2018 Yılı Mevlid-i Nebi Haftası Açılışında Yaptıkları Konuşma

17.11.2018

Kıymetli misafirler,

İstikbalimizin teminatı sevgili gençler,

Hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum, esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Gönüllerimizin, Efendimizin nuruyla dolduğu, onun muhabbetiyle ısındığı bu güzel gecede Mevlid-i Nebi Haftası Açılış Programı münasebetiyle sizlerle birlikte olmaktan büyük bir bahtiyarlık duyuyorum.

Sözlerimin hemen başında Pazartesi gecesi idrak edeceğimiz Leyle-i Mevlidinizi tebrik ediyor, Rabbim bu mübarek geceyi günahlarımızın kefaretine vesile kılsın diyorum. Bizlere Habibi Kibriya Efendimiz Hazreti Muhammet (SAV) Efendimizin veladeti vesilesiyle bir sene-i devriyesine ulaşmayı nasip ettiği için Yüce Mevla’mıza sonsuz hamt ediyorum.

“Aşkın ile meydana, geldim ya Rasulellah.

Derdin ile devrana girdim ya Rasulellah.

Zikrullahın âsârı; terk ettirir ağyârı.

Âşıkların hem yârı, gördüm ya Resûlallah.

Lütfundur her dem ona, kim gide Hakk'tan yana,

Cümle muhtaçtır sana, bildim ya Rasulellah.

Baş açık sine üryan, gözyaşlı ciğer büryan,

Canım yoluna kurban, kıldım ya Resûlallah.

Zatına doğru özüm, açılmıştır can gözüm,

Hâk-i pâyine yüzüm, sürdüm ya Rasulellah.”

Evet, ‘sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım’ hitabına mazhar olan, âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgililer Sevgilisi Peygamberi Zişan Efendimize salat ve selam gönderiyorum. Peygamberler sultanının dünyayı teşriflerinin yıldönümünün ülkemiz, milletimiz ve ümmeti Muhammed için manevi bir uyanışa, yeni bir dirilişe, yeni bir şahlanışa vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Allah’ın selamı Ehlibeyt’in, ashabı kiramın, tabiinin, tebe-i tabiinin ve 14 asırdır kalplerimizi ilim, hikmet ve irfanlarıyla yoğuran tüm Hakk âşıklarının üzerine olsun diyorum.

Bu vesileyle, bir kez daha ilay-ı kelimetullah yolunda canlarını feda eden şehitlerimizi rahmetle, bu uğurda yaralanan gazilerimizi şükranla yâd ediyorum.

Samimiyetle yapılan duaların reddedilmeyeceği bir güzel bir gecedeyiz. Rabbim bizi, kardeşin kardeşi, ananın evladını tanımayacağı ruzi mahşerde, işte bugün burada olduğu gibi Peygamber efendimizin aleyhissalatu vesselam Liva-ül Hamd Sancağı altında toplananlardan eylesin. Rabbim, canlar canı, dertlerimizin dermanı, gönüllerimizin tabibi Hazreti Muhammed Mustafa Efendimizin şefaatine bizleri nail eylesin. Rabbim her nefeste dilimizi zikrullahla, kalbimizi Resulü Kibriya’nın aşkıyla, zihnimizin onun tefekkürüyle pür nur eylesin.  Rabbim her iki cihanda da bizlerden rahmetini, merhametini, nimetini esirgemesin. Rabbim kalbimizi karartmasın, rızkımızı daralmasın, bizi imansız bırakmasın, bize kendi kapısından başka kapı aratmasın. Rabbim bu gece bu hafta hürmetine, Habibi’nin yüzü suyu hürmetine ayaklarımızı sıratı müstakimde sabit tutsun diye duya ediyorum.

Mevlid-i Nebiyi idrak etmemize vesile olan, bu güzel atmosferde gönüllerimizi buluşturan Diyanet İşleri Başkanlığımıza, Sayın Başkan ve ekibine şahsım, milletim adına şükranlarımı sunuyorum. İnşallah bu güzel geceyi vesile kılarak yapılan etkinliklerin, toplantı ve çalışmaların insanlık için öğretici bir fırsata, bir tefekkür ve tezekkür fırsatına tahvil olmasını istiyorum.

Değerli kardeşlerim;

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, “And olsun ki Resulullah’da sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel örnekler vardır” buyuruyor. Hazreti Aişe validemiz Resulullah Efendimizi aleyhissalatu vesselam ‘yürüyen Kur’an’ olarak tarif ediyor. Evet, Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam, sadece Kur’an-ı Kerim’in vahyine aracılık etmemiş, aynı zamanda onu bilfiil yaşayarak, kendi benliğinde ve kendi ruhunda müşahhas hale getirerek, geride bizler için rehber almamız gereken bir örnek bırakmıştır.

