Değerli Hanımefendiler, Beyefendiler,
Hepinizi en kalbi duygularla selamlıyorum.
Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.
Sıfır Atık farkındalığını artıracak bu anlamlı Ödül Töreni vesilesiyle, sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Başta, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ve Türkiye Belediyeler Birliği olmak üzere, organizasyonda emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum.
Bildiğiniz gibi, yola çıkarken 2023’te tüm Türkiye’de sıfır atık projesini hayata geçirmeyi hedeflemiştik. 2017’den bu güne, kısa sürede epey yol aldık.
Sıfır atık projesi birçok çevreden büyük ilgi gördü ve uygulanmaya başlandı.
Bugün de Belediyeler Birliği’nin düzenlemiş olduğu bu anlamlı organizasyon vesilesiyle bir aradayız. Yarışmaya 231 geçerli proje başvurusu olduğunu öğrenmekten büyük mutluluk duydum.
Her ne kadar üç proje ödül alacak olsa da, sıfır atık için fikir üretmiş tüm katılımcılarımızı tebrik ediyorum.
Yerel yönetimlerimizin bu konuyu sahiplenmiş olmasını çok önemli buluyorum.
İnanıyorum ki ödül alsın almasın, geri kalan tüm projeler de hayata geçecektir.
Kıymetli Misafirler,
Hiç beklenmedik şekilde hayatımıza giren pandemi, önümüzde birçok mücadele alanı açtı.
Bir yandan sağlığımızı bu büyük tehditten korumaya çalışıyoruz. Bir yandan da, hayatlarımızın normal düzenine geri dönmek için mücadele veriyoruz.
Bununla beraber bir de, pandeminin getirdiği yepyeni sorunlarla karşı karşıyayız.
Dikkatlerinizi, bu sorunlardan biri olan maske atıklarına çekmek istiyorum. Maskeler virüse karşı en etkili ve hatta tek silahımız.
Hem kendimizi hem de karşımızdakileri korumak için mutlaka maske takmalıyız.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız, maske, eldiven ve diğer kişisel hijyen atıklarıyla ilgili bir genelgeyi, pandeminin ilk günlerinde yayınlamıştı hatırlarsanız.
Yani hepimiz bu hijyen malzemelerini diğer tüm atıklardan ayrı çöp kutularına atmamız gerektiğini biliyoruz.
Ama gelin görün ki, kaldırım köşelerinde, ağaç diplerinde, hatta denizlerde atık maskeleri görmek, artık sıradan bir görüntü oldu.
Pandemiyle mücadele edeceğiz derken, bu ürünlerin bilinçsiz kullanımı çevreye büyük zararlar veriyor. Bu davranış, bugüne kadar yapılan güzel işleri de açıkçası ziyan ediyor.
Temizlik hizmetinde çalışan personel başta olmak üzere, herkes için biyolojik tehlike oluşturuyor.
Şu bir gerçek ki pandemi, kirlilik sorununu iyice arttırdı ve tüm dünya bu sınavda maalesef sınıfta kaldı.
Halihazırda, yeryüzü sularındaki kirliğinin yüzde 80’e yakınını zaten plastikler oluşturuyordu.
Bu kirliliğe şimdi maskeler ve plastik eldivenler gibi tek kullanımlık hijyen ürünleri de eklenmiş oldu.
Oysa bundan 7-8 ay öncesine kadar, bilim insanlarının 2050’de okyanuslarda balıktan çok plastik şişe yüzeceği uyarısını konuşuyorduk.
Şimdiyse, tedbirler alınmazsa, kullanılan maskelerin yüzde 75’inin çöp sahalarına ve yeryüzü sularına karışacağı noktasında önemli uyarılar var.
Tek kullanımlık maskelerin büyük çoğunluğu plastik içeriyor. Bildiğiniz gibi tüm plastik atıklar zaman içinde önce mikro, sonra nano plastiklere dönüşüyorlar.
Tek bir maskenin milyonlarca partikül üretebildiğini söylüyor bilim insanları. Kimyasallar kadar bakteri de taşıyan bu partiküllerin besin zincirine karışması hayli mümkün.
