Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Kıymetli misafirler,
Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisimizin 27. Dönem İkinci Yasama Yılının bu ilk Grup Toplantısının partimiz ve ülkemiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Buradan bir kez daha 27. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarında sizlere başarılar diliyorum.
Sözlerimin hemen başında, geçtiğimiz Cuma günü büyük bir deprem ve tsunami felaketi yaşayan Endonezyalı kardeşlerimize geçmiş olsun dileklerimizi iletmek istiyorum. Büyüklüğü 7,5 olarak ölçülen depremde ve ardından oluşan dalga yüksekliği 6 metreye ulaşan tsunamide, 1000’in üzerinde can kaybı yaşandığı haberleri geliyor, hala ulaşılamayan, haber alınamayan yerler bulunduğu ifade ediliyor. Hayatını kaybeden tüm Endonezyalı kardeşlerime Allah’tan rahmet, yaralılara şifa dilerken, tüm Endonezya halkına sabırlar niyaz ediyorum.
Dün Endonezya Cumhurbaşkanı değerli dostum Widodo’yu telefonla arayarak kendisine ülkem ve milletim adına üzüntülerimizi ve taziyelerimizi bizzat ifade ettim. Türkiye olarak resmi yardım teklifimizi Endonezya tarafına ilettik. AFAD tüm hazırlıklarını tamamladı, şu anda kendileriyle koordineli olarak hazırlıklarını devam ettiriyor. Kızılay’ımız ve çok sayıda sivil toplum kuruluşumuz ise hemen bölgeye ulaştılar, yardım faaliyetine katıldılar.
Endonezya Hükümetine ve halkına bir kez daha geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, acılarını yürekten paylaştığımızı, daima yanlarında olacağımızı tekraren ifade ediyorum. Rabbim milletimizi ve tüm insanlığı bu tür afetlerden muhafaza eylesin diyorum.
Değerli arkadaşlar;
16 Nisan halkoylamasıyla milletimizin onayını alan yeni yönetim sistemimiz 24 Haziran seçimleriyle birlikte resmen uygulamaya girmiştir. Sizler yeni dönemin ilk milletvekilleri olarak bu tarihi değişimin hem mimari, hem şahidi olarak görev yapacaksınız. Yükünüz ağırdır, ama bir o kadar da şereflidir. Yeni sistemde yürütme ile yasamanın net bir şekilde birbirinden ayrılmasıyla, milletvekilleri olarak sizler asli görevlerinize çok daha fazla zaman ayırma, çok daha verimli çalışma imkânı bulacaksınız.
AK Parti Grubu olarak gündemimizde binlere kanuni düzenlemeyi gerektiren konu vardır. Ancak, bütçe görüşmeleri başlamadan önce, öncelikli olarak ele almamız gereken işler bulunuyor. Bunları iki başlık altında ifade edebiliriz: Birinci grupta; 100 günlük icraat programımızda yer alan hususlardan bir kısmıyla ilgili olarak ihtiyaç duyulan düzenlemeler yer alıyor. Arkadaşlarımızın yaptıkları çalışmaya göre, bu kapsamda 414 kanun maddesinin değişmesi veya ihdası gerekiyor. İkinci grupta ise; yeni yönetim sistemine geçilmesiyle kanunlarda yapılması gereken güncellemeler bulunuyor. Bu kapsamda da 275 düzenleme gerektiği anlaşılıyor. İşte bu iki kapsamdaki kanun değişiklikleri ve ihdaslarının hayata geçirilmesi aciliyet arz ediyor.
AK Parti Grubunun öncülük etmesiyle Meclisimizin bu çalışmaları başarıyla neticeye ulaştıracağına inanıyorum. Yeni yönetim sistemine göre hazırladığımız ilk bütçeyi de inşallah 2 hafta sonra meclise gönderiyoruz. Komisyonlarda ve Genel Kurulda yapılacak görüşmelerin ardından Meclisimizin takdiriyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemimizin bu ilk bütçesini 1 Ocak’tan itibaren uygulamaya başlayacağız.
