“Sosyal Refahın Adil Dağılımı” Programında Yaptıkları Konuşma

20.09.2023

Kıymetli devlet başkanı eşleri,
Uluslararası kuruluş temsilcileri,
Saygıdeğer hanımefendiler, beyefendiler;
Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum. “Hep birlikte daha iyiye, hep birlikte daha ileriye” etkinliği vesilesiyle, sizlerle buluşmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Tüm kurum ve kuruluşlarımızın, sosyal adalet ve sosyal refah konularına titizlikle eğilmelerini ve iyileştirici arayışlarını ilgiyle takip ediyorum. Etkinlik sonuçlarının, insanlığa hayırlar getirmesini diliyorum. 

Değerli konuklar;
Tarih boyu, Anadolu’daki bolluk ve bereket, özellikle batıdan gelen seyyahları hayrete düşürmüştür. Devletin, halkın temel ihtiyaçlarını temin etmekle mükellef olduğunu öğrendiklerinde ise; hayret, yerini hayranlığa bırakmıştır.  

Yolcuların; gelirine, etnik aidiyetine, inancına bakılmaksızın üç gün yedirilip içirilmesi, barındırılması ve hastaların tedavi edilmesi, kültürümüzün esasını oluşturur. Refahın, kervansaraylar, hanlar, imaretler, aşevleri, şifahaneler, hamamlar vasıtasıyla paylaşılması, zamanının çok ötesinde bir yaklaşımdır.

Sosyal güvenlik ve sosyal adalet kavramı, dünya genelinde, en fazla sanayi dönemine kadar, geri giderken, Türk devletlerinde, kadim zamanlara uzanır. Kıtaların, toplumların sömürgeleştirildiği çağda, gönüller fetheden atalarımız, engin coğrafyalarda, halen saygıyla yâd edilmelerine vesile olan, şaheserler bırakmışlardır.

Doğayı, sınırsız bir sermaye kaynağı olarak görmedikleri için, toprakla kurdukları ilişki, bugün sürdürülebilirlik olarak adlandırdığımız düzlemde seyretmiştir. Sosyal adalet ve merhametten ödün vermeyen hayat felsefeleri,  zamanımıza ışık tutacak bir rehber niteliğindedir.

Asırlarca, halka hizmeti hakka hizmet sayan medeniyet tasavvuru sayesinde, şehirleşme, sosyal destek, sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetleri, devlet himayesinde vakıfların işbirliğiyle görülmüştür. Ahi ve lonca teşkilatlarının birikim sandıkları aracılığıyla; işyeri açma, evlenme, ölüm, işsizlik, kaza, yangın, afet gibi durumlarda, sosyal dayanışma sürdürülmüştür. Devlet; tımar ve arpalık gibi yöntemlerle, toprağın mülkiyetini devretmeden kullanım hakkı vererek, ihtiyaç sahiplerini desteklemiştir. 

Halkımızın hayırseverliği de sosyal denge ve barışın korunmasında büyük rol oynamıştır. Hakkaniyet ilkesi, daima bu uygulamaların merkezinde yer almıştır. Milletimiz, hayır işlerini samimiyetle benimsemiş olsa da aslolan, ihtiyaç sahibinin hak sahibi olduğu inancıdır. 

Bu nedenle, zekât da, fakirin, zenginin gelirindeki payı olarak tanımlanır. Böylelikle, talepte bulunan iyilik istemediğinin, görev sahipleri ise lütufta bulunmadığının farkındadır. Vakıf cenneti olan ülkemizde, sosyal refahın adil dağılımı, örgütlü ve sistematiktir.  

Osmanlı’dan; musabin yardımları, Darüleytam, Darülaceze, Darüşşafaka, Kızılay gibi güçlü dayanışma kurumlarını miras alan Türkiye, sosyal devlet geleneğini, daha ileri düzeylere taşımayı başarmıştır.

Kıymetli konuklar;
Varisi olduğu köklü miras çerçevesinde, devletimiz, bugün de dünyanın vicdanı olmayı sürdürmektedir. Çok sevdiğimiz bir söz; “az veren candan, çok veren maldan verir,” der.

Yeryüzündeki hiçbir acıya bigâne kalamayan Türk insanı sayesinde, ülkemiz, milli gelirine oranla, en fazla yardım yapan ülke durumundadır. TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türk Topluluklar Birliği, Maarif Vakfı, AFAD, Kızılay gibi kurumlarımız, kardeşlik köprüleri kurmaya devam etmektedirler.

