Aziz milletim,
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Kıymetli misafirler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Grup toplantımızın partimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Geçtiğimiz hafta grup toplantımızın hemen ardından Milli Eğitim Bakanlığımızın 2023 Vizyonu Belgesinin Tanıtım Toplantısına katıldık. Bu toplantıda Türkiye’nin geçmişte uzun zaman eğitimin insanı geliştiren, tekemmül ettiren değil formatlayan bir mekanizma olarak görülmesinden kaynaklı sorunlar yaşadığını ifade ettik. Çocuklarımızı zihinlerini bilgiyle doldurarak diploma sahibi yapmanın peşinde koşarken, onların gönül dünyalarını doyurmayı ihmal ettiğimizi söyledik. Talim ve terbiyeyi, eğitim ve öğretimi birlikte sağlamadan bu işin üstesinden gelemeyeceğimizi bir kez daha tekrarladık.
Bakanlığımızın 18 başlık altında sıralanan stratejik hedeflerden oluşan 2023 Eğitim Vizyonunun insandan başlıyor olmasını isabetli bulduğumuzu belirttik. Önümüzdeki dönemde eğitimde geçmişteki hatalardan ders alan ve gelecekteki ihtiyaçlarımızı karşılayacak gerçek anlamda talim ve terbiye üzerine kurulu bir sistemi hayata geçirmekte kararlıyız.
Çarşamba günü Danıştay’ımız tarafından düzenlenen bir uluslararası sempozyumda geçmişten bugüne yargı sistemimizle ilgili görüşlerimizi kamuoyuyla paylaştık. Özellikle de andımız kararıyla yargıda ortaya çıkan ve hiç de masum bulmadığımız sıkıntılı durumu bizzat konunun muhataplarına ifade ettik.
Cuma günü Genişletilmiş İl Başkanları Toplantımızda teşkilatımızla biraraya geldik. Biliyorsunuz daha önce de ilçe başkanlarımızla istişarelerimizi yapmıştık. Genel Merkezimizdeki hazırlıklar da devam ediyor. Yüksek Seçim Kurulu da takvimi yavaş yavaş oluşturmaya başladı. İnşallah yakında 31 Mart 2019 seçimleriyle ilgili adımlarımızı atmaya başlıyoruz. Cuma akşamı Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi’nin mezuniyet törenine katılarak 3253’ü Jandarma Genel Komutanlığı, 98’i Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli, toplam 3351 astsubayımızı görev yerlerine uğurladık.
Cumartesi günü İstanbul’da tarihi bir zirveye ev sahipliği yaptık. Türkiye, Rusya ve Fransa Cumhurbaşkanları ile Almanya Şansölyesinin katılımıyla gerçekleşen bu zirvede Suriye meselesinde gelinen yeri ve atılacak adımları konuştuk. Zirveye katılan liderlerle ikili görüşmelerde de ağırlıklı olarak Cemal Kaşıkçı konusunu ele aldık ve onların sordukları sorular oldu, ama onların şu ana kadar bilmedikleri birçok konuyu da kendilerine ifade etme fırsatını buldum. Hepimizin katıldığı zirve toplantısının ardından hem bir bildiri yayınladık, hem de basın toplantısında görüşlerimizi ifade ettik.
Pazartesi günü, yani dün ise iki tarihi anı birlikte yaşadık. Cumhuriyetimizin 95. yıldönümünü Cumhuriyetimize yakışan bir eserin açılışıyla gerçek manada kutladığımıza inanıyorum.
Değerli arkadaşlar;
Bu vesileyle bir kez daha milletimizin Cumhuriyet Bayramını tebrik ediyorum. Malazgirt’ten bugüne bu topraklarımızın vatanımız haline gelmesi ve bu şekilde devam etmesi uğrunda mücadele eden tüm gazilerimizi, şehitlerimizi, devlet büyüklerimizi hürmetle yad ediyorum. Halen ülkemizin ve milletimizin bekası için gece-gündüz çalışan, mücadele eden, gerektiğinde hayatlarını feda eden tüm kahramanlarımıza şükranlarımızı sunuyorum. Sınırlarımız içinde veya dışında nerede olursa olsun kalbi vatan sevgisiyle dolu bir şekilde görevini ifa eden tüm güvenlik güçlerimize başarılar diliyorum.
