Sevgili gençler,
Çok değerli misafirler,
Hanımefendiler, beyefendiler,
Çok değerli genç arkadaşlarım, genç kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum.
Buradan, bu salondan ülkemizin 81 vilayetindeki tüm gençlerimize selamlarımı, sevgilerimi yolluyorum. Yine sizin şahsınızda bölgemizin, coğrafyamızın, Kafkasya’nın, Ortadoğu’nun, Türkistan’ın, Balkanlar’ın, beş kıtanın gençlerini selamlıyorum. Buradan Irak’ın, Afganistan’ın, Somali’nin, Mısır’ın, Libya’nın, Tunus’un, Bosna Hersek’in gençlerini selamlıyorum. Bugün bir kez daha Kudüs’ün, Gazze’nin, Nablus’un, Ramallah’ın, Batı Şeria’nın yiğit gençlerine en kalbi selamlarımı gönderiyorum. Rabbim yar ve yardımcıları olsun diyor, buradaki her bir genç arkadaşımın yüreklerinin onlarla birlikte attığını bilmelerini istiyorum.
Türkiye Gençlik Zirvesinin başarılarla dolu olmasını temenni ediyorum. Bugün bu anlamlı zirve vesilesiyle siz sevgili gençlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. Türkiye Gençlik Sivil Toplum Kuruluşları Platformunu böylesine anlamlı, böylesine kapsamlı bir zirveye öncülük ettiği için tebrik ediyorum. Platformumuz İstanbul’da başlamış ve gördüğü ilgi üzerine Türkiye geneline yayılarak şu anda gençliğe yönelik faaliyet yürüten 93 sivil toplum kuruluşunu çatısı altında toplayan geniş bir zemine kavuşmuştur.
Gençlik dediğimizde tıpkı kadın konusu gibi hayatın her alanını kuşatan bir kavramla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bunun için her bakanlığın, her kurulun, her kurumun gençlikle ilgili görevleri vardır. Tabii bu durum gençlik politikalarını münhasıran takip edebileceğimiz yapılar oluşturmamıza mani değildir. Bu sebeple Cumhurbaşkanlığı Politika Kurullarından birisinin bünyesinde gençlerle ilgili bir alt çalışma grubu oluşturulmasını gündemimize alabiliriz. Böylece bu müjdeyi gençlerimizle paylaşmış olalım.
Bu önemli zirvenin düzenlenmesinde emeği geçen kurumlarımızı, firmalarımızı da gönülden tebrik ediyorum. Zirveye katılan siz değerli gençlere de şahsım, ülkem ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Zirvenin gençliğe yönelik çalışmalar yürüten sivil toplum kuruluşlarımız arasındaki vizyon ve iş birliğini güçlendireceğine inanıyorum.
Devletin de toplumun da sizler gibi sivil toplum kuruluşlarımızın da asli görevi, gençleri tanımlamaktan ziyade tanımaya, anlamaya, tanımaya bu noktada onlarla empati kurmaya çalışmaktır. Kendi alanında özgün ve öncü bir çalışma olan Türkiye gençlik profili araştırmasının zirve vesilesiyle ilgililerle paylaşılmasını bu noktada son derece önemli görüyorum. 37 ilden 8 bin gençle yapılan araştırmanın çıktılarının bu alanda faaliyet yürüten gönüllü ve resmi kuruluşlarımız, kurumlarımız başta olmak üzere üniversitelerimiz ve ailelerimiz için yol gösterici olmasını diliyorum. Bu araştırmanın ülkemiz gençliğinin hissiyatının, görüşlerinin, beklentilerinin ve elbette sıkıntılarının anlaşılması noktasında devleti yönetenler olarak bizlere de rehber olacağına inanıyorum. İçerik ve yöntem itibariyle titiz bir emeğin ürünü bu çalışmaya imza atan akademisyenlerimize, araştırmacılara, görüşleriyle projeye iştirak eden gençlerimiz her birine gönülden teşekkür ediyorum.
Araştırma sonuçları da gösteriyor ki gençlerimizle sürekli yüz yüze görüşmemiz, konuşmamız, dertleşmemiz, karşılıklı olarak birbirimizi anlamaya çalışmamız şart. Cumhurbaşkanı olarak işte bu sebeple gençler tarafından düzenlenen etkinliklere katılmaya hep özen gösterdim, özel bir önem verdim, vermeye de devam ediyorum.
