Hâkim Ve Cumhuriyet Savcısı Kura Töreninde Yaptıkları Konuşma

16.10.2018

Adalet Teşkilatımızın kıymetli mensupları,

Değerli hâkim ve savcılar,

Değerli misafirler,

Hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Bugün kura çekerek görevlerine başlayacak 2083 hâkim ve savcımızı tebrik ediyorum. Adli ve idari yargı kademelerinde görev yapacak bu arkadaşlarımıza vazifelerinde başarılar diliyorum.

Bundan 17 yıl önce ülkenin yönetimine talip olduğumuzda milletimize, Türkiye’yi eğitim, sağlık, adalet, emniyet sütunları üzerinde yükselteceğimizin sözünü vermiştik. Diğer alanlar gibi adalet sistemimiz de ülkemize yakışmayan bir görüntü içinde hizmet vermeye çalışıyordu. Genellikle hükümet konaklarının alt katlarında veya köşe bucakta merdiven altı kalmış, izbe binalara mahkum edilmiş, koridorları dosya yığınlarından geçilmeyen bir yargı dünyamız vardı. Hâkim ve savcı sayımız yetersiz olduğu için dava dosyaları kuşaktan kuşağa geçiyor, ‘geç kalan adalet, adalet değildir’ sözü kulaklarda çınlıyordu. Bir de bunun üzerine darbe ve vesayet dönemlerinin utanç verici görüntüleri eklendiğinde ortaya gerçekten vahim bir tablo çıkıyordu.

Hükümetlerimiz döneminde inşa ettiğimiz 245 adalet sarayıyla adalet teşkilatımızı yaptığı işin saygınlığına yakışır fiziki mekanlara kavuşturduk. Bugün pek çok ilçemizin ve ilimizin en özgün binaları adalet saraylarıdır. Hakim ve savcı sayımızı 17 bine çıkartarak, mahkeme sayılarını artırarak dosya yığılmalarının büyük oranda önüne geçtik. Sizlerle birlikte bugün bu sayı 19 bini geçmiş oluyor. Bakanlık personel sayısını 61 binden 140 bine çıkartarak mahkemelerin çalışmalarını kolaylaştırdık. İstinaf mahkemelerini faaliyet geçirerek hem Yargıtay ve Danıştay’daki yoğunluğu azalttık, hem de kararların sonuçlanma süresini kısaltarak adaletin işleyişinin hızlanmasını sağladık.

Kamu denetçiliği, arabuluculuk, uzlaştırma gibi yöntemlerle anlaşmazlıkların mahkemelere gelmeden çözülebilmesini sağlayacak alternatif yollar getirdik. Yargı sistemimizin yıpranmasına yol açan tartışmaları sona erdirecek pek çok düzenlemeyi hayata geçirdik. Askeri mahkemelerinin kaldırılmasından Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısına kadar pek çok alanı kapsayan bu reformlar sayesinde yargının itibarını yükselttik.

Değerli arkadaşlar:

Adalet Teşkilatımız, FETÖ ihanet çetesinin özel olarak hedef aldığı kurumlarımızın başında geliyor. 17-25 Aralık darbe girişimi, emniyet ve yargı içindeki FETÖ mensuplarının ortak kumpasıydı. Türkiye’yi 15 Temmuz darbe girişimine getiren süreçte yargı içindeki terör örgütü mensuplarının çok önemli rolleri olmuştu. Hamdolsun, milletimizle birlikte bu darbe girişimlerini başarısızlığa uğrattık. Terör örgütünün diğer kurumlarımızdaki uzantıları gibi Adalet Teşkilatımızdaki militanlarının da kökünü kazıyoruz. Bakın, kazıdık demiyorum, kazıyoruz, daha var. Bunlar virüs aynen vücuttaki virüsler gibi, ama temizleyeceğiz. Çünkü bu milletin bizden isteği bunun temizlenmesi. 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılması sürecinin tamamen demokratik, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yürütülmesinde ülkesinin ve milletinin emrinde görev yapan hâkim ve savcılarımızın çok büyük katkısı vardır, bundan sonra buna siz de katılacaksınız, buna inanıyorum.

Bugün tüm dünyaya göğsümüzü gererek Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük destanını anlatabiliyorsak, bunu hâkim ve savcılarımızın o gece gösterdikleri dirayete borçluyuz. Buradan o gece ülkesi ve milleti için göreve koşan, günler boyunca hiç dinlenmeden çalışan tüm hâkimlerimize ve savcılarımıza şahsım ve milletim adına bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

Adalet Teşkilatımızın içindeki tüm terör örgütü mensuplarını temizlediğimizde, bazıları sandılar ki ortaya bir zafiyet çıkacak, hizmetler aksayacak. Oysa tam tersi oldu, hakim ve savcılarımızın gayretleri, Bakanlığımızın aldığı tedbirler, kısa sürede yetiştirilerek adliyelerimizde göreve başlayan genç arkadaşlarımızla yargı her zamankinden daha güçlü hale geldi. Davalar daha kısa sürede sonuçlandırılıyor, yargı kararlarıyla ilgili tartışmalar giderek azalıyor, milletimizin bu önemli kuruma olan güveni giderek daha da artıyor.