Cumhuriyet Bayramı törenlerinin sabahki bölümlerini Ankara’da gerçekleştirdikten sonra İstanbul’a geçtik ve tarihi bir törene katıldık. Dün dünyanın en büyüklerinden biri olan İstanbul Havalimanımızı resmen hizmete açtık. Görüldüğü gibi biz Cumhuriyetimizi lafla değil icraatla kutluyoruz. Ve öyle bir kutlama ki günübirlik değil inşallah bundan sonra yıllarca bu kutlama zaten devam edecek. Her uçuşta, her inişte ‘burası 29 Ekim 95. yıldönümünde açılmıştı’ denilecek.
Her yıl verdiğimiz Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunu da yeni havalimanımızda gerçekleştirdik. Bunu bahane edip gelmeyenler de oldu tabii, o ayrı mesele. Neymiş, ‘Cumhuriyet Bayramının bu tür resepsiyonları sadece Ankara’da kutlanırmış’; bu nasıl bir anlayıştır? Sen yeter ki gönlünü bu işe ver. Ama sende gönül olmadıktan sonra bahane bulmak kolay…
Cumhuriyet tarihimizin en büyük yatırımlarından biri olan bu havalimanımızın; ülkemize, milletimize, bölgemize ve tüm dünyaya bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum. Çünkü bizim bu havalimanımız artık dünyada en önemli hablardan birisi olacak. İnşallah burası adeta bir merkez ve buradan dünyaya dağılımlar olacak.
Dost ve kardeş ülkelerden 9 cumhurbaşkanı, 2 başbakan, 1 meclis başkanı, 3 başbakan yardımcısı ve 35 bakan ile 8 uluslararası kuruluş temsilcisi açılış törenine katılarak bu mutlu günümüzü bizimle paylaştılar. Kendilerine buradan en kalbi şükranlarımı sunuyorum. İsmini İstanbul Havalimanı olarak koyduğumuz bu dev eserle birlikte, Türkiye artık sadece transit merkez konumunu güçlendirmekle kalmamış, hava ulaşımında ve lojistikte de en üst lige çıkmıştır.
Bildiğiniz gibi, Yeşilköy’deki Atatürk Havalimanımızın statüsü aynı isimle devam edecektir. Ülkemizin en önemli markası olan İstanbul’un ismini en yalın haliyle yeni havalimanımızda da kullanarak 2023 ve sonrasındaki hedeflerimize uygun bir adım attığımıza inanıyorum.
Bu havalimanının ihalesi 2013 yılında yapılmış, inşasına da 2015 Mayıs’ında başlanmıştı. Değerli kardeşlerim, dikkat edin, 42 ayda burası bitti. Bize yakışan bu, AK Parti iktidarına yakışan bu. İşte Berlin, 2006’ta temel attı, Berlin havalimanı hala devam ediyor. Ve şimdi Almanlar kendi gazetelerinden, ‘buradan 3 kat, 4 kat büyük olan İstanbul Havalimanı bitti, Berlin ne halde’ diyorlar. Bu tabii bir şeyi gösteriyor; nedir? İman öyle bir şeydir ki tekeden bile süt çıkartır. Biz inandık, azmettik, hamdolsun, ‘burada havalimanı olmaz’ diyenler bu havalimanının olduğunu gördüler. Ve değerli kardeşlerim, ‘burası yumuşak zemindir, burada havalimanı olmaz’ şudur-budur diye bahaneler uyduranlar, evet, havalimanının nasıl olduğunu gördüler ve görecekler.