Bunun yanında, pandemiye kadar plastik şişelere başını sıkıştırmış ya da misinalara dolanmış canlılar için çözüm arıyorduk.
Şimdi ise, maskelerin lastiklerine dolanmış kuşların, balıkların dramına şahitlik ediyoruz.
Yani covid-19 mücadelesindeki en geçerli silahımızı, yanlış kullanmanın açtığı yeni bir tahribat alanı var karşımızda.
Değerli Misafirler,
Sıfır atık bir yaşam felsefesi, bir davranış biçimidir. Yani en az çöp üreteceğimiz ve çöpleri kaynağında ayrıştıracağımız bir yaşam tarzını inşa etmektir.
Bu pandemi bize öğretti ki, sadece her şey yolundayken değil, alt üst olduğunda da yaşam tarzımızı sürdürülebilir kılmalıyız.
Ve bu geniş çerçeveye, pandemi gibi kriz senaryolarını da eklemeliyiz.
Bununla beraber, sıfır atık gibi bir felsefenin herkes tarafından benimsenmesi ve desteklenmesi için yediden yetmişe bu isteği aşılamamız lazım.
Çağrımızı, en ücradaki insan duyana kadar asla gündemden düşürmemeliyiz.
Yani şu güzel ülkenin toprağını, suyunu ve havasını pür-i pak edene kadar dur durak bilmeden çalışmalıyız.
Bu noktada, belediyelerimizin hem sorumluluğu, hem de işi çok büyük.
Çünkü hem bu sistemi kuracaksınız, hem de sistemin işler hale gelmesi için farkındalık oluşturacaksınız.
Sıfır atığın, yani doğa dostu yaşamların bir yaşam tarzı seçeneği değil, bir zaruret olduğunu, anlatacak olan da sizlersiniz.
Size buradan bir tüyo vermek istiyorum. Lütfen çocuklara ulaşın. Çocukların, bu tip değerleri çok daha hızlı kazandığını biliyoruz.
Eğer biz çocuklarımıza bu değerleri kazandırabilirsek, meyvelerini çok kısa bir zamanda toplayacağımız iyilik tohumları ekmiş oluruz.
Anne babalar da, bilhassa evlatlarımıza vatan sevgisini anlatırken bu sevginin farklı boyutlarına işaret edebilirler.
Toprağımızı, suyumuzu ve havamızı her türlü kirlilikten korumanın da, vatan sevgisine dahil olduğunu öğretebilirler.
Böylece, hiç kesintiye uğramayacak bir çevre ahlakını çocuklarımıza kazandırabilir ve geleceğimiz için önemli bir manevi yatırım yapmış oluruz.
İnanıyorum ki, vicdanlarına hassas ayar yapmayı başardığımız insanların sayısı arttıkça, kirliliğe karşı sıfır tolerans gelişecektir.
Bu bilincin yaygınlaşmasıyla, insanların değişimi gerçekleştiren büyük bir güç olduğuna şahit oluyoruz.
Mesela, bildiğiniz gibi bugün birçok markanın kimyasalları bırakıp organik ürünlere yöneldiğini görüyoruz.
Benzer olarak hayvan testi yapmayan kozmetik firmaları yükselişe geçiyor. Bu değişim, tüketicinin talebiyle oluyor.
O nedenle biz, eğitim ve farkındalık faaliyetlerimizi yoğunlaştırarak, doğruyu bilen ve doğruyu talep eden bir nesil yetiştireceğiz.
Ve belki o nesil sayesinde, tek kullanımlık ürünler bir süre sonra hiç üretilmeyecek. Plastik kirliliği, dünyanın mahkum olduğu hazin bir son olmayacak.
Bu düşüncelerle sözlerime son veriyorum. Kongremizin yeni uyanışlara vesile olmasını diliyorum. Kıymetli fikirlerini projeye dönüştürerek katkı sunan herkesi tekrar tebrik ediyorum.
Kalın sağlıcakla!