Gençlerimizin gelecekleriyle ilgili endişelerini ortadan kaldıracak ve beklentilerini karşılayacak politikalar geliştirmek bizim en başta gelen görevimizdir. “Türkiye’nin Gençleri” başlığıyla yapılan araştırmanın sonuçlarını titizlikle inceleyeceğimizden ve raporda yer alan tespitler ışığında gençlik politikalarımızı gözden geçireceğimizden emin olunuz.
Diğer yandan sosyal girişimcilik ödüllerini kazanan genç arkadaşlarımızı da tebrik ediyorum, çalışmalarında Rabbimden muvaffakiyetler diliyorum. Bu ödüllerin gençlerimizin özgün proje üretme kabiliyetlerinin bir sembolü haline geleceğine de inanıyorum. Ülkemizin gelişmesi için projeleriyle yarışmaya katılan tüm gençlerimize de ülkem ve milletim adına teşekkürlerimi sunuyorum.
Sevgili gençler;
Dünyanın baş döndürücü hızla değiştiği bir dönemde gençlerimizle ilgili çalışmaların, gençlerimize yönelik tasavvurlarımızın, bakış açılarımızın sabit kalması asla düşünülemez. İletişim araçlarından fikir akımlarına kadar hemen her yeniliğin öncelikli muhatabının genç kuşaklar olduğu dikkate alındığında eski usullerle meseleye yaklaşmanın bizi götüreceği yer kesinlikle başarısızlıktır.
Gençlerimizin hızına ayak uyduramazsak geride kalmaya mahkum oluruz. Gençlerin yönelimlerini doğru okuyamazsak sağlıklı politikalar geliştiremeyiz. Gençlerimizin kaygı, talep ve umutlarını tespit edemezsek onlara yol gösterici görevimizi yerine getiremeyiz. Değişimi, gençlerimizin beklentilerini önceden görerek zamanın ruhunu iyi okuyarak projelerimizi, politikalarımızı belirlemeliyiz. Gençlerin gerisinde kalan değil, onların önünü açan, onlara rota çizen bir anlayışla çalışmalarımızı yürütmeliyiz. Hem devleti yönetenler olarak bizim hem gençliğe dair hassasiyeti olan siz sivil toplum kuruluşlarımızın bu noktada sorumluluğu bellidir. Hepimizin ortak sorumluluğu gençlerimizin terör, şiddet, uyuşturucu ve nihilizm bataklığına düşmeyecekleri bir zemini birlikte hazırlamaktır.
Gençlerimizi formatlamanın, onları belli kalıplara mahkum etmenin değil, gençlerimiz de ideallerinin önündeki engelleri kaldırmanın çabası içinde olacağız. Biz gençlerin hayal dünyasını yasaklarla çevrelemeyi değil, alabildiğine genişletmeyi hedefliyoruz. Mesuliyetimizin gençlerimizin şiddete bulaşmadan her türlü düşünceyi tartışabilecekleri, her türlü fikri savunabilecekleri bir ortamı ülkemiz genelinde tesis etmek olduğuna inanıyoruz. Toplam nüfusunun 4’te 1’nden fazlası 15-30 yaş arası gençlerden oluşan demografisiyle Türkiye bu bakımdan dünyanın en şanslı ülkelerinden biridir, bu bizim en büyük zenginliğimiz.
2002’den bu yana tüm çabamız bu hazineden layıkıyla istifade etmek için gerekli ortamı hazırlamaktır. Şöyle samimi bir muhasebe yaptığımızda son 16 yılda bu noktada çok büyük mesafe aldığımızı görüyor ve buna hamdolsun diyor şükrediyoruz. Eğitim konusuna özel önem vererek ülkemizdeki tüm gençlerin fırsat eşitliğine sahip olabilmeleri için gereken adımları attık, atıyoruz ve atacağız. Üniversite sayımızı 76’dan 206’ya, bazıları bunu hala eleştiriyor, o da onların haklarıdır varsın eleştirsinler, ama biz çok önemli bir eksiği giderdik. Iğdır’daki, Hakkari’deki, Şırnak’taki bir gencin kalkıp da üniversite okuma şansının adeta olmadığı bir dönemden, biz üniversiteyi şimdi onların ayağına götürdük. Hani bir dostumun bir ifadesi var “Oxford’u getirdiniz de gitmedik mi” demişti, şimdi biz de işte bunu yaptık. Şu an da 81 vilayetimizin tamamında hamdolsun üniversitelerimiz var. Şimdi niteliği artırmamız lazım, buna gayret etmemiz lazım.