Şimdi dün iki pisti hayata geçirdik, diğer pistlerin inşası da devam ediyor ve inşallah ilk etabı 90 milyon yolcu kapasiteli olan bu havalimanımızı 150 milyona, hatta ihtiyaca göre 200 milyona kadar çıkartabileceğiz. Havalimanı 76,5 milyon metrekarelik bir alana kuruluştur. Şu anda iki pistle başladı, yakında pist sayısı 3’e, tüm etaplar tamamlandığında pist sayısı 6’ya çıkacaktır. Havalimanımız 2 milyon metrekareyi bulacak kapalı alanı, 6,5 milyon metrekare apron büyüklüğü, raylı sistemi, terminalleri, kapalı ve açık otoparkları, destek birimleri, sosyal tesisleri ve diğer üniteleriyle gerçekten iftihar verici bir eserdir. Her alanda son teknolojiyle donatılmış, kendi enerjisini üreten, çevreci, tabiat dostu ve engelsiz bir proje olan havalimanımız, 120 bin kişilik bir istihdama da vesile olacaktır, daha sonraki yıllarda bu rakam 225 bin kişiye kadar yükselecektir.
Havalimanının toplam yatırım bedeli 10 milyar 247 milyon avrodur. Sözleşme süresince devlete ödenecek kira bedeli ne biliyor musunuz? 22 milyar 152 milyon avrodur. Havalimanımız sadece bu iki kalemde vergiler hariç toplam 32,4 milyar avroluk ekonomik büyüklüğü ülkemize kazandırdı tek projede, tek kalemde. Türkiye bu, AK Parti iktidarı bu, bunları biz böyle yaptık, bugünlere böyle geldik. Ama ana muhalefetin başındakilerin böyle bir derdi, böyle anlayışı, böyle bir mantığı var mı? Yok. Bunlar bir defa böyle bir bütçe mantığından, böyle gelirlerin çeşitlendirilmesi, yatırımların çeşitlendirilmesi, bu tür şeylerden anlamazlar, bunlar sadece kurusıkı atarlar, bizde bu yok.
Bu dev eserin tüm aşamalarında emeği geçen, katkısı olan kurumlarımıza, 5 ortaklı bu firmalarımıza, özellikle tabii burada emeği geçen mimarından mühendisine tüm işçilerine kadar, şahsım, milletim adına çok teşekkür ediyorum. Ve tabi burada 5’li bir konsorsiyum söz konusu; Cengiz Holding, Limak, Kalyon, Kolin ve bir de beşinci firma olarak MNG. Ve bu 5 firma hakikaten burada el ele verdiler, omuz omuza verdiler, “acaba” diyenlere o fırsatı vermediler, bu işi bitirdiler.
Değerli arkadaşlar; biz bu büyük sevinci Cumhuriyet Bayramımıza denk getirmek için yüklenici firmaları gerçekten çok zorladık, çok teşvik ettik. Sağ olsunlar, onlar da gece-gündüz çalışarak havalimanımızın resmi açılışını 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımıza yetiştirdiler. İç ve dış hatlarda sembolik uçuşlar hemen başlayacak, ancak Atatürk Havalimanının buraya taşınma işlemi yılbaşına kadar sürecek. Dolayasıyla havalimanımız inşallah birkaç ay içinde tam kapasiteyle faaliyete geçecek.
Bizim için 29 Ekim tarihi diğer milli bayramlarımız gibi mutlaka anlamına uygun şekilde yâd edilmesi gereken önemli bir gündür. Ülkemizde yıllarca milletimizin pek çok ortak değeri gibi, Gazi Mustafa Kemal’i, Cumhuriyet Bayramımız, Zafer Bayramımızı da kendi tekellerine almaya çalışan biliyorsunuz bir kesim var.
Bu kesimin ne Cumhuriyete, ne milletimize, ne ülkemize en küçük bir faydalarının dokunduğu, en küçük bir hizmetlerinin geçtiği vaki değildir. Tam tersine, ülkenin ve milletin hayrına atılan ne adım varsa hepsine de karşı çıkmış, hepsini de engellemeye çalışmışlardır. Biz bunlara ‘salon Cumhuriyetçisi’, ‘gardırop Atatürkçüsü’ diyoruz. Yıllarca cumhur ile Cumhuriyeti, gazi ele Atatürk’ü birbirinden uzaklaştırarak gizli iktidarlarını korumaya çalışan bu kafa, sözleri ve eylemleriyle de milletimizi hep aşağılamışlardır.