Yeni bütçeyle ekonomimizi faiz, kur ve enflasyon şer üçgeninde kurulan tuzaktan kurtararak süratle yeniden hedeflerimize uygun bir büyüme performansına kavuşturmakta kararlıyız. Ülkemizin ekonomik gerçekleriyle ilgisi olmayan, tamamen Türkiye’yi siyasi gayelerle köşeye sıkıştırma amacı taşıyan bu dalgalanma dönemini yavaş yavaş geride bırakıyoruz.
İş dünyamızdan, sanayicilerimizden, üreticilerimizden, esnafımızdan, çalışanlarımızdan ricamız; sabırlı olacaksınız. Ancak ama bir gerçeği daha açık ve net söylüyorum; stoklara ve stokçulara da fırsat vermeyeceksiniz. Eğer stokçular tarafımızdan belirlenirse, kimse kusura bakmasın, biz de gereğini devletin, yasaların bize yüklediği görev sebebiyle, gelir adımımızı atar, gereğini yaparız.
Bu faiz-kur enflasyon saldırısına en iyi cevabı ekonomimizin çarklarını döndürmeye devam ederek işlerimize dört elle sarılarak kendimize yeni imkânlar oluşturarak verebiliriz. İşte hamdolsun ihracatta geçmişten bugüne büyük bir rekor kırıldı. Yetkiyi doğrudan milletimizden alan yürütme ve yasama organları olarak bizlerin ortaya koyacağı kararlılık ile milletimizin gösterdiği sabır sayesinde inşallah bu sıkıntılardan ve bunların üstesinden geleceğiz.
Siyaset kurumu birtakım çatlak seslere rağmen, vakur bir duruş sergileyerek ülkesinin ve milletinin yanında yer almak suretiyle sürece olumlu katkı sağlamıştır. Ana muhalefet partisinin meseleyi hiç ilgisi olmayan yerlere çekmeye çalışma çabalarını ise milletimizin takdirine havale ediyoruz, cevap vermeye de gerek bulmuyorum. Çünkü bir ülkede iktidara yürüme derdi olmayan, ama muhalefette kalan ve muhalefette kaldığı süreçte de sürekli olarak ‘acaba ülkeyi nasıl batırabiliriz’ veya ‘bu ülkeye nasıl karalar çalarız’ gayretiyle kampanyalar yürüten bir anlayıştan hiçbir şey olmaz. İşte onun içindir ki benim milletim de bunlara asla iktidar koltuğu için yürü demiyor.
Biz 2053 hedeflerine, bunun yanında 2023’ten başlayarak ulaşmak için gerektiğinde kan kusup kızılcık şerbeti içtik. Bunu söylemek suretiyle ne gerekiyorsa yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Asıl olan, Türkiye’nin ve Türk milletinin menfaatleridir, gerisi lafügüzaftır.
Değerli arkadaşlar,
Önümüzdeki yılın Mart ayında yapılacak mahalli idareler seçimleri Türkiye’nin bundan sonraki 5 yılını arzu ettiğimiz hız ve etkinlikte icraatlarla geçirebilmemiz açısından kritik öneme sahiptir. Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinden milletimizin teveccühüne mazhar olarak başarıyla çıktık. Mahalli idareler seçimlerinde de hem oy oranı, hem belediye başkanlığı sayısı bakımından benzer bir başarıyı, hatta daha iyisini elde etmemiz gerekiyor.
AK Parti, şahsım başta olmak üzere mahalli idarelerdeki başarılarıyla temayüz etmiş bir kadro tarafından kurulmuştur. Bugün de milletimizle aramızdaki bağı güçlü şekilde muhafaza etmemizi büyük ölçüde mahalli idarelerdeki başarımıza borçlu olduğumuzu özellikle düşünüyorum. Milletimizin doğrudan hayatına dokunan hizmetlerin ifa edildiği mahalli idarelerde ne kadar güçlü olursak Cumhurbaşkanlığında ve Meclis’te o derece rahat ve etkin hizmet vereceğimize inanıyorum.
