Şu ana kadar 40 milyar doları aşan bir harcama yaptık. Avrupa verdiği sözü tutmadı, üç milyar avro, o kadar. Ama burada biz böyle bir adım atarsak, örnek burada şehirler kuracak olursak, bu tüm dünyada Batının ne olduğunu ortaya koyması bakımından çok çok isabetli olur diye inanıyorum, düşünüyorum.
SERDAR KARAGÖZ- Şubat ayında Dörtlü Zirve İstanbul’da yapılacak, buraya geliyorlar. O zamana kadar yaklaşımlarda somut bir ilerleme olur mu efendim?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Onlarda olur mu bilmiyorum ama biz şu anda tabii hemen bu işe başlayamayız, o durumda değiliz, ama biz proje çalışmalarını yaptık, planlama çalışmalarını yaptık. Şimdi Şubat ayında geldiklerinde tekrar bunları oturur kendileriyle konuşuruz, değerlendirmesini yaparız.
PELİN ÇİFT- Aslında keşke sınırda görüşülse değil mi ya da oraları görseler Türkiye ne yaptı.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Ama teklif ettim işte. Oraya gelmeyi henüz kabul etmiyorlar, dediler İstanbul bu iş için en ideal yer.
ZEYNEP BULUT ŞENEL- Efendim, siz NATO Zirvesi dönüşü uçakta yaptığınız açıklamalarda bu Dörtlü Zirve’nin ardından bu sunduğunuz öneriye bir ülkenin destek verdiğini söylemiştiniz, ifade etmiştiniz, o ülkeyi açıklamak ister misiniz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Adımı atalım, ondan sonra, şimdi açıklamayalım.
PELİN ÇİFT- Pekâlâ, ben NATO Liderler Zirvesiyle ilgili olarak bazı sorular yöneltelim istiyorum yine.
Şimdi Washington’daki görüşmenin ardından Amerika Başkanı Trump’la Londra’da bir kez daha biraraya geldiniz ve bazı başlıklar vardı sonucu daha ileri tarihlerde alınacak olan S-400, F-35 gibi ve YPG konusunda da bir anlaşmazlık söz konusu. Onu ben soracağım ama, bir video vardı, siz de bundan bahsetmiştiniz, Abdi Şahin’in videosunu siz Trump’a izlettiniz ve aslında bu güzel de bir cevap oldu, yani var olan hakikati bu videoyla gözler önüne serdiniz. Biz o videonun daha kısaltılmışını hazırladık, müsaadenizle onu ekrana taşıyalım.
PELİN ÇİFT- Ve Türkçeleştirdik. Ve uygun görürsünüz, o videoyu izlettiğinizde nasıl bir atmosfer oldu, nasıl izlettiniz, onu da anlatmanızı rica edeceğim.
…
Evet, böyle acılara sebebiyet vermiş bir teröristten bahsediyoruz ve siz bu videoyu Trump’la paylaştınız, o anda neler oldu?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii biz bu videoyu Trump ve beş tane senatörle, ayrıca bakanlar vardı, hepsiyle paylaştık. Tabii bu güzel bir orada hakikaten hava oluşturdu ve bakın bu adam yüzlerce, binlerce Türk vatandaşın ölümüne neden olmuş birisidir, öyle bir teröristtir. Ve bununla biraraya gelmek veya görüşme yapmak veya bizim onu aracı olarak kabul etmemiz, böyle bir şey ne uluslararası savaş hukukunda vardır, ne uluslararası siyaset biliminde vardır, böyle bir şeyi benim şahsen kabul etmem zaten mümkün değildi, mümkün de değildir filan. Tabii muhatap onu bildiği için de, yani bu konuyla ilgili kendisi de aksi bir şey orada söylemedi.
