Değerli hanımefendiler, beyefendiler,
Kıymetli kardeşlerim;
Sizleri sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle, milletin evinde sizleri misafir etmekten büyük bahtiyarlık duyuyorum. Hepiniz hoş geldiniz!
Sözlerimin başında, geçen hafta elim bir helikopter kazasında kaybettiğimiz askerlerimize, Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun!
Şimdi, nice annenin, eşin ve evladın gönlü yaralı. O, öyle bir yara ki, hiç iyileşmeyecek. Rabbim her birine sabırlar ihsan etsin!
Terörle mücadele eden kahraman evlatlarımızı yetiştiren analar, başımızın tacıdır. Keza evlatlarını terörün kıskacından kurtaran Diyarbakır annelerini de hassaten anmak istiyorum. Benim de ziyaret ettiğim o annelerin çilesinin en kısa zamanda bitmesini diliyorum.
Değerli misafirler;
Vatan için, insanlık için, doğruya ve güzele dair tüm değerleri öğrendiğimiz yer, onların sineleridir.
Bugün, aramızda 81 vilayetimizden gelen, sağlık çalışanı ve sosyal hizmet uzmanı kadınlarımız bulunuyor. Sizlerin şahsında ülkemizdeki ve dünyadaki tüm kadınların, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum.
8 Mart, bilhassa batılı ülkelerde, kadınların hak, adalet, emek ve özgürlük mücadelesinin, köşe taşlarından biridir.
Ancak, kadınlara hak ettiği değerin verilmesi, sadece tek bir güne indirgenemez. Aksi halde, 8 Mart’ta yapılan tüm etkinlikler, söylenen güzel sözler, yarım ve eksik kalmaya mahkumdur.
Nitekim, bu özel günün arefesinde, Samsun’da yaşanan şiddet hadisesi, hepimizde derin bir öfkeye sebep oldu. Faili nefretle kınıyorum. En ağır cezayı almasını, bütün kalbimle diliyorum.
Bildiğiniz gibi, dünyada her üç kadından biri, hayatının bir döneminde, şiddetin bir boyutuyla tanışıyor. Bu istatistik, kalbimizin en büyük yorgunluğudur.
İstisnasız, tüm dünyada görülen şiddet salgınını ortadan kaldırmak için, işbirliğimizi artırmalıyız. Şiddete karşı, tek yürek ve tek akıl olmadan bu işi çözemeyiz.
Değerli Misafirler;
Bildiğiniz gibi salgın, bir senedir dünyayı kasıp kavuruyor. Geçen seneden beri, öngöremediğimiz bir felaketin içindeyiz. Bu felaketin en büyük yükünü, sağlık çalışanlarımız ve sosyal hizmet görevlilerimiz taşıdı. Salgına maruz kalan sağlık çalışanlarının, yüzde 58’ini kadınlar oluşturuyor.
Sizler, Kovid-19 salgınının ilk günlerinden bu yana, her türlü riski göze alarak, geceyi gündüze katarak milletimize hizmet ettiniz. Sağlık hizmetleri yanında, VEFA gruplarından filyasyon ekiplerine kadar, mücadelenin tüm cephelerinde ön safta yer aldınız. Yaşlılarımıza, yetim ve öksüzlerimize sahip çıktınız.
Türkiye’nin bir yıldır sürdürdüğü bu mücadelenin başarısında, sizlerin gayret ve emeğinin çok büyük payı bulunuyor.
Evlerinize gidemeden, evlatlarınızı göremeden, hastanelerde sabahladınız. Sizler, ‘insan insanın emanetidir’ sözünün anlamını ispat ettiniz. Salgın nedeniyle, toplumda oluşan karamsarlık, derin yalnızlık gibi ruh hallerinin şifacısı oldunuz. Korkuları teskin ettiniz. Bütün topluma kol kanat gerdiniz.
Sosyal hizmet, iş gücü olmaktan çıktı, sevginin, merhametin ve şefkatin gücüne dönüştü. Yakanıza taktığınız kimlik kartları, insanlığı kurtarmak için verilen bu savaşın bayrağı oldu.