Yükseköğrenim yurdu sayımız neydi? 190. Biz bunu nereye çıkardık? 776’ya çıkardık. Bütün yurt yatak kapasitemizi ise 182 binden, 663 bine çıkardık. Niye? Yavrularımız, gençlerimiz kendileri için yer bulamıyorlardı onlara yer imkanı hazırlayalım dedik. Adeta koğuş sistemiyle yatıyorlardı, kalıyorlardı, hayır dedik koğuş sistemiyle olmayacak, karyola sistemi olacak dedik ve odalarda da bir veya üç kişi olacak dedik hamdolsun büyük ölçüde bunu da başardık yüzde 100’e ulaşacağız. Hepsinden önemlisi bilhassa dar gelirli ailelere mensup öğrencilerimizin en sıkıntılı sorunu neydi? Sokaklara dökülüp gösteriler yapanlar, şunlar, bunlar hatırlayın. Harç, kim kaldırdı bunu? Biz kaldırdık. Hem bu meselenin marjinal örgütler tarafından istismar edilmesinin önüne geçtik hem de gençlerimizin ve ailelerinin omuzlarından önemli bir yükü almış olduk. Ama hafıza-i beşer nisyan ile malül ne yaparsan yap, bunlar şöyle bir gün geçiyor unutuluyor, ama bunlar yapıldı bu ülkede.
Bunun yanında lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde öğrenim gören gençlerimizin burs ve kredi imkanlarını genişlettik. Sevgili gençler, 16 yıl önce 45 liracık burs kredi veriliyordu 45 lira. Biz bunu şimdi ne yaptık? Şu an da Ocak ayından itibaren lisans öğrencilerinin eline 500 lira geçecek. Yüksek lisans öğrencilerine 1000 lira verilecek. Bunun yanında doktora öğrencilerine 1500 lira ödenmeye başlayacak. Bunlar da şu an da işte bizim iktidarımızın hamdolsun ülkemizde sağladığı gelişmelerdir. Her başvuran öğrenci kredi alabilirken, burslu öğrenci sayısı da bu yıl 150 bine ulaştı.
Ama gençlerimizde şöyle bir anlayış var, bunu şimdi sizinle paylaşayım, gerçeği söylemem lazım: İlla burs, niye burs? İşte bursun ödemesi yok, geri ödeme yapılmıyor. Evladım, kardeşim, kredi aldığın zaman bunu da faizsiz ve iş bulmadan değil, sigortalı bir işte yer aldıktan sonra çok basit taksitlerle ödüyorsun. Bu seni bedavacılığa da alıştırmıyor, bu milletin gençlerine yakışan da bu değil mi? Ve böyle bir imkan var, bu imkandan istifade ettiğin zaman kredi veya burs olduğu zaman kimsenin kredi veya burs almaması mümkün değil. Her müracaat edene burs veya kredi muhakkak veriliyor. Eskiden günlük 50 kuruş olan dikkat edin 50 kuruş olan yurtlarda kalan öğrencilerin yemek yardımı bugün 12,5 liraya çıktı, 50 kuruştan 12,5 liraya.
Sadece üniversite imkanlarında değil, spor alanında da gençlerimize her türlü desteği sağlamanın gayreti içerisindeyiz. Gençleri daha fazla kütüphane, daha fazla spor tesisi, daha fazla kültür merkeziyle buluşturmak için tüm imkanları seferler ettik. 2002’de sadece burası da çok önemli, 9 olan gençlik merkezi sayımızı 286’ya, 1575 olan spor tesisi sayımızı 3567’ye ulaştırdık. Niye? Gençlerimiz gitsin bütün bu tesislerden istifade edebilsin diye. Gençlerimizin sosyal, kültürel gelişimi için her türlü imkanı sunuyoruz. Biz ‘gençlik geleceğimizdir’ demekle kalmadık, kalmıyoruz. Geleceğimizi sağlıklı bir zeminde inşa etmek, donanımlı gençler yetiştirmek için var gücümüzle çalışıyoruz.
