Değerli hanımefendiler, beyefendiler;
Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum. “100 Yıllık Emanet - Kızılay Esir Mektupları Sergisi” vesilesiyle, milletimizin evi Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, sizlerle bir araya gelmekten büyük mutluluk duyuyorum. Hoşgeldiniz, sefâlar getirdiniz.
Kıymetli misafirler;
Her karış toprağı cephe haline gelmiş vatanımızı, yedi düvele karşı, kadını ve erkeğiyle, topyekün savaşarak işgalden kurtarmış bir milletin evlatları olarak, Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutluyoruz. Özgürlük ve bağımsızlığımız için büyük bedeller ödemiş olmanın verdiği güvenle, inşallah daha nice yüz yıllar, birlik ve beraberliğimizi sürdüreceğiz.
Bizler, Mete Han’dan buyana, iki bin yılı aşkın zamandır, cesareti ve adaletiyle nam salmış bir orduya sahip olmanın kıvancını taşıyoruz. Askerimizin savaşırken gözettiği hukuku, barışta tesis edememiş devletlerle çevrili bir coğrafyada, her şeye rağmen, bir istikrar adası olarak varlığımızı sürdürüyoruz.
Bu nedenle, gönül coğrafyamızda, Türkiye’nin varlığı ve kıymeti, her geçen gün, daha iyi anlaşılıyor. Bölgemizde barışı tesis etmek için seferber olduğumuz bir dönemde, Milli Mücade destanımızı bu anlamlı sergi ile hatırlatan Kızılay’a, teşekkür etmek isterim.
1868 yılından buyana dünyanın dört bir yanına umut götüren Kızılay, aslında, “Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti” olarak kurulmuştur. Yıllarca süren savaşlarda esir alınan asker ve sivillerin kimliklerinin ve yerlerinin belirlenmesinden, beslenme ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanmasına dek, pek çok hizmet, Kızılay tarafından yerine getirilir. 200 binin üzerinde askerimizin esir düştüğü göz önüne alındığında, ne kadar özverili bir görev olduğu görülür.
Dünyanın hiçbir yerindeki zulme seyirci kalamayan şanlı ordumuzun savaştığı cepheler ve esir kampları, Hindistan’dan İngiltere’ye, Kuzey Buz Denizi’nden Mısır’a uzanır. Kızılay ve Kızılhaç bu süreçte bütün milletlerden esirlerin aileleriyle haberleşmesini sağlamak için dayanışma halindedir. Ulaşım ve iletişim olanaklarının çok sınırlı olduğu bir çağda, mektuplar, umutlar, elde dikilmiş giysiler, kurutulmuş yiyecekler ve nakit para, kıtaları aşarak sahiplerine ulaştırılmıştır.
21. yüzyılda ise, insanlığın gözü önünde Gazze’nin bütün dünya ile iletişimi kesilmiş bulunuyor. Hastaneler, ambulanslar, Kızılay’ın Kızılhaç’ın depoları, mabedler, okullar hedef alınıyor. Yardım tırları sınırlarda bekletiliyor, sular ve enerji kesiliyor, sahra hastanesine dönüştürdüğümüz gemilerimizin kıyıya yanaşıp tedavi hizmeti götürülmesi engelleniyor. Yeryüzünün daha önce hiç görmediği bir vahşet sergileniyor ki, savaş demek bile mümkün değil.
Yüksek teknolojiyle donatılmış İsrail ordusu, sistematik şekilde sivillere, özellikle çocuklara saldırarak, bir milleti tarihten silmeye çalışıyor. Uluslararası hukuka aykırı olarak kitle imha silahları masum yavrulara doğrultuluyor. İnsanı insan yapan değerler kaybediliyor. Uluslararası hukuk çiğneniyor. Kıymetli şairimiz Mehmet Akif’in “tâ'ûna da züldür bu rezîl istîlâ” dizeleriyle ifade ettiği günlerden geçiyoruz.
Bu süreçte, ecdadımız gibi bizim de meselemiz toprak değil. Bizim meselemiz, daima insan hakları ve izzet meselesi. Vaktiyle fethedilmiş gönülleri yıkmama, acılarına sessiz ve seyirci kalmama meselesi. Meselemiz bu dünyadan zulmü alkışlayarak mı, mazluma yoldaş olarak mı gideceğimiz meselesi.
Ecdadımız gibi, bizim de, Gazze’de Ukrayna’da, Kudüs’te, Yemen’de, Bağdat’ta, Halep’te Şam’da akan kanın dinmesinden başka hedefimiz yoktur. Gazze ya da Yemen, Somali, Kudüs, Arakan, hiçbir yerde mazlumların katledilmesine, çocukların, kadınların, yaşlıların üzerine kurşunlar, bombalar, yağmasına gönlümüz razı gelmiyor. Bu yüzden dünyanın bütün mazlumlarını, emanet addediyoruz ve kalıcı barışı tesis etmek için seferber oluyoruz.
Bu duygularla sözlerime son verirken, bütün milletimiz adına, bu onurlu rütbeyi kıyamete kadar taşıyacak olan şehitlerimizi, burada bulunan yakınlarının huzurunda saygı ve minnetle anıyorum. “Şehit olursam ağlama anne” diyerek, ardına bakmadan cepheye giden evlatlar yetiştiren, evladını kaybettiğinde “vatan sağolsun” diyebilen bütün ana babaları ve gazilerimizi, bir kez daha saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.