Bunun için hep birlikte çok çalışmalıyız. AK Parti kuruluşundan beri her işini, her çalışmasını, her icraatını istişareyle yürütmüş bir partidir. Mahalli seçim hazırlıklarımızı da yine istişareyle yapıyoruz. Cuma günü başlayıp Pazar akşamı sona erecek olan ve bu yıl 27’ncisini yapacağımıza göre artık geleneksel diyebileceğimiz istişare toplantımızı 5 yıl aradan sonra, -yani yapmadık diye bir şey yok, 5 yıldır işte Afyon’da yaptık- tekrar Kızılcahamam’da gerçekleştiriyoruz. Kızılcahamam Kampımızda tüm bu konuları enine-boyuna konuşacağız. Yani her şeyi burada konuşup bitirmeyelim diyorum, biraz da Cumartesi gününe kalsın, çünkü Cumartesi günü de konuşacağımız çok şey var.
24 Haziran seçimlerinden çıkardığımız dersler ışığında 2019 Mart’ı için kendimize en doğru, en sağlıklı yol haritasını hep birlikte belirleyeceğiz. Esasen Genel Merkezimizde mahalli seçim hazırlıklarına 24 Haziran’ın hemen ardından başladık. Merkez Karar ve Yönetim Kurulumuzun, Merkez Yürütme Kurulumuzun her toplantısında bu konuları ele alıyor, mevcut durumu ve ileriye dönük hazırlıkları gözden geçiriyoruz.
Meclis’in yeni döneminin açılmasıyla birlikte siz milletvekillerimizle de daha sık istişare imkânı bulacağız. Mahalli seçimlerde en isabetli adayları belirleyerek, en verimli çalışmaları gerçekleştirerek hedeflerimize ulaşmalıyız. Yani kimse ‘bu benim yakınımdır, bu benim şuyumdur, bu benim buyumdur’ diye bize aday teklifiyle gelmesin. Yani bunu özellikle burada ifade ediyorum. Ondan sonra yani ters yüz edilirse de kusura bakmasınlar. Burada ehliyet ve liyakat esastır ve buna göre adımlarımızı atmakta da bizler kararlıyız ve bütün prensiplerin üstünde bu prensip vardır.
Bunun için sizlerden partimize, şehirlerimize ve ülkemize en iyi katkıyı sağlayacak bir yaklaşım içinde olmanızı bekliyorum. Ve bize lütfen ehli tevazu, yani tevazu ehli isimler getirin. Öyle halkına tepeden bakacak adamları bize getirmeyin. Gurur, kibir abidesi insanları bize getirmeyin. Hem işini iyi bilecek, hem çalışacak, hem de bu davayı iyi hazmetmiş olanları bize getirin. Hiç ilgisi alakası olmayan, ‘ama işte seçime gidiyoruz bu vesileyle onu da buradan aday yapalım’; hayır yok öyle bir şey, emeği olacak.
Şehirlerimize ve ülkemize en iyi hizmetleri getirecek isimlerle seçimlere girdiğimizde, bundan milletimizle birlikte partimiz ve bizler de kazançlı çıkarız. Yani adayın da bir karşılığının olması lazım. Sadece partinin karşılığına sığınarak adaylık değil; adayın da bir karşılığı olacak, o da prim yapacak, ha partinin gücünü de arkasına alacak.
Başarıları ve hizmetleriyle milletimizin gönlünde yer eden arkadaşlarımızla zaten devam edeceğiz. Bunun yanında FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerine bulaşmamış olması, milletimizin değerleriyle çatışmaması, birikimi ve projeleriyle hizmet etmeye uygunluk arz etmesi şartıyla AK Parti’nin kapıları herkese açıktır. Hatta bu vasıflara sahip isimlerin partimize gelmelerini beklemeden gidip kendimiz arayıp bulacağız. AK Parti olarak tüm seçim çevrelerinde adaylarımızı çıkartacak, çalışmalarımızı yürüteceğiz. Partimizin saflarına katılan her adayı kendimiz ve ülkemiz için bir kazanç olarak görürüz.