Fakat üzüldüğümüz şey tabii şu: Bir teröristle bir başka teröristi bir araya getirerek, bundan medet ummak, üzücü olan bu. Eğer biz NATO’da da masada olan bir konu şuydu: Yani uluslararası teröre karşı bir defa mücadele verecek miyiz? Ve teröristin dini, milleti, vatanı kesinlikle yoktur. Peki, bu teröristlerden biz ne bekliyoruz? Hep birlikte olup NATO diyor ki, biz terörü yok edeceğiz. Peki, terörü yok edeceksek böyle mi yok edeceğiz? Yani zaman zaman biz teröristlerle de masaya oturabiliriz mi diyeceğiz? İşte bu cani teröristin cürümlerini biz orada anlattık, yüzlerce bizim vatandaşımızı, askerimizi bunlar şehit etti. Esasında bizim için bu teröristin neden meşru bir hedef olduğunu gördüğümüz, bulduğumuz onu etkisiz hale getireceğimizi de biz söylemiş olduk. Sadece bu değil, buna benzer başka teröristlerde var. Mesela biz bunların bir kısmını şu anda kırmızı bültenle, bu da kırmızı bültenle aranıyordu, başka da var böyle kırmızı bültenle arananlar. Bunları da aynı zamanda uluslararası camiaya, liderlere, kongrenin senatörlerine duyurmuş olduk.
PELİN ÇİFT- S-400, F-35 gibi konular ve YPG’yle mevcut anlaşmazlık noktasında Londra’daki toplantıda acaba bir ilerleme kaydedildi mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi yani YPG, PYD bu konularla ilgili olarak zaten benim kendi konuşmam burada çok netti, açıktı. Ve biz Sayın Trump’la da yaptığımız görüşmelerde şunu da kendilerine açık net söyledik: Yani biz sizden şu anda S-400’ü almamak, bunun karşısında Patriot almak konusunda biz S-400’den vazgeçemeyiz, bizim için o sayfa kapandı. Ama siz bize eğer Patriot vereceksiniz biz sizden uygun şartlarda eğer olursa biz sizden Patriot alalım, çünkü biz savunma sistemlerimizi, hava savunma sistemlerimizi çeşitlendirmek istiyoruz, bundan kimsenin rahatsız olmaması lazım. Tabii sağ olsun NATO Genel Sekreteri de yaptığı açıklamalarda bunların hepsini ima etti. Durum böyle olunca yani Macron işte bir NATO üyesi kalkıp nasıl S-400 alabilir? Ben ne alacağımı sana mı soracağım? Bizim üçlü olarak ittifaklarımız var, bu ittifaklara uymuyorsun dedim, ittifaklara uy, beraberce üretelim. Bunlar bugüne kadar karşılarında böyle dik duran liderler görmediler, onun içinde şöyle biraz sesi yükseltirsek diyorlar, bizim dediğimiz yapılır. Nitekim kendisi S-400’le ilgili ifadeyi kullandığı zaman gereken cevabı gereken yerlerden aldı.
ZEYNEP BULUT ŞENOL- Efendim, şimdi dış gündem ağırlıklı bir söyleşi gerçekleştiriyoruz, ama terör örgütünün gerçek yüzünü görmek istemeyen ülkelerin tavrını da konuştuğumuz şu günlerde tam da terör örgütünün gerçek yüzünü ortaya koyan Diyarbakır’da annelerin feryadı oldu. Evlat nöbeti bugün itibariyle 98’nci günde 100 güne yaklaşıyor artık. Dilerseniz önce o konuyla ilgili evlat nöbetiyle ilgili, annelerin feryadıyla ilgili bir görüntümüz var, ardın da görüşlerinizi almak isteriz.
