‘Yaşlı Bakımının Geleceği: Göç, Sosyal İçerme ve Dayanışma’ Konferansı Konuşması

03.10.2017

Değerli hanımefendiler, beyefendiler;
Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyor, 1 Ekim Dünya Yaşlılar Günü vesilesiyle gerçekleştirilen bu programın hayırlara vesile olmasını diliyorum. ‘Yaşlı bakımının geleceği’ konulu konferans umuyorum ki, en değerli varlığımız olan yaşlılarımız için bize yeni ufuklar açar.

Bizim toplumumuz, yaşlıları sadece bir gün hatırlayan değil, onları her zaman baş tacı eden yüksek bir kültüre sahiptir. Yaşlılara hürmet, her şeyin üzerindedir.

Anadolu kültüründe, ak sakallı ihtiyar olmak adeta bir rütbedir. İhtiyarlarımız, üzerlerinde hikmetin, bilgeliğin nişanını taşırlar. Hürmete layıktırlar. Hayata dair hakikatler onlardan dinlenir. Yaşlılık bir anlamda hikmet ve kemal sahibi olmakla eşdeğerdir. O nedenle, yaşlanan başlanır! Yaşlıları ile irtibatını koparmış bir toplum, hikmetle, tecrübeyle, bilgelikle bağını kesmiş demektir.

Ne yazık ki son yıllarda yaşamın hızlı akışı, yaşlıları hayatımızdan öteliyor. Modernite, gençliği o kadar kutsuyor ki, yaşlılık düşkünlükle özdeş hale gelerek itibarsızlaştırılıyor. Oysa yaşlılık, yaşanmışlığın birikimiyle kıymetlidir.

Yaşlanmak, kolay değildir. İnsana bedenî yükler getirir. Yaşlılık, adeta bir dağa tırmanmak gibidir; çıktıkça yorgunluğumuz artar, nefesimiz kesilir. Ama görüş açımız genişler. Dedelerin, büyükannelerin yanında, onları görerek, dinleyerek büyüyen çocuklar, hem bu görüş açısından istifade eder, hem de güçlü aidiyet duygusu kazanırlar. Kökler, meyve ile tanışır. Böylelikle gençler, öz kültürleriyle daha yakın temas içinde büyürler. Ülkemiz, genç nüfusuyla bugün bize büyük bir dinamizm verse de, nüfusumuzun gittikçe yaşlandığı da göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçektir.

Ülkemizde 65 yaş üstü nüfusun, tüm nüfusa oranı 2016 sonu itibarıyla %8.2 iken, bu oranın 2023’de %10.2’e çıkması beklenmektedir. 2050’de ise, %21’lere ulaşacaktır. Doğurganlığın azalması ve iyi yaşam şartları ile nüfus yaşlanmakta ve yaşlanan bir ülke konumuna gelmekteyiz.

Bu realiteye dayanarak, yaşlılarımıza sosyal devlet uygulaması çerçevesinde hak ettikleri hizmeti sağlamalıyız. Yaşlı sorunlarının çözümü konusunda devlet, toplum ve bireyler olarak hepimize düşen sorumluluklar var. Aslolan, büyüklerimizi kimseye muhtaç etmeden, aile bütünlüğü içinde hayatlarını sürdürmelerini sağlamaktır. Ailenin zayıfladığı, yaşlıların dışlandığı, çocukların önemsenmediği bir ülke, bizim ideallerimizin çok uzağındadır.

Devletimiz bu bağlamda yaşlılara yönelik evde bakım, gündüzlü ve yatılı bakım hizmetleri sunmakta, özellikle evde bakıma büyük destek vermektedir. Yaşlılarımıza sadece maddi, fiziki yardım değil, onların psikolojik ihtiyaçlarını baz alarak manevi destek sunmak ise, hepimizin vazifesidir.

Yaşlıları toplumdan tecrit etmek yerine, bulundukları ortamlarda insani şartlarda yaşatmayı hedeflemeliyiz. Hayat enerjisi alabilecekleri gençlerle doğal aile ortamlarında onlara alan açmalıyız. Kentlerimiz yaşlı dostu olmalı, dev çınarlarımızın ihtiyaçları her şekilde gözetilmelidir. Toplumsal hayata katılımlarının önündeki engeller kaldırılmalıdır.

Şunu hiç unutmamalıyız; ‘Gençliğinde bilgi ağacı dikmeyen, yaşlılığında rahatlayacağı bir gölge bulamaz.’ Hepimiz, henüz bilgi ağacı dikme fırsatımız varken, geleceğe yatırım yapmalıyız. ‘Ürettiğin ve tükettiğin kadar varsın’ diyen kapitalist sisteme rağmen, üretim ve tüketim hayatında aktif rolü olmasa da yaşlılarımıza sahip çıkmalı, dualarına talip olmalıyız.

Bizim kültürümüzde ana-baba hakkı ödenmez. Nitekim Kuran-ı Kerim’de Allah şöyle buyuruyor; ‘Rabbin, kendisinden başkasına ibadet etmemenizi, ana babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa sakın onlara ‘öf’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.’

Böylesine kesin bir emir, anne-babamız şahsında bize yaşlılara nasıl muamele etmemiz gerektiğini söylüyor. Yaşlılar bize emanet ama aynı zamanda hayatın öğretmenidirler. Mevlana Hazretleri, ‘Gençlerin aynada göremediklerini, yaşlılar bir tuğla parçasında okurlar’ diyor. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var.

Değerli Katılımcılar;
Ülkemiz sürekli göç alan ama aynı zamanda savaştan kaçıp sığınan nice mazlumun olduğu bir coğrafya. Mülteci misafirlerimiz arasında yaşlılar var. Göç yollarında yaşlı olmak ayrıca çok zor. Doğup büyüdüğü toprakları terkedip, belirsiz geleceklere yol alan yaşlılar, büyük uyum sorunlarıyla karşılaşıyor.

Bu kapsamda devletimiz onların özel şartlarını dikkate alarak sosyal politikalar geliştiriyor. Kimbilir belki herbiri, Şair Zarifoğlu’nun ifadesiyle, ‘Hayat nasıl da geçiyor, zaman hiç geçmezken’ duygusu yaşıyor, gurbet ellerde. Vatanından, yerinden yurdundan edilen tüm mazlumlara buradan selam olsun!

Bangladeş’e yaptığım son ziyarette, zulümden kaçarak bir başka ülkeye sığınmak zorunda kalanlar arasında yaşlılar da vardı. Hepsi hala gözümün önünde. Katman katman çaresizliğin insana dokunmaması mümkün değil. Allah her birinin yardımcısı olsun. Bizleri de onların huzur ve refaha kavuşmasına vesile kılsın.

Bu dualarla, gençlerinin ve yaşlılarının kıymetini bilen bir toplum olmayı, bu değerlerimizle yükselmeyi temenni ediyorum. Ankara Üniversitesi, Yaşlılık Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen bu konferansın hayırlara vesile olmasını diliyorum. Emek veren herkese şükranlarımı sunuyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.