Diğer kurumlarımız gibi yargımızın içinde de kesinlikle kamplaşmalara, hizipleşmelere, hele hele yasa dışı örgütlenmelere kesinlikle izin vermeyeceğiz. Bize şu veya bu şahsın, grubun, ekibin emrinde değil, sadece ve sadece devletinin, milletinin emrinde, kanunların gösterdiği istikamette görev yapacak hâkimler, savcılar, adliye personeli lazım. Bağlılığı devlete olmayacak, adına hüküm verdiği milletine hizmet için çalışmayacak, tek ölçüsü hukuk ve adalet olmayacak hiç kimseye o kutsal çatı altında yer yoktur. Müslüman aynı delikten iki defa ısırılmaz. Önümüzde 1960 darbesi, 1980 darbesi, 28 Şubat dönemi ve FETÖ gibi örnekler dururken, yargının, hukukun temel ilkeleri milletin hizmeti dışında bir yere irtibatlanmasına asla rıza gösteremez, göz yumamayız.

Bugün kura çekerek görevlerine başlayacak olan hakim ve savcılarımıza baktığımda, karşımda şu anda tam bir Türkiye manzarası görüyorum. Her şehirden, her bölgeden, her kökenden, her meşrepten, her siyasi, sosyal, kültürel katmandan kardeşlerimiz hakim ve savcı olarak milletimize hizmet etmeye hazırlanıyor. Doğrusu da budur. Sizlere bu imkanları sağlayan ülkenize ve milletinize borcunuzu çok çalışarak, en doğru, en adil, en hakkaniyetli kararların altına imza atarak vermenizi bekliyorum. Bu ülkenin her bir vatandaşı adliye kapısından içeri girdiğinde hukuk önünde hakkını alacağını biliyorsa, işte o zaman hep birlikte huzuru kalple hayatımıza devam edebiliriz demektir. İşte o güne kadar hiç birinize durmak, dinlenmek yok.

Değerli arkadaşlar;

Her iş gibi yargının da gerisinde sağlam bir zihni ve kalbi temel almak zorundadır. Adalet arayışı ilk insanla birlikte başlayan ve kıyamete kadar sürecek olan bir mücadelenin adıdır. Tarihteki büyük devrimlerin gerisinde de hep adalet arayışı ve onun uygulamasına ilişkin talepler vardır. Dünyada gelip geçmiş tüm büyük düşünür ve devlet adamlarının üzerinde en çok kafa yordukları konuların başında da adalet kavramı gelir. Adalet ile hakikat, ahlak, devlet, toplum, birey, akıl, rejim, güç, erdem arasında ilişki kuran yüzlerce, binlerce özlü sözlü var. Mesela Hazreti Ömer Radıyallahu Anh tarafından söylenen, ülkemizdeki tüm mahkeme salonlarında hakimlerimizin ve savcılarımızın arkasında yazan ‘adalet mülkün temelidir’ sözü bunlardan biridir.

Bir başka ifadeyle; bizler devletin temeline adaleti yerleştiren bir medeniyetin temsilcileriyiz. Adaletle verilen bir hükmü, ömür boyunca yapılan ibadete denk gören bir Peygamberin ümmeti olarak adaleti sadece devletin değil hayatımızın da merkezine yerleştirmemiz şarttır.

Tabii adalet için gerisinde güçlü bir devlet mekanizmasının ve hukuka saygılı bir toplumsal sistemin bulunması gerekirdi. Ülkemizin yaşadığı en büyük felaketlerin başında, geçmişte Adalet Teşkilatımızın çeşitli sebeplerle örselenmiş olmasının geldiğini düşünüyorum. Bir ülke için vicdanları yaralayan kararlara imza atan çarpık bir adalet sistemin toplumun gözünde kaybettiği değer kadar ağır bir bedel yoktur. Türkiye bu bedeli defalarca ödemek zorunda kalmıştır.

İşte bunun için Adalet Teşkilatımızın üzerine bu kadar titriyor, her meselesiyle yakından ilgileniyoruz. Bu sorunu çözmeden diğer hiçbir hususunun üstesinden gelemeyiz. Hamdolsun kat ettiğimiz mesafe çok önemli. Ama biliyoruz ki önümüzde hala çözmemiz gereken sorunlar var. Kanunlarımızın uygulamasında milletimizi rahatsız eden adalet duygusunun oluşmasına engel olan hususların bulunduğu bir gerçektir.

Son af tartışmaları mahiyeti itibariyle bu rahatsızlığı daha da artırmıştır. Bunun için arkadaşlarımızdan gündeme getirilen af tartışmasıyla uğraşmak yerine hem içeriğin, hem uygulamanın maşeri vicdana uygun hale getirilmesi yönünde bir çalışma başlatmalarını istedim. Çünkü insanlarımızın mesela hırsızlık yaparak malına, vücudunu yaralayarak canına kasteden, daha pek çok suçu işleyerek milletin yüreğini yakan kişilerin adliyelerin bir kapısından girip diğerinden çıkmasına yol açmayacak bir çerçeveyi bir defa oturtmamız gerekiyor.