…
ZEYNEP BULUT ŞENOL- Evet, çok çarpıcı ifadeler var gerçekten yürekleri sızlatan görüntüler ve sözler geliyor Diyarbakır’dan annelerden. Efendim, bir de Berlin’den de bir anne benzer bir çağrı yaptı Berlin’de böylesi bir vaka yaşadı Diyarbakır annelerine oradan destek verdi. Bu eylemle ilgili, evlat nöbetiyle ilgili, bu duruşla ilgili neler söylemek istersiniz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii bu duruş gerçekten tanımı itibariyle çok asil bir duruş. Ve anne kimdir, anne nedir? diye tanımlayacak olursanız, işte anne budur. Yavruları çeşitli alavere dalavere ile kaçırılan ve Kandil’de veya daha değişik yerlerde kızların durumları ne alemde oldukları zaman zaman bazı televizyon ekranlarında bunları gördük. Ve o terörist başı olarak başlarında olan ahlaksızların bu oradaki aldatılarak, kaçırılanlara karşı tavırlarını da gördük. Annelerin bundan daha başka bir yaklaşımı beklenebilir mi? Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar vaka bu. Şimdi orada da anneler bunun en güzel örneğini veriyor, en şahsiyetli, en asil örneğini veriyor. Kalkıp da Parlamento’da kurusıkı atanlar, önce siz bunun hesabını verin ya, gelin bunun hesabını verin. Bak şimdi ini terk ettiniz, başka yere geçtiniz. Niye terk ettiniz? Kaçacak delik arıyorsunuz. Belki bunlarda gidip inlere girecekler bu gidişle olacak olan odur. Şurada 2 gün sonra 100 gün olacak, 100 gündür bu anneler orada. Ve temennim odur ki, inşallah çok daha fazla ilerlemeden burada gerisi sayım başlar. Ve bu geri sayımla birlikte de bu anneler yavrularına inşallah kavuşurlar diye düşünüyoruz. Biz de tabii ki elimizden ne geliyorsa gerek İçişleri Bakanlığımız, gerek Savunma Bakanlığımız her türlü tedbiri alıyoruz, adımları da atıyoruz. Ben de Diyarbakır’daki bu annelerimize özellikle sabır temenni ediyorum. Ama siz ne eli öpülesi annelersiniz ki bu mücadeleyi burada şu kış günlerinde de aynı şekilde devam ettiriyorsunuz.
ZEYNEP BULUT ŞENOL- Canları pahasına aldıkları tüm tehditlere rağmen.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Gelecek sizindir, Allah yar yardımcımız olsun.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, PKK konusunda, YPG konusunda Türkiye’nin keskin bir kararlılığı var. NATO Liderler Zirvesinde de bu yine gündeme geldi YPG’yi terör örgütü olarak tanımakta direniyorlar. Türkiye’nin bir ulusal güvenlik sorunu olduğunu kabul etmekte henüz istediğimiz noktada değiller. Türkiye bu anlamda Baltık Savunma Planına bir şerh düşmüştü, NATO Liderler Zirvesi’nde Türkiye’nin bu şerhini geri çektiği ifade edildi. Bunun karşılığında NATO’nun atacağı adım ve Türkiye’nin YPG konusundaki yaklaşımını kabul etmesi gibi bir durum olacak mı? Biz onlara bir süre verdik zannediyorum.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi şöyle: Belli aralıklarla bunların tazelenmesi, yenilenmesi oluyor. Tabii şu anda mevcut stratejik ortamda tehdit ve sınamaları sayılarının arttığı ve niteliklerinin çeşitlendiği bir gerçek. Fakat PKK konusunda bir sorun yok, aslında burada PYD, YPG konusunda bir sorun var, onu yaşıyoruz, bunu da tabii hepsiyle konuşuyoruz, ama bunu hâlâ kabullenmek işlerini gelmiyor. Bu noktada güvenliğin bölünmezliği ilkesinin önemi bir kat daha artıyor. Şimdi her müttefikin meşru güvenlik kaygılarının diğer tüm müttefiklerce gözetilmesi ve gerekli önlemlerin uyum, birliktelik ve ittifak dayanışması anlayışıyla alınması şart hele hele NATO’da. Biz ittifakın doğu kanadı veya güney kanadı, diye ayrım yapmıyoruz. Aynı şekilde bir tehdidi veya sınamayı diğerlerinden daha önemli veya daha önemsiz olarak da sınıflandırmıyoruz, bizim böyle bir özelliğimiz var. Güvenliğin 360 derece temelinde gözetilmesi gerektiğini özellikle vurguluyoruz. Bu itibarla Türkiye’nin bazı müttefiklerin savunulmasına yönelik planları bloke ettiği yönünde ortaya atılan iddiaların ne derece mesnetsiz, hatta art niyetli olduğu son Londra Liderler Toplantısı’nda açıkça ortaya konmuştur. Hatta biz yani gece Türkiye saatiyle işte 12’ye doğru filandı biz dedik ki, tamam biz bu işin önünü açıyoruz, nasıl olsa ileride tekrar bu işi bloke etme durumu söz konusu, ama siz de bize verdiğiniz sözleri tutun. Yani Baltıklar, Orta Avrupa veya Akdeniz Bölgesi ittifakın neresinde konumlanırsa, konumlansın müttefiklerimizle gerekli ittifak dayanışmasını sergilemeye devam edeceğiz. Türkiye NATO’nun kuruluş amacına uygun davranmasını talep ediyor. Ortak güvenlik söz konusu olacaksa hiçbir üye ülkenin güvenlik endişelerine biz bugüne kadar kulak tıkamadık, bundan sonra da kulak tıkamayız, bunları da kendilerine açıkladık. Ve NATO’nun bugün bir protesto ve şiddet sarmalı içindeki Ortadoğu bölgesine sınır oluşturan Türkiye’nin endişelerine bigâne kalması ise Türkiye kadar ittifakın kendisine ait bir tehdididir, bir tehdit oluşturuyor. Bunları hepsini kendileriyle görüştürdük ve bayağı da neşelendiler, çok teşekkür ediyoruz. Türkiye bizi burada yalnız bırakmadı vesaire. Ortak resimler çektirdik vesaire bu adımları da attık. Temennim odur ki, sözlerinde dururlar.
