Değerli hanımefendiler, beyefendiler,
Başımızın tacı, yolumuzun aydınlığı, kıymetli büyüklerimiz;
Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyor, böylesine anlamlı bir toplantıda bir araya gelmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız ve Ankara Üniversitesi başta olmak üzere, toplantıya emeği geçen tüm paydaşlara teşekkür ediyorum. Dünya Yaşlılar Günü vesilesiyle bizleri bir araya getirerek, modern dünyanın yok saydığı bir konuyu konuşma fırsatı buluyoruz.
Gerçekten de modern dünyaya yön veren kapitalist anlayış, üretim ya da tüketim hayatında yeri olmayan yaşlılığı yok sayıyor, hayatın dışına itiyor. Geniş aileyi küçülterek insanı yalnızlığa hapsediyor. Yaşlanmak, güçten düşmekle, değersizleşmekle özdeşleştiriliyor.
Oysa bizim kültürümüzde yaşlanmak, başlanmaktır. Bilgelikle eşdeğerdir. Bu nedenle yaşlıların elini öper, başımıza koyarız. Çünkü onlar hürmet makamıdır. Her biri hayat denen o zor, zahmetli yolculuğun bilgesidir, üstadıdır. Yaşam onlardan sorulur. Onlar tecrübeleriyle yolumuzu aydınlatır, bize rehberlik yapar. Yaşlıları hayatımızdan çıkarırken, zengin tecrübelerini de kendimizden uzaklaştırmış oluruz.
Ne yazık ki, kaybeden sadece biz değil, aynı zamanda çocuklarımızdır. Aile büyüklerinin olmadığı bir evde çocuklar da, bu bilgelikten mahrum kalır. Oysa yaşlılarla yaşayan çocuklarda aidiyet duygusu gelişir. Köklü bir çınarın meyvesi olduklarını hissederler. Bundan daha büyük bir zenginlik olabilir mi?
Değerli misafirler;
Ülkemizdeki nüfus araştırmaları bir hakikati işaret ediyor; gittikçe yaşlanan bir ülkeyiz. Doğurganlık oranımız azalıyor, yaşam süresinin uzamasıyla yaşlı nüfusumuz artıyor. Aynı şekilde dünya ortalaması da, benzeri bir tabloyu gösteriyor. Dünya çapında 65 yaş ve üstü insan sayısının, 2050 yılına kadar, şimdiki sayının neredeyse iki katına çıkması bekleniyor.
Bu nedenle sosyal politikalarımızın bu gerçeğe göre planlanması gerekir. Çocuklar ve gençleri dikkate aldığımız gibi ak saçlı ihtiyarlarımıza da hak ettiği değeri vermeliyiz. Sağlık hizmetlerini belirlerken, tıpkı anne-çocuk sağlığı gibi, kırılgan bir kitleyi oluşturan yaşlı nüfusu da önceleyen hizmetler için çalışmalıyız. Yaşlı bakımı, yeni bir disiplin olarak şekillendirilmelidir. Nasıl ki, çocuk bakımı geleneksel annelik pratiğinden bir mesleğe dönüşmüşse, yaşlı bakımı da değerlerimize ve kültürümüze uygun planlanmalıdır.
Devletimiz yaşlılarımız için huzur evlerini yüksek standartlara çıkarma noktasında yoğun bir çaba içindedir. Fakat ideal olan yaşlıların kendi doğal aile ortamında yaşamını sürdürmesidir.
Bu konuda gerçekten çok yönlü bir çaba içinde olmamız lazım. Zira yaşlılarımızın evlatlarının gözetiminde bir hayat sürmesi, onların hem fiziki hem de ruhi ihtiyaçları bakımından son derece hayatidir. Kuşaklararası iletişimin sağlıklı şekilde yürümesi, bizi sosyal açıdan da güçlendirir. Gençliğin enerjisi, yaşlılığın tecrübesiyle birleşir.
Yaşlıları hayat alanından tecrit edip, onları çaresiz bir yaşama terketmek topluma başka sıkıntılar olarak geri döner. Devletimizin, belediyelerimizin ve sivil toplum kuruluşlarımızın sağladığı destek hizmetlerinden azami ölçüde yararlanmak lazım... Ama sorumluluk alanımıza giren büyüklerimizi gözümüzün önünden ayırmamak bize yakışandır.
