Ankara Kadın Buluşması

03.03.2015

Değerli Hanımefendiler,

Çok Kıymetli Kardeşlerim,

Sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız, Sayın Melih Gökçek ile kıymetli eşleri Nevin Gökçek Hanımefendi’yi, bu güzel etkinlik vesilesiyle bizleri bir araya getirdikleri için tebrik ediyor ve kendilerine teşekkür ediyorum.  8 Mart Dünya Kadınlar Gününüzü kutluyorum.

Siz Ankaralı dostlarımızla buluşmak, benim için büyük bir memnuniyet kaynağı. Özellikle de, bizleri ilgilendiren böylesine önemli bir gündem vesilesiyle birlikte olmak mutluluk verici.

Bildiğiniz gibi, 8 Mart sebebiyle, hafta boyunca tüm dünyada ve ülkemizde kadın sorunları tartışılacak, meselenin türlü boyutları ele alınacak. Fakat öncelikle, kadın meselesinin tek bir güne ya da haftaya sığdırılamayacak kadar önemli bir mevzu olduğunu ifade etmek istiyorum. Özellikle kadın sözcüğünün şiddetle yan yana geldiği böylesi bir çağda, kadına karşı şiddet başta olmak üzere, mücadele etmemiz gereken nice mesele var.

Son iki yüzyıldır dünyadaki hızlı değişim, pek çok yanıyla kadın üzerinden yaşandı ve aynı zamanda, kadın, değişimin ana aktörü oldu. Geleneksel algılar değişti, kadının toplumsal hayattaki yerine dair yeni uygulamalar, yeni fikirler ortaya çıktı. Fakat bu süreç kadının yükünü artırdı. Kadın, geleneksel toplumlarda, üretim hayatının doğal bir parçasıyken, sanayi devrimi ile birlikte hem evin, hem de çalışma hayatının yükünü taşımaya başladı.

Öte yandan yoksulluk, savaşlar, istismar, eşitsizlik ve ayrımcılık, kadınların canını daha çok acıttı.

Neyse ki bütün olumsuzluklara rağmen, kadınlar bu süreçlere karşı direnmeyi bildiler ve hak mücadelelerini yaptılar. Geçmişe göre sorunlara duyarlılık göstermek, çözüm ve politika üretmek noktasında, önemli adımlar attılar. İş hayatında sanatta, siyasette, akademide daha çok inisiyatif aldılar.

Fakat burada, şunun özellikle altını çizmek isterim; bu hak mücadelesi, tamamen adalet üzerine olmalıdır. Kadın mücadelesini, yalnızca eşitlik söylemi üzerine kurmak, tek başına yeterli değildir. Nitekim 20.yy.’da bu söylem, kadın sorunlarına çözüm üretememiştir. Pusulası ancak adalet olan bir eşitlik, kadınlara fayda sağlar.

Bu nedenle, çocuklarımızı yetiştirirken, adalet duygusunun yerleşmesine lütfen büyük özen gösterelim. Adalet, merhamet, şefkat gibi duygulardır, bizi diğer canlılardan ayıran. Kız-Erkek ayrımı yapmadan, çocuklarımızın bu duyguları içselleştirmesini sağlayalım. Onları hayatın her alanında, adalet prensibinin güzelliğini gösteren örneklerle yüzleştirelim. Kendi örnek davranışlarımızla onlara ayna olalım.

Aranızda çok sayıda anne olduğunu biliyorum. Belki, yakında anne olmayı bekleyenler de var. Lütfen çocuklarımızı yetiştirirken, onlara mesleki yönlendirme yapmak kadar, iyi bir insan olmanın kodlarını da gösterelim. Ne yazık ki yaygın eğitim anlayışı içinde, eğitim denince akla meslek sahibi olmak geliyor. Oysa eğitim her şeyden önce, bizi insan yapan değerlerin kazanılması sürecidir.

Meslek sahibi olmak elbette önemlidir. Ama önce, insan olmak daha önemlidir.