Bakınız ‘yaşayan kütüphane’ anlayışıyla 218 kütüphaneyi modernize ediyoruz. Millet kıraathanelerini ülkemizin dört bir yanında yaygınlaştırarak tüm vatandaşlarımızın, ama özellikle de gençlerimizin istifadesine sunuyoruz. Belki bilmeyenleriniz var bilmiyorum, Eyüpsultan’da Rami Kışlası vardır acaba hepimiz biliyor muyuz orayı? Bence gidin Rami Kışlasını görün. O Rami Kışlası bir tarihtir. En son orası gıda sitesi haline getirilmişti orada çalıştım. Orada bir firmanın ticari işlerini yürütüyordum. Şimdi orayı Türkiye’nin en büyük kütüphanelerinden biri haline getiriyoruz. Sadece kütüphane olmayacak ve burada aynı zamanda biliyorsunuz kitaplarımız artık çürümeye terk edildi, mücellit sanatı yok oluyor. Şimdi biz burada hem kitaplarımızın tamir bakımıyla alakalı birim yani yeni yeni ustalar yetiştireceğiz hem de mücellit sanatını yeniden ayağa kaldırmak için orada öyle bir birim olacak ki onu da orada atölyelerini kuracağız. Ve öyle zannediyorum ki Rami Kışlasındaki oluşacak bu yapı da herhalde Ankara Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesinden geri kalmayacak sayı orada da 5 milyon cildin üzerinde olacak. Hızla şu an da inşaatı devam ediyor, inşallah bitmek üzere. Ankara’da da Cumhurbaşkanlığı Külliyemize 24 saat aralıksız hizmet verecek 5 milyon cilt kitabın yer alacağı yeni Türkiye’nin gurur abidesi niteliğindeki bir eseri siz gençlerimizin hizmetine sunuyoruz. Kütüphanemizin inşaatı büyük ölçüde tamamlandı, inşallah 2019’un ortalarında açacağız.
Sevgili gençler,
Altyapı hizmetleri yanında gençlerimizin ufkunu karartan, gençlerimizin arasında ayrımcılık yapan birçok düzenlemeyi de ortadan kaldırarak sizlere hayallerinizi gerçekleştirebileceğiniz bir ortam hazırladık. Üniversiteye girişte büyük adaletsizliklere yol açan katsayı sorunu bunlardan biridir. İşte bunlardan biri de oğlumdur hep katsayı kurbanı olmuşlardır. Bu problemi kökten çözerek ülkenin tüm evlatlarının eşit şartlarda üniversiteye girebilmelerini biz sağladık.
Aynı şekilde kılık kıyafet meselesini çözerek üniversite kapılarındaki utanç sahnelerine Allah’a hamdolsun biz son verdik. Kamuda başörtüsü sorununu ortadan kaldırarak gençlerimizin çalışma hayatında da hiçbir engelle karşılaşmamalarını garanti altına aldık. Şu anda silahlı kuvvetler hariç resmi olarak söylüyorum, emniyet teşkilatı da dahil başı açık, başı kapalı bir ayrım var mı? Yargıda var mı? Yok. Hepsinde şu an da yerlerini aldılar.
Siyasette, bürokraside gençlerimize daha fazla görev vererek sizlere olan güvenimizin ve inancımızın sadece sözde olmadığını gösterdik. Bugün hem Meclis’te hem partimizde hem kabinemizde hem yakın çalışma arkadaşlarım arasında gençlerimiz çok önemli sorumluluklar üstleniyor. Biz geldik biliyorsunuz seçme yaşı neydi? 18, seçilme 30, bu noktadaydı. Dedik ki seçme aslında zor mu kolay mı diye baktığımızda zor. Seçilme kolay, niye? Bir tane siyasi lider bir zamanlar “Taksim Meydanına dört ayaklı koysam seçtiririm” dedi. Düşünebiliyor musunuz? Niye? Kolay olduğu için. Ama seçme zor ayıklayacaksın, seçici olmak zor, ayıklayacaksın. İşte biz şimdi buradan hareketle seçme ve seçilmeyi ilk etapta seçilmeyi 25’e indirdik, ardından 18’e indirdik şimdi seçme, seçilme yaşı 18. Bu bir şeyi gösteriyor, bu nedir? Ben gencime güveniyorum, gencime inanıyorum; bu, bu demektir.
Aynı zamanda bizim bir şeyi görmemiz lazım; bu insanlar ya tarih bilmiyorlar, bilmiyorlarsa öğrenecekler. Niye? Bir Fatih bakınız nereden nereye öyle bir deha… Babası ona 13-14 yaşında padişahlığı vermek istedi, önce babasından bu görevi aldı, aldıktan sonra “Mademki ben Devlet-i Osmaniye’nin Padişahıyım şimdi size emrediyorum gelin devletinizin başına geçin” diyor tekrar görevi babasına veriyor. Ama yaş geliyor 19-20’ye bu defa da evet bir devri kapatıyor, bir devri açıyor. Şimdi demek ki tarihimizde bu olduğuna göre bu bizim için nedir? Bir ufuktur, bir ilham kaynağıdır, bir noktadır.
