Değerli hanımefendiler, beyefendiler,
Kıymetli katılımcılar;
Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum. 6. Vatan Konferansı’nın ülkemiz, bölgemiz ve insanlık için hayırlar getirmesini diliyorum. Gücünü insanlara yardım etme ülküsünden alan Vatan Derneği başta olmak üzere, toplantıyı himaye eden AFAD ve Kızılay’a tebrik
ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Bugün hepimiz insanlık halkası etrafında buluştuk. Çağımızın sorunlarına birlikte çözüm arıyor; din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın kanayan yaralarımıza şifa bulmaya çalışıyoruz.
Değerli kardeşlerim;
Şifa, insanlığın onurunu yeniden ayağa kaldıracak ahlaki bir dönüşümdedir. Sorunlarımızın ne siyasi, ne politik olduğunu düşünüyorum. Çok daha köklü bir sorunla, ahlaki bir meseleyle karşı karşıyayız.
Yaklaşık yedi yıldır, kadınları evsizliğe, çocukları ana-babasızlığa, insanları vatansız bırakmaya mecbur bırakan bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Evet, yerkürenin bir devrime ihtiyacı var. İnsanlığı düştüğü yerden kaldıracak bir vicdan devrimi yapmak durumundayız. Uluslararası kurumlar, devletler, sivil toplum kuruluşları olarak, alarm çalan sorunlar etrafında buluşmalıyız.
Bir zamanlar evinde, mahallesinde, şehrinde, ülkesinde huzur içinde yaşayan Suriyeli kardeşlerimin, bugün farklı coğrafyalara göç etmek zorunda kalmasına ben bir anne olarak razı olamıyorum. Bir insan olarak bunu kabullenemiyorum. Bireyler, sivil toplum kuruluşları, devletler olarak yapacaklarımız olmalı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, üzerine düşen sorumlulukları tüm boyutlarıyla yerine getirme çabasındadır. Her şeyden önce, 5-6 yıldır 4 milyona yakın mülteci kardeşimizi ülkemizde misafir ediyoruz. Gerek kamplarımızda, gerekse sivil toplum kuruluşlarımızın, vatandaşlarımızın çabalarıyla dayanışma halindeyiz.
Devletimizin açtığı kamplarda, kadınlar ve çocuklar için tüm ihtiyaçlar düşünülmüş durumda. Uluslararası kurumların ifadesiyle, Türkiye dünyada benzeri olmayan şartlar tesis ediyor. Kadınlara mesleki eğitim kursları açıyor, mülteciler için istihdam alanlarını artırıyor. AFAD’ımız, Kızılay’ımız elinden geleni yapıyor.
Türkiye olarak tüm dünyada ezber bozan bir insani yardım faaliyeti sürdürüyoruz. Bağımlılığı azaltacak ve kendi ayakları üstünde durmayı sağlayacak imkânlar oluşturuyoruz. Ülkemizde doğan 150 binden fazla mülteci çocuğun kayıp bir nesil olmasına göz yumamayız. Bu nedenle Bakanlıklarımız eğitim seferberliği yapıyor. Yükseköğretimde gençler için özel kontenjanlar ayrılıyor.
Kıymetli kardeşlerim;
Devletimiz bir yandan da, siyasi ve diplomatik alanda çalışmalar yapıyor. Arabuluculuk çabaları ile, mevcut çatışmaların önüne geçilmesi noktasında bölgede öncü bir rol oynuyoruz.
Öte yandan, şu anda ülkemiz, son derece önemli bir askeri operasyon yürütüyor. Mehmetçiklerimiz terörle mücadele ediyor. Zeytin Dalı harekatının temel amacı, bölgede güven ve istikrarın sağlanmasıdır.
Güven ve istikrar sağlandığında, yeni mülteci akınları duracak, inşallah Suriyeli kardeşlerimiz, ülkelerine dönebilecektir. Fırat Kalkanı operasyonu neticesinde 140 binden fazla mülteci Cerablus’a dönmüştür. İnşallah Zeytin Dalı’ndan sonra da 500 bin kişinin Afrin’e dönmesi beklenmektedir.
Bu zor süreçte aslolan birlik ve beraberliğimizi korumaktır. Akif’in dediği gibi, “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez, / Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.” Bölgemiz tarih boyunca medeniyetlerin beşiği, inançların, kültürlerin karşılaşma noktası olmuştur. Bu bölgeyi bir barış havzasına dönüştürmek, bizlerin çabasıyla olacaktır.
İnandığımız ortak din, bize bunu emreder. Silm kökünden gelen İslam, barışı esas kabul eder. Bu topraklar Allah’ın izniyle, Müslümanların güçlü ve ortak iradesiyle huzurun vatanı olacaktır. Şairimiz Arif Nihat Asya diyor ya; “Vatan ettim sizi ey topraklar, / Beş vakit damgalayıp alnımla!” diye…
Vatan bizim için kutsaldır. Onu korumak da, birinci sorumluluğumuzdur. Türkiye bu uğurda büyük bir mücadele veriyor. Bu süreçte maalesef şehitler veriyoruz. İçimiz yanıyor. Allah şehitlerimizi rahmetiyle kuşatsın. Ailelerine, milletimize sabırlar nasip eylesin.
Kıymetli katılımcılar;
İstanbul ne kadar bizimse, kültürel olarak Şam da o kadar bizimdir. Bursa ne kadar bizimse, Halep de o kadar bizimdir. Sınırların bir önemi olduğunu düşünmüyorum. Mayamız birdir. Bu nedenle Suriyeli kardeşlerimiz, yani sizler de, o kadar bizdensiniz. İnanıyorum
ki, bir gün ülkenize dönecek, şehirlerinizi imar edecek, yuvalarınızı yeniden kuracaksınız. O vakte kadar dayanışma içinde, inşallah bu insanlık imtihanını birlikte vereceğiz.
Bir gün şehirlerinize döndüğünüzde, yanınızda götüreceğiniz şeyin önce Türkiye sevgisi, ikinci olarak da Türkçe bilgisi olmasını isteriz. Türkçe öğrenmek, aramızdaki sağlam iletişimin gereğidir. İnsanın yaşadığı ülkenin dilini öğrenmesi, sosyal hayata katılımın, istihdam imkânlarından yararlanmanın da ön şartıdır. Gerek Milli Eğitim Bakanlığımız, gerekse STK’larımız kurslar açıyor. Lütfen bu imkânları değerlendirin, hayata katılın.
Bu tür toplantılar, tanışmak, dertleşmek ve sorunlara çözüm bulmak için bir vesiledir. Sivil toplum kuruluşlarımız, yardımsever vatandaşlarımızın desteklerini doğru adreslere ulaştırma çabası içindedir. Bu koordinasyonu iyi yaparsak, emek kaybı yaşamayız. İnşallah bu buluşmalar, bu amacı yerine getirmeyi sağlayacaktır.
Sizlerle buluşmaktan, tanışmaktan büyük bir memnuniyet duydum. Bölgemizin ve insanlığın geleceği adına dua edelim. Sadece kalbi değil, fiili dualar yapalım. Bu toplantının hayırlar getirmesini diliyorum. Bu duygularla, sizleri Allah’a emanet ediyor, dualarda buluşmayı temenni ediyorum. Kalın sağlıcakla!