Değerli Hanımefendiler, Beyefendiler,
Sizleri muhabbetle selamlıyorum. Bugün, Türkiye’nin Dokuma Atlası Sergisi vesilesiyle, bir aradayız. Anadolu’nun, yedi bin yıl önce başlamış, dokuma yolculuğuna, yeni kilometreler eklemek için buluştuk. Bu proje, dokuma sanatımızın, belleklerdeki yerini kaybetmeden, yoluna devam edeceğinin, müjdecisidir. Bu anlamlı projeye emek veren herkese, şükranlarımı sunuyorum.
Kıymetli Misafirler,
Dokuma, insan hayatının yoldaşıdır. Hayatın tüm dönüm noktaları, dokumalarla anlam kazanır. Hayata gözlerimizi açtığımızda, kundak olur bizi sarar. Mendillerin arasında, bayram neşesini saklar. Öpüp başımıza koyduğumuz bayrakta, vatan sevdasına dönüşür. Çeyiz sandıklarına emanet edilenler, annelerin göz nurudur. Alnımızı sürdüğümüz seccadede, kutsalımızı taşır. Hulasa dokuma, sadece ipliklerden ve desenlerden oluşmaz. Yaşamla iç içe geçmiş, hayatın her mahfiline mührünü vurmuş, serencamımızdır.
Türk Dokumacılığı ise, milletimizin serüveninden derin izler taşır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde nam salan dokumalarımız, dünyada “Türk Kumaşı” diye tanınmıştır. Öyle ki, gören tüm seyyahları hayran bırakan, Ankara Sof’u, seyahatnamelerde methedilecek kadar, akılda kalmıştır. Evliya Çelebi, Ankara Sof’undan uzun uzun bahseder. Uyandırdığı hayranlık yüzünden, birçok ülke, Ankara Tiftik Keçilerinin peşine düşmüş, kaçırmaya kalkmıştır. Bir gizem olan, Edirne Kırmızısı’nın sırrını çözmek için, Batı’dan ajanlar gelmiştir. Tabii, bakanları kıskandıran dokumalarımız, bunlarla sınırlı değildir. Literatüre geçen onlarca tür vardır. Hatay ipeğinin parlaklığı, Antep kutnusunun üstün sanatı, bize, paha biçilmez bir kıymete sahip olduğumuzu anlatır.
Tüm bu değerlerin, coğrafyamız üzerinde çizdiği bir rota var. Akdeniz’in pamuk ipi, Doğu Anadolu’nun yünü, Bursa’nın ipeği, Karadeniz’in keteni, Denizli’nin buldanı gibi, zevk-i selimle karşılaştığımız, nice durak var. İnanıyorum ki tüm bu harikalar, işte bu proje vesilesiyle, yeniden gün yüzüne çıkacak. Geleneksel sanatlarımızın, yitik birer hazine olmaması, bizim onları göz önünde tutmamıza bağlı.
Bir varmış, bir yokmuş, diye başlayan masallara karışmamaları için, onları yaşatmamız gerekiyor. Ayrıca genç nesillerin, zihnini ve ruhunu, bu zengin anlam dünyası ile beslemeliyiz. Dünya ne kadar değişirse değişsin, gelenek, sanat, zanaat ve yerel üretim, her zaman ayakta kalmalıdır. Bu nedenle, Türkiye Dokuma Atlası Projesi’nin, hayat bulmasını, son derece kıymetli buluyorum. Beylerbeyi Sabancı Olgunlaşma Enstitümüzü, bu öncü çalışması nedeniyle, tebrik ediyorum. Projeyi destekleyen TİM ve İTHİB’e, ayrıca Marmara Üniversitesi’ne, şükranlarımı sunuyorum.
Proje kapsamında, ülkemizin yedi bölgesine ait dokumalar, tespit edilip, kimliklendirilerek, çok titiz bir çalışma yürütüldü. Şimdi tekstil ve moda dünyası, Dokuma Atlası’nın çizdiği bu rotada, ilham dolu seyahatlere çıkabilir. Kültür, doğup büyüdüğümüz evin verdiği, aidiyet hissini bulduğumuz, ikinci yerdir. Kimliğimizdir. Dolayısıyla, kültürel miras, titizlikle muhafaza etmemiz gereken bir birikimdir. Çünkü kültürün zayıfladığı yerde, “biz” duygusu mevzi kaybeder. Bununla birlikte, her toplumun ürettiği kültür, bir ırmak gibi, dünyanın kültür denizine karışır.