PELİN ÇİFT- Siz konuşurken arkadaşlarım da bir taraftan NATO’daki liderlerin görüntülerini veriyor. Şüphesiz en çok konuşulan, ön plana çıkan isimlerden bir tanesi de Macron, az önce de ismini andık. Hem tavırları hem çıkışları ve aldığı cevaplarla. Ben Fransa’daki olaylarla ilgili şunu sormak isterim size: Macron’un başı epey ağrıyor oradaki şiddet olaylarında, çünkü polisin çok ağır bir müdahalesi söz konusu göstericilere. Ve maalesef ve maalesef Anadolu Ajansı Foto Muhabiri Mustafa Yalçın gözünü kaybetme tehlikesi yaşıyor, buradan kendisine Rabbim acil şifalar versin, geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Bu Fransa’daki olayları efendim, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani öncelikle tabii biz de Mustafa Yalçın kardeşimize Allah’tan şifalar dileyelim. Tabii burada tabii orantısız güç kavramını işlerine geldiği yerlerde hep kullanıyorlar. Televizyon ekranlarında kadın, erkek hiç ayırt etmeksizin polislerin yerlerde onları nasıl sürüklediğini hep görüyoruz, değil mi? Orantısız güç. Ve zaman zaman bakıyorsunuz mermi kullanma noktasında da ona da varıyorlar, yani plastik mermiden diğerlerine de geçiyorlar. Ve şu ana kadar çok ciddi sayıda yaralı var ve bütün bu yaralılarla birlikte de o Sarı Yeleklilerin taleplerinin yerine getirildiğine dair herhangi bir şey yok. Fakat bu aslında Fransa’da bir şeyin sinyalini veriyor, yani bu 2022’de seçim orada söz konusu belki de 2022’yi bulmayacak böyle bir durum ortada. Çünkü yasal düzenlemelerini giderek daha katı hale getirdiler. Türkiye buna benzer bir şey yapsa çılgına dönerler.
PELİN ÇİFT- Evet evet. Müsaade eder misiniz çok kısa göstersin arkadaşlarım da seyirciler tam manasıyla ne yaptıklarını iyice anlamış olsun hep beraber görelim.
…
PELİN ÇİFT- Evet tam sizin söylediğiniz, Türkiye’de olmuş olsa şu görüntüler, Türkiye’de çekilmiş olsa…
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Veya Türk polisi böyle bir şey yapmış olsa, kıyamet, işte buyurun.
PELİN ÇİFT- İşte foto muhabiri arkadaşımız oydu sevgili seyirciler, gördünüz değil mi? Ve ne hüzünlü, bir foto muhabirinin gözünden yararlanmış olması ve gözünü kaybetme tehlikesi yaşaması, yazık.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Şimdi bu tabii oralarda olduğu zaman haklarıdır, yapabilirler, ama Türkiye’de bırak onu, onun çok çok gerisinde böyle bir terörle karşı bir adım atılsa, yapamazsınız, sizde şiddet var. İşte ortada, bak, nasıl az önce bir genci yerde sürükledikleri, buyurun, hepsi onun üzerinden geçiyorlar. Buralarda olduğu zaman meşrudur, Türkiye’de olursa gayrimeşrudur. Ve şuradaki polis, asker sayısına bakın, orantı-morantı diye bir şey söz konusu değil.