Şehirlerimiz artık geleneksel mahalle yaşamından uzaklaşarak kapalı sitelerle şekilleniyor. Buna bağlı olarak yaşlıların sosyalleşme alanı da daralıyor. Yaşlılara sosyal faaliyet alanının açılması, seyahat, yürüyüş, sohbet gibi basit koruyucu tedbirlerle sorunlarının azaltılması gerekir. Şehirlerimizin yaşlı dostu hale gelmesi de belediyelerimizin sorumluluğunda bir konudur.
Çevreden sağlığa, sosyal hizmetlerden eğitime çok yönlü ele almamız gereken yaşlılarımız için yapacaklarımızın sınırı yoktur. Yeni bir disiplin olarak yaşlılık hizmetleri konusunda akademik çalışmaların da artırılması gerekir. Yaşlanan nüfusumuzu ancak bu çabalarla iyi bir geleceğe hazırlayabiliriz.
Elbette yapmamız gereken önemli bir şey de, yaşlanma oranlarını yavaşlatacak doğum teşvikidir. Genç nüfus, bir ülkenin en önemli gücüdür. Bugün birçok ülkeye göre üstünlüğümüz, Türkiye’nin genç nüfusudur.
Bu gücü kaybetmemenin tek yolu da, doğurganlık oranını düşürmemektir. Nüfus politikaları araştırmaları bize şunu gösteriyor; Türkiye nüfusu, 1923’ten 2050’ye kadar olan dönemde 7 kat arttıktan sonra durağan bir yapıya kavuşacaktır. Yani, 2050 sonrası genç nüfus ve onun ekonomik, psikolojik ve sosyal kazanımlarından mahrum bir ülke olacağız. Bu nedenle nüfus politikalarımızı bu öngörüye göre yeniden gözden geçirmeliyiz.
Bilindiği gibi, çocuk sayısı 2’nin altına indiğinde, doğurganlık oranı geometrik olarak azalıyor. Üç çocuk ile ancak dengede kalabiliyor. İşin daha da vahim tarafı, doğurganlık oranındaki düşüş, istense de kısa sürede artırılamıyor. Mesela, Finlandiya’nın doğurganlık oranını 1.7’den 1.8’e 10-15 yılda dahi çıkaramadığını gösteren araştırmalar var.
Öte yandan, çocuk sayısının azalması aile ilişkilerini de zayıflatıyor. Çünkü teyze, dayı, hala, amca gibi geniş ailenin temel dinamikleri ortadan kalkıyor. Ailenin gücü azaldığında toplumun yükü artıyor. Ne mutlu ki yaşlıların baş tacı edildiği toplumumuzda aile büyükleri, hâlâ evlatlarının ve torunlarının kuşattığı sevgi atmosferinde yaşayabiliyor. Sonuç olarak sadece nicelik olarak değil, temeli sevgi ve saygıya dayanan nitelikli insanlardan oluşan bir toplum var etmek temel hedefimiz olmalıdır.
Kıymetli Katılımcılar;
İnsanoğlu doğum ile ölüm arasında ‘iki kapılı bir handa gündüz gece giden yolcu’dur. Aslolan bu hayatın gerçek anlamını fark etmek ve insana değer vermektir. Nasıl ki çocuklarımız gözbebeğimizdir, yaşlılarımız da gözümüzün nurudur. Onlara gereken değeri vermek, bizi insan kılar.
Kendi yaşlılarını ilgisizliğe terk eden fakat hayır faaliyeti adı altında koşuşturan insanlar görürüz. Oysa her şey evimizde başlar. Kendi yaşlımızı, engellimizi, çocuğumuzu mutlu etmeden topluma huzur getiremeyiz.
İnanıyorum ki, bu konferans yaşlılarımız için gereken hizmetlerin planlanmasında topluma ışık tutacaktır. Konferansa değerli fikirleriyle katkı veren tüm hocalarımıza şükranlarımı sunuyorum. Toplantının hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi muhabbetle selamlıyorum. Kalın sağlıcakla!