AK Parti Grup Toplantısında Yaptıkları Konuşma

20.11.2018

Aziz milletim,

Değerli milletvekili arkadaşlarım,

Kıymetli misafirler;

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Grup Toplantımızın partimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.

Sözlerimin hemen başında dün idrak ettiğimiz milletimizin ve tüm Müslümanların Leyle-i Mevlidini tebrik ediyorum. Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimizin yeryüzünü teşriflerinin yıldönümü olan bu gece vesilesiyle tutulan oruçların, yapılan ibadetlerin, edilen duaların Rabbim katında kabul olmasını niyaz ediyorum. Allah’ın yardımı ve inayetinin, Kudüs ve Filistin toprakları başta olmak üzere, dünyanın neresinde zulüm gören bir Müslüman, bir mazlum varsa hepsinin üzerinde olmasını niyaz ediyorum.

Dünyada kutlaması sadece bize mahsus olan bu güzel gün ve gece, milletimizin Peygamber Efendimize Aleyhissalatu Vesselam olan sevgisinin en bariz örneğidir. Öyle ki, şairlerimiz Peygamber Efendimizi doğumundan vefatına kadar anlatmak için mevlüt, anmak için naat dediğimiz özel bir şiir tarzı ortaya çıkarmışlardır. Mevlit gecesini bir de merhum Arif Nihat Asya’nın o güzel naatıyla tebrik etmek istiyorum:

“Biz bu dünyadan nereye

Göçelim, ya Muhammed?

Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet

Altın devrini yaşıyor…

Diller, sayfalar, satırlar

"Ebu Leheb öldü" diyorlar:

Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;

Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada

Mevlid’ine hayran kulaklarımız;

Ne adlar ezberledi, ey Nebi,

Adına alışkın dudaklarımız!

Artık, yolunu bilmiyor;

Artık, yolunu unuttu

Ayaklarımız!

Gel, ey Muhammed, bahardır.

Dudaklar ardında saklı

Aminlerimiz vardır! ..

Hacdan döner gibi gel;

Mirac’dan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!

Konsun yine pervazlara

Güvercinler;

"Hu hu"lara karışsın

Aminler.

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!”

Kardeşlerim;

Son grup toplantımızdan bugüne kadar geçen iki haftalık sürede hem ülkemiz, hem partimiz bakımından önemli çalışmalara imza attık. Grup Toplantımızdan hemen sonra Tarım ve Orman Bakanlığımız ile Milli Eğitim Bakanlığımız öncülüğünde düzenlenen ‘Fidanlar Fidanla Büyüyor’ projesinin tanıtım toplantısına katıldık. Bu projeyle 81 vilayetimizin tamamında 10 milyon fidanı öğrencilerimiz adına toprakla buluşturuyoruz. Okula başlayan her öğrencimizle birlikte toprağa dikilen fidan onunla birlikte büyüyecek, gelişecek, serpilecek. Her bir öğrencimiz eğitimini tamamlayıp hayata atıldığında onun adına dikilen fidanımız da 15-20 yıllık koskoca bir ağaca dönüşmüş olacak. Bu anlamlı projede emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.

7 Kasım’da önce Sağlık Bilimleri Üniversitemizin akademik yıl açılışına katıldık, ardından da Cumhurbaşkanı Kabinemizin yedinci toplantısını gerçekleştirdik. Sağlık Bilimleri Üniversitemizde Türkiye’nin en büyük ve başarılı reformlara imza attığı alanların başında gelen sağlıkta yeni dönemdeki hedefimizin ilacından tıbbi cihazına kadar her alanda yerli ve milli bir altyapıyı kurmak olduğunu bir kez daha tekrarladık.

