Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Kıymetli misafirler,
Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Grup Toplantımızın partimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Önceki hafta sonu Kızılcahamam’da milletvekillerimiz, kurucularımız, Genel Merkez Yönetimimizle kapsamlı bir istişare toplantısı yaptık. Katılımcıların aileleri ve refakatçileriyle birlikte neredeyse 1500 kişiyle bu toplantımızı gerçekleştirdik. Genel Merkez Yöneticilerimiz ve bakanlarımız kendi sorumluluk alanlarına ilişkin takdimleriyle bütün katılımcıları bilgilendirdiler. Soruları ve değerlendirmeleriyle tüm arkadaşlarımız bu istişareye katkı sağladılar. Toplantının ardından da Kızılcahamam ilçe merkezindeki bir toplu açılış töreni vesilesiyle Kızılcahamam’daki halkımızla kucaklaştık, hasbihal ettik.
Akabinde Pazartesi günü Macaristan’ın Başkenti Budapeşte’ye gittik. Tuna kıyısında kurulu her karış toprağı buram buram tarih kokan bu güzel şehirde Macaristan Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Meclis Başkanı ve diğer yetkilileriyle çok verimli temaslarımız oldu. Salı günü beraberimizdeki işadamı heyetiyle Macar muhataplarının düzenledikleri toplantıda ülkelerimiz arasındaki ekonomik işbirliği imkanlarını değerlendirdik. Gülbaba Türbesi ve Galiçya Türk Şehitliği’nde hep birlikte Fatiha’larımızı okuduk. Ecdadımızı hayır dualarımızla yad ettik.
Çarşamba günü İstanbul’da ikincisi düzenlenen Türkiye-Afrika Ekonomi ve İş Forumu vesilesiyle Afrika’dan gelen dostlarımızla buluştuk. Türkiye’nin Afrika’da başlattığı ve karşılıklı saygı, sevgi, kazanç esasına dayanan açılım politikasının meyvelerini artık toplamaya başladığımızı görüyorum. Dünyada üçüncü bin yıla Afrika’nın damgasını vuracağı konuşuluyor, düşünülüyor. Biz de başlattığımız çalışmalarla siyasi, sosyal ve ekonomik alanda Afrikalı kardeşlerimizle yakın işbirliği ve dayanışma imkanlarını arıyoruz. Geçmişte büyük acılar yaşayan bu kıtanın aydınlık geleceğini hep birlikte inşa edeceğiz.
Perşembe günü çok önemli projeleri görüştüğümüz bir Savunma Sanayi İcra Komitesi Toplantısı yaptık. Ülkemiz bakımından hayati öneme sahip savunma sanayi projelerini bizzat takip etmeyi de sürdüreceğiz. Cuma günü Ispartalı kardeşlerimizle hasret giderdik. Önce komando uzman çavuşlarımızın, ki sayısal olarak 4080 civarında, onların bröve törenine, ardından şehir merkezinde toplu açılış törenine iştirak ettik.
Cumartesi günü de Kayseri’de dolu-dolu bir program gerçekleştirdik. Toplu açılış töreninde Kayserili vatandaşlarımızla, ardından akademik yıl açılışında da hocalarımız ve öğrencilerimizle Erciyes Üniversitesinde buluştuk. Pazar günü ülkemizin abidevi eserlerinden biri olacağına inandığım Çamlıca Tepesinde inşa edilen camimizin son geldiği noktayı yerinde bir görelim istedim ve onun incelemesini yaptık. Daha önce de defalarca gittiğim bu eserin artık bitme aşamasına geldiğini görmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Dün ilçe başkanlarımızın, şu anda hepsi karşımda duruyor, malum ilk defa tüm ilçe başkanlarıyla iki parti halinde partimizde bir toplantı düzenledik. Birincisini 2 Ekim’de yaptık, ikinci grubu da dün topladık. Ve böylece inşallah bunu bir gelenek haline de getireceğiz ve ilçe başkanlarımızla böyle her yıl biraraya gelmek suretiyle olayı sadece il başkanları bazında değil aynı zamanda ilçe başkanları bazında da sürdüreceğiz. Dünkü toplantımızın ardından da müftülerimiz ve ilahiyat fakültesi dekanlarımızla biraraya geldik.
Bugün şimdi burada sizlerle birlikteyiz. Toplantımızın ardından yeni hâkim ve savcılarımızın kura törenine inşallah katılacağız. Akşamüzeri de Genel Merkezimizde Merkez Yürütme Kurulu toplantımızı icra edeceğiz.
