Sağlık Bilimleri Üniversitesi Akademik Yıl Açılış Töreninde Yaptıkları Konuşma

07.11.2018

Sağlık Bilimleri Üniversitemizin kıymetli rektörü ve hocaları,

Sevgili öğrenciler,

Değerli misafirler;

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Üniversitemizin 2018-2019 akademik yılının hayırlı olmasını diliyorum.

Sağılık Bilimleri Üniversitemiz, ülkemizin sadece sağlık alanında faaliyet gösteren ilk yükseköğretim kuruluşudur. Burada yetişen doktorlarımız, diş hekimlerimiz, eczacılarımız, hemşirelerimiz ve diğer branşlardaki sağlık personelimiz, ülkemize ve milletimize inşallah hayırlı hizmetler vereceklerdir. Üniversitemiz ayrıca ordumuzun ihtiyaç duyduğu sağlık personelini de yetiştiriyor. Burada eğitim gören askeri öğrencilerimizin de görev yerlerinde hayırlı hizmetlere imza atacaklarına inanıyorum.

Aynı şekilde 61 ayrı ülkeden gelen misafir öğrencilerimiz ile üniversitemizin Somali ve Sudan’daki birimlerinde yetişen geçlerimiz de kendi ülkelerine, kendi halklarına inşallah hayırlı hizmetler sunacaklardır. Tüm hocalarımıza ve öğrencilerimize başarılı bir eğitim-öğretim yılı temenni ediyorum.

Değerli arkadaşlar;

Sağlık bizim 16 yıldır üzerinde hassasiyetle durduğumuz, en çok yatırım yaptığımız ve hamdolsun en güzel neticeleri de aldığımız alanların başında geliyor. Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki Grup Toplantımızda 16 yılın icmalini yaparken, sağlık konusundaki icraatlarımızı da ana hatlarıyla ifade etmiştim.

Orta yaşın üzerindeki herkes eskinin hastanelerindeki o berbat görüntüleri çok iyi hatırlar. Sayıları zaten çok az olan özel hastanelerden hizmet almak ancak parası olanlara veya parası çok olanlara mahsus bir ayrıcalıktı. Bu hastanelerde ameliyat olmak, tedavi görmek için evini, arabasını, malını, mülkünü satanlar olduğunu biliyoruz. Parası çıkışmadığı için özel veya devlet hastanelerinde rehin kalan, hatta ölülerinin rehin kaldığı dönemleri çok iyi bilirim. Senet imzalayan, arka kapıdan kaçmak zorunda bırakılan insanlar vardı.

Devlet hastaneleri zaten, yok sigortalıydı, yok memurdu, yok şu kurumdu, yok bu kurumdu derken kırk yamalı bohça gibi hizmet veriyordu. Hizmet kavramını lafın gelişi kullanıyoruz; çünkü hastanelerde hizmet değil, tam bir sefalet görüntüsü vardı. Zaten koğuş sistemiyle hasta bakımlarının yapıldığı bir dönemdi o, yani bir odada 6 hasta, bir tuvalet ve oralara girdiğiniz zaman sağlam girer hasta çıkardınız, böyle bir yapı vardı. Hastanede muayene olabilmek için önce sıra alacaksınız, bunun için de bir gece önceden gidip o izbe koridorlarda sabaha kadar bekleyeceksiniz, sonra şansınız varsa doktor bulup muayene bulacaksınız.

Hadi doktora muayene oldunuz, tetkikler için gereken cihazları muhtemelen bulamayacaksınız. Diyelim ki onu da bir kenara bıraktınız, doktorun yazdığı ilaçları temin etmek için önce hastane eczanesine, sonra da dışarıya gideceksiniz. Çünkü hastanede doktorun verdiği reçetedeki ilaçların tamamını bulmak mümkün değildi, biri-ikisi varsa diğerlerini dışarıdaki eczanelere gidip paranla alacaktın, böyle bir dönemi yaşadık. Bütün bu eziyetlerin sonunda hala ayakta kalmayı başarmışsanız, iyileşmeyi umacaksınız.

Biz işte bu çarpık sağlık sistemini tümüyle değiştirdik. Her şeyden önce, vatandaşlarımızın tamamını genel sağlık sigortası kapsamına aldık. Parası olan sağlık sigortasının bedelini kendi ödüyor, buna imkanı olmayanın primini ise devlet üstleniyor. Kırk yamalı bohça misali faaliyet gösteren hastaneleri Sağlık Bakanlığı, üniversiteler ve özel olarak 3 başlığa indirdik. Vatandaşlarımız bunlardan hangisine isterse gidip muayenesini olabiliyor, tahlillerini yaptırabiliyor, tedavisini sürdürebiliyor. Tabi özel hastaneler için bir fark ücreti ödemesi gerekiyor; ama bu rakam eski dönemin ocaklara ateş düşüren faturaları şeklinde değil, verilen hizmete uygun bir bedel olarak belirleniyor.