Siyer-i Nebi, Efendimizin hayatı olmasının yanı sıra, bizler ve gelecek nesiller için bir referans kaynağıdır. Onun hayatı sadece ümmeti için değil, kendisinden sonra gelen tüm insanlık için de en güzel rehberdir. Sünnet ve sîret olmadan İslam’ın yaşanması mümkün değildir. Bir Müslümanın sünnetle Peygamberimizin aleyhissalatu vesselam örnek hayatıyla olan bağı ne kadar güçlü, ne kadar muhkem, ne kadar kavi ise, diniyle olan bağı da o derece güçlüdür, sağlamdır. Bunun için Peygamber Efendimizin aleyhissalatu vesselam hayatının her safhasını, her aşamasını takip ve tatbik etmeliyiz.

Gençliği, evliliği, aile reisliği, yaşlılığı, dostluğu, savaşçılığı, idareciliği, tüccarlığı, mücadeleleri, gazaları ile Hazreti Muhammed Mustafa (SAV), bizim hayatımızın her safhasının rehberidir. Efendimiz Resul olmadan önce de Emin’di. Kendisi insanın esfel-i safilin, yani aşağıların en aşağısına düştüğü cahiliye toplumunda dahi ‘Muhammed-ül Emin’ olarak tanınıyordu. O, 63 yıllık ömrünün her aşamasını ümmeti ve tüm insanlık için bir edep, ahlak, muhabbet timsali olarak yaşayan bir eşrefi mahlukattı. Öyle ki, onun hayatına kastetmek için gelenler onda hayat bulurlar, ona husumet besleyenler onda sevgiyi ve şefkati öğrendiler.

Resulü Ekrem aleyhissalatu vesselam, insana ait değerli her ne varsa onu kalbinde ve hayatında pratiğe döken abidevi bir şahsiyetti. Resulü Ekrem aleyhissalatu vesselam bizlere, ‘inananlar kardeştir’ ilahi mesajını iletmekle kalmamış, müminlerin kardeşliğini hayatının her zerresine nakşetmiştir.  Yetimlerin başını okşayarak, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü karanlık dönemde kız çocuğu sahibi olmakla övünerek bize merhameti öğretmiştir. Cenneti annelerin ayaklarının altına sererek gerçek sevgiye kimin layık olduğunu göstermiştir.

Ümmetine vedasında, “Kimin bende alacağı varsa alsın ya da helal etsin. Rabbime tertemiz varmak isterim” diyerek bize kul hakkının önemini öğretmiştir. İnsanların soyları üzerinden üstünlük yarışına girdiği bir dönemde, “Siyah derili olanın beyaz derili üzerine, beyaz derilinin siyah derili üzerine bir üstünlüğü yoktur” ikazıyla Rabbimizin katında eşit olduğumuzu öğretmiştir. Resulü Ekrem Efendimiz emin kişiliğiyle, adaletiyle, hakkaniyetiyle, merhametiyle, edep, tevazu, hayasıyla insanlığın önünde yepyeni bir dünyanın, yepyeni bir hayatın kapılarını açtı.

Değerli kardeşlerim;

Bu seneki Mevlid-i Nebi Haftasının temasının “Peygamber ve Gençlik” olarak belirlenmesini doğrusu son derce önemli buluyorum. Elbette hepimizin, ümmeti Muhammed’in tüm fertlerinin onun yaşantısından alacağı dersler, ibretler, örnekler bulunuyor. Ancak, özellikle gençlerimizin Peygamber Efendimizin aleyhissalatu vesselam hayatını, onun kutlu mirasını öğrenmesi, sindirmesi, bilfiil tatbik etmesi çok büyük önem arz ediyor. Allah Resulü hesap gününde arşın gölgesinde toplanacak 7 sınıf kimse arasında ‘neşe ve huzuru Rabbine ibadette arayan, ona kulluk ederek tertemiz bir hayat içinde büyüyen gençlerin’ de olduğunu müjdeler. Zira gençlik, insan ömrünün en kıymetli hazinesi, hayatının bahar mevsimidir. Gençlik, aynı zamanda bireyin şahsiyet ve karakterinin teşekkül ettiği en kritik dönemdir. Gençliğin enerjisini, heyecan ve cesaretini çok iyi bilen Efendimiz, Risalet vazifesinin ilk günlerinden itibaren gençlerle çok yakından ilgilenmiştir.