Her konuda olduğu gibi, kadın konusunda da, meseleye insan merkezli yaklaşmak durumundayız. Kadın hakları meselesini, cinsiyet üzerine kurulmuş bir mücadeleye, indirgememeliyiz. Çünkü kadın sadece kadın değildir; kadın annedir, kadın eştir ama her şeyden önce, insandır. İnsana hak ettiği değeri vermediğimiz bir yerde, zaten kadın hakkından söz edemeyiz. İnsan haysiyet ve onurunu gözettiğimizde, zaten sorunların büyük bir kısmını halletmiş oluruz.

Dünyaya bakınız; savaşlar, çatışmalar ilk önce, kadın ve çocukların hayatını etkiliyor, onları zor şartlara mahkum ediyor. İnsanlığın onurunu koruduğumuz, temel insani şartları oluşturduğumuzda zaten kadınların, çocukların haklarını koruyan ve gözeten bir düzen kurulmuş olacaktır.

Bu vesileyle, dünyanın dört bir tarafında savaşlar, çatışmalar ve kavgalar arasında kalan cefakar, çilekeş, mazlum ve mağdur tüm kadınları, yürekten selamlamak istiyorum.

Onların sabırla yürüttüğü mücadeleye, bizim de katkı verdiğimiz bir dünya, tüm insanlığa huzur getirebilir.

Bu noktada üzerimize büyük görevler düşüyor. Bir yanda ülkemiz kadınlarına, diğer yanda dünyanın mağdur ve mazlum coğrafyalarında yaşayan, tüm çocuklara ve kadınlara, elimizi uzatmalıyız.

Biliyorsunuz, hemen yanı başımızda Suriye’de, bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Yüzbinlerce insanın öldüğü savaş şartları, yine en çok kadınları ve çocukları vuruyor. Uluslararası toplumun anlı şanlı kurumları, onları kaderlerine terk etse de biz etmedik edemeyiz. Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak, onlara kucak açtık, onları misafirlerimiz olarak kabul ettik. Ben her şeyden önce bir vatandaş ve bir kadın olarak, mazlum ve mağdurlara ülkemizin yaptıklarından onur duyuyorum.

Aynı zamanda, bir Cumhurbaşkanı eşi olarak, zulme uğrayanları gözetme sorumluluğunun, ülkemiz makamları tarafından en duyarlı biçimde icra, edildiğini yakından tecrübe ediyor ve bundan mutlu oluyorum.

Devletimizin, kendi öz kaynaklarından sarf ettiği 5.5 milyar dolar,    2 milyon Suriyeli ve Iraklı kardeşimize hayat aşısı oldu. Ülkemiz ölümden kaçıp bize sığınan o insanlara, sadece kapı açmakla kalmadı, çocuklara eğitim, kadın ve erkeklere meslek edindirme kursları açarak, savaşın mağdur ettiği insanlara, cömertçe el uzattı. Bu arada şunun altını çizmek isterim ki, biz, ‘veren el, alan elden üstündür’, düsturu içinde hareket ettikçe, Allah ülkemize olan nimetini artırdı ve bizi mahcup etmedi.

Değerli Kardeşlerim,

Çalışmadan, çabalamadan, dert edinmeden hiçbir şey olmuyor. Türkiye bu güce sahip olmasaydı, 2 milyon Suriyeli ve Iraklı kardeşimiz bu imkandan yoksun kalacaktı. Veren el olmanın onurunu bize yaşattığı için, Allah’a hep şükrediyorum.

Kıymetli Hanımefendiler,

Böyle günler, sorunlarımızı konuşmaya, yaptıklarımızı gözden geçirmeye vesile olan zamanlar. Ankara Büyükşehir Belediyemiz 20 yıla yakın bir süredir Ankara’ya, Başkentimize çok güzel hizmetler yanında kadınlarımıza özel çalışmalar da yaptı. Pek çok projesi, diğer belediyelerimize örnek oldu. Hayat karşısında, direncini yitirmiş kadınlarımıza sunduğu konukevi hizmetleri, engellilere hizmet ve rehabilitasyon merkezleri ve yaşlılara destek ünitelerine kadar, sosyal belediyecilik anlayışının, güzel örneklerini verdi.