Yani genel olarak Avrupalı ülkelerin bu ikiyüzlülüğü, hatta ben değiştirdim, çok yüzlülüğü birçok alanda olduğu gibi, polis şiddeti noktasında da karşımıza çıkıyor, kendi coğrafyaları dışında herhangi bir yerde en ufak bir olayda ayağa kalkıyor, açıklamalar yapıyorlar, raporlar hazırlayıp parmak sallıyorlar. Bunların parmakları da meşhurdur tabi. Fransa’nın bugünkü sorunu işte tam da bu noktada yatıyor, dışarıyla uğraşmaktan kendi iç sorunlarıyla meşgul olmaya vakit bulamıyorlar ve aynı zamanda samimiyetlerini de özellikle hiç sorgulatmaya fırsat vermiyorlar.
Sadece burada kalmıyor, gidiyor Mali’ye, oraya da müdahale ediyor. Neymiş, çağırmış da onun için gitmişler. Size ne ya? Bunları kendisine söylediğim için söylüyorum. Mali’de ne işin var senin? Biz elbette NATO müttefikimiz Fransa’nın güvenlik ve istikrarını önemsiyoruz, nitekim Dışişleri Bakanlığımız da Fransa’daki genel grev ve gösterilerde meydana gelen olaylar güvenlik güçlerinin müdahalesi konularında uygun açıklamalar yaptı. Sayın Macron’la anlaştığımız ve anlaşamadığımız konular var. Örneğin NATO’yla ilgili yaptığı açıklamaların yanlış olduğunu kendisine de bizzat söyledim, çünkü bu yaklaşım tarzı doğru değil ve bundan sonra da olsa yine söylerim.
SERDAR KARAGÖZ- Nasıl karşıladı efendim, karşılaşmanız nasıldı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Nevi şahsına münhasır bir arkadaş, bakıyorsunuz güler filan, yani başında bu tür musibetler yok. O yoluna, biz yolumuza.
PELİN ÇİFT- Fransa’daki bu şiddet olaylarından, polis şiddetinden göğsümüzü kabartacak görüntülere geçelim mi?
Yerli ve milli, milli teknoloji hamlesi göğsümüzü kabartıyor ve Türkiye’nin ilk taarruz insansız hava aracı TİHA Akıncı gökyüzüyle buluştu. Selçuk Bayraktar taarruz insansız hava aracını bir de şöyle ifade etmiş, tweet’inde gördüm: Tutku, inanç, hayal, azim diye. Bu Türkiye’nin yerli savunma teknolojisine tabi çok önemli bir adım. Arkadaşlarımız kısa bir görüntü hazırladı, o görüntüyü izleyelim, sonra sorumu yönelteceğim.
….
PELİN ÇİFT- Evet, Akıncı gökyüzüyle buluştu, peki TSK envanterine ne zaman girecek, takvim belli mi?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Yani şu anda kesin bir şeyi tabii ben söylemeyeyim, onu Özdemir Bey ve evlatları bunu söylerse tabii çok daha isabetli olur. Fakat tabi şu anda bu ilk test uçuşuydu ve başarılı bir sınama yaptılar. Tabii bunun özellikleri çok çok farklı, yani irtifa olarak aklımda kaldığı kadarıyla 32 bin fiti filan buluyor, belki daha fazla bilemem. Biri de tabii, taşıdığı yük itibarıyla çok önemli, yani bu da şu anda dünyada belki 3-5 ülke bunu şu anda yapabilir durumda.
Ve ben gerçekten Bayraktar ailesini özellikle tebrik ediyorum, şahsım, milletim adına tebrik ediyorum.
Çünkü gerek İHA, gerek SİHA, gerek şimdi Akıncı, biz bunları ilk almak istediğimizde maalesef Amerika filan bize bunları vermediler ve şimdi bunu artık biz kendimiz yapar hale geldik. Tabii bunun yanında Anka yine yapılır hale geldi. Bunlar tabii bizim için çok önemli imkânlar, fırsatlar. Elimizde bizim şimdi SİHA’lar olmamış olsaydı biz terörle mücadeleyi nasıl yapardık? İHA’lar olmasaydı nasıl yapardık? Hani inlerine gireceğiz diyoruz ya, işte onlarla yer tespitleri, koordinatlar, şunlar-bunlar tespit ediliyor, hemen F-16’lara bildiriliyor, ondan sonra da F-16’lar gereğini yapıyor. SİHA’lar ise zaten kendisi işi bitiriyor hemen, tespitini de yapıyor, ondan sonra vurulması gereken yerde onu da yapıyor.