Resulü Ekrem aleyhissalatu vesselam en çok da gençlerin, genç yüreklerin Peygamberidir. Onun döneminde İslam daha çok gençlerin eliyle, gençlerin mücadelesiyle inkişaf etmiştir, gelişmiştir. Peygamberimize ilk iman edenlerin, onun getirdiği ilahi mesajı ilk kabul edenlerin gençler olması asla tesadüf değildir. Nitekim ilk Müslümanların kahir ekseriyetinin 30 yaşın altındaki gençlerden teşekkül ettiğini görüyoruz. İnanç, teslimiyet ve kahramanlığın timsali Hazreti Ali (RA) İslam ile müşerref kılındığında 10 yaşındaydı. Taif’te Peygamberimize atılan taşlara karşı vücudunu siper eden Zeyd bin Harise 15 yaşındaydı. Tebük Seferinin sancaktarı Zeyd bin Sabit 11 yaşındaydı. Habeşistan’a İslam mührünü veren Cafer bin Ebutalib 17 yaşındaydı. Hazreti Ömer Radıyallahu Anh’ın oğlu Abdullah iman ile şereflendiği zaman 13 gibi daha çocuk denebilecek bir yaştaydı. Mekke’nin gözde gençlerinden Mus’ab bin Umeyr Müslüman olup ailesi tarafından hapsedildiğinde daha 18 yaşlarındaydı. Efendimiz bu gerçeği, “Yaşlılar beni tekzip ederken gençler bana iman etti” diyerek anlatıyor.

Hazreti Peygamber aleyhissalatu vesselam gençlere iyiyi, güzeli, hakkı, hakikati anlatarak rehberlikte bulunmuş, heyecanlarını iman ve güzel ahlak ile insanlığa hizmete yöneltmiştir. Onun rehberliğinde gençler hayatlarının en coşkun çağını saadet asrına dönüştürmüş; İslam medeniyetinin iman, bilgi, hikmet, marifet ve ahlakla neşv-ü nema bulmasına büyük katkılar sağlamışlardır.

Az önce Diyanet İşleri Başkanımızı dinlerken gençlik merkezleri üzerinde yaptıkları çalışmanın ne kadar önemli olduğuna özellikle vurgu yapmak istiyorum. Allah yardımcıları olsun, çok çok teşekkür ediyorum. Çünkü ne varsa burada var. Gençliğimiz üzerinde yapacağımız çalışmalar bizleri geleceğe çok daha farklı hazırlayacaktır.

Kıymetli dostlarım, kardeşlerim;

Üstat Nurettin Topçu, “gençlik, geleceğin tohumudur” diyor. Gençliği ihmal eden, gençlerine sırtını dönen, onların ruh ve gönül dünyalarının imarı için gerekli özeni göstermeyen bir milletin istikbali ve istiklali tehdit altında demektir. Bizler de Resulü Kibriya Efendimizin sünnetine uygun bir şekilde son 17 yıldır gençlerimize büyük önem ve öncelik veriyoruz.

Eğitimden iş hayatına, siyasetten devlet yönetimine kadar her alanda gençlerimizin önünü açmaya, onlara milli bir kimlik ve özgüven aşılamaya çalışıyoruz. En önemlisi de, gençlerimizi tekrar medeniyet değerleriyle buluşturacak, onlara bu dünyadaki varlık gayelerini hatırlatacak projeler yürütüyoruz. Gezi olaylarıyla başlayan ve 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle zirveye çıkan hadiseler bize bu konudaki en küçük bir ihmalin dahi ne büyük sorunlara, sıkıntı ve acılara yol açabileceğini göstermiştir.

Bu ülkenin gençliğine yapılacak en büyük kötülük, onları hayat damarları olan medeniyet değerlerimizden koparmak olacaktır. Her karşı toprağı şehit kanlarıyla sulanmış Türkiye, maalesef uzun yıllar böyle bir zihniyetin boyunduruğu altında kalmıştır. Allah Allah nidalarıyla vatanlaştırılan bir ülkenin camileri, minareleri tam 18 yıl boyunca Ezanı Muhammedi’ye hasret bırakılmıştır. Bakın şimdi yeniden bu hortlatılıyor, yeniden bu gündeme getiriliyor. Asla başaramayacaksınız, benim aziz milletim bir daha o günlere dönmeyecek. Bin yıldır milletimizi ayakta tutan değerler bizzat bu ülkenin yöneticileri tarafından gerilik emaresi olarak yaftalanarak hor, hakir görülmüştür. Asırlar boyunca İslam’ın sancaktarlığını yapmanın gururunu yaşayan bir milletin torunları öz yurdunda garip, öz yurdunda parya haline getirilmiştir.