Bunlar milletimizi tarihinden, medeniyetinden, kültüründen özellikle kopartarak kimliksiz, kişiliksiz, sadece şekilden ibaret bir Batıcılığa mahkûm etmek istemişlerdir. Ezandan başörtüsüne kadar milletimizin tüm değerleriyle uğraşmalarının sebebi de budur. 1960 darbesinin de, 1980 darbesinin de, 28 Şubat mücadelesinin de, benzeri diğer girişimlerin de gerisinde hep bu baskıcı, bu dikta heveslisi, evet, jakoben kafa vardır. CHP bu zihniyetin siyasetteki en önemli temsilcisidir. Bürokraside, iş dünyasında, sivil toplum kuruluşları içinde de bu kesimin uzun süre ciddi ağırlığı ve etkisi olmuştur.
Bunlar Atatürk’ün ismini ve resmini pullardan çıkarmadılar mı, Türk parasından çıkarmadılar mı? Sınıflardan tablolarını kaldırmadılar mı? İşte onlar bunlardı. Yerine kimi koydular? İnönü’yü koydular. Bunları anlatmaya mecburuz, niye? Hafızayı beşer nisyan ile malul, bu genç nesil bunu bilmez, ama Bay Kemal bilir. Hadi bunu nereye koyacaksın Bay Kemal, hadi izah et bakalım. Bir taraftan ‘Atatürkçüyüm’ diyeceksin, öbür taraftan da pulda, parada, sınıflardaki, devlet dairelerindeki bütün Atatürk’e ait tabloları kaldıran sizdiniz. Bunları biliyoruz, bunları anlatacağız. CHP’nin o kirli yüzünü herkesin bilmesi lazım, o gerçek yüzünü herkesin bilmesi lazım. Bilecekler ki bu genç nesil bunu yutmasın. Ondan sonra onlar da hesabını sorsun. Bu adım onun için çok önemli. Cumhuriyet kavramını istismar ettikleri kadar icraat ortaya koysalar herhalde Türkiye bugün bambaşka bir yerde olurdu.
Türkiye’nin 1950’lerde başlattığı hamleyi 1960’da kesenler, 1990’lı yıllarda önüne gelen fırsatları 28 Şubat kafasıyla heba edenler, 17 yıldır da bizimle uğraşıyorlar. 15 Temmuz darbe girişiminin amacı ve gerisindeki güçler itibariyle ülkemizdeki diğer darbelerden hiçbir farkı yoktur. Sadece onlardan daha sinsi ve alçakça yöntemlerle yapılmıştır. Hamdolsun milletimizin desteğiyle meydanı bu kifayetsizlere bırakmadık.
İşte bu zihniyetin İstanbul Havalimanımızın açılışını 29 Ekim’de yapmamızı ve bu vesileyle Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonunu havalimanında veriyor olmamızı eleştirdiğini görüyoruz. Vah zavallılar. Yahu sen yap da nerede yaparsan yap... Aynı şekilde andımız tartışması üzerinden bizim ülkemize ve milletimize mensubiyetimizi sorgulamaya cüret ediyorlar.
Tabii bu salon cumhuriyetçilerine bizim 2023 hedeflerimizle müşahhas hale getirdiğimiz eser cumhuriyeti, hizmet cumhuriyeti bunlara çok yabancı geliyor. Öyle ki bunlar bölgemizde Türkiye’yle rekabet halinde olan çevrelerin kullandıkları ne malzeme varsa hepsini de alıyor, aynı iddiaları bize karşı tekrarlıyorlar. Güya artık geride kalmış bir tartışma olan ant meselesini köpürterek de milletimizle aramıza nifak sokacaklarını sanıyorlar. 2015, bu iş çıktı. 2015’ten bugüne neredeydiniz?
Ancak bunu yaparken kendilerini gerçekten gülünç, hatta trajikomik durumlara düşürüyorlar. Mesela son günlerde kara önlükler giyip sokaklara dökülen koca koca adamlar gördüm, çok garibime gitti. Ant metnini okuyacağım derken saçmalayıp çocukların önünde rezil duruma düşenlere şahit oldum.