Kabinemizin toplantılarında mutat güvenlik konuları yanında önemli gördüğümüz projelerimizi, istişare etmemiz gereken her hususu gündemimize alıyoruz. Pek çok ülkenin oldukça uzun zaman ve enerji harcayarak gerçekleştirdiği bir dönüşümü biz neredeyse birkaç ay içinde büyük ölçüde tamamladık. Bakanlıklarımızda sistemin henüz tam oturtulamamış olmasından kaynaklanan bazı sıkıntılar olduğunu ve bürokraside bundan kaynaklanan atalet, rehavet ve tıkanıklıklar yaşandığını biliyoruz. İnşallah bunları da en kısa sürede aşacağız. Böyle dönemler imtihan dönemleridir. İmtihanları başarıyla verenler milletimizin gönlündeki yerlerini alacaklar, veremeyenler ise nöbeti devredeceklerdir.

8 Kasım’da partimizin 81 il teşkilatında görev yapan Çevre, Şehir ve Kültür başkanlarıyla biraraya geldik, bu alandaki politikalarımızı ve seçim hazırlıklarımızı değerlendirdik.

10 Kasım’da Ankara’daki törenlerin ardından Paris’e hareket ettik; Birinci Dünya Savaşı’nın bitişinin 100. yılı dolayısıyla Paris’te yapılan etkinlik vesilesiyle çok sayıda liderle görüşme, fikir alışverişinde bulunma imkânımız oldu. Türkiye olarak bizim yakın tarihte en çok ders çıkarmamız gereken hadiselerden biri de öncesiyle ve sonrasıyla 1. Dünya Savaşıdır. Ve bu tür yerlerdeki ziyaretlerimiz şu iyi bilinmelidir ki: Dünya liderleriyle bir araya gelme ve bu ziyaretlerle bu buluşmaları fırsata dönüştürmedir. Buralardan bir şey çıkarma gayretine girmek ise boşunadır. Geçtiğimiz bir asrı ve bizim arayış dönemi olarak ifade ettiğimiz ondan önceki asrı birlikte değerlendirip gereken dersleri çıkarmadan geleceğimize güvenle bakamayız.

Kardeşlerim;

Geçtiğimiz haftayı önümüzdeki yoğun gündeme hazırlanmak için kendi özel çalışmalarımıza ayırdık. Cumartesi günü İstanbul’da 5 ayrı millet bahçemizin ve bunun yanında da 3 camimizin toplu açılış törenine katıldık. Hizmete açtığımız Başakşehir, Kayaşehir, Hoşdere, Baruthane ve Çırpıcı Millet Bahçelerimizin toplam büyüklüğü 1,5 milyon metrekareyi buluyor. Sadece bu projelerle İstanbul’da kişi başına düşen yeşil alan miktarını yüzde 10 arttırdık.

Açılış töreninde de ifade ettiğim gibi çevrecilik adına yakıp yıkanlar, sokakları ateşe verenler, ülkenin hayrına her işin karşısına dikilenler gelip bu millet bahçelerine bakarak gerçek çevrecilik nedir görsünler, öyle lafla çevrecilik olmuyor. Ve Gezi Parkı olaylarında bu olayları yapanların finansörü konumunda olan ve şu anda da cezaevinde olan bu kişiyle iltisaklı birçok malum kişi, bunların içerisinde akademisyenler filan da var, bunlar geçenlerde gözaltına alındı. Malum çevreler hatta hatta bakıyorsunuz Batı dünyasından birileri de açıklamalar yapıyor. Şimdi bizim bildiğimiz birçok şeyler var malum dünyada bu işlerin finansörü durumunda olan kişiler olduğu gibi, ama Türkiye’de de bu işlerin finansörü durumunda olan kişiler var. Şimdi bu içeri alınınca niye rahatsız oluyorsunuz? Kendi ülkenizde bunlara benzer şeyler olduğu zaman feryadı figan, Türkiye’de olduğu zaman diyorsunuz ki, işte bu akademisyenlerin finansörüdür, onlara her türlü desteği veren kişidir vesaire, gelin bunları siz bizim kulağımıza anlatın.