Bu ülke, camilerin ahırlara çevrildiği, ihmalkarlıktan yıkıldığı, sırf birilerine şirin gözükmek için kapılarına kilit vurulduğu günler yaşamıştır. Bu millet, ilim, irfan, hikmet sahibi alimlerine zulmedildiği, Kur’an eğitiminin dahi ancak gizli saklı bir şekilde verildiği karanlık yıllara şahitlik etti. İnsanların sakalından, kılık kıyafetinden dolayı takibata uğradığı dönemlerden geçtik. Kız çocuklarının başörtüleri sebebiyle üniversite kapılarından geri çevrildiği, üniversite kapılarında ikna odalarının kurulduğu utanç sahnelerine şahit olduk.

Türkiye, üstadın ifadesiyle, ‘Allah ve ahlak demenin yasak olduğu’, din adına ne varsa her şeyin yeraltına itildiği günleri gördü. Bizim gençliğimiz ilericilik adına zifiri bir karanlığın, modernlik adına faşizmin, Batılılaşma namına din ve millet düşmanlığının hüküm sürdüğü bir atmosferde geçti, bunları yaşadık. Bu ülkenin gençleri sağcı-solcu denilerek birbirine kırdırıldı. Yüreği vatan ve millet sevgisiyle dolu körpe fidanların umutları çalındı. 21. yüzyıl Türkiye’sinde kendi çocuklarımızı ülkemizdeki üniversitelerde okutamamanın hüznünü bizzat yaşadık. Ben bunu bir baba olarak yaşadıysam, bunun mücadelesini vermek benim asli görevimdir, şu anda da bu mücadeleyi veriyorum.

Ama Rabbime hamdolsun, artık bunları aştık, şimdi bu işi daha ileri taşımamız lazım. Göreve geldiğimiz andan itibaren de tüm enerjimizi ülkemizi bu kesif atmosferden kurtarmak için harcadık. 16 yıldır mesaimizin kahir ekseriyetini Türkiye’yi özgürleştirmek, medeniyet değerleriyle barıştırmak, yokların, yoksulların, yasakların ülkesi olmaktan çıkarmak yolunda kullandık.

Hamdolsun, şu anda koskoca Almanya’nın üniversitelerinde 3 milyon genç okuyor, ama bizim üniversitelerimizde şu anda 8 milyon genç okuyor. Nitelik itibarıyla eksiklerimiz yok mu? Var, ama onu da 5-10 yıl içerisinde Allah’ın izniyle aşacağız, onu da kazanacağız. Allah’a hamdolsun, milletimizin desteği ve dayanışmasıyla bütün bu konularda çok önemli başarılara imza attık.

Bugünü 16 yıl öncesiyle karşılaştırdığımızda, her açıdan daha özgür, daha ileri, daha müreffeh bir Türkiye’ye kavuştuğumuzu görüyoruz. 2002’nin Türkiye’siyle 2018’in Türkiye’sini karşılaştırdığımızda, yasaklardan ziyade özgürlüklerin konuşulduğu, teröre ve şiddete bulaşmadığı sürece her türlü fikrin serbestçe dillendirildiği bir iklimde, böyle bir ülkede yaşıyoruz.

İşte bugün 5 tane millet bahçesi açtık, onlarla birlikte millet kıraathaneleri açtık. Ve gerek millet bahçelerinde, gerek millet kıraathanelerinde, oralarda derslerini çalışan, kitaplarını okuyan gençlerimizi gördüm, Rabbime hamdolsun, bu daha da gelişerek devam edecek.

Kardeşlerim;

Asıl görevimiz şimdi başlıyor, millet olarak en zor imtihanla asıl şimdi yüzleşiyoruz. Şayet geleceğe serptiğimiz tohumları layıkıyla yetiştiremezsek, gençlerimizi istikbale hazırlamazsak, onu günün malayanilerinden kurtaramazsak verdiğimiz emeklerine tamamı boşa gidecektir. Gençlerimize Peygamber Efendimizin Aleyhissalatu Vesselam kutlu mirasını, onun örnek yaşantısını anlatmamız, hepsinden öte sevdirmemiz gerekiyor.

Sünneti seniyyeyi merkeze almayan, Resulullah’ın hayatındın beslenmeyen bir yaşantının İslami olması da mümkün değildir. Peygamber Efendimizin nuruyla aydınlanmayan bir kalbin varacağı yer, her gün yeni ambalajla sunulan sapkın ideolojilerin bataklığıdır. Biz gençlerimize sahip çıkmazsak, istikbalimizi karartmayı hedefleyenler onları farklı tuzaklarla ağlarına çekeceklerdir.