Öyleyse bizim de şimdi orayı hedeflememiz lazım, buna göre bizim de yürümemiz lazım, buna göre bizim yeni yeni adımlar atmamız lazım. Bizim içimizden bu ülkeyi yönetecek bakanlarından, başbakanlarına vesaire kadar genç, nitelikli arkadaşlarımız niye çıkmasın? Buna mani bir hal yok, bunları yapmamız lazım. İşte az önce başarılı projelere imza atan gençlerimizi gördük bunlar durup dururken olmuyor. Önünü açacaksın, hedef, ufuk vereceksin onlarla yürüyeceksin, millet yürüyecek arkadan, böyle olacak bu iş.
Türkiye’nin siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel hayatında gençlerin katkısı, gençlerin varlığı her zamankinden çok daha fazlasıyla hissediliyor. Dinamizmleriyle, heyecanlarıyla, cesaretleriyle, geleceğe dair sarsılmaz inançlarıyla gençlerimiz geçmişe göre bunun her alanda kendilerini daha fazla hissettiriyor. İnşallah gelecekte çok daha iyi bir konumda olacağız. Önümüzdeki dönemde gençlerimizin adını daha çok duyacak, gençlerimizin başarılarını çok daha fazlasıyla inşallah konuşacağız.
Bunu da şimdiye kadar olduğu gibi daha çok demokrasiyle, daha çok özgürlükle, daha çok yatırımla, daha fazla eserle gerçekleştireceğiz. Bu hedefe birileri gibi gelenin keyfi için geçmişe sövme ilkesizliğine kapılmadan tarihimize, değerlerimize, bizi asırlardır ayakta tutan hasletlere daha sıkı sarılarak ulaşacağız. Şanlı geçmişimizden ders çıkararak ecdadımızın bize bıraktığı mirastan ilham, cesaret, kuvvet alarak istikbalimizi inşa edeceğiz. Bu süreçte maziden atiye kuracağımız köprünün taşıyıcı sütunları da siz gençlerimiz olacaksınız. Her şeyden önce bir daha hiç kimsenin siyasi hırsları uğruna bu ülkenin gençlerini kardeş kavgasına sürüklemesine fırsat vermeyeceğiz.
Vesayet özlemiyle yanıp tutuşanların eskiden olduğu gibi belli kavramları, belli figürleri istismar etmesine müsaade etmeyeceğiz. Danıştay’ın andımız kararı sonrasında gerek sosyal medyada, gerekse kimi yayın organlarında şahit olduğumuz manzaralar açık söylüyorum, bu konudaki kararlılığımızı daha da arttırmıştır. Çünkü bu metin, bu ülkede ezanı Türkçe okumak, okutmak isteyenlerin eseridir bu bir. Metne baktığınız zaman bu metin içerik itibariyle bu milletin kendisini, bu milletin kültür, medeniyet anlayışını ortaya koyan bir metin değil.
Bizim andımız, İstiklal Marşımızdır ve İstiklal Marşımızla beraber yolumuzda devam ediyoruz. İstiklal Marşımızdan daha güzel, daha güçlü bir and olabilir mi? Yok. Ama bunlar işte böyle çıkarmışlar her şeyi birbirine karıştıran saçma sapan bir şeyle gençliği yönlendirmenin gayreti içerisindeler. Kimse Türklüğünü inkar etmiyor ki, ama Türkçülük yapmıyor; mesele burada. Ben Türküm, ama Türkçü değilim. Eğer böyle yaparsak biz kendi değerlerimizle çatışırız, dinimiz İslam’la çatışırız. İslam ırkçılığı reddediyor, ırkı reddetmiyor. Tam aksine, “Biz sizi kabileler halinde yarattık” diyor Rabbimiz. Ama arkasından geliyor ne diyor? “Birbirinizle iyi tanışasınız, anlaşasınız diye, kavga edesiniz diye değil.”
Şimdi bu gerçeği görmemiz lazım. Bu gerçeği gördüğümüz zaman zaten mesele halloluyor. İyi niyet eseri olmadığına inandığım bu kararı kimi çevreler baskıcı, antidemokratik ideolojilerine yakılmış bir yeşil ışık gibi algıladılar. Millete tepeden bakan, insanımızı “takunyalı, makarnacı, kömürcü, göbeğini kaşıyan adam” diyerek aşağılayanlar uzun zaman sonra ilk defa yeniden piyasaya çıktılar. Kararın hemen akabinde gazeteci kılıklı provokatörler yıllardır içlerinde biriktirdikleri kin ve nefreti ekranlardan adeta kusmaya başladı kendi ekranlarından. Hatta cübbelerini darbeci zihniyete kiraya veren kimi sözde hukukçuların andımız kararını bahane ederek merhum Menderes’in 68 sene önce son verdiği Türkçe ezan zulmünü tekrar dillendirdiklerine bile şahit olduk.