Değerli kardeşlerim;

Biz bütün bunlarla beraber bir şey yapmanın gayreti içerisindeyiz. Nedir o? Bizim varımız yoğumuz her şeyimiz insanımız için ülkemiz için, biz buna gayret ediyoruz. İşte dün Türakım Doğalgaz Boru Hattının Karadeniz’den ülkemiz topraklarına ulaşması münasebetiyle düzenlenen törene katıldık. Konuşacaksak gelin bunları konuşalım. Sizin bunlarla hiç alakanız yok mu, hiç ilginiz yok mu? Yani Karadeniz’in bir ucundan diğer ucuna bu tür 2 bin metre derinlikten böyle bir yatırım gerçekleşiyor ve ülkemize yeni bir doğalgaz imkanı doğuyor, hem ülkemiz için hem Avrupa için bir kaynak, bir tedarik oluşuyor bu gündeminde değil.

Gündemlerinde ne var? Hala ‘biz Türkiye’yi nasıl karıştırırız’ bu var. Fakat ülkemizi karıştıramayacaksınız, ülkemizi bölemeyeceksiniz bunu böyle bilin. İnşallah şurada fazla kalmadı bu ayı bitmiş kabul edin 4 ayımız var. 4 ay sonra 31 Mart’ta benim aziz milletim bu ülkenin düşmanlarına en büyük dersi sandıkta verecektir ben buna inanıyorum. Milletperver, vatansever bir topluluk olarak inşallah sandıkta milletimizle bütünleşmemiz 31 Mart’ta bir başka olacak. Dolayısıyla inşallah 1 Nisan itibariyle de adeta yeni bir dönem başlayacaktır.

Rusya Devlet Başkanı dostum Sayın Putin’le bu aşamaya gelmesini temin ettiğimiz Türkakım, ülkemiz için önemli ve stratejik bir enerji projesidir. İnşallah önümüzdeki yıl bu hattan doğalgaz akışını başlatmayı planlıyoruz, yani 2019'u’ sonunda tamamıyla bitiyor ve tedarik başlıyor.

Tabii tüm bu süreçte bulduğumuz her fırsatta 31 Mart 2019 mahalli seçimleriyle ilgili hazırlıklar için de çalıştık. Aday tespitleri noktasında gerek büyük şehirlerde, gerek illerde, sık sık bir araya geldik, ilçelere de inmeye başladık. Geçtiğimiz Pazar günü önceden belirlediğimiz yerlerde malum temayül yoklamaları da yapıldı. Partimizin tüm kademeleri aday belirleme ve seçim hazırlıkları konusunda kesintisiz mesai halindeler. Siyasetin ve teknolojinin tüm imkanlarını kullanarak titiz bir araştırmayla, soruşturmayla, analizle adaylarımızı netleştirmenin gayreti içindeyiz. İnşallah tüm bu hazırlıklarımızdan tamamlanmış olanları yakında milletimizle paylaşacağız.

Değerli arkadaşlar;

Son dönemde ülkemizin yeniden eski Türkiye’de bıraktığımızı düşündüğümüz, öyle umut ettiğimiz birtakım tartışmaların, polemiklerin, kavgaların içine çekilmeye çalışıldığını görüyoruz. Dünyanın kendini artık 21.yüzyılın ikinci yarısını hazırlamaya başladığı bir dönemde birilerinin ısrarla 1940’ların, 1960’ların, 1970’lerin, 1990’ların baskı ve tedhiş iklimine taşımaya çalışıyor olması manidardır.

Yapılmaya çalışılan işe illa bir isim verilecekse bunun adı gericiliktir, irticacıdır, mürteciliktir, çağdışılıktır. Türkiye’nin geldiği yer itibariyle hala tek parti dönemini, onun siyasi, sosyal ve ekonomik zulüm düzenini özleyenlere o günlere geri dönülmesini talep edenlere söylenecek başka ne söz olabilir? Halbuki bizim milletimiz vicdanında tek parti dönemini hak ettiği yere çoktan oturtmuştur.