18 yaş üstü kadınlarımızın sosyal, kültürel, sportif ihtiyaçlarına cevap veren hanımlar lokali, önemli hizmetlerden birisidir. Bu mekanlar, kadınlarımız için önemli sosyalleşme alanları olmuştur.

Belediyemizin, çok önemsediğim bir diğer hizmeti ise, ‘BELMEK’ projesidir. ‘Her ev bir atölye olacak’ sloganıyla, toplumumuzda kültür, sanat, estetik bilincini yaygınlaştırarak, sim sırmadan, yorganlamaya, ebrudan gümüş işlemeciliğine, kültürel zenginliklerimizi koruyup geliştirmeye, büyük katkı sunmaktadırlar.

Ankara’mızın farklı ilçelerinden gelen ve siz hanımlarımızın el emeği, göz nuru eserleri de, bu çabaların ürünüdür.

Sanat altın bileziktir ve ustası olmadan öğrenilmez. Sanata, sanat ustalarına verdiğimiz değer, geleceğe nasıl baktığımızın aynasıdır. Dört bir yanı, farklı kültürel özelliklere sahip ülkemizdeki, zengin sanat alanları ve onların ustaları korunup, sahip çıkılmalıdır.

Farklı etnik gruplardan, farklı kültürel geleneklerden süzülüp gelen bu sanat dallarına, hak ettiği değeri verip gelecek nesillere aktarmalıyız.

Bunlar milli servettir, paraya tahvil edilsin ya da edilmesin, bir milleti millet yapan, kültürel kimliktir.

Büyükşehir Belediyemiz, Türkiye’nin tüm yöresel sanat dallarının, yaşayan en büyük ustalarını tespit ederek, onları gençlerle buluşturma noktasında da bir adım atsa, ne güzel olur! Anadolu’nun kuytu köşelerinde, kim bilir belki de son demlerini yaşayan nice sanat ustası var. Elimizdeki kıymetleri çocuklarımıza aktarma konusunda, özel bir gayret sarf ederek, kültürel devamlılığımızı sağlamalıyız.

Sizler de lütfen sahip olduğunuz bir beceriyi, çocuklarınıza en güzel şekilde aktarın. Her çocuk, ‘bana annemden şu kaldı’ desin, o da kendi çocuklarına aktararak, zenginliklerin korunmasını sağlasın.

Kıymetli Hanımlar,

Sözlerime son vermeden önce, ülkemizde ve tüm dünyada, kanayan bir yara olan kadına şiddet meselesine, yeniden değinmek istiyorum. Kadına kalkan el iflah olmaz. Annesine, eşine, kız kardeşine, kızına şiddet uygulayan bir ruhun, iflas ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Toplumumuzda, güçlü bir erkeklik onurundan söz edilir. Şiddet en başta bu onura yakışmaz. Bir sivil toplum kuruluşumuz, bu gerçeği ironik bir biçimde, ‘erkeksen öfkeni yen!’ şeklinde bir slogana dönüştürmüştü. Öfke insana her şeyi yaptırabilir.

Biz de buradan seslenelim; daha çok kalp, daha çok onur kırmadan, kendine dön ve insanlığını hatırla! Kadına karşı şiddet uygulamaktan uzak dur!

Değerli Kardeşlerim,

Şiddetin olmadığı bir dünya inşası için, daha çok farkındalık göstermek ve daha önemli adımlar atmak üzere sözleşerek, buradan ayrılalım.

Bu duygularla sözlerime son verirken, kadınlarımız için, güzel gelecekler diliyorum. Kadınlar, çocuklar ve dahi erkekler için, adaletin hakim olduğu bir toplumsal düzende yaşamayı umuyorum.

Bizleri bir araya getiren, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımıza, sevgili eşi Nevin Hanım’a, tekrar teşekkür ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Nice güzel zamanlarda buluşmak üzere...