Yarın iki gün sürecek resmi bir ziyaret için Moldova’ya gidiyoruz. Cuma günü İzmir’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı kardeşim İlham Aliyev’le birlikte Star Rafinerisi’nin hizmete girme törenine ve ardından bir üniversitemizin akademik yıl açılış törenine katılacağız.
Görüldüğü gibi ülkemize ve milletimize hizmet yolunda her günü, her saati, her dakikayı değerlendirmeye çalışıyoruz. Durmak yok, yola devam. Milletimize hizmet ettikçe gücümüz artıyor, enerjimiz çoğalıyor. AK Parti’nin bunca yıldır zirveden inmemesinin sırrı işte buradadır. Biz çalıştıkça Rabbim bereketini veriyor. Biz koşturdukça Rabbim yolumuzu açıyor. Biz gayret ettikçe Rabbim zoru kolay kılıyor. Her bir arkadaşımdan da aynı gayreti, aynı çabayı bekliyorum.
Bizim kitabımızda yorgunluğun, yılgınlığın, tembelliğin, ataletin yeri yoktur. Bu hizmet yolunda yürümek, bu büyük mücadeleyi sürdürmek için kendinde derman göremeyen varsa yanlış yerde bulunduğunu bilmelidir. Erken emekliliği sosyal güvenlik sistemimizde tasvip etmiyoruz, ama siyasette bu yol her zaman için açıktır.
Değerli arkadaşlar;
Hazır konu emeklilikten açılmışken erken emeklilik tartışmalarıyla ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi ülkemizdeki sosyal güvenlik mevzuatına göre emekli olabilmek için sigortalılık süresi, prim ödeme gün sayısı ve yaş olarak üç ayrı hususa bakılması gerekiyor. Emeklilik için 1999 yılına kadar sadece hizmet süresi ve prim ödeme gün sayısı yeterliydi. Bu tarihte yapılan bir düzenlemeyle kademeli olarak yaş şartı da getirildi. Son günlerde emeklilikte yaşa takılanlar başlığı altında yürütülen kampanyanın özünde işte bu uygulama vardır.
Hatta bu başlık altında bir de dernek kurulmuş durumda. Bu derneğin başındaki kişinin durumu dahi tek başına sosyal güvenlik sistemimizin nasıl bir felakete itilmeye çalıştığının en büyük ispatıdır. Bu derneğin başındaki hanımefendi 1992 yılında sigortalı olarak sosyal güvenlik sistemimize dâhil olmuş; sene 92. Şayet eski sistem devam etseydi, bu hanımefendi 2012 yılında 38 yaşında emekli olacaktı. Halihazırdaki sistemdeki kademeli yaş uygulaması sebebiyle bu hanımefendi 2022 yılında, yani 48 yaşında emekli aylığı almaya başlayabilecek. Esasen bu kişi zaten emeklilik hakkını kazanmış durumda, sadece emekli maaşı alabilmesi için bu yaşı beklemesi gerekiyor.
Değerli kardeşlerim, aziz milletim, vatansever halkım;
Dünyanın hiçbir yerinde 38 yaşında emeklilik diye bir uygulama yoktur. 20 yıl çalışıp 38 yaşında emekli olacak bir kişi, 40 yıl çalışmadan devletten maaş ve sağlık sigortası hizmeti alacak demektir; böyle şey olur mu? Buna dünyanın hiçbir ülkesinin sosyal güvenlik sistemi dayanamaz, zaten oralarda da böyle bir uygulama yok.
Ortalama insan ömrünün 60 yaşı dahi bulmadığı dönemlerde, 40’lı yaşlarda emekli olmanın belki bir izahı vardı; ama bugün ülkemizde ortalama insan ömrü 78’i geride bıraktı. Bırakınız 38’i, 48 yaşında emekli olan bir kişi dahi yaklaşık 30 yıl sistemde kalacak demektir. Bugün ülkemizde ortalama emeklilik yaşı 52’dir, bu rakam Avrupa ülkelerinde 65’tir. Türkiye kademeli olarak henüz yeni yeni 65 yaş sınırına doğru çıkmaya çalışıyor. Ülkemizde ortalama sigortalılık süresi 26 yıl iken, emeklilikte geçen ömür 27 ile 31 yıl arasındadır. Avrupa’da sigortalılık ortalama süresi 35 yıl iken, emeklilikte geçen süre de genellikle 20 yılın altındadır. Ülkemizde bir emekli tüm çalışma hayatı boyunca ödediği primi 6 yılda emekli maaşı olarak geri almaktadır. Görüldüğü gibi, mevcut durumda dahi emeklilik sistemimiz içler açısı bir haldedir.