Bunlar tabii şu anda savunma sanayinde geldiğimiz yeri göstermesi bakımından çok çok önemli. Bu tabii gücünüzü de artırıyor. Mesela şimdi şu Atak, az önce göründü, bunu da biliyorsunuz İtalyanlarla yaptık, yani bunu şu anda ihraç eder hale geldik. Ve bu helikopter özellikleri itibarıyla çok farklı, yani dikey inme, sağ-sol, her türlü özellikleriyle ve önündeki silahlarıyla filan da, bakıyorsunuz 180 derece yine aklımda kaldığı kadarıyla hareket kabiliyeti olan silahları var ve tabii bunlar alanda çok iş görüyor. Bundan sonra şeyler tabii, özellikle bu Kirpiler, şu anda Altay tankımız hakeza öyle.
SERDAR KARAGÖZ- Pek çoğunu da Barış Pınarı Harekât’ında zaten kullanıyoruz efendim. Tabii bu Fırtına Obüsleri felaket bir şey, yani o vurduğu zaman orayı zaten çapı filan bayağı geniş kapsamlı.
PELİN ÇİFT- İsminin hakkını veriyor, Fırtına.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Veriyor.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, bunlar ihracat kalemlerimiz, her geçen gün iyiye doğru gidiyor.
Buradan ekonomiye geçmek istiyorum yavaş yavaş programımızın sonuna gelirken. 2018 Türkiye açısından özellikle kur saldırılarının olduğu, ekonomimizin çok da zorlandığı bir yıl oldu, 2019’a geldiğimizde bir dengelenme söz konusu. Pek çok uluslararası kuruluş, şimdi istatistikler her zaman veriliyor, uluslararası kuruluşların istatistikleri ve beklentileri revize edilmeye başlandı. Buradan IMF, OECD, Moody’s gibi kurum ve kuruluşlar Türkiye’nin ekonomiye ilişkin, Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme rakamlarını revize etmeye başladılar, 2019’la alakalı revize ettiler, 2020’yle alakalı revize ettiler ve hep pozitif bir revize söz konusu. 2019 karnesini nasıl değerlendiriyorsunuz Aralık ayındayız? Ve 2020’de Türkiye ekonomisinde neler olacak, neler bekliyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Her şeyden önce bu 2018 artık o bizim için geri oldu, biz üzerine çiziği attık, bitti o iş. Şimdi ekonomide toparlanma dönemi başladı, makroekonomik göstergelerimiz gayet iyi bir şekilde geliyor. 2019 yılı 3’üncü çeyreği itibariyle mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış gayrisafi yurt içi hasıla 3 çeyrektir arka arkaya pozitif büyüme kaydediyor, bu bizim için çok önemli. Tabii ekonomiye olan güven de iyileşiyor, reel kesim güven endeksi 2019 Kasım ayında bir önceki yılın aynı ayına göre 9,2 puan artarak, 102’ye yükseldi.
Tabii bir şey daha var, onu da söylemem lazım, Türk Lirası’na olan güven de artmaya başladı. Bunu ben bu vesileyle milletime tekrar duyurmak istiyorum, gelin dövizden kendi paramıza dönelim, kendi paramız artık güven veriyor, güçlü, oraya dönelim ve onun bereketini göreceksiniz.
Ve bu dönemde hizmet sektörü güven endeksi 13,4 puan, perakende ticaret sektörü güven endeksi 13,3 puan ve inşaat sektörü güven endeksi 8,6 puan artış gösterdi. Tabii dış talep güçlü seyretmeye devam ediyor. Yeniden dengelenme kapsamında ise, özellikle bu da büyük bir önem arz ediyor, burada da hedeflerimizi yakalama noktasında yolumuza devam ediyoruz.
Tabii en güzeli, yabancı turist sayısı 2019 yılı Ocak-Ekim döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15 oranında arttı ve yaklaşık 41 milyon kişi oldu ve öyle zannediyorum ki yılsonu itibarıyla burada da turizmde 50’yi bulacağız. Bu tabii bizim tarihimizde görülmüş olan bir şey değil. Ama şu anda hem kaliteli turist geliyor, kaliteli turist tabi buraya para da bırakıyor, bu bakımdan turizmdeki bu özellikle sıçrama Türkiye’ye dışarıdan turizm yatırımını da çekecektir.
