Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi’ndeki Konuşmaları

19.04.2018

Değerli hanımefendiler, beyefendiler,

Kıymetli katılımcılar;

Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyor, Uluslararası Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi’nin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Gerek ülkemizden, gerekse dünyanın farklı köşelerinden gelen tüm bilim insanlarına, kongremizi teşriflerinden dolayı şükranlarımı sunuyorum. Hoş geldiniz, safalar getirdiniz.

Kıymetli misafirler;

Hepinizin bildiği üzere, ilim, kartopu gibidir. Katlanarak büyür. İnsanlık tarihinin bütün birikiminden izler taşır. Bu nedenle, ilim meclisleri, doğunun ve batının, gelenekle modernin harman yeridir. İnanıyorum ki, bu kongre de, konusu insan olan tıp ilminin, bu zengin birikim içinde nasıl şekilleneceğine en doğru cevabı bulmaya vesile olacaktır.

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp, son yıllarda önemi fark edilen, Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere, uluslararası kurumların dikkatle takibe aldığı bir konudur. Fakat aynı zamanda tartışmalı ve gerilimli bir meseledir. Şunu açık ve net olarak ifade etmek isterim; Geleneksel ve tamamlayıcı tıp, modern tıbbın alternatifi değil, tamamlayıcısıdır. Tıp ilmi, insanlık tarihi ile yaşıttır. Sorun, modern tıbbın, geçmişle bağlarını kopararak, bu birikimi yok sayması ve insanın ruh ve beden bütünlüğünü göz ardı etmesidir.

Medeniyetler arasında hiyerarşi oluşturmak, insanlık tarihinin bir bölümünü yok saymak, varlığı, eksik algılamaktır. Bu bağlamda geleneği dışlayan, küçümseyen tüm anlayışlar çağdışı bir yaklaşımın ürünüdür. Çin, Hint, İslam Medeniyetini yok sayarak bir dünya tarihi yazmak ne kadar eksikse, buradaki insanlık tecrübesini yok sayarak bir bilim inşa etmek de o kadar eksiktir.

Ne yazık ki sömürgeci anlayış, milletlerin geleceğine yön vermenin yolunu, geçmişlerini yok etmek olarak görmüş, milletlere yapay tarihler inşa etmiştir. Yerel zenginlikleri yok sayarak, geleneği itibarsızlaştırmıştır. Pozitivist bakış, hayatımızdan aşkı, hikmeti, vicdanı çekip almıştır.

Bu kongre, medeniyetler arası hiyerarşiyi ortadan kaldırma, insanlık tarihini bir bütün olarak algılama felsefesine dayanmaktadır. Hipokrat’la İbni Sina’yı, Aristo ile Konfüçyüs’ü birlikte anlama çabasıdır. Kapitalist sistemin yön verdiği dünyaya, hikmeti, aşkı, vicdanı yeniden çağırma düşüncesinden ilham almıştır.

Batıdan doğuya, kuzeyden güneye birçok bilim insanının burada buluşması son derece kıymetli bir çabadır. ‘Müsademe-i efkârdan, bârika-i hakikat doğar’ sözü, bu toplantıda inşallah tecelli edecektir. Yeter ki, tabuları yıkalım. İnanıyorum ki bu gayret, geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanındaki istismarları da ortaya çıkaracak, alanın bilimsel altyapısını güçlendirecektir.

Geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın modern tıbba entegre edilmesi düşüncesini tartışırken, bu alanın eksiklerini, uygulama sorunlarını da konuşmalıyız elbette. Gerçekten bu konuda alınması gereken çok mesafe var. Bilimsel çalışma yapan esaslı araştırma merkezleri kurmalıyız. Nitekim dünyada bu çabalar her geçen gün artmaktadır. GETAT alanında araştırma enstitüsü bulunan ülke sayısı 1999’da 19 iken, 2012’de bu sayı 73’e çıkmıştır.

Türkiye’de de son yıllarda önemli gelişmeler kaydedildi. 2012 yılında Sağlık Bakanlığımız bünyesinde Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Daire Başkanlığı kuruldu. Mevzuat düzenlemesi yapılarak bu alanda uygulama yapan kişilere standartlar ve sınırlamalar getirildi. Üniversitelerimizde merkezler açıldı. Tıp Fakülteleri’nde fitoterapi eğitimleri verilmeye başlandı.

