“Çevreye Duyarlı Sürdürülebilir Ekonomi Ve İş Kadınlarının Rolü” Konferansında Yaptıkları Konuşma

21.09.2021

Değerli hanımefendiler, beyefendiler;

Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum. Türk Halkının en içten sevgilerini iletiyorum. Newyork’taki yeni evimiz, Türkevi’nde sizlerle bir araya gelmekten büyük memnuniyet duyuyorum. Hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz.

Kıymetli konuklar;

Tabiatla olan çok boyutlu ilişkimiz, bugün tüm dünyanın bir numaralı gündem maddesidir. Doğanın korunmasına yönelik yapılan her iş, insanlığa yapılan en büyük hizmettir. O nedenle, çevre konularında iş kadınlarının rolüne vurgu yapılması takdire şayandır.

Erkek egemen ve kâr odaklı iş dünyasının, tabiata sadece bir kaynak olarak bakan hakim anlayışını dönüştürmek, güçlü kadınlarımızın elinde. Kadına has pratik zekanın, dönüştürücü gücün, dayanıklılık gibi özelliklerin, sürdürülebilir bir dünya inşa etmede, son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Kadınlarımızın, arabuluculuk ve iletişim güçlerini kullanarak, çevre diplomasisinde bayrağı en önde taşıyacağına yürekten inanıyorum. Bu anlamlı toplantıyı organize eden Türkiye İş Kadınları Derneği, TİKAD’a, girişimleri nedeniyle çok teşekkür ediyorum.

Değerli misafirler;

Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz günlerde Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli yeni bir rapor yayınladı. İklim değişikliğinin insan kaynaklı olduğu ve küresel ısınmanın görülmemiş bir seviyeye geldiği net bir şekilde ortaya kondu.

Bu rapor, tabiatın çığlığıdır. Ve aynı zamanda insanlığa büyük bir çağrıdır. Rapor bize, son 5 yılın, 1850’den beri en sıcak yıllar olduğunu söylüyor.

Yakın gelecekte, bizi daha uzun yazlar ve maalesef, daha kısa kışlar bekliyor. Bu gelecek senaryosunun, insanlığın yaşam kültürüne etkilerini düşünebiliyor musunuz? Mimariden modaya, yemek alışkanlıklarından turizm faaliyetlerine her şey değişecek. Halihazırda literatüre giren “iklim mültecisi” terimi, yaşadığımız şartların ne kadar zorlaştığının delilidir.

Mesela, Bangladeşli iklim mültecilerinin sayısı 10 milyonu aştı. 2050’ye kadar deniz seviyesinde beklenen yükselme gerçekleşirse, 20 milyon insanın yerinden olması öngörülüyor.

Bu nedenle, acil olarak harekete geçmeli, karbon salınımını düşürecek önlemler almalıyız. Temiz teknoloji, yeşil enerji ve orman alanlarının genişletilmesi gibi çözümleri mutlaka devreye sokmalıyız. Bilhassa enerji sektöründe devrimsel nitelikte dönüşümler yapılmalı.

Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, bir sosyal sorumluluk projesi değil, zorunluluktur. 1.5 derece sınırına bağlı kalmak için güç birliği yapmalıyız. Dünyadan eksilen her bir ağaç ya da tek damla su, gittikçe zorlaşan yaşam koşulları demektir. Bu anlamda iklim değişikliği, tüm toplumların ortak hareket etmesini gerektiren küresel bir krizdir.

İklim değişikliği ile mücadelede, gidişata yön verebilecek son nesil olmamız, omuzlarımıza çok ağır bir sorumluluk yüklüyor. Gelecek nesillere, kaynakları tükenmiş bir dünya bırakamayız.

İşte sürdürülebilir ekonomi, tam da bu noktada devreye giriyor. Gücünü yalnızca tüketimden alan bir ekonomi ile geleceğe yürüyemeyiz. İşin teknik kısmına odaklanırken, manevi boyutu göz ardı edemeyiz. Soruna çok yönlü yaklaşmalı, bizi bugüne getiren dış sebepleri analiz ettiğimiz kadar, insanın kendine ve tabiata dair algısını da sorgulamalıyız.

Mesela en başta, tüketmek ve mutluluk arasında kurulan yanlış ilişkiyi gözden geçirilmeliyiz. Esaslı bir zihinsel dönüşümün, hem biz insanlar hem de tabiat için şifa olacağına inanıyorum.

Bu noktada kadın duyarlılığının önemine yeniden vurgu yapmak istiyorum. Eğer kadın liderler, sürdürülebilir şirketler olma yolunda hedefler koyarsa, sektörlerini de peşlerinden sürükleyebilirler.

2017’de Türkiye’de başlattığımız Sıfır Atık Projesi, bizim için tecrübe edilmiş iyi bir örnektir. Kampanya sırasında Türk kadınlarının konuya olan ilgisini görmek, beni ümitvar kıldı.

Evlerini ve aile yaşantılarını çevre hassasiyetiyle dönüştürdüklerini gördüm. Tıpkı tabiat gibi, yenilenme ve üretme potansiyelini etkin biçimde kullandıklarına şahit oldum. Kadınların, toplumu yönlendirmedeki gücünden bir kez daha emin oldum.

Dünya Ticaret Örgütü’nün bir raporuna göre kadınlar, kazandıklarının %80’ini ailelerine, eğitime ve topluma yatırıyorlar. Erkeklere kıyasla, hayatlarını kendi faydalarından çok başkalarının faydası için adıyorlar. Bu da bize, toplumsal gelişimin anahtarının, kadının elinde olduğunu gösteriyor.

Çevre krizi, insani ve moral değerler krizi, kadınların çözüm üretebileceği konuların başında geliyor. Çocuklarının eğitimi ile doğrudan ilgilenen kadınlar, çok boyutlu bir dönüşümün aktörü olabilirler. Uğruna şehitler verdiğimiz toprağın kıymetini çocuklara doğru anlatır, bir bardak suyun, ağacın değerini fark ettirebilirsek, çevre konusu kriz olmaktan çıkabilir. 

Bu nedenle, eğitimden istihdama kadar, kadınları karar alma mekanizmalarına taşıyacak her süreci el birliğiyle desteklemeliyiz. Siz iş kadınlarımızın çabasıyla, döngüsel ekonomiye tam geçiş, çocuklarımıza vadettiğimiz güzel bir geleceğin önkoşuludur. Dünya ortak evimizdir! Bu evi hep birlikte yeniden mamur edeceğimize inancım tamdır.

Uluslararası alanda, çevre ile ilgili faydalı tüm projelerde seve seve yer alacağımızı buradan ifade etmek istiyorum. Dünün şairlerine, ressamlarına ilham veren tabiat, geleceğin sanatçıları için, kazanılmış bir çevre mücadelesinin parlak aynası olsun.

Bize emanet edilen masmavi gökyüzünü, zümrüt yeşil denizi, biz de çocuklarımıza eksiksiz teslim edebilelim. Bugün bu konferansta ele alınan tüm başlıkların, çevre bilincimizi artıracağına inanıyor, hayırlı sonuçlar doğurmasını temenni ediyorum.

Çevre diplomasisi bayrağını birlikte taşıdığımız tüm kadınlara, dünyanın geleceği için ortaya koydukları üstün çaba nedeniyle şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi sevgi ve dostlukla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.