Ve göreve geldiğinizde örneğin bizim ihracatımız 36 milyar dolardı, şu anda ise bizim ihracatımız 180 milyar dolara yaklaştı, böyle bir noktaya geldi. Tabii ihracat ve turizmdeki güçlü performans ve zayıf ithalat ile cari işlemler dengesi yıllıklandırılmış olarak yine yaklaşık 6 milyar dolar fazla verdi. Ama bir şeyi burada unutmayacağız. Tabii bizim ihracatımız biliyorsunuz ithalata dayalıdır, ama bu ithalata dayalı olması bizi korkutmaması lazım. Çünkü bu her ülke için böyledir, yani sadece Türkiye için değil. Bütün mesele buradaki ihracat ürünlerinin hassasiyetle seçilerek, yani ithalat-ihracat arasındaki o bağlantıyı iyi kurmamız lazım. Bunu iyi kurduğumuz anda nasıl ki cari açık noktasında bir ara çok güzel bir denge yakaladık, onu tekrar yeniden yakalamamız da mümkündür. Aldığımız tedbirler ve uyguladığımız politikalarla hedefimiz 2020-2022 yeni ekonomi programında da belirtildiği gibi enflasyonun kalıcı olarak düşük tek haneli seviyelere indirilmesidir ve bunu da yakalayacağız, yani 2020’de tek haneli enflasyon rakamına ulaşacağız ve faizde de yine aynı şekilde tek haneli rakama inşallah 2020’de geçiyoruz, geçeceğiz ve bunu yakalamak suretiyle de bir defa bu neyi getirecek? Yatırımı getirecek, istihdamı getirecek, üretimi getirecek, bunun yanında rekabeti getirecek ve böylece başarıyı getirecek. Bunun da artık fazla zaman kalmadı, 2020’ye zaten geldik dayandık. İnşallah 2020 ile beraber bu adımları da atacağız. Ve şu anda dikkat ederseniz son günlerde özel sektör finans kuruluşları da ne yapmaya başladı? Yatırım kredisi vermeye onlar da başladılar, bu çok önemliydi. Kamu bankaları veriyordu, onlar nazlanıyordu. Şimdi hem kamu, hem onlar vermeye başladılar. Tabii bu tür kredi kapılarının, muslukların açılması inşallah yatırımcılarımızın da şevkini artıracaktır.
SERDAR KARAGÖZ- Efendim, Amerika Birleşik Devletleri ile 100 milyar dolar ticaret hedefi var. Donald Trump ve ekibi bu anlamda bir ciddiyet gösteriyor. Bunun somut adımları atılıyor mu? Bu bir hayal mi, yoksa somut olarak burada bazı adımlar var mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Tabii önce bir defa bir şeyin hayalini kurmak önemli, yani Sayın Trump bu konuda samimi, talimatını verdi. Ve kendi Ticaret Bakanı’na dedi ki, böyle böyle bu işi yapacaksınız ve kendi Bakanı da zaten piyasa adamı. Şu anda Ticaret Bakanımızla onların arasındaki bu diyalog devam ediyor. Temennim odur ki bu adımı birlikte atarız.
Örneğin Rusya’yla mesela nerelerdeydik, nerelere geldik. Yani şu anda biz artık 30 milyar dolara doğru Rusya’yla devam ediyoruz. Tabii Rusya’yla olan bu ticaret hacminin önemli olan bir tarafı özellikle doğalgaz konusu. Tabii çok ciddi bir doğalgaz alımı yapıyoruz. Hele şimdi bir de Türk akımı başlıyor. Türk akımıyla beraber buradaki hacim daha da artabilir. Ama bizim şimdi Amerika ile savunma sanayindeki ilişkilerimiz, Rusya’yla savunma sanayindeki ilişkilerimiz, onlar da bizim ticaret hacmini artıracak bir yerde tazyiklerdir, bunu da göreceğiz.
PELİN ÇİFT- Sayın Cumhurbaşkanım, yayını kapatmadan önce seyircilerimize vermek istediğiniz bir mesaj var mı, değinmek istediğiniz bir husus var mı?