Sizlerin bu sürece katkı ve destek vermeniz çok önemlidir. Ama ‘bu benim akrabamdır, bu benim yakınımdır, bu bizim STK’dandır’; arkadaşlar, yok. İşin ehli mi? Değil. Ha işin ehli olur, beraber yıllarca aynı STK’da hizmet vermiş olabilirsiniz, o ayrı bir konu. Ama böyle bir ehliyeti, liyakati yok, neymiş? STK’dan; yok, olmaz öyle şey. Tuttuğunu koparacak, ehli tevazu olacak ve hakikaten bu arkadaşla biz burada Allah’ın izniyle seçimi alırız diyebileceğiz, böyle yürüyeceğiz.
Şimdi bugün bu çerçeveden hareket ederek ilçe başkanlarımızla iki grup halinde bir araya geliyoruz. Bu sabah başladı ve ilk grubun ilk toplantısı Partimiz Konferans Salonunda bu sabah başladı. Bazı arkadaşlarımız ilk toplantılarını ilçe başkanlarımızın –iki bölümde yapacağız- yarısıyla bugün, bir diğer yarısıyla da şöyle 1 hafta, 10 gün sonra biraraya geleceğiz. Ve buradan çıktıktan sonra gidip ben de ilçe başkanlarımıza hitap edeceğim. İl başkanlarımızla zaten sık sık biraraya geliyorduk, en kısa sürede onlarla da istişarelerimizi yapacağız. Böylece seçim takvimindeki süreleri beklemeden aday tespiti ve kampanya hazırlıklarını da erkenden tamamlamayı planlıyoruz.
Ana Kademesiyle, Kadın ve Gençlik kollarıyla, mahalle ve köy temsilcileriyle AK Parti teşkilatları yılın 365 günü zaten sahadalar. Aynı zamanda yine bugün Kadın Kollarımızla da bir toplantım var, onlarla da görüşeceğim. Artık durmak yok, evvel Allah, böyle çalışacağız.
Seçim sürecinde mümkünse 81 milyon vatandaşımızın her birine teker teker yeniden ulaşacak, her hanenin kapısını tekrar tıklatacak bir çalışma temposuna ulaşmayı hedefliyoruz. Milletimizin gönlüne girmeden kardeşlerim, oyuna talip olamayız. Önce milletimizin gönlüne gireceğiz, ondan sonra da oyunu isteyeceğiz.
AK Partiyi diğerlerinden ayıran en önemli özellik, vatandaşlarımızla yüz yüze, ruberu bir iletişim, bir etkileşim içinde siyaset yapıyor olmasıdır. Biz, siyaseti parti binalarında oturup ahkam kesmekten veya dar bir ekiple yapılan küçük toplantılarda esip gürlemekten ibaret sananlardan olmadık, olamayız. Biz milletimizin bağrından çıkan bir partiyiz. Milletimizin kalbindeki bize dönük muhabbeti, sevgiyi, saygıyı, umudu muhafaza edebildiğimiz sürece, Allah’ın izniyle kimse sırtımızı yere getiremez. Diğer partilerin düştüğü hataya düşüp milletimizle bağımızı kopardığımızda ise, akıbetimiz onlardan farklı olmayacaktır.
Hep söylediğim gibi, tarih bizi öyle bir noktaya getirmiştir ki, ülkemizin kaderiyle partimizin kaderi adeta bütünlemiştir. AK Partinin gerilemesi, Allah göstermesin, yıkılması demek, Türkiye için de bir büyük felaket anlamına gelecektir. Dolayısıyla sadece kendimiz değil, ülkemiz ve milletimiz için güçlü olmak, güçlü kalmak mecburiyetindeyiz. Teşkilatlarımızın ve milletvekillerimizin 2019 Mart’ına işte bu anlayışla hazırlanmalarını istiyorum; gayret bizden, takdir Allah’tandır.
Değerli arkadaşlar;
Büyük devlet olmak demek, içeride ve dışarıda pek çok meseleyi aynı anda ve başarıyla yönetmek demektir. Türkiye bir yandan içeride dengeleme, disiplin ve değişim üzerine kurulu yeni ekonomik programını uygularken, bir yandan da bölgesel ve küresel meselelerdeki ağırlığını artırmayı sürdürüyor.