Sosyal Güvenlik Kurumunun hesaplamalarına göre, emeklilikte yaşa takılanlar denilen gruba giren, bakın bunlar çok önemli, 6,3 milyon kişi bulunuyor. Bunların 1 milyon kadarı devlet memuruyken, kalanları hizmet akdiyle veya kendi hesabına çalışanlardan oluşuyor. Bunlardan 1,3 milyonu hemen emekli olabilecek durumda, kalanları da peyderpey emekliliğini talep edebilecektir.
Bu teklifin ülkemize yıllık ilave maliyeti nedir biliyor musunuz? 26 milyar lira. Erken emeklikten yararlanacakların tamamı göz önüne alındığında bu rakam toplamda nereye ulaşıyor biliyor musunuz? 750 milyar lirayı buluyor. Biz ekonomik kurtuluş savaşını verdiğimiz böyle bir dönemde böyle bir yükü milletimizin sırtına, ülkemizin sırtına bindirmeye hakkımız var mı diye bunu ben milletime soruyorum.
Şimdi öyle şeyler oluştu ki, bir taraftan ekonomik kurtuluş savaşının verildiği dönemde fırsatçılar türedi, onlar işte domatesti, patatesti, biberdi, bunun yanında çocuk beziydi, undu, ekmekti, bunları stokçulukla, şununla-bununla fırsata dönüştürerek bir yerden bunlar yapılırken, bir diğer taraftan da şimdi bizim karşımıza bunlar türedi. Ne yapacak? Erken emekli olacak. Ondan sonra ne olacak? Gidecek kendine göre başka bir işte de çalışmaya devam edecek. Yani çift dikiş, böyle bir şey olamaz, buna adalet denmez, buna hak denmez. Bugün Batı dünyası bir defa yaşta emekliliği tırmandırıyor, 65’in altına eyvallah etmiyor, yukarı doğru çıkartıyor. Niye? Ülkeye maliyetleri çok çok fazla da onun için. Eskiden İskandinav ülkelerinde erken emeklilik olurdu, şimdi İskandinav ülkeleri bile bunun bedelini ödeyemez duruma düşünce onlar da emeklilik yaşını yukarı doğru tırmandırmaya başladılar.
Yanlış anlaşılmasın, bizim kimsenin hakkında, hukukunda gözümüz yoktur. Türkiye’de AK Parti kadar insanımızın hakkını koruyan, refah seviyesini yükselten, sosyal devlet ilkesinin gereğini yerine getiren bir başka parti olmamıştır. Emekliliklerimiz konusunda da en büyük hizmetleri biz getirdik. Biz hükümete geldiğimizde bu ülkede 68 lira emekli maaşı vardı, bugün asgari ücretin altında emekli maaşı neredeyse kalmadı; nereden nereye. Ayrıca, tüm emeklilerimize Ramazan ve Kurban bayramlarında 1000’er lira ikramiye veriyoruz. Sağlık hizmetlerinde dünyada örneği olmayan bir şekilde sosyal güvenlik şemsiyesinin dışında hiç kimseyi bırakmadık.
Ülkemizin imkanları arttıkça tüm vatandaşlarımızın, birlikte emeklilerimizin de durumlarını iyileştirmeyi sürdüreceğiz. Ama bir kesimi memnun etmek adına ülkenin tüm dengelerinin bozulmasına da gönlümüz rıza gösteremez. Kaldı ki, bu adım veya bu kampanya bir siyasi ranta dönüştürülmemelidir, bu olursa bunun bedeli ülkemize çok ağır olur.
Şu gerçeği hepimiz gayet iyi biliyoruz: Bugün emeklilikte yaşa takılanlar diyerek kampanya yürütenlerden önemli bir bölümü, emekli maaşı almaya başladıktan sonra da az önce ifade ettiğim gibi resmi veya gayri resmi olarak çalışmayı sürdürecektir. Yani bir yandan devletten maaş alacak, diğer yandan yine işlerine, güçlerine bakacaklar. Hakikat bu iken, göz göre göre sosyal güvenlik sistemimizi yeni bir batağın, yeni bir felaketin içine niye sürükleyelim? Mecliste bu konuyu gündeme getiren partileri bu gerçekler ışığında yeniden bir durum değerlendirmesi yapmaya davet ediyorum. Türkiye geçmişte popülist politikalardan, hesapsız kitapsız atılan adımlardan çok çekti, gelin yeniden bu tehlikeli alışkanlığı hortlatmayalım.