Bakanlığımız bu konudaki hazırlıkları sürdürüyor. Hakim ve savcılarımız kürsü tecrübeleriyle, yüksek yargı organlarındaki arkadaşlarımız dosya birikimleriyle, akademisyenlerimiz teorik yaklaşımlarıyla bu çalışmaya katkı vereceklerdir. Tabii biz yürütme olarak milletimizin beklentisi doğrultusunda bu hazırlığı yapmakla sorumluyuz. Nihai tasarruf yasama organımıza, Meclisimize, milletvekillerimize aittir.

Değerli arkadaşlar;

Türkiye, büyük hedefleri olan bir ülkedir. Hedeflerimize ulaşmak için pek çok riski göğüsleyerek tarihi bir mücadele yürütüyoruz. Attığımız her adım dostlarımızı ve kardeşlerimizi sevindirirken ülkemiz ve milletimizle ilgili olumsuz düşünceleri olanları da, şunu bilin, inanın ürkütüyor. Bu süreçte kendi ülkemizde adaleti tesis etme yolunda mesafe kat ederken uluslararası alanda gerçekten çok büyük adaletsizliklerle karşılaşıyoruz.

Avrupa Birliği’yle ilişkilerimizi şöyle bir gözümüzün önünden geçirdiğimizde, 2004 yılından beri bize verilen hiçbir sözün tutulmadığını görüyoruz. Serbest dolaşım ve mali yardımlar başta olmak üzere diğer aday ülkelere sağlanan imkanlar Türkiye’den esirgenmiştir. Bu çifte standardın ne Avrupa Birliği hukukunda, ne de vicdanlarda yeri olmadığı çok açık. Buna rağmen biz kendi yükümlülüklerimizi yerine getirerek kimsenin eline aleyhimizde kullanabilecekleri koz vermemeye gayret ediyoruz.

Benzer bir adaletsizliği Suriye konusunda yaşadık. Terör örgütlerinin cirit attığı Suriye’den ülkemize yönelik tehditler yıllarca görmezden gelindi. Kendi güvenliğimizi sağlamak için harekete geçtiğimizde ise önümüze çıkartılmadık engel bırakılmadı. Amerikan Yönetiminin son dönemde ülkemize yönelik tutumları da yine aleni bir adaletsizlik örneğidir. Bu ülke, elini milletimizin kanına bulamış bir terör örgütünün elebaşını ve mensuplarını koruyup kollamakla kalmıyor, aynı zamanda sınırlarımız boyunca bir başka terör örgütünü de palazlandırıyor, güçlendiriyor.

Türkiye’ye yönelik adaletsiz yaklaşımlar sergileyen daha başka ülkeler de var. Tüm bunlara karşılık biz küresel adalet çağrımızı ısrarla her platformda dile getiriyoruz. Dünyadaki en üst uluslararası dayanışma kuruluşu olan Birleşmiş Milletler, defalarca ‘Dünya 5’ten büyüktür’ diyerek insanlığın vicdanının sesi olduk. Aynı şekilde Afrika’dan Balkanlara, Asya’dan Akdeniz’e kadar her yerde gördüğümüz adaletsizliklere karşı mücadele ediyoruz. Suriye krizinin tüm insani yükünü Türkiye’nin üzerine yıkanlar yük paylaşımından kaçarak burada da bir adaletsizlik örneği sergiliyorlar. Sınırlarını kapatarak mültecileri Akdeniz’in derin sularında ölüme terk ederek kendi güvenliklerini sağladıklarını düşünenlerin elbette adalet umurlarında olmaz. Ama bu çarpıklık sürdürülebilir değildir. Hayatları kararan masumların feryadı ve ahı eninde sonunda bu felaketin müsebbiplerinin rahatlarını kaçıracaktır, ben buna inanıyorum.

Biz kendimizle birlikte tüm mazlumların ve mağdurların sesi, nefesi, güvencesi olmaya devam edeceğiz. Milletimizin yaptığı fedakârlığın, gösterdiği sabrın gayet iyi farkındayız. İnşallah bunların hiçbiri boşa gitmeyecek. Bölgesel ve küresel değişimin ayak sesleri sağırlaşmış kulakların, nasırlaşmış vicdanların dahi duymazdan-görmezden gelemeyeceği kadar güçlenmiştir. Türkiye, Allah’ın izni ve yardımıyla bu süreçten alnının akıyla çıkacaktır. İşte o zaman ecdadımızın tarihe eklediği altın sayfalara bir yenisini daha ilave etmiş olacağız. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Bu duygularla bir kez daha bugün kura çekecek olan siz hâkim ve savcılarımızı tebrik ediyorum, görev yerlerinizde başarılar diliyorum. Hepinize ve özellikle de sizlerin yetişmesinde bugüne dek emeği geçen annelerinize-babalarınıza şahsım, milletim adına en kalbi sevgi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.