İnsanlığı tek bir aile olarak gören ülkemiz, kendi vatandaşı gibi, sığınmacılara,  mültecilere ve bütün mazlumlara, şefkat elini uzatmaya devam edecektir. Bu nedenle, özellikle mazlum milletlerin kalbi, Türkiye ile birlikte atmaktadır. Türkiye’nin gönül coğrafyası, fiziksel sınırlarından çok daha geniştir.

Ayrıca, pandemi sürecinde, maske, hijyen kiti ve Turkovac aşımız, patentsiz ve bedelsiz olarak, gelir düzeyine bakmaksızın, ihtiyacı olan bütün ülkelere ulaştırılmıştır. Dayanışma geleneğimiz sayesinde bugün pek çok ülke “bizler yardım yapmayı Türklerden öğrendik,” diyebilmektedir.

Böylelikle, “kalbinizle yaptığınız her şey size geri dönecektir” sözünün anlamını, 6 Şubat depremlerinde bir kez daha idrak ettiğimizi söyleyebilirim. Dünyanın dört bir yanındaki dostlarımız, şehirlerimiz harabeye dönerken, gönül mabetlerimiz yıkılmasın diye seferber oldular. Asrın felaketinin, bir anda, asrın dayanışma hareketine dönüşmesine tanık olduk. Bu vesileyle, destek olan bütün dostlara bir kez daha teşekkür ederken, yaraların hızla sarıldığını söyleyerek, bizimle çarpan yüreklere su serpmek isterim.

Depremden etkilenen alan, dünyanın pek çok ülkesinden büyük, evini ve işyerini kaybeden vatandaşlarımızın sayısı ise, çoğu ülke nüfusundan fazladır. İlk andan itibaren çalışmalarını özveriyle sürdüren kurumlarımız, enkaza dönen tam 11 şehrimizde, kasaba ve köylerde, mimari dokuya uygun, yerli ve milli malzemelerle üretilmiş, iklim dostu, güvenli konutları hızla inşa etmektedirler. 2023 sonuna kadar 200 bin, bir yıl içerisindeyse 680 bin konutun tamamının, teslim edileceğini vurgulamak isterim.

Devletimiz, elbette altyapı masraflarını ve sosyal donatıların tüm maliyetini üstleniyor. Ayrıca, afetten etkilenen vatandaşlarımızın gelir düzeylerine bakılmaksızın, konutların büyük kısmını devletimiz sübvanse ediyor. Beraberinde, istihdamın yeniden sağlanması için, çalışmalar bütün hızıyla sürüyor. Süreç tamamlanıncaya kadar, afetzede vatandaşlarımızın barınma, beslenme, giyim gibi bütün ihtiyaçları karşılanmaya devam edecektir. 

Kıymetli konuklar;
Böylesine zor zamanlar, dayanışma ruhunu harekete geçirse de, toplumların gücü, yalnız afetlerde değil, her daim paylaşmayı sürdürebilmeleriyle ölçülür. Türkiye, hep birlikte daha iyiye yürüyen bir sosyal devlettir.

Bu değerli organizasyonu gerçekleştiren Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız, kurulduğu 2011 yılından buyana, sosyal adalet adına, çok büyük adımlar atmıştır. Öncelikle, en çok desteğe yaşlıların, engelli bireylerin ve çocukların gereksinim duymasından hareketle, hizmetlerini bu alanlarda yoğunlaştırmıştır. 

Yaşlılara ve engellilere evlerinde bakım ve sağlık hizmeti verilmiş, bütün ihtiyaçlarının karşılanmasıyla yetinilmemiş, onlarla ilgilenen aile bireylerine, maaş ve sosyal güvence sağlanmıştır. Sınırsız potansiyelle donatılmış insanlarımızı toplumsal hayatın dışında bırakmamak için “engelliler kanunu’’ çıkarılarak, hakları her alanda teslim edilmiştir.

Yine, devlet himayesindeki çocuklarımız, koruyucu aile yanında ya da kendi evlerinde yaşarken, ihtiyaçları kurum tarafından karşılanmaktadır. Sosyal yardımların bütçedeki payı 2002 yılından buyana, tam 4 kat artmış bulunmaktadır.  Devletimizin istikrarla artırdığı sosyal desteklerinin yanı sıra, milletimizin de hayırseverlikte yarışmasıyla, toplumumuzun giderek güçlendiğini görüyoruz.

Bu duygularla sözlerime son verirken, bolluk ve bereketin paylaştıkça arttığına inanan bir insan olarak, Türkiye’nin gönül sofraları kurmaya devam edeceğini bilmenin mutluluğunu yaşıyorum. İnsanlık ailesinin bütün fertlerinin, barış içinde, daha müreffeh günlere erişmesini, bütün kalbimle diliyorum. Aile Ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na ve organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Kalın sağlıcakla.