Sistemi kurmakla kalmadık, kamu hastanelerini gerek fiziki yapı, gerek araç-gereç, gerek personel sayısı bakımından reforma tabi tuttuk. Hastane yatak kapasitemizi 136 bin ilaveyle 240 bine, doktor sayımızı 94 bin ilaveyle 231 bine, toplam sağlık çalışanı sayımızı 550 bin ilaveyle 928 bine yükselttik. Büyükşehirlerimizden en küçük yerleşim birimindekine kadar tüm hastanelerimizi tetkik, tahliller ve tedaviler için gereken en modern cihazlarla donattık.

Özellikle acil sağlık hizmetleri alanında tam anlamıyla bir başarı hikayesi yazdık, yazıyoruz. Ambulans sayımızı 618’den 5 bine, 112 acil sağılık istasyonu sayımızı 481’den 2668’e çıkardık. Ayrıca, uçağından helikopterine pek çok acil sağlık aracını devreye alarak, mevcutların sayılarını artırarak, eskiden diğer ülkelerde gıptayla baktığımız hizmetlerin tamamını vatandaşlarımızın emrine sunduk. Hatırlayın, hastaların Güneydoğu’da, Doğu’da kızaklarla çekildiği dönemler vardı, ama şimdi oralara da biz paletli ambulanslar getirmek suretiyle, artık o paletli ambulanslarla hastalarımızı taşır hale geldik. Bugün tabii felaketlerden kazalara kadar en zor, en sıkıntılı, acil müdahaleye en çok ihtiyaç duyulan anlarda hamdolsun hiç vakit kaybetmeden vatandaşlarımızın yanında olabiliyoruz.

Şehir hastanelerini sağlık hizmetlerindeki reformlarımızın zirvesi olarak görüyorum. Şu ana kadar şehir hastanelerinden hangilerini açtık? Yozgat, Isparta, Mersin, Adana, Kayseri ve Elazığ’da 6 şehir hastanesini hizmete aldık. Eskişehir ve Manisa’daki hastanelerimiz hasta kabulüne başladı, yakında da inşallah resmi açılışlarını yapacağız. Bu arada, Bilkent’teki şehir hastanemiz de şu anda bitti, az önce Sağlık Bakanımdan da aldığım bilgiye göre Aralık ayı sonu itibarıyla Bilkent’teki şehir hastanemizi de açacağız, dev bir şehir hastanesine Ankara bu şekilde kavuşmuş olacak.

Tabii şehir hastanelerimizle birlikte uzman doktorlarımız başta olmak üzere her alanda yetişmiş personele, sağlık personeline olan ihtiyacımız hakikaten bunu bir kenara bırakmak mümkün değil hat safhada. Üstelik sağlık kurumlarımız artık kendi vatandaşlarımız yanında yurt dışından gelen çok sayıda hastaya da hizmet veriyor. Türkiye, sağlık turizminde ve yurt dışına sağlık hizmetleri sunma konusunda her geçen yıl daha da ileriye giden bir ülkedir. İnanıyorum ki bu şehir hastanelerimizle birlikte sağlık turizminde çok ciddi bir sıçramayı yapacağız. Hamdolsun her alanda olduğu gibi sağlık alanında da artık biz başkalarına özenmiyoruz, onlar bize gıptayla bakıyor. Bunun için ülkemizde hala en gözde yükseköğrenim alanı olan sağlık eğitim-öğretimine özel önem veriyoruz. Sağlık Bilimleri Üniversitemizi kurmamızın sebebi de işte budur.

Değerli arkadaşlar;

Ülkemizin geldiği yer itibariyle artık meselelere bakış açımızı ve yaptığımız işlerin mahiyetini farklı bir noktaya taşımamız gerekiyor. Düne kadar başka ülkelerin araştırıp geliştirip hazır olarak bize sunduğu bilgileri, yöntemleri, altyapıları, ürünleri kullanıyorduk. Bugün artık tüm bu süreçleri kendimizin yürütmesi gereken bir döneme girdik ve sağlık konusunda da aynı yolu izlememiz gerekiyor. Bakanlığımızda, araştırma hastanelerimizde, tıp fakültelerimizde hocalarımızla, doktorlarımızla, öğrencilerimizle, firmalarımızla bu doğrultuda seferberlik ruhuyla çalışıyoruz. Onun için son dönemlerde dikkat edilirse tıp fakültelerinin sayısını artırdık, artırıyoruz.

Bilim elbette cihanşümuldür; ama bilimin çıktıları, kazanımları millidir, yerlidir. Türkiye’nin sağlık alanında da hızlı bir millileşmeye, yerlileşmeye ihtiyacı vardır. Hastalıkların teşhisinden tedavisine, ilaçların moleküler düzeyde keşfinden klinik çalışmalarına ve üretimine, tıbbi cihazların geliştirilmesinden imalatına her alanda bunu başarmalıyız.