Buradan bir kez daha tekrarlıyorum; bizim cumhuriyetçiliğimizin ölçüsü, bu ülkeye ve millete yaptığımız hizmetlerdir, kazandırdığımız eserlerdir. Bizim Atatürk’e olan saygımızın ölçüsü, İstiklal Harbimizin Başkomutanı ve tarihi süreklilik içinde taze bir nefes olarak gördüğümüz yeni devletimizin kurucusu olmasıdır. Bizim Türklüğümüzün ölçüsü, tek parti devrinden kalma bir metin değil, milletimizin gönlündeki yerimizdir. Ta Moğolistan’da oradaki o bütün harabe haline gelmiş olan yerleri ayağa kaldıran biziz. Daha önce de söylediğimiz gibi; bizim tek andımız İstiklal Marşımızdır, bundan tavizimiz yok.
Her tarihi süreç gibi Cumhuriyetimizin ilk döneminde de doğrusu, yanlışı, eksiği, fazlası olabilir. Daha iyiye, daha güzele ulaşmak için bunların muhasebesini yapmak başka bir şeydir, körü körüne tabi olmak veya körü körüne husumet beslemek başka bir şeydir. Biz bu iki yanlışa da sapmadık, sapmayacağız. Türkiye’ye ve Türk milletine hizmet etmek için ne gerekiyorsa onu yapacak, o yoldan gideceğiz.
Değerli arkadaşlar;
Suriye meselesi ülkemizin yakın geleceği bakımından sahip olduğu kritik önemini sürdürüyor. Bu meseleyi çözmeden geleceğimize güvenle bakamayız. Ülkemize yönelik asırlık niyetlerin prova sahası haline dönüşen Suriye’de yeniden istikrarı, güveni, huzuru sağlamak kendi çıkarlarımızla birlikte kardeşlerimize karşı vefamızın da bir gereğidir.
Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne, Suriye halkının kendi kendini yönetme ve kendi geleceğini belirleme hakkına saygısı konusunda en küçük bir şüphe yoktur. Biz bu anlayışla çok uzun bir süre Suriye’deki krizin ülkenin kendi dinamikleriyle çözülmesini temenni ettik.
Ancak bir süre özellikle bölgemizle ve hatta ülkemizle ilgili planları, hevesleri olan herkesin elinin Suriye’nin içinde olduğunu gördük. Sadece bu kadarla kalınmadı, sınırlarımız ötesindeki terör örgütleri ülkemiz topraklarına yönelik saldırılara başladı. Kimi sınır hattımızda tacizler, kimi de büyük şehirlerimizde canlı bomba saldırıları şeklinde süren bu terör eylemleri karşısında elimiz-kolumuz bağlı bir şekilde beklememiz herhalde düşünülmezdi. İşin aslı, 15 Temmuz darbe girişiminin amaçlarından biri de, Türkiye’yi Suriye ve Irak üzerinden yürütülen bu büyük proje karşısında pasif duruma düşürmekti.
Bu noktadan sonra artık önümüzde Suriye’de güven ve huzur ortamını bizzat sağlayacak adımları atma dışında bir alternatif kalmadığını görüyoruz. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarını başarıyla gerçekleştirdik. Bu operasyonlarla bölgenin eli kanlı iki terör örgütüne, DEAŞ’a ve PYD’ye gerçekten çok büyük darbeler vurduk. Bu harekatların gerek icrasında, gerek sonrasında gösterdiğimiz özen ve bölge halkının ülkemize dönük teveccühleri Türkiye’nin niyetleriyle ilgili uzun süredir tedavülde olan ithamları boşa çıkardık.
Hem uluslararası toplum, hem de Arap kardeşlerimiz ülkemizin hangi amaçla oraya gittiğini gayet iyi anladı. Son olarak İdlib’de büyük bir insani kriz yaşanmasının önüne geçerek Suriye halkının gerçek manada yanında olduğumuzu bir kez daha ispatladık. Bütün bu süreçleri büyük ölçüde Rusya ile birlikte yürüttük. İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz dörtlü zirve ile bu uzlaşma zeminini genişletme yolunda önemli bir adım attık.