Ana muhalefet partisiyse bu meselede iyice şirazeden çıktı. Millete ve milletin değerlerine düşmanlığını bir kez daha ortaya döktü. Çıkmış televizyon kanallarından bir tanesinde benim için “o İstiklal Marşını bile bilmez” diyor. Şimdi bunu meydanlarda sürekli okudum şu an da böyle bir tekrar okumaya gidersem der ki, “bak gördün mü okuttum.” Çok zavallı bunlar. Hatta kendisi bir keresinde öyle bir yanlışa düştü ki rezil etti. Şimdi biz değerlerimiz noktasında ne Akif’i bunlarla paylaşırız, ne İstiklal Marşımızı. Benim konuşmam yoktur ki Akif merhumdan bazı beyitleri, mısraları, kıtaları almayayım. Niye? Çünkü benim yastık altı kitabım olmuştur Akif.
Hatta imam hatipte okuduğum yıllarda liseler arası bir şiir okuma yarışması oldu o zaman rahmetli edebiyat hocam Osman Öztürk, “Oğlum sen Asım’ın Nesli bölümünden bir bölümü oku.” Ve ben de o zaman oradan işte her zaman okuduğumuz bu “zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” diye başlayan, Asım’ın Neslini adeta tanımlayan o bölümle o yarışmaya katıldım birinci oldum o yarışmada. Ve ilginçtir o zamanlar da kaynana zırıltısı diye bir şey vardı böyle çevirirlerdi, Mithatpaşa Kız Meslek Lisesi’nin salonunda bu yarışma yapılıyor orada bana şiiri okutmamak için başladılar onları çevirip sabote etmeye. Jüride güçlü isimler, işte şimdi aklımda kalanlar Profesör Doktor Faruk Kadri Timurtaş, Profesör Doktor Nevzat Yalçıntaş Hocamız, rahmetli bunlar hep. Türkiye Teknik Ressamlar Cemiyeti düzenliyor o zaman bu yarışmayı. Girdik ve yarışmada bütün bunlara rağmen baktım ki bunlar durmuyor ben de mikrofonu yere bıraktım mikrofonsuz olarak şiiri okumaya başladım ve tabi o kaynana zırıltıları sustu bir anda salon değişti. Şiir bitti salon durmuyor alkışlar alkışlar devam ediyor. Ve hamdolsun biz buralardan geldik Bay Kemal, biz buralardan geldik. Onun için buralarda kalkıp da bizi kendinle mukayese etmeye yönelme bizim aldığımız terbiye bu, böyle yetiştik. Şimdi koca koca adamlar siyah önlükler giyip aynı zihniyet, koca koca kadınlar yarım yamalak ezberleriyle and okumaya yeltenip, milletin karşısında kendilerini rezil, kepaze ettiler.
Değerli arkadaşlar;
Hepsi birbirinden utanç verici bu hadiselerin çoğunun siyasetin değil, psikiyatrinin konusu olduğunu düşünüyorum. Yaşananlar tam anlamıyla bir histeri nöbetidir. Ve bunu görüyoruz aramızda doktorlar var iyi bilirler. Maalesef ülkemizde zamana, değişime, hayatın ve dünyanın gerçeklerine karşı direnmeyi çağdaşlık zanneden fosilleşmiş gerici bir zihniyet vardır bu her zaman oldu bugün de var. Bunların hayattaki varlık sebepleri ise milletin değerleriyle kavga etmek, ne pahasına olursa olsun kendi çıkarlarını, kendi ikballerini korumaktır.
Nitekim bu uğurda yeri geldiğinde terör örgütleriyle, yeri geldiğinde emperyalistlerle, yeri geldiğinde Türkiye düşmanı yapılarla iş tutmaktan asla çekinmiyorlar. Sandıktan çıkamayacaklarını bildikleri için 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi milletin iradesine silah çeken FETÖ’cü hainleri alkışlayacak kadar savrulmuş durumdadırlar. Aynı çevreler en küçük bir ekonomik çalkantıda tüm enerjilerini 81 milyonluk Türkiye gemisini batırmak için gayret sarf edecek kadar şuurlarını kaybedebiliyorlar. Kendini vatandaşın üstün gören, kendini devletin yegâne sahibi zanneden, ezandan, camiden, başörtüsünden rahatsızlık duyan bu azgın azınlığın ne yazık ki normalleşme, iyileşme ihtimali de yoktur.