Ülkemiz açısından beka meselesine dönüşen Suriye krizinde son dönemde çok önemli adımlar attık. Cenevre süreci derde derman olmadı, onun için Astana sürecini başlattık ve Astana sürecinde Rusya, Türkiye, İran, bunun yanında Birleşmiş Milletler müşterek bir çalışmaya girdik ve bu çalışmayla birlikte bir süreç oluştu. Önce Soçi, ardından Ankara, ardından Tahran süreci zirve olarak devam etti ve akabinde de bizler Rusya’yla bir Soçi Zirvesini yaptık. İdlib’de çok çok kötü giden bir süreçte, sürekli varil bombalarıyla vesaire bombalanan ve İdlib halkının İdlib’i terk ettiği bir dönemde artık duramazdık, görüşelim dedik ve Sayın Putin’le ikili temaslarımız neticesinde bunu bir Soçi Zirvesine dönüştürdük.
Ve Soçi Zirvesinde de hamdolsun bir muhtırayı, savunma bakanlarımız imzaladı. 10 maddeden oluşan bu muhtırayla birlikte o gün-bugün şu anda bir ateşkes süreci devam ediyor. Ve bildiğiniz gibi İdlib çevresinde 12 gözlem noktası bize ait, 10 gözlem noktası da bizim dışımızda Rusya Federasyonu’na ait, 6 gözlem noktası da İran’a ait. Şimdi biz bu gözlem noktalarını da bu yaptığımız muhtıra imzalamasından sonra daha da güçlendiriyoruz, ki buralarda herhangi bir sıkıntı yaşanmasın, yaşamayalım.
Dolayısıyla rejimin İdlib’i tehdidi noktasında Rusya her türlü tedbiri alıyor, içeride de radikal uçlara karşı Türkiye olarak biz her türlü tedbiri alıyoruz, gerektiğinde Rusya’yla beraber hareket ediyoruz. Şimdi böyle bir süreci başlattık, Rabbim bunu hayreylesin. İnşallah buradan yeni yeni bazı ne terör, ne de bombalama olayları çıkmasın istiyoruz, bu süreç şu anda devam ediyor ve bunu Amerika’da da aynı masada yemek yediğimiz Sayın Lavrov’la etraflıca görüşme fırsatım oldu. Zira Sayın Putin Amerika’ya gelmemişti, Dış İşleri Bakanıyla bunu orada etraflıca görüşme imkanım oldu.
Değerli arkadaşlar;
Bölgede masada olduğunuz sürece sözünüz var, masada olmadığınız sürece hiçbir sözünüz yok. Bu tabii sadece bölgeye ait olan bir şey değil, dünyada da bu böyle. Artık bütün savaşlarda, her yerde eğer alanda varsanız, masada varsanız; neticede de sözünüz geçer, yoksa sözünüz geçmez. İşte onun için biz baştan itibaren ne dedik hep? ‘Dünya 5’ten büyüktür’ dedik, şimdi bunu sonuna kadar devam ettireceğiz. Bu tabii alana bizim sürdüğümüz bir tezimizdir ve bu tezimizi inşallah dünyaya da kabul ettireceğiz ve buraya doğru bir oluşumu sağlamamız lazım.
İşte şimdi Amerika bir 7’ler düzenlemesi “Small Group” adı altında yapıyor, biz de ona karşı, ben bir latife yaptım, biz de “smaller” grup yaparız dedik. Biz de 4 ülkenin katılımıyla, Türkiye, Rusya, Almanya, Fransa, İstanbul Zirvesini yapacağız ve bu da büyük ihtimalle ya bu ay sonuna kadar veya önümüzdeki ay itibarıyla gerçekleşecek. Ve bu toplantıyla birlikte de hedefimiz, yine bu bölgede, yani koalisyon güçleriyle beraber, Rusya, Türkiye, burada masaya oturup ne yapacağımızın kararını verelim istiyoruz.
