TÜRKEN Vakfı Geleneksel Gala Yemeğinde Yaptıkları Konuşma

21.09.2017

TÜRKEN Vakfımızın Değerli Başkanı,

Çok kıymetli Mütevelli Heyet üyeleri,

Değerli misafirler,

Çok değerli öğrenci kardeşlerim;

Sizleri en kalbi duygularla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. 1 yıllık aranın ardından TÜRKEN ailesiyle tekrar bir arada olmaktan duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. Artık geleneksel hale gelen bu yemek vesilesiyle bizleri bir araya getiren, gönüllerimizi şu sofra etrafında buluşturan herkese teşekkür ediyorum. Ve bu sofrayı aynı zamanda bir muhabbet sofrası olarak da kabul ediyorum.

Vakıf geleneğimizin buradaki temsilcisi olarak gördüğüm TÜRKEN’in her geçen yıl güçlenmekte olduğunu, ülkemizle Amerika arasında sağlam bir köprüye dönüştüğünü görmenin bahtiyarlığı içindeyim. TÜRKEN Vakfının faaliyetlerini, bilhassa da gençlerin eğitimine, akademik ve ilmi tekamüllerine yönelik hizmetlerini takdirle izliyorum. Vakfın kendini sadece öğrenci yurtları ile sınırlandırmayarak dayanışma ve yardım etkinlikleriyle de hizmetlerini sürdürecek olması bizim için ayrı bir memnuniyet kaynağıdır. 2014 yılından bu yana geçen kısa sürede böylesi anlamlı hizmetlere imza atan vakfımızın tüm emektarlarını tebrik ediyorum.

Bugün aramızda Türk öğrencilerin yanı sıra diğer toplumlardan öğrenci kardeşlerimizin de bulunduğunu memnuniyetle görüyorum. Az önce ekranda da izlediğimiz gibi bu kardeşlerimizle burada hemhal olan ve adeta bir ümmet bilincinin tezahürü olarak meydana çıkan bu gençlik, inanıyorum ki biraz sonra da ifade edeceğim gibi gelecekte çok daha farklı yükleri yüklenmek suretiyle inşallah dünyada ses getirecektir.

Vakfın Amerika’da yaşayan diğer ülke öğrencilerine de dini, kültürel değerlerini kazanabilecekleri imkanları sunmaya başlaması, bu alanda Amerika Birleşik Devletleri’nde önemli bir eksikliğin giderilmesi bakımından faydalıdır.

Bu akşam davete icabet eden, teşrifleriyle bizleri onurlandıran tüm öğrenci kardeşlerime bir kez daha hoş geldiniz diyor, her birine en kalbi selamlarımı sunuyorum.

Adeta bir Birleşmiş Milletler Genel Kurulu salonunu andıran şu kardeşlik tablosunun herkese örnek olmasını temenni ediyorum. Şu salonda farklı ülkelerden gelen gençleri kökenine, meşrebine, teninin rengine veya siyasi görüşüne bakmadan biraraya getiren, aynı masa etrafında toplayan işte bu ruh, bizim en büyük güç kaynağımızdır.

Sevgili gençler;

Biz çıkarların, menfaatlerin, kirli hesapların biraraya getirdiği insanlar değiliz. Biz, muhabbetin, dayanışmanın, karşılıklı saygının buluşturduğu insanlarız. Biz birbirini Allah için seven, Peygamber Efendimizin tabiriyle bir duvarın tuğlaları gibi diğerine kenetlenmiş 1,7 milyarlık bir kardeşler topluluğunun temsilcileriyiz. Şahsen bu salonda tecessüm eden uhuvvet iklimini çok çok önemsiyor ve güçlenerek devam etmesini Allah’tan temenni ediyorum.

Bilhassa ayrımcılığın arttığı, kin ve nefret atmosferinin yaygınlaştığı zor bir dönemde sizlerin bu muhabbetinizle herkese örnek olduğunuza inanıyorum. Kişisel ve kurumsal networkünüzü genişleterek, yolunuzda ilerlemenizi temenni ediyorum. Burada edindiğiniz hasletler, burada kök salan dostluklar bir ömür boyu yolunuzu ve ufkunuzu aydınlatacaktır. Gurbette tesis edilen dostluklar, hasretle, çileyle ve zorluklarla yoğrularak tıpkı kor ateşle dövülen demir gibi çelikleşir.