Zirvenin ardından yaptığımız basın toplantısında da ifade ettiğim gibi, Suriye krizinin bu derece trajik bir hale dönüşmesinde uluslararası toplumun meseleye yeterince sahip çıkmamasının çok önemli rolü vardır. Biz Cenevre ve Astana’da attığımız adımları bu zirveyle daha farklı bir zemine taşımış oluyoruz. İnşallah bundan sonra Suriye meselesinde uluslararası toplumun daha güçlü bir duruş sergilemesini temin edeceğiz.
Diğer yandan DEAŞ’ın belli mahfiller tarafından yeniden eğitilen ve bölgeye yayılan elemanları vasıtasıyla adeta hortlatılmaya çalışıldığını biliyoruz. Bölgedeki hedeflerine ulaşmak için ayrım gözetmeksizin tüm terör örgütlerini manivela olarak kullanan bir odak şimdi bu iğrenç oyunu yeniden sahnelemeye çalışıyor. Ne bölge halkının, ne de dünya kamuoyunun bu DEAŞ oyununu yutmayacağına inanıyoruz.
Bir yandan rejimi kışkırtarak, diğer yandan DEAŞ’ı hortlatarak önce İdlib’i, sonra tüm Suriye’yi yeniden kana ve ateşe boğmak isteyenlere asla izin vermeyeceğiz. Sadece bununla kalmayacak, Fırat’ın doğusundaki terör yapılanmasını da çökerteceğiz. Bu konuyla ilgili hazırlıklarımızı, planlarımızı, programlarımızı tamamladık. Hatta geçtiğimiz günlerde terör örgütüne yönelik fiili müdahalelerimizi de başlattık. Yakında daha kapsamlı ve etkili ve operasyonlarla terör örgütünün tepesine tepesine bineceğiz. Hep söylediğim gibi, bir gece ansızın gelebiliriz. Irak’ın kuzeyindeki terör yapılarını da birer birer temizleyerek bu bölgeyi ülkemize yönelik saldırıların da üssü olmaktan çıkartıyoruz.
Bakın, şurada iki şehidimiz oldu son anda. Neydi? Donarak şehit oldular. Bu sabah İçişleri Bakanımız bu konunun bütün detaylarını, yaptığı bir basın toplantısıyla anlattı. Yok elbiseleri mi yoktu, yok şusu mu yok, busu mu yok vesaire gibi, Bay Kemal buralardan kendine rant elde etmeye çalışıyor. Bay Kemal, bak ben sana bir şey anlatayım, benim dedem Sarıkamış’ta tüfeğine sarılı olarak ve donarak şehit oldu. Şahadetin içinde kurşunla şahadete yürümek de var, donarak şahadete yürümek de var. Elbise filan, bunları bize anlatma.
Şu anda bizim askerimizin bütün bu noktadaki teçhizatı, elbisesinden uyku tulumuna, yiyeceğine, giyeceğine kadar, postallarına kadar hepsi dünyadaki en modern ordulardaki malzemelerdir ve bizim askerimiz şu anda bunları giymektedir. Sen bilmeden ne anlatıyorsun? Yani buralardan birkaç oy alayım diye milleti niye aldatmaya kalkıyorsun? Yahu dürüst ol be, dürüst ol. Bu ülkeyi, bu devleti senin küçümsemeye hakkın yok. Ama senin şahadet diye bir anlayışın yok, böyle bir derdin yok.
Bak, bu şehitlerimizin aileleri ne düşünüyor, sen ne düşünüyorsun? Hepsi inanmışlar bu şahadete ve bundan dolayı da bu noktada bunu biliyorlar. Ama sende bu yok. Onun için de ‘bunun üzerinden ne toparlarım’; bir şey toparlayamayacaksın, zaten bittin, gittin, gidiyorsun, bir şey yapamayacaksın. Ama dürüst ol, hiç olmazsa şehitlerimizin üzerinden rant elde etmeye çalışma. Sen 15 Temmuz gecesi de tankların gölgesinde kaçarak Bakırköy Belediyesine sığınan adamsın. Senin biz karakterini artık biliyoruz. Çünkü bütün bunlar cibilliyet meselesi, seni iyi tanıyoruz ve bu millet seni her geçen gün daha iyi tanıyor. İnşallah 31 Mart artık bu yürüyüşün sonu olacak, CHP de kurtulacak, millet de senden kurtulacak.