Bizim, gençlerimize güvenmemiz, tıpkı Resulü Ekrem Efendimiz gibi onlara inanmamız, itimat etmemiz gerekiyor. Gençlerimizin gönül dünyalarını mamur etmek için öncelikle onlara hemhal olmalı, onları yargılamadan önce anlamalı, onların dilini, ilgilerini, dünyalarını kavramaya çalışmalıyız. Gençleri zapturapt altına almak yerine, karakterlerini inşa edebilecekleri ilim, bilim, yabancı dil, spor, sanat, edebiyat, diplomasi, siyaset ve yönetim gibi alanlarda yeteneklerini geliştirebilecekleri imkânlar sunmalıyız. Nebevi metoda uygun bir şekilde gençlerimize sabır ve şefkatle yaklaşarak onlara kulak vermeliyiz. Gençleri asla küçümsememeli, kişiliklerini basite almamalı, onlara hep iyi örnek olmalıyız.

Kardeşlerim;

Hatasız kul olmaz, yanlıştan, eksikten, kusurda münezzeh olan sadece Yüce Mevla’dır. Gençlerimizin olduğu gibi bizim de yanlışlarımızın, hatalarımızın, noksanlıklarımızın olması hayatın bir gereğidir, gerçeğidir. En büyük erdem, yanlışta ısrar etmemektir. Devlet, aile ve ebeveynler olarak hata yapma lüksümüzün bulunmadığı bilinciyle, gençlerimizden önce biz kendimizi hesaba çekme cesaretini gösterebilmeliyiz. Bu konuda atacağımız samimi adımların bizi gençlerin dünyasına daha çok yaklaştıracağına inanıyorum. Biz örnek olursak, biz iyi örneklerin, güzel örneklerin yolunu açarsak, bu ülkenin gençleri Kandil’deki terör baronlarının, Pensilvanya’daki şarlatanın, televizyon kanallarında sazlı sözlü program yapan ekran soytarılarının da ağlarına düşmeyecektir.

Sevgili gençler;

Sözlerimi Hazreti Nebi’nin aleyhissalatu vesselam bir yolculuk esnasında arkasında oturan genç yeğeni Abdullah bin Abbas’a yaptığı şu tavsiyelerle bitirmek istiyorum, çok önemli, gençler buna çok dikkat etsin: “Delikanlı, Allah’ı gözet ki Allah da seni gözetsin. Bir şey istediğinde Allah’tan iste. Şunu bil ki, bütün insanlar sana fayda vermek için toplansa, Allah’ın takdiri dışında bir yardımları olamaz. Bütün insanlar sana zarar vermek için toplansa, Allah’ın takdiri dışında sana bir hiçbir zarar veremezler. Bu konuda kalemler kaldırılmış, sayfalar kurumuştur.”

Evet, bu kutlu öğütlerin hepimize, bilhassa da hayatın cazibesine, dünyanın albenisine daha çok muhatap olan genç kardeşlerime rehber olmasını diliyorum. Ve genç kardeşlerime Sevgili Peygamberimizin Veda Hutbesini sürekli olarak okumalarını da tavsiye ediyorum. Buradaki her bir kardeşimin Kur’an’ın ve Peygamber Efendimizin aleyhissalatu vesselam müjdesine mazhar olarak, hesap gününde arşın gölgesinde toplanacak kimseler arasında yer alacaklarına inanıyorum.

Sözlerime son verirken, bir kez daha Diyanet İşleri Başkanlığımızı bu güzel program için gönülden kutluyorum. Bu vesileyle, özellikle Diyanet camiamızı birlik ve beraberlik içerisinde daha yoğun bir çalışmanın içerisinde olmaya davet ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımızı siyasi tartışmaların malzemesi yapma girişimlerini tasvip etmediğimi belirtmek istiyorum. Diyanet camiamızı üzecek, milletimizle Diyanet mensuplarımızın arasını açacak tartışmaların hiç kimseye bir faydasının olmadığını düşünüyorum.

Bir kez daha, sevginin, rahmetin, merhametin, yoksulların, yolda kalmışların, mazlumların ve en başta gençlerin Peygamberi Resulü Kibriya Efendimizi kemali edeple yad ediyorum. Milletimizin ve tüm ümmeti Muhammed’in Pazartesi gecesi idrak edeceğimiz Leyle-i Mevlidini şimdiden tebrik ediyorum. Sağlıcakla kalın, Allah’a emanet olun.