İdlib’de rejim ile muhalifler arasında bir güvenli bölge oluşturma ve tarafları çatışmalardan uzak tutma kararımız sayesinde hem büyük bir katliamın, hem de ülkemizi hedef alacak bir göç dalgasının önüne geçtik, bu önemli bir şey. 3,5 milyon zaten var, bir 3,5 milyon da oradan gelirse bizim halimiz ne olur? Onun için bu tedbirleri aldık. Bu kararı hayata geçirmenin kolay olmadığını, çok büyük gayret gerektirdiğini, riskler içerdiğini elbette biliyoruz. Kiminle, hangi liderle görüştüysem, -14 liderle dar kapsamlı görüşmeler yaptım- hepsi teşekkür teşekkür, teşekkür… “Sizin bu yaptığınızı kimse yapmadı, kimse yapmaz” hep bunu söylüyorlar. Çünkü 3,5 milyonu biz burada bakıyoruz, ediyoruz, onlarla beraberiz. Bu 3,5 milyon dünyaya dağılsaydı, o zaman ne halleri ne olacaktı, bunu çok iyi biliyorlar.
Tabi alternatif insani ve stratejik maliyetlerini düşündüğümüzde bu yükün altına girmenin bizim için en doğru karar olduğuna da inanıyoruz. Bugüne kadar Suriye’de attığımız hiçbir adımın yanlış olmadığını gördüğümüz için, İdlib’deki imtihandan da Allah’ın izniyle yüzümüzün akıyla çıkacağımızdan şüphe duymuyorum.
Suriye’deki iç savaşı ülkemize taşıma hesaplarından, Suriye halkının geleceğini kendi topraklarında güvence altına alma inisiyatifine gelmiş olmamız, gerçekten de tarihi bir başarıdır. Ülkemizdeki Suriyeli misafirlerimizin kendi topraklarına dönüşünü, ancak bu coğrafyayı bir bütün olarak güvene, huzura, refaha kavuşturarak sağlayabiliriz. İdlib krizinin istenmedik bir şekilde gelişmesi halinde ülkemize 1 milyona yakın sığınmacının gelmesi bekleniyordu. Geliştirdiğimiz stratejiler ve attığımız adımlar neticesi daha şimdiden İdlib’e 60 bin kişinin geri dönüşüne şahit olduk.
Soçi mutabakatı aynı zamanda Suriye’de yeni bir anayasa hazırlanması ve özgür seçimlerin yapılması suretiyle kalıcı siyasi çözüm umutlarını tekrar canlandırmıştır. Bundan sonra hem Cenevre’deki, hem Astana’daki görüşmelerde daha somut ve olumlu yönde ilerlemeler sağlanacağını ümit ediyoruz. Suriye krizi boyunca elini taşın altına hiç sokmamış kimi ülkelerin birdenbire toplanıp kendi kendilerine yol haritaları çizmeye çalışmaları, çözüm ihtimalinin belirdiğinin en iyi işaretidir.
Biz bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Suriye halkının doğrudan kendisini muhatap almaya ve çözümü onlarla birlikte aramaya devam edeceğiz. Bu çerçevede, -yönetimiyle demiyorum ha dikkat edin, Suriye halkı diyorum, bazıları bunu birbirine karıştırıyor, burası da önemli- Fırat’ın doğusundaki terör işgalini sona erdirmekte de kararlıyız. Türkiye’nin sınırları boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridoruna destek veren ülkelerle, ancak bu teşebbüsten vazgeçilmesi halinde bölgede birlikte çalışma imkanı bulabiliriz.
İşte Suriye’nin kuzeyinde yaklaşık 19 bin tırı Amerika ne yaptı? Silah, araç-gereçlerle oraya gönderdi. Kime? YPG, PYD. Orada kim var? Bunlar var, bu teröristler var, bunlar PKK’nın yan kolları. Bunun yanında Amerika’nın 22 tane üssü var, bunlarla üsler de ne yapılıyor? Takviye ediliyor. 3 bin civarında kargo uçakla da buraya sürekli olarak silah, mühimmat, araç-gereç gönderildi, gönderiliyor.