Türkiye, geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanında tarihsel birikimi olan, zengin bir ülkedir. Medeniyetler beşiği Anadolu’da, insanlığın binlerce yıllık birikimi, tecrübe yoluyla nesilden nesile aktarılmış ve önemli tıp kurumları açılmıştır. Gevher Nesibe Hatun şifahanesinden Edirne darüşşifasına, coğrafyamızda adeta bir şifa sanatı doğmuştur.

Ünlü seyyah Evliya Çelebi, Edirne’yi ziyaretinde ‘Orada bir darüşşifa var ki, dil ile tarif edilmez, kalem ile yazılmaz’ demiştir. Sadece hastalığa değil, hastanın ruhsal ve fiziksel bütünlüğüne odaklanan bu anlayış, gerektiğinde müziği bir tedavi aracı olarak kullanmış, koruyucu tıbbı bir yaşam felsefesi haline getirmiştir.

Bizim bugün ‘hastane’ dediğimiz mekanlara onlar ‘şifahane’ demiştir. Hastalığa değil, şifaya odaklanan bu bakış, varlığı bir bütün olarak değerlendirir. Bu tarihsel birikime dayanarak, hastanelerimizi şifahaneye dönüştürecek bir zihinsel değişimi gerçekleştirmek durumundayız. Altını çizerek ifade ediyorum, geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanına bilimsel bir temel kazandırmak zaruridir. Bilim insanlarımız bu konuya önyargısız yaklaşmalı, yetkililerimiz suiistimalleri önlemelidir.

İşadamlarımız bu alana yatırım yapmalı, modern tesisler açmalıdır. Roma döneminden kalma hamamları, tertemiz havası ve şifalı sularıyla ülkemiz, yurtdışındaki sağlık turizmi ile rekabet edebilecek altyapıya sahiptir. Aynı şekilde medyamız konuyu bilinçle ele almalıdır. Bazen medyada geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarını itibarsızlaştırma amaçlı haberler görüyorum. Oysa bu konuda önyargıdan uzak, bilimsel hakikate ulaşma çabasında olmalıyız.

Geleneksel ve tamamlayıcı tıp alanını kritik ederken, modern tıp alanındaki suiistimalleri de göz ardı etmemeliyiz. Ne yazık ki tüm dünyada, ilaç endüstrisi tıp mesleğini kontrolüne almış durumda. Bilimsel etiketle yapılan birçok araştırma, sektörün menfaatlerini önceliyor. Ne yazık ki, sağlık bütçemizin önemli bir kısmı ilaçlara ayrılıyor. Gereksiz antibiyotik kullanımı konusunda maalesef ülke olarak iyi bir karnemiz yok. İnsanı bir denek haline getirmek, insan onuruna yapılan en büyük saldırıdır.

Değerli katılımcılar;

Kanıt peşinde koşarken, şifayı kendi dışımızda arıyoruz. Şifa bizim yediğimiz temiz gıdalarda, yaptığımız sporda, kimyasallardan uzak durmamızdadır. Şartlar elveriyorsa, çocuklarımızı normal doğumun mucizevi kazanımlarından mahrum etmemektedir. GDO’suz tohumda, anne sütündedir. Ruh ve beden bütünlüğümüzü gözeterek yaşamaktadır. Bu sanatı ne kadar içselleştirebilirsek, hastalıklardan o kadar korunur, bağışıklık sistemi güçlü bireyler oluruz.

Bu kongrenin, bu anlamlı hedefe katkı sağlayacağına gönülden inanıyorum. Düzenlenmesinde emeği geçen herkese, başta sayın Bakanımız olmak üzere, tüm emektarlara şükranlarımı sunuyorum. Yurtdışından gelen misafirlerimize teşekkür ediyor, işbirliklerinin artırılacağı verimli sonuçlar elde edilmesini temenni ediyorum. Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyor, herkese sağlıklı bir yaşam diliyorum.