Gelin bu meseleyi size bir anekdotla anlatayım. Büyük hiciv şairimiz Eşref, cumhuriyet öncesi dönemde bir ilçede kaymakamlık yaparken merkezden bir telgraf gelir. Telgrafta ‘kaymakamlık binasının ihtiyaçlarını bildirin, stop’ yazmaktadır. Eşref bu telgrafa ‘binanın muhtelif yerleri akıyor, stop’ şeklinde bir cevap gönderir. Merkezden gelen ikinci telgrafta ‘binanın nereleri akıyor ayrı ayrı yazıp gönderin, stop’ bu ifade yer almaktadır. Bunun üzerine Eşref, o hışımla telgrafhaneye iner ve telgrafçıya ‘yaz oğlum’ der; ‘binanın muslukları hariç her yeri akıyor, stop.’ Evet, Cumhuriyet Halk Partinin memleketi yönettiği, tasallut altına aldığı dönemi işte tam bu şekilde tarif etmek mümkündür.

Biz bunun, CHP’den devir aldığımız İstanbul Büyükşehir Belediyesinden, 2002’de Hükümete geldiğimizde devraldığımız kurumlardan bizzat şahidiyiz, gayet iyi biliriz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni devraldığımızda tam da Eşref’in hicvinde olduğu gibi şehrin muslukları hariç her yeri akıyordu. Sokaklardan çöp suları akıyordu. Haliç’ten af buyurun, lağım akıyordu. Şehrin dört bir yanından yokluk, yoksulluk, sefalet akıyordu. Sadece iş bilmez değil, aynı zamanda rüşvet, yolsuzluk, mezhepçilik, meşrepçilik paçalardan akıyordu. Su derseniz, o zaten hiç akmıyordu. Tankerlerin eskilerden kalma çeşmelerin önünde bidon kuyrukları alıp başını gitmişti.

CHP’nin tahribatını tamir etmek, enkazını kaldırmak İstanbul’un suya hasretini gidermek hamdolsun bize nasip oldu. Istranca Dağlarını delerek 180 kilometreden İstanbul’a suyu biz getirdik ve o gün-bugün İstanbul’un su sıkıntısın giderdik. Aynı şekilde Türkiye’nin 81 vilayetinin tamamında asırlık ihmalleri telafi etmek, her alanda şehirlerimizi mamur etmek de hamdolsun bize nasip oldu. İzmir’in bile suyu yoktu, İzmir’in su sıkıntısın da biz giderdik. Aynı şekilde Van, terör örgütünün egemen olduğu yer. Biliyorsunuz büyükşehirlerde su olayını oraların belediyelerinin çözmesi gerekir, ama onlar çözemedi, biz mecburen oralara da elimizi attık. Aynı şekilde Diyarbakır, biz çözmek durumunda kaldık. Niye? Dedik ki, susuz bırakamayız, buralara da elimizi atalım.

Kardeşlerim;

Türkiye’nin tarihinde adı yasaklarla, yoksullukla, yoklukla, faşizan baskıyla, zulümle, istismarla adeta özdeşlemiş olan bir partinin hala aynı kafada gidiyor olmasını ülkemizin talihsizliği olarak görüyoruz.

Rahmetli Nurettin Topçu, “kendimiz dışında nereye koştuysak gurbette kaldık” der. Milletimiz kendisiyle aynı rüyayı gören, kendisiyle aynı hissiyatı paylaşan, kendisiyle aynı değerleri yaşayan ve yaşatan, kendisiyle aynı türküleri söyleyen, velhasıl yerli ve milli siyaset istiyor, siyasetçi istiyor. Milletimizi yıllarca kendi değerlerimizin, kültürümüzün, geçmişimizin dışında mecralara koşturmak için çalışanların oyunlarına artık hepimizin de karnı toktur. Artık her adımını devlet ve millet düşmanlarıyla birlikte atanlar, ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar siyasette yeniden inşallah hortlayamayacaklardır.

Kardeşlerim;

Bu ülkenin Cumhurbaşkanından başlayarak tüm şahsiyetlerine ve kurumlarına saldıran, hatta hızını almayıp doğrudan milletin kendisine hareket eden bu CHP kafası 31 Mart’ta bir kez daha hak ettiği dersi inşallah sandıkta alacaktır.