Medeniyetimizin, tarih boyunca, küresel kültüre büyük katkılar yaptığını takdir edersiniz. Türk Dokumacılığı ise, kültürel mirasımızın, en güzide parçalarından biridir. Bu yerel zenginliği, evrensel düzleme taşıyabilirsek, ne mutlu bize! Tabii, geleneksel sanatların, modern zamanlarda tutunacak bir dal bulması, çok zor. Trendler ve beğeniler, ışık hızıyla değişiyor. Ama inanıyorum ki, geleneksel sanatları, günümüze adapte edebilirsek, yaşamalarını sağlayabiliriz. Ama bunu yaparken, geleneksel sanatların ruhunu anlamadan, onları ticarileştirmeyelim.
Bazen, geleneksel sanatların, özünden koparılarak, ticari bir meta olarak, tekstil ve modada kullanıldığını görüyoruz. Oysa geleneksel sanatları, özüne sadık kalarak, modern tasarımlarla buluşturmak, pekâlâ mümkün! İşte bu, Türkiye Dokuma Atlası Projemizin de, vizyonunu oluşturuyor.
Kıymetli Konuklar,
Kumaşın özündeki anlam dünyasını ortaya çıkarabilirsek, belki tüketim sorununa da, bir çare bulabiliriz. Bildiğiniz gibi tekstil sektörü, küresel ölçekte, çevreyi en olumsuz etkileyen sektörler arasında. Sizinle ilginç bir veri paylaşmak istiyorum; Dünya Ekonomik Forumu’nun verilerine göre, insanlar 2014 yılında, 2000 yılında aldıklarından, yüzde 60 daha fazla kıyafet almışlar. 2000 yılında, markalar senede 2 koleksiyon tanıtırken, 2011’de, bir sene içinde, 5 koleksiyon tanıtır hale gelmiş. Hatta bazı markalar, günümüzde, bir yıl içinde 12 ila, 24 koleksiyon tanıtıyor. Maalesef, her yıl üretilen tekstil ürünlerinin yüzde 85’i çöpe gidiyor. Yani, her 1 saniyede, 1 kamyon dolusu kıyafet, ya yakılıyor ya da, çöp sahalarına atılıyor.
Yoğun su tüketiminin yanında, tekstil sektörünün, eko sistem üzerinde yarattığı, başka baskılar da mevcut. Oysa geleneksel üretime baktığımızda, kullanılan doğal elyaftan, boyama tekniklerine kadar, doğayla dost bir süreç görüyoruz. Dünya tekstil sektöründe, israf kültürü devam ederken, diğer yandan, yeni bir bilinç uyanıyor. İnsanların, organik, doğa dostu ve sürdürülebilir giyim talepleri, çığ gibi büyüyor. Geleneksel dokuma kültürümüzdeki, doğa dostu özellikleri, dünyanın ilgisine sunabiliriz. Malumunuz, ülkemiz tekstil sektöründe, son derece güçlü bir aktör.
Türkiye’nin tekstil gücü, küresel olarak giyim kültürünün, yeni değerler kazanmasına, katkı sağlayabilir. Tüm dünyada insanlar, kısır bir küresel tasarım havuzundan, beslenmeye çalışıyorlar. Otantik olanın değeri, kaybolmuş durumda.
İşte bu noktada, Türk Dokumacılığının ve son derece yetenekli tasarımcılarımızın, yeni bir açılım sağlayacağına inanıyorum.
Kültür ve Turizm Bakanlığımızın, UNESCO Somut Olmayan, Kültürel Miras listelerine, bu yıl sunduğu, 6 kültürel değerden birisi;, ‘İpek Böcekçiliği ve İpek Dokuma Kültürü’dür. İnanıyorum ki, bu tür çabalar, kültürümüzün uluslararası alanda, tanınırlığını artıracaktır. Elele verirsek, çok şey başarabiliriz. Projenin çatı kurumları, Milli Eğitim ve Ticaret Bakanlığımıza hassaten teşekkür ediyorum.
Bugün burada, açılışını yapacağımız serginin, kültürel değerlerimizi ihya noktasında, yeni bir milat olmasını diliyorum. Projenin bundan sonraki süreçlerde de, başarılı olmasını temenni ediyorum.
Bu duygularla sözlerime son veriyor, hepinizi muhabbetle selamlıyorum. Kalın sağlıcakla!