Mesleğinize adanmışlığınız ve insana duyduğunuz sevgi, en kuvvetli cephanenizdi. Bu cephede yazılan kahramanlık hikâyeleri, yarının nesillerine örnek olacak. Hepinize minnettarız.
Bu küresel mücadelede, birçok sağlık çalışanımızı da kaybettik. Bu vesile ile, onları da rahmetle anıyorum. Ailelerine başsağlığı diliyorum.
Kıymetli kardeşlerim;
Tarihte yaşanan her salgın, insanlığa yeni tecrübeler öğretti. Sizlerin de bu tecrübeleri kayda geçirmenizi gönülden arzu ederim. Böylece yeni sosyal, ekonomik ve psikolojik şartlara, sizlerin şahitlikleri üzerinden, yeni reçeteler oluşturulabilir.
Tarihi, kadınların ve erkeklerin ortak tecrübeleri üzerinden okumak, kadınların da, tarih yazımına etkin katılımı ile mümkündür.
Kadın varlığını, dar kalıplara sıkıştıran tüm klişeleri bir tarafa bırakıp, kadının, hayatın her katmanında var olduğu medeniyet mirasımıza bakalım.
Bugün kadın emeği, yalnızca plazalardaki unvanlarla ya da iş gücüne katılım oranlarıyla ölçülebiliyor olabilir.
Oysa kültürümüzde kadın, tarlayı sürerken de, çocuğu yetiştirirken de, aileyi idame ettirirken de, üretendir. Önümüze gelen bir tas çorba, yemenideki oya, kilimdeki desen ve arkamızdan okunan her bir duada, kadın emeği vardır.
Bu tarihsel arka plandan hareketle, kadının bu topraklardaki gücünü yeniden hatırlamalıyız. Ve buradan aldığımız güçle geleceğe bakmalıyız.
‘Güçlü Kadın, Güçlü Aile, Güçlü Toplum’ prensibini rehber edinerek, geleceğin inşasına hep birlikte omuz vereceğiz. Akademide, siyasette, kamu ve özel sektörde kadınlarımızın gücünü inşallah artırmaya çalışacağız.
Dünyanın geçirdiği dijital dönüşümde, kadının etkin biçimde yer almasını çok önemsiyorum. Kız çocuklarımızın, Bilim, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik gibi alanlarda eğitim görmesini her daim teşvik ediyorum.
Her şeyin hızla değiştiği, bu değişimin salgın şartlarıyla daha da hızlandığı bir dönemdeyiz. Yeni dünyanın herkesi kuşatması ve kimsenin geride kalmaması için, bilhassa kadınlara ihtiyacımız çok.
Kullandığımız aletlerden, teknolojiye kadar hayatımıza giren her şey, bir tasarım ürünü. Ne zaman kadınlar da, bu tasarımın parçası olurlar, o zaman adil bir dünyadan bahsedebiliriz.
Mesela, arabaların kaza testlerinde kadın maket kullanılması zorunlu olmadan önce, tasarım tamamen erkek anatomisine göre yapılıyordu. Bu nedenle, kadınların kazalarda yaralanma riski hayli fazlaydı. Dolayısıyla, dünyayı görüp anlamaya tek bir göz yetmez.
Günlük yaşamın ve ihtiyaçların, mutlaka farklı açılardan yorumlanması ve bu yorumun ürüne dönüşmesi gerekiyor.
İşte bu sebeplerle, kadınların sadece çalışan değil, tasarlayan ve karar veren mekanizmalarda etkin yer almasını istiyoruz.
Türkiye’nin gücü, kadınların gücüdür. Küresel sorunların çözümünde de, aktif olabilecek bir potansiyele sahibiz. İklim krizinden sosyal meselelere kadar, dünya her alanda kadın zekasına, sezgisine muhtaçtır.
Bu duygularla sözlerime son veriyor, tüm kadınlarımıza hayata kattıkları değerden ötürü şükranlarımı sunuyorum.
Kalın Sağlıcakla!