Peki, bunlar kime kullanılacak veya kime karşı kullanılacak? O sınırın öbür tarafında kim var? Türkiye var. Biz sizinle stratejik ortak değil miyiz? Bu nasıl stratejik ortaklık. Biz paramızla sizden silah istedik, araç-gerek istedik bize vermediniz; ama terör örgütüne bunları bedava veriyorsunuz. Bunları dünyaya nasıl izah edeceksiniz? Bu gerçekleri görmek zorundayız. Bu emperyal mantıkla bir yere varmak mümkün değil. Ama insanlık bunları da görüyor ve görecek ve biz de anlatacağız, dilimiz döndüğü kadarıyla anlatacağız, en azından halkımız bunları çok daha iyi bilecek.
Ve bu ekonomik savaş, bu ticaret savaşı bunlardan kopuk değil, hepsi bunlarla iç içe. Türkiye’ye rağmen yapılan hiçbir işin bu bölgede başarıya ulaşma şansı olmadığını herkes görmeli ve bilmelidir. Aynı durum Kıbrıs ve Ege çevresinde gelişen hadiseler için de geçerlidir. Ülkemizin burnunun dibinde Türkiye’ye rağmen ve hatta Türkiye’ye karşı işler yapabileceklerini sananlar, yanıldıklarını yakında anlayacaklar. Bizim kimsenin hakkında, hukukunda, çıkarında gözümüz yok; ama kimsenin de bizim hakkımızı, hukukumuzu, çıkarlarımızı gasp etmesine izin vermeyiz. Milletimizin ve devletimizin geleceği söz konusu olduğunda yapamayacağımız fedakârlık bulunmadığını, bin yıllık tarihimize bakan herkes görecektir.
Değerli arkadaşlar;
Bilindiği gibi geçtiğimiz hafta Amerika’nın New York şehrinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katıldım. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteriyle ve Genel Kurul için New York’ta bulunan 14 ülkenin liderleriyle görüşmelerimiz oldu. Ayrıca Amerika’daki Türklerle, Müslüman toplumun ve diğer dini grupların temsilcileriyle, iş dünyasıyla biraraya geldim. Liderlerle görüşmelerimizde hem ikili ilişkilerimizi, hem de bölgesel ve küresel gündemi ele aldık. Ülkemizin Suriye meselesi başta olmak üzere gündemdeki konularda gösterdiği insani duruşun ve sağduyulu yaklaşımın herkes tarafından takdirle karşılandığını bizzat kendilerinden duyma imkânı bulduk.
Ülkedeki dini ve etnik gruplara Amerika’daki sivil toplum faaliyetlerinde ve siyasette daha etkin olmalarını, bunun için de birlikte hareket etmelerini tavsiye ettim. İş dünyasına da ekonomik potansiyelimizi rakamlarla ifade ederek ülkemize yatırım çağrısı yaptık. Amerika’ya yaptığımız her seyahatte bu ülkedeki vatandaşlarımızın ve gönülleri bizimle birlikte olan kardeşlerimizin heyecanlarını, beklentilerini, umutlarını bizzat görüyoruz. Türkiye güçlendikçe bu kardeşlerimizin de başlarını daha dik tuttuklarını biliyoruz. Amerika ile aramızdaki ilişkilerin olumsuz seyrinden üzüntü duyduklarını, ama ülkemizin haklılığını da bildiklerini bizzat kendileri ifade ettiler. Biz de böylesine önemli bir siyasi ve ekonomik gücü karşımızda değil, yanımızda görme arzumuzu kendilerine söyledik. İnşallah önümüzdeki dönemde oradaki kardeşlerimizle de el-ele vererek Amerika’yla ilişkilerimizi bu yöne sevk etmeyi ümit ediyoruz.
Birleşmiş Milletler’deki programımızın ardından resmi bir devlet ziyareti için doğrudan Almanya’ya geçtik. Almanya Cumhurbaşkanı Sayın Steinmeier ve Şansölye Merkel ile gayet verimli görüşmeler gerçekleştirdik. Türkiye ile ilgili yanlış olduğunu gördüğümüz algılarını, bilgilerini, tutumlarını kendilerine açıkça ifade ettik. Söylemediğimiz bir şey kalmadı, her şeyi söyledik. Aynı şekilde onların da düşüncelerini birinci elden dinledik. Elbette her konuda anlaştığımızı söyleyemem. Ama bu ziyaretin ardından Almanya ile ilişkilerimizin inşallah daha olumlu yönde seyredeceğini ifade edebilirim.