Değerli arkadaşlar;
Türkiye 24 Haziran seçimleriyle birlikte yürütmede ve yasamada inşallah 5 yıllık kesintisiz bir hizmet dönemine girmiştir. Mart 2019’da mahalli idareler seçimlerini de başarıyla tamamladığımızda belediyelerde de yeni bir hizmet döneminin kapılarını aralamış olacağız. Ülkemizin yeni yönetim sisteminin en güzel tarafı, işte bu şekilde istikrarlı bir hizmet süresini garanti altına alıyor oluşudur.
Nitekim biz işbaşına gelir gelmez hemen 3 aşamalı bir çalışma başlattık. İlk olarak 100 günlük acil icraat programımızı hazırladık. Cumhurbaşkanlığına bağlı kurumlar ile yine doğrudan bizim sorumluluğumuzdaki 16 bakanlığımızla 400 projeyi öncelikli olarak belirleyerek bu programa dahil ettik. Programın uygulama aşamalarını Cumhurbaşkanlığında kurduğumuz bir ekip vasıtasıyla adım adım takip ediyoruz.
Son Bakanlar Kurulu toplantısında ilk 50 günün kapsamlı bir değerlendirmesini yaptık, ardından önümüzdeki 3 yıllık dönemi kapsayan orta vadeli programı hazırladık. Küresel ve bölgesel zorlukların üstesinden gelerek Türkiye’yi hedeflerine ulaştırmayı amaçlayan bu çalışmanın adını da Yeni Ekonomi Programı olarak belirledik.
Türkiye, 2002-2013 yılları arasındaki ekonomi programı hedeflerini çoğu defa da aşarak yakalamıştır. 2013 yılından itibaren hep beraber şahit olduğumuz sınamalar sebebiyle kimi hedeflerimizin gerisine düştük. Gezi olaylarıyla özellikle oradan bizi sıkıştırmaya çalışanlardan, son ekonomik dalgalanmaya kadar süren bu kritik dönemde her şeye rağmen hamdolsun ülkemizi sapasağlam ayakta tutmayı başardık. Bizi yıkmak için kurulan tuzakları ufak tefek sendelemelerle atlatıp 2023 hedeflerimiz doğrultusunda yürümeye devam ettik.
Yeni ekonomi programımızı, ‘dengeleme, disiplin, değişim’ temaları etrafında oluşturduk. Böylece hem bugüne kadarki kayıplarımızı telafi edecek, hem de bundan sonraki muhtemel saldırılara karşı güçlü mukavemet sergileyecek önemli bir yaklaşım geliştirdiğimize inanıyorum. Bu arada yeni yönetim sistemimizin ilk bütçesinin hazırlıklarını da tamamladık. 2019 yılı merkezi yönetim bütçe kanunu teklifini inşallah yarın Meclis’e sunuyoruz. Böylece yeni ekonomi politikalarımızı hayata geçirme yolunda önemli bir adımı daha atmış oluyoruz.
Açık konuşmak gerekirse, bu süreçte çok ciddi fedakarlıklarda bulunduk. Ülkemizin ve milletimizin menfaatlerini korumak için yeri geldiğinde yutkunmak pahasına ne yapılması gerekiyorsa onu yaptık. Biz bugüne kadar milletimizden hiçbir şeyi gizlemedik, saklamadık. Her icraatımızı milletimizle birlikte ve milletimizin gözü önünde gerçekleştirdik. Son dönemde de aynı yolu izledik. Milletimizle aramızdaki gönül bağı, bazen her şeyi söze dökemesek de ne yaptığımızı ve nereye varmak istediğimizi anlatacak samimiyete, hasbiliğe sahiptir. Böyle dönemler sabır dönemleridir, hep söylüyorum ya, ‘men sabera zafera’; evet, sabredeceğiz ve Allah’ın izniyle zafere ulaşacağız.