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Öncelikle ben aziz milletime şu müjdeyi vermek istiyorum: Bize inansınlar, kendilerine özellikle inansınlar. Biz bir defa ülkemizin muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkma mücadelesini, yarışını başarıyla sürdürüyoruz ve sürdüreceğiz. Son 1,5 yıla yakın süredir yeni ekonomi programında attığımız adımların esası dışa bağımlılığımızı azaltmaya, yerli değerleri ise güçlendirmeye yöneliktir. Ve dikkat ederseniz dışa bağımlılığımız her geçen gün düşüyor. Ama biz yerli ve milli, istikrarlı bir Türk parasına da geçelim istiyoruz. Onun için ben vatandaşlarımdan gelin cebimizde, cüzdanımızda kendi paramızı taşıyalım ve onlarla beraber bütün alışverişimizi piyasalarda yapalım ve daha istikrarlı bir Türk Lirası sayesinde 2020 yılında enflasyonun kalıcı tek hanelere düşeceğini, düştüğünü göreceksiniz. Ve benim bir tezim var biliyorsunuz, o tez de nedir? Düşük faiz ve düşük enflasyon. Eğer faizi düşürürsek, kesinlikle enflasyon da düşecektir, çünkü biz bunu yaşadık. Başbakanlığımın ilk yıllarında faiz yüzde 63’tü, enflasyon yüzde 30’du. Ve ciddi mücadeleler verdik, hatırlayın faizi düşürdük, 4,2’ye kadar –aklımda kaldığı kadarıyla- düştü ve enflasyon da 7,2’ye düştü. Çünkü doğru orantılıdır faizle enflasyon. Kabul edenler olur, etmeyenler olur. Ama ben uygulamanın nasıl gerçekleştiğini bu işi yaşayarak görmüş birisiyim ve bu şekilde de bu adımı atıyoruz.
Bakın ben bir şeyi daha söyleyeceğim size; işte biz geldiğimizde yine söylüyorlar, mesela Zorunlu Tasarruf, hatırlayın o günleri, o Zorunlu tasarrufta biz devletin memuruna ve işçisine borçlu olduğunu gördük. Ve ben arkadaşlara o zaman dedim ki; ya arkadaşlar, devlet memuruna ve işçisine niye borçlu olsun ve süratle bizim bunu halletmemiz lazım. Ve tuttuk, yaklaşık yani 10 milyon gibi bir işçi-memur bu noktada alacaklıydı ve süratle bunu ödeyeceğiz dedik ve 17 milyar lirayı o zamanın parasıyla biz işçi ve memurumuza ödedik. Hala bunu görmek istemeyenler var. Biz borçlu bir devlet aldık, ama bu borçları ödeyerek bu hale getirdik. Şu anda bizim işçimize-memurumuza borcumuz yok. Hep söylüyorum, 23,5 milyar dolar IMF’e borç vardı ve bu borcu da ödeyen 2013’ün Mayıs’ında yine biz olduk. 27,5 milyar dolar Merkez Bankası’nın döviz rezervi vardı, ama şimdi artık 100 milyar doların üzerinde döviz rezervine sahip bir Merkez Bankası var. Bunlar artık kalkınmanın, bir yere doğru yürümenin işaretleridir.
Ve ben diyorum ki; biz milletimize inanıyoruz, milletimizi seviyoruz. Ve bizi bölemeyecekler, bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız ve hep birlikte Türkiye’mizi inşallah muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkaracağız.
SERDAR KARAGÖZ- Çok teşekkür ediyoruz efendim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Sağ olun.
ZEYNEP BULUT ŞENEL- Hem bizi böyle güzel bir mekânda ağırladığınız, hem de TRT ekranlarına konuk olduğunuz için efendim.
CUMHURBAŞKANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN- Bu mekân sizin zaten, milletin, şahsi mekân değil.
PELİN ÇİFT- Çok teşekkürler.
Ve sevgili seyirciler; TRT ekranlarından Cumhurbaşkanımızla yaptığımız özel yayını burada noktalıyoruz. TRT Word ve TRT Arabi aracılığıyla Cumhurbaşkanımız tüm dünyaya aslında bu yayında önemli mesajlar vermiş oldu.
Sizlere de teşekkür ederiz izlediğiniz için, iyi akşamlar.