Türkiye’nin terör örgütleri karşısındaki ilkeli duruşu her geçen gün daha çok takdir topluyor. Ve bizler askerimizle, jandarmamızla, polisimizle, güvenlik korucularımızla hamdolsun daha da güçlenerek bu yola devam ediyoruz ve daha da güçleneceğiz. İnşallah terörle mücadelede kat ettiğimiz mesafe daha da artacak. Artık operasyonlarımızı herkese rağmen değil, pek çok ülkenin ve toplumun desteğini alarak yürütebilecek bir konuma geldik. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin söylediği gibi; “Hakk şerleri hayreyler / Zannetme ki gayreler / Arif ânı seyreyler / Mevla görelim neyler, / Neylerse güzel eyler.” Evet, biz Hakk’a teslimiz, halkımıza da güveniyoruz, gerisi sadece zaman ve zemin meselesidir.
Değerli arkadaşlar;
Mahalli seçimlerde bir kez daha milletimizin karşısına çıkacak, karnemizi sunacak, yapacaklarımız için de desteklerini talep edeceğiz. AK Parti gücünü sadece milletimizin desteğinden alan bir parti olarak, 31 Mart 2019 seçimlerinden de mümkün olan en yüksek oy oranıyla çıkmak durumundadır.
Geçmişte en küçük bir belirsizlik havasında dahi kendi köşesinde oturuyor gibi gözükenlerin nasıl pençelerini çıkartıp üzerimize saldırmaya hazırlandıklarına defalarca şahit olduk. İçeride siyasi rövanş hırsıyla, dışarıda ülkemize diz çökertme hevesiyle yanıp tutuşanların hezeyanlarını asla unutmadık, unutmayacağız.
Bunun için Türkiye’nin de, AK Parti’nin de bırakınız gerilemeyi, durmaya, duraksamaya dahi hakkı yoktur. Mahalli seçimler için hazırlanacak tüm arkadaşlarımızın meseleye işte bu şuurla yaklaşması gerekiyor. Meselenin sadece AK Parti, sadece şu belediye, bu vazife değil, asıl amacın büyük ve güçlü Türkiye sevdası olduğunun bilinciyle hareket etmeli, seçimlere dört elle sarılmalıyız.
Her fırsatta tekrar ettiğim gibi, milletimizin gönlüne giremezsek, seçim sandığından ne çıktığının bir önemi kalmaz. Milletiyle irtibatı kalmamış bir siyasetçi, sonbaharda dalından kopmuş bir yaprak gibidir, nereye savrulursa savrulsun akıbeti çürüyüp gitmektir.
Bize, AK Partinin sırtında kendine ikbal arayan değil, yaşadığı yerde halkıyla bütünleşmiş, onun derdiyle dertlenen, sevinciyle sevinen, yüreğinde hizmet aşkı, kafasında projeleri olan adaylar lazımdır. İster yürüttüğü göreve yeniden talip olsun, ister ilk defa milletin karşısına çıksın, her bir AK Parti adayı işte bu profile sahip olmalıdır. Şayet bu ölçülere sıkı sıkıya bağlı kalırsak, 2019 Mart’ındaki seçimleri yeni bir rekorla Allah’ın izniyle tamamlayabiliriz.
Eğer adaylar ve seçim kampanyası konusundaki ilkelerimize riayetsizlik edersek de sonuçtan şikayetçi olma hakkımız yoktur. Biz, ülkemiz ve partimiz için en doğrusu, en hayırlısı, en iyisi neyse onu yapmanın gayreti içinde olacağız. Bakın vakit öyle çok da değil; şimdiden yoğun çalışmaya başlayacağız. Gece-gündüz demeden, ana kademe, kadın kolları, gençlik kolları, hep birlikte… Unutmayın, niyet hayır, akıbet hayır diyoruz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Bu duygularla bir kez daha sizlere Meclis çalışmalarında başarılar diliyorum. Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.