Üstat Necip Fazıl bunları, çok enteresan, “Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür” diye tanımlıyor. Bunların bir başka tanımı da ‘salon cumhuriyetçisi, gardırop Atatürkçüsü’dür. Bunlar ülkemizin ortak değerlerinin arkasına sığınıp millete ‘aptal’ diyerek, ‘beyinsiz’ diyerek milletin seçimini, tercihini aşağılayarak en başta bunlar cumhuriyetimize zarar vermektedir. Dikkat edin, 95 yıllık tarihimiz boyunca cumhuriyetçilik adına cumhurla, cumhuriyetin arasını bunlar açmış, cumhuriyetin kazanımlarına en ağır darbeyi bunlar indirmiştir.
İşte 1938 yılından beri, -genç kardeşlerim içinizde bilmeyenleriniz olabilir ama bunları siz de bilin ve bilmeyenlere de anlatın, az önce söyledim ya hafıza-i beşer nisyan ile malul- Gazi Mustafa Kemal’i kendi ideolojik saplantılarına kalkan yaparak Atatürk’ün mirasını yağmalayanlar da yine bu çevrelerdir. Gazi’nin resmini vefatının hemen ardından paramızdan kaldıran Atatürk’ün millete armağanı olan İş Bankası hisselerini gasp edenler de bunlardır. Peki, resmi kaldıran kim? İnönü. İnönü bu CHP’nin işte en önemli gelmiş geçmiş genel başkanlarından bir tanesi değil mi? Posta pullarının üzerinden Atatürk’ün resmini kaldıran yine bunlar. Okullardan Atatürk’ün posterini kaldıran yine bunlar. Devlet dairelerinden Atatürk’ün posterini kaldıran yine bunlar. Bay Kemal, sen bunları bilmiyor musun? Öğren bunları öğren. Bize kalkıp da unutmak istediklerimizi veya unutturanları yeniden hatırlatmaya çalışma. Hatırlatmaya çalıştığın için ben şimdi sana bunları yeniden hatırlatıyorum, çünkü gençliğimiz bunları bilmiyor, gençliğimizin bunları bilmesi lazım. Hele hele Kemalist’im diye geçinen gençler var ya onların bunu bilmesi lazım. Madem Kemalist’siniz o zaman gelin bu işe sahip çıkın, niye sahip çıkmıyorsunuz?
Bütün mesele bütün bunların bilinciyle, idrakiyle gerçekleri bilmeyenlere öğretmemizdir. Bunların Türkiye’de zulümden, baskıdan, darbeden bu ülkenin genç nesillerinin zihnini iğdiş etmekten başka hiçbir mirasları yoktur. İşte geçenlerde öyle bir köşe başı kalemşörlerinden bir bayan çıkmış bir televizyonda toparlamışlar orada bir grubu, onlara bir şeyler anlatıyor. “Biz camileri ahır yapmışız, şunu şöyle yapmışız, bunu böyle.” Yapmadınız mı, bu CHP zihniyeti bunları yapmadı mı? Sadece şu Fatih Suriçi’nde yüzlerce mescidi bunlar kapatarak ahır haline getirmişlerdir. Ben İstanbul’da Belediye Başkanlığı yaptım nerede hangi mescit söküldü, oraya ne yapıldı bunları gayet iyi bilirim. Ve şimdi onların birçoğunu yeniden ayağa kaldırıyoruz.
Bunları yapan sizsiniz. Biz sizin cemaziyülevvelinizi gayet iyi biliriz. Malatya’da, Antep’te, Konya’da bunları yaptılar. Her şeyi istismar ederler, ama tarihlerinde İstanbul Havalimanı, Avrasya Tüneli, Marmaray gibi, 3. Köprü gibi, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi milletimizin gurur abidesi olacak tek bir eserleri dahi yoktur. Hani muasır medeniyetler seviyesinin üstüne Türkiye’yi çıkaracaktık, siz mi çıkaracaktınız? Bu işi biz yaparız biz. Doğru dürüst bir dikili ağacınız yok dikili ağaçları söktünüz. Şu İstanbul’a sadece başkanlığım döneminde yetişmiş bak fidan demiyorum yetişmiş olarak 1 milyon 200 bin civarında ağaç diktim başkanlığım döneminde, fidanlar hariç onları karıştırmıyorum. Öyle orta koridorlarda, yanlardaki şevlerde falan şu andaki mevcut o yetişmiş çınarlar hepsi fakirin başkanlığı dönemindeki eserlerdir.