Değerli kardeşlerim;

Türkiye’yi eski karanlık günlerine döndürmek isteyenler kendi karanlıklarında kaybolup gideceklerdir. Darbelerle, cuntalarla, vesayetle ve bunların aracı olarak kullandıkları medyadan yargıya pek çok araçla ülke yönetmeye alışmış olanlara demokrasinin, milli iradenin hakimiyeti zor geliyor. Kaybettikleri mevzileri tekrar kazanmak için yeni senaryolar, yeni taktikler üretebilecek kadar dahi kabiliyetleri, gayretleri olmayanlar, eski usul yöntemleri tedavüle sokuyorlar. Halbuki ecdat, ‘kem alet ile kemalât olmaz’ diyor.

Biz ise siyasete başladığımız günden beri hep yaptığımız gibi yine milletimize ram olacak, milletimize teslim olacağız. Milletimizin hizmetkarlığına talip olduğumuz bu yolda gece-gündüz çalışacağız, noksanlarımız varsa tamamlayacağız, yanlışlarımız varsa düzelteceğiz. Yolunu şaşıranlar varsa ya ıslah, ya tasfiye edeceğiz. Daha çok proje üreteceğiz, daha çok yatırım yapacağız. Her haneyle, her bireyle daha çok hemhal olacağız, kazanmadık gönül inşallah bırakmayacağız. İşte bunları başardığımızda seçim sonuçları zaten kendiliğinden şekillenecektir. Biz bugüne kadar hep sandıktan çıkmayı değil, asıl milletin gönlüne girmeyi amaçladığımız için başarılı olduk. İnşallah önümüzdeki seçimde de aynı şekilde hedeflerimize ulaşacağız.

Kardeşlerim;

Genel Başkanından mahalle ve köy temsilcilerine kadar AK Parti kadroları için siyasetin her kademesi bizler için bir hizmet vasıtasıdır. Seçim dönemlerindeki adaylık mücadelesi de bizim için bu hizmeti kimin daha iyi yapacağının yarışı ve takdirinden ibaret bir süreçtir. Bir göreve kimi zaman 2, kimi zaman 12, hatta kimi zaman çok daha fazla kişi talip olur, sonuçta bir kişi o işi üstlenir. Adayımız belli olduğunda diğer tüm arkadaşlarımız onun yanında saf tutar, seçim gününe kadar tıpkı kendisi adaymış gibi canla, başla çalışır.

Her kim ki değerli kardeşlerim, ‘ben aday gösterilmedim’ diyerek partimize sırtını dönüyor, hatta gidip kendine başka mecralar arıyorsa, o kişi zaten hiçbir zaman AK Partili olamamış demektir. Her kim ki aynı şekilde ‘benim istediğim kişi aday gösterilmedi’ diye benzer tavırlara giriyorsa, zaten yanlış yerdedir. ‘Ben niye şuradan aday gösterilmedim de buradan gösterildim’ diyorsa, o da kusura bakmasın, önce bir nefis muhasebesine kendisini çeksin. Biz bir davayız, bir teşkilatız, bizde kesinlikle, malum bunu özel toplantılarımızda hep görüşmüşüzdür, değerlendirmeler yapılır, istişare yapılır. Bunun sonunda da ‘sen filanca yerden adaysın’ denildiği zaman, o da eyvallah der, orada çalışmaya başlar. Onu da geçelim, biliyorsunuz dedik ki ‘3 dönemden fazla olmayacak, ancak başarılı gördüğümüz arkadaşları bizler daha farklı yerlerde istihdam edebiliriz.’ Peki, ‘ben de başarılıydım, ama ben niye istihdam edilmedim’ havasına girenler varsa, senin değer noktasındaki skalanla merkezin skalası farklı olabilir. Bundan dolayı da, yani aday olurken, 3 dönem orada görev yaparken veya 2 dönem görev yaparken her şey iyi, güzel de, aday yapılmadığın zaman niye bozuluyorsun, niye o zaman sana bir şeyler oluyor? Yani bu hareketin kendine has ilkelerinin olması ve bu ilkelere de bütün arkadaşlarımızın sadakatle sarılması şüphesiz ki bizim görevimizdir.