Değerli kardeşlerim;
Ülke yönetimini devraldığımız günden beri bürokrasinin hantallığı ve direnişi yüzünden çok sıkıntı çektik. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, hangi tedbirleri alırsak alalım, bir türlü çözemediğimiz bu sorunu yeni yönetim sistemiyle birlikte geride bırakmayı ümit ediyorduk, halen de ediyoruz. Ancak, hala bürokrasinin hantallığından, sorumluluk almaktan, imza atmaktan çekinmesinden kaynaklanan şikayetler işitiyoruz. Artık aradan 4 aydan fazla zaman geçtiğine göre, bu tür sıkıntıları süratle geride bırakmamız gerekiyor. Bakanlarımız çalışacakları kadroları büyük ölçüde oluşturdular. Bakan yardımcılarımız ve diğer üst yöneticilerimiz işlerine dört elle sarılacaklar ki, altlarındaki kadrolar da aynı şekilde görev yapsınlar.
Genel müdür, genel müdür yardımcısı, daire başkanı gibi görevlerde bulunanlar özellikle başta olmak üzere tüm bürokratlar, şayet bakan arkadaşlarımız başka bir tasarrufta bulunmamışsa vazifelerine devam ediyorlar demektir. Bu tür görevlerdeki kişilerin yeniden atanması diye bir usul yoktur. Bize koltuğu için endişe duyan değil, sorumluluklarını yerine getirmek için gayret eden, mücadele veren, iş üreten bürokratlar lazımdır. Her kim ki sırf unvanını kaybetmemek için pasif konuma geçmişse, bizim görümüzde o kişi zaten ekibimizin bir parçası olmaktan çıkmıştır. Bu tarz şikayetler duyduğumuzda hiç kimsenin gözünün yaşına bakmayacağız. Türkiye’nin en çok icraata, projeye, gayrete ihtiyacı olan bir dönemde kimsenin kaprisleriyle, mazeretleriyle, kariyer hesaplarıyla vakit kaybedemeyiz. Bakan arkadaşlarımdan ricam; şayet hala yapmamışlarsa yetki devirlerini de süratle tamamlayıp bürokrasi çarklarının tıkır tıkır işlemesini sağlamalarıdır.
Milletimiz sandıkta yüzde 52,6 oranında oyu bize bu tür sıkıntıları kolayca aşıp daha hızlı ve etkili icraat yapabilelim diye verdi. Ürkeklik sebebiyle bürokrasinin tıkanması, denizi geçip derede boğulmaya benzer. Ne milletimize, ne de kendimize böyle bir kötülüğü yapamayız. Onun için bir an önce işleri süratlendirmeli, milletimizin beklentilerine cevap verebilecek icraatları ortaya koymalıyız.
Değerli kardeşlerim;
Bu süre içerisinde malum Türk adliye sistemi içerisinde, hukuk sistemi içerisinde İzmir’de bir Rahip Brunson olayını yaşadık ve bu konuyla ilgili olarak Türk adalet sistemi kararını verdi ve bu kararı uygulamaya koydu. Bir diğer olay, bugünlerde yine terörle mücadelede attığımız adımlardır, kararlılıkla bunlar aynı şekilde devam ediyor. Tabii Suriye’nin kuzeyinde attığımız adımlar, Münbiç’te atılan adımlar ve Münbiç’te şu anda Mehmetçiğimizin Amerikalı askerlerle müşterek eğitim sisteminin cereyan ediyor oluşudur. Ve bir an önce tabii takvim 90 gündü, 90 günlük takvim ne yazık ki şu anda çalıştı diyemeyiz, çalışmadı. Çalışmazsa biz orada da göbeğimizi kesmeyi biliriz, gereğini yapacağız. Aynı şekilde Fırat’ın doğusunda gereken adımlar atılmaz, hala bu gecikme süreci devam ederse, Fırat’ın doğusunda da özellikle bu YPG-PYD’ye, daha doğrusu PKK’ya karşı atılması gereken adımları en üst düzeyde atacağız ve gereğini de yapacağız.
Bütün bunlar salt ülkemizin huzuru için değil, bütün bunların içerisinde o bölgede yaşayan o garip-gureba insanların da huzuru var. Onların Türkiye’ye kaçışları boşuna değil. Attığımız bu adımlar onları da koruma altına almaya yöneliktir. İdlib’de attığımız adım neyse, Afrin’de attığımız adım da odur, Cerablus’ta attığımız adım da odur ve bütünüyle o terör koridorunda attığımız adımlar bunlardır. Bu adımları Türkiye kararlı bir şekilde atmıştır, bundan sonra da atmaya devam edecektir.
Değerli kardeşlerim; bu duygularla Meclis çalışmalarında sizlere başarılar diliyorum. Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.