Zira muhteşem bir Köln Camii yapıldı, hakikaten mimarisiyle, her şeyiyle muhteşem. Tabii o caminin açılışında da oraya şöyle yaklaşık bir 10 bin kişi gelmişti. Maalesef onların da tabii bizi dinlemelerine imkan vermediler. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu var ya, o kanun nasıl bir kanunsa, bu kanun orada pek çalışmadı ve o 10 bin ne yazık ki bizi dinleme fırsatını yakalayamadı. Ama gönülleri bizimle konuşuyordu, gönülleri dinliyordu, biz de onlara gönlümüzden hitap ettik. Zaten eser konuşuyordu, eser her yönüyle ben burada varım diyordu. İnşallah onlar da 1250 kişi kapsamlı olan bu camide Cuma namazlarını, vakit namazlarını orada eda etmek suretiyle o anı yaşarlar.
FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerinin mensupları ile onları destekleyen kimi Alman çevreler bu ziyareti sabote etmek için ellerinden geleni yaptılar. Şansölye ile basın toplantımızı provoke etmek isteyen bir terbiyesiz çıktı, bir ahlaksız çıktı. Fakat Alman sivil polisi hiç fırsat vermeden paketleyip bunu dışarı attılar. Alman değildi sözde Türk’tü, paketlediler dışarı attılar. Kimin yamağı olduğu da belli zaten, onu söylemeye gerek yok. Ve bu şekilde de biz basın toplantımızı orada icra etmiş olduk. Hem Alman tarafının, hem bizim kararlı ve dirayetli duruşumuz sayesinde bu teşebbüslerin hepsi de akamete uğradı. Öyle veya böyle, gerek Sayın Steinmeier’e, gerek Sayın Şansölyeye gösterdikleri ilgi, alaka, ev sahipliği sebebiyle şahsım, milletim adına tekrar teşekkür ediyorum.
Açılış töreninin ardından beraberimizdeki gazeteci arkadaşlarımızla sohbetimizi de külliye içindeki bir salonda yaparak mekanın ruhuna uygun bir faaliyet gerçekleştirmiş olduk.
Tıpkı Amerika gibi Avrupa Birliği’yle ilişkilerimizi de canlandırmak, geliştirmek istiyoruz. Türkiye’nin diğer ülkelerle ve uluslararası kuruluşlarla ilişkilerinin Avrupa ve Amerika’nın alternatifi değil tamamlayıcısı olduğunu her iki ülkede de muhataplarımıza ifade ettik. Bundan sonra da aynı şekilde yolumuza devam etmekte kararlıyız. Ülkemizin bu yaklaşımının muhataplarımızda da yavaş yavaş kabul görmeye başladığının işaretlerini alıyoruz. İnşallah önümüzdeki dönem diğer hususlarla birlikte bu ülkelerle ilişkilerimizi de arzu ettiğimiz seviyelere çıkardığımız bir dönem olacaktır.
Tekrar bir şeyi söylemek zorundayım, buradan milletime sesleniyorum: Sevgili milletim, marketlerle, şurada-burada sizler işi en yakından teftiş eden insanlarsınız. Gerçekten alışılmadık, görülmedik şekilde eğer ürünlerde fiyat farkları varsa, bunları hemen belediye zabıtalarına iletin. Buradan belediye başkanlarımıza da sesleniyorum; lütfen zabıtalarınızı da bu konuda hassasiyet içre olmaya teşvik edin. Ve nerede bu tür fiyatlarda ciddi manada oynamalar varsa, hatta hatta stoklar varsa, bunların stoklarını basmak ve onlara da gereğini yapmak, bizim de devlet olarak milletimizin buradaki haklarını koruma bakımından görevimizdir.
Değerli kardeşlerim;
Sizlere başarılı, verimli bir Meclis haftası diliyorum. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Kalın sağlıcakla.