Benden sonraki arkadaşlarım da aynı şekilde, milyonlarca İstanbul’a ve Türkiye genelinde de başbakanlığımız döneminde milyonlarca ağacı diktik. Biz ülkesinde ağaç kesenlerden olmadık, ağaç dikenlerden olduk, çevreci biziz. Barajlar hakeza öyle. Yahu biz bu İstanbul’u susuzluğa mahkum eden CHP zihniyetinden aldık, çöplere mahkum eden CHP zihniyetinden aldık. Gençler, Ümraniye’de vahşi çöplük CHP zihniyeti orada iş başındayken patladı ve 38 vatan evladı orada öldü. CHP bunların hesabını veremez, CHP böyle bir zihniyettir. Bunları bilmemiz ve bilmeyenlere de anlatmamız lazım. Bizim Türkiye’ye kazandırdığımız projelere düşmanlıklarının altında yatan asıl sebep de artık iyice ifşa olmuş bu kifayetsizlikleri, bu lümpenlikleridir.
Sevgili gençler;
Biz Türkiye’yi muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarma yolculuğumuzda şimdiye kadar bunları nazarı dikkate almadık, almıyoruz. Ülkemizi hedefleriyle buluşturma idealimize bu çevrelerin engel olmasına asla izin vermedik, vermeyeceğiz. Hakkın ve halkın rızasını kazanmak için verdiğimiz kutlu mücadelemizi milletimiz bizi desteklediği sürece kararlılıkla devam edeceğiz.
Öte yandan, gençlerin omuz vermediği, gençlerin sahip çıkmadığı, gençlerin kabullenmediği bir davanın başarı şansı yoktur. İşte İstiklal Marşı şairimiz Akif merhumun hani o güzel dizelerinde ifade ettiği gibi, Bay Kemal, bunu iyi dinlemen lazım:
Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak.
Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak.
Ye’s öyle bir bataktır ki, düşersen boğulursun.
Ümide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun.
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yus olanın ruhunu, vicdanın bağlar.
Sahipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.
Evet gençler, ben sizlere inanıyorum, gençler omuz verdikçe Allah’ın izniyle Türkiye’nin yükselişini, Türkiye’nin şahlanışını hiçbir beşeri güç engelleyemeyecektir. İnşallah siz bu vatana, bu memlekete sahip çıktığınız sürece bu dava bir daha asla öksüz ve yetim kalmayacaktır.
Gençler;
Hazır mısınız? Çanakkale ruhuna, 23 Nisan ruhuna, Kurtuluş Savaşındaki o ruha, o inanca, o dayanışmaya sımsıkı sarılıyor muyuz? Gençler, salon cumhuriyetçilerine ve gardırop Atatürkçülerine rağmen demokrasiye, özgürlüklere sahip çıkıyor muyuz? Gençler, her fırsatta ülkemizdeki 81 milyonun bir olduğunu, beraber olduğunu, kardeş olduğunu haykırıyor muyuz? Gençler, bir daha hiç kimsenin milletimizin arasında nifak tohumları ekmesine izin vermeyecek şekilde gönül gönüle, kol kola geleceğe yürüyor muyuz? Gençler, ruhunu 1 dolara satan alçaklara inat, 15 Temmuz gecesinde olduğu gibi her karışı şehit kanlarıyla sulanan bu vatana sahip çıkıyor muyuz? Gençler, tek millet diyor muyuz? Tek bayrak diyor muyuz? Tek vatan diyor muyuz? Tek devlet diyor muyuz? Gençler, bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.
İşte bütün bunlar için sizden milli iradeye yönelik her saldırı karşısında dimdik durmanızı istiyorum. Sizden Türkiye’yi daha yüksek seviyelere çıkarmanızı 2053 ve 2071 vizyonlarını hayata geçirmenizi özellikle rica ediyorum.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken bir kez daha Türkiye Gençlik Zirvesinin gençlerimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Bu önemli zirvenin düzenlenmesinde emeği geçenleri tekrar tekrar tebrik ediyorum. Sosyal Girişimcilik Ödüllerini kazanan genç kardeşlerimi kutluyorum, kendilerine başarılar temenni ediyorum. Heyecanınız, coşkunuz, ahde vefanız için her birinize teşekkürlerimi sunuyor, sizleri Allah’a emanet ediyorum. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.