Arkadaşlar;

Demokrasi içinde siyaset yapmak demek, ideallerle mümkünleri olabildiği kadar birbirine yaklaştırmaya çalışmak demektir. Yaklaşık 11 milyon üyesi olan, 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçiminde 26 milyon 330 bin oy almış bir partide hiç kimsenin ‘ben’ demeye hakkı yoktur.

Değerli kardeşlerim;

Biz enaniyetten Allah’a sığınan bir medeniyetin mensuplarıyız. Bunun için AK Parti ‘ben’ partisi değil ‘biz’ partisidir, bu böyle bilinmeli. Kendini bu biz kavramının içinde hisseden herkese AK Partide düşecek bir görev muhakkak vardır. AK Partili kimliğiyle ortaya çıktığınızda, duruşunuzla, oturuşunuzla, kalkışınızla, ağzınızdan çıkan her şeyle, hatta yediğinizle, içtiğinizle örnek olma sorumluluğunu da üstlenmişsiniz demektir. Bireysel olarak gaflete düşme, yanlışa sapma iradeniz size aittir; ama AK Parti davasının neferi olarak böyle bir lüksünüz kesinlikle yoktur.

Üzerinde en küçük bir şaibe olan, hiç kimseden ikaz beklemeden kendisi bu kapının dışına bir defa çıkmalıdır. Gönül yapmak yerine gönül kıran da yanlış yerde olduğunu aynen bilmelidir. Evet, siyaset gönül işidir, gönüllülük işidir. Biz gönül dünyamıza üç kıta yedi iklimdeki tüm kardeşlerimizi, tüm mazlumları ve mağdurları sığdırmışken, kendi ilçesindeki, ilindeki insanlara karşı âlicenap olmayı başaramayanlar, çatımıza ancak zarar verir.

Zira AK Parti’de görev almak demek, milletin derdiyle dertlenmek, geleceğine ışık tutmak demektir. Kendisi zaten çevresindekilere dert olan milletin derdine nasıl derman olacak? AK Parti teşkilatlarının ve adaylarımızın kendilerini bu zaviyelerden gözden geçirmelerini istiyorum. Genel Başkan olarak bizim her şeyi anında görmemiz, müdahale etmemiz mümkün olmayabilir. Elbette herkes kendi durumunu en iyi kendi bilir, ama ölçümüzün de şu olduğu bilinmelidir: Acaba millet bana ne diyor?

Kuruluşunu ilan ettiğimiz 14 Ağustos 2001 tarihinden beri hamdolsun bu şuura sahip arkadaşlarımızla yol yürüdük. Arada elbette yorulanlar, yolda kalanlar, yolunu kaybedenler olmuştur. Buna rağmen Türkiye’yi 16 yılda üç kat büyütmeyi, bölgesinde ve dünyada söz sahibi yapmayı AK Parti’nin her kademesinde görev almış yoldaşlarımızla, dava ve kader arkadaşlarımızla birlikte başardık. İnşallah 2023 hedeflerimize de sizlerle birlikte ulaşacağız. Ve çocuklarımız, kendilerine emanet edeceğimiz 2053 ve 2071 vizyonlarımızı bu güçlü temel üzerinde yükselteceklerdir.

Bildiğiniz gibi bugün Dünya Çocuklar Günü. 81 ilimizden Ulusal Çocuk Forumu çerçevesinde bugün aramızda da iki yavrumuz var. Değerli kardeşlerim, bu arada malum dün defnedilen Cumhuriyet Halk Partisi Edirne Milletvekili Erdin Bircan’a da bizler AK Parti Grubu olarak, tabanı olarak Allah’tan rahmet diliyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi tabanına da bu temennilerimizi de bu vesileyle iletmek istiyorum.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Bu duygularla bir kez daha sizlere Meclis çalışmalarında başarılar diliyorum. Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.