Bugün hala hem ilaç, hem tıbbi cihaz sektörlerimiz büyük ölçüde dışa bağımlıdır, bundan kurtulmamız gerekiyor. Ve sağlık harcamalarımızın önemli bir bölümü ürün veya lisans olarak ithal edilen ilaçlara, cihazlara ödenen paralardan oluşuyor. Artık biz istiyoruz ki tomografimizi üretelim, ultrasonografiyi biz üretelim, MR’ımızı biz üretelim, bunları Türkiye yapar, bu beyin gücüne hamdolsun sahibiz.

Şimdi biz uluslararası camiadan da ülkemizde ortak üretime girebilecek marka firmaları buraya davet ediyoruz ve olumlu yaklaşımlar var, bu adımları ülkemizde atacağız. Bunları kendimiz geliştirip ürettiğimizde hem sağlık ve sosyal güvenlik bütçemize binen yük azalacak, cari açık azalacak, hem de ihracat yoluyla ekonomimize ciddi katkılar sağlayacağız.

Ancak ilaç ve tıbbi cihaz sektörü dünyada öylesine büyük, öylesine tekelleşmiş durumda ki bu zinciri kırıp gerçek anlamda milli bir altyapı kurmak kolay olmuyor. Bu alanlardaki çalışmaları uzun zamandır şahsen izliyor, ilgili tüm arkadaşlarımızı her fırsatta ikaz ediyoruz. Bütün bunlara rağmen hala yerli ve milli çizgiyi derinleştirebilmiş değiliz. Kendi bilim insanlarımızın, kurumlarımızın, firmalarımızın yaptığı çalışmalara yeteri kadar destek verilmediğini üzüntüyle görüyorum.

Bir anda asırlık birikimleri yakalayıp geçmek tabii ki mümkün değildir; ama bu doğrultuda samimi ve etkili çalışmalar yapan bilim ve iş insanlarımızı da gerektiği şekilde desteklememiz gerekiyor ve bu destekleri de vermeye hazırız. Hem milletimize karşı sorumluluğumuzun, hem de ülkemizin çıkarlarının gereği budur. Buradan Bakanlığımızı, üniversitelerimizi ve ilgili tüm kurumlarımızı bir kez daha ikaz ediyorum; sağlıkta millileşme hamlemize, hiçbir bahaneye, hiçbir mazerete sığınılmaksızın, hiçbir komplekse düşmeksizin destek verilmelidir. Bu konuyu en az savunma sanayimiz kadar kritik ve önemli görüyorum.

Değerli hocalarım,

Sevgili öğrenciler;

Türkiye, sağlık alanındaki hedeflerine inanıyorum ki sizlerin gayretleriyle, çabası, emeği, becerisi sayesinde ulaşacaktır. Madem ecdadımız “olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” demiştir, -Bu ne demektir? Bir sağlıklı nefese varsın olsun bir devlet olmayıversin, bu iş bu kadar önemli- öyleyse mutluluğun kaynağı olan sağlığa daha çok ehemmiyet vereceğiz. Ortalama insan ömrünün birkaç asır önceki 40’lı yaşlardan bugün 80’li yaşlara dayandığı bir dünyada bizim sağlık alanındaki çalışmaların gerisinde kalmamız kesinlikle düşünülemez. Rabbimizin bize verdiği ömrün her anını mutlulukla, huzurla, rahat bir şekilde geçirmek için buna mecburuz. Eskiler sadece uzun değil aynı zamanda hayırlı bir ömür de isterlerdi, sağlıklı bir ömür isterlerdi. Hayırlı bir ömrün sağlık kısmında en büyük sorumluluk önce hocalarıma, sonra da siz öğrencilerimize düşüyor.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde eğitim-öğretimi ve sağlığı yine önceliklerimiz arasında ilk sıralarda tutmayı sürdürüyoruz. Bugün ülkemizin eğitim ve sağlık kurumlarının her birinde görev yapanların sayısı, Silahlı Kuvvetlerimizin ve Emniyet Teşkilatımızın toplam mevcudundan bile fazladır. Türkiye gibi dünyanın en büyük güvenlik sorunlarının yaşandığı coğrafyasında bulunan bir ülkenin eğitim ve sağlık konusuna verdiği bu önem aslında geleceğimize nasıl baktığımızın işaretidir. Amaçlarından biri de dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmemiz olan 2023 hedeflerimizin temelini işte bu anlayış oluşturuyor. Gençlerimize mirasımız olan 2053 ve 2071 vizyonlarımızla inşallah ülkemizi her alanda en ileri seviyeye kavuşturmuş olacağız. Milletimizin ve dostlarımızın sağlıklarını emanet edeceğimiz sizlerden bu vizyonlara sıkı sıkıya sahip çıkmanızı bekliyorum.

Bu duygularla bir kez daha üniversitemizin yeni akademik yılının hayırlı olmasını diliyorum. Hocalarımıza ve öğrencilerimize tekraren başarılar temenni ediyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Kalın sağlıcakla.