Bugün aynı sıraları paylaştığınız, aynı kütüphanede ders çalıştığınız, beraber proje hazırlayıp ödev yaptığınız arkadaşlarınız yarın karşınıza belki de bir ülkenin yöneticisi, işadamı, akademisyen olarak çıkacaktır. Sizler ülkenizde yükselirken, kariyer basamaklarını tırmanırken, dostlarınız da dünyanın başka bölgelerinde aynı serencamı yaşayacaktır. Bunun için asla kendinizi, yaptıklarınızı ve dostluklarınızı küçümsemeyin. Burada edindiğiniz tecrübeleri asla hafife almayın.

TÜRKEN çatısı altında hayata geçirdiğiniz küçük projelerin sizleri geleceğe hazırlayan, yetiştiren, çok daha büyük çalışmalara öncülük eden kıymetli deneyimler olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Unutmayın ki mermeri delen suyun şiddeti değil damlaların sürekliliğidir. Bizim inancımızda ibadetin bile az da olsa düzenli, sürekli olanı makbuldür. Burada yapılan çalışmalar kimi zaman meyvelerini 10 yıl sonra, kimi zaman 20 yıl sonra, belki 50 sene sonra verecektir. Ama bugün sizlerin yaşadığı zorlukları sizlerin çocukları, torunları inşallah yaşamayacaktır.

Sevgili gençler;

Ben 40 yıldır siyaset yapıyorum. İlk gençlik yıllarımdan beri hayatım mücadeleyle geçti. Bu süreçte şu gerçeğe defaatle şahit oldum: Eğitime, kaliteye ve insani ilişkilere yapılan yatırım, her zaman katlanarak geri döner. Okuyan, araştıran, kendi alanında en iyisi olmak için çaba gösteren biri eninde sonunda hedeflerine ulaşır ve bunun da bahtiyarlığını yaşar. Şunu unutmayın: Sabır, insanı maksadına en hızlı ulaştıran kılavuzdur. Onun için ‘men sabera zafera / sabreden kimse zafere ulaşır.’ Niyeti sağlam, istikameti muhkem olanın evvel Allah başaramayacağı hiçbir mücadele yoktur.

Peygamber Efendimizin bir hadisinde de müjdelediği üzere, özellikle sizin gibi ilim tahsili için yola çıkanların yardımcısı Cenabı Allah’tır. Başarının sırrı da yine Efendimizin, ‘iki günü birbirine eşit olan ziyandadır’ tavsiyesinde gizlidir. Ecdadımız meseleye bu şuurla yaklaştıkları dönemlerde devlet yönetiminden ticarete, diplomasiden eğitime kadar her alanda çığır açan çalışmalara imza atmıştır. Bu ilkeye sırtımızı döndüğümüzde ise, gerileme maalesef mukadder olmuştur.

Burada hepimize, özellikle de siz öğrencilerimize örnek olması için dünyaca meşhur bilim tarihçisi Profesör Doktor Fuat Sezgin Hocamızın bir anekdotunu aktarmak istiyorum. Fuat Hocamız ilmi çalışmaları yanında ülkemize kazandırdığı İslam, Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesiyle bizim için farklı bir konuma sahiptir. Bir gün Fuat Sezgin Üstadımızı hocası Profesör Doktor Hellmut Ritter yanına çağırır ve günde kaç saat çalıştığını sorar. Fuat Sezgin Hoca da büyük bir iftiharla, ‘efendim günde 13-14 saat çalışıyorum’ der. Bunun üzerine Profesör Ritter, ‘Bu tempoyla sen iyi bir bilim adamı olamazsın’ der. ‘Eğer gerçekten büyük bir bilim adamı olmak istiyorsan çalışma saatlerini artırmalısın’ der. Profesör Fuat Sezgin kendisi adeta 24 saat çalışır. Günler uzun olsaydı daha çok çalışacaktı. ‘Ben ondan sonra çalışmamı 17 saate çıkardım. Bu, 70 yaşıma girinceye kadar devam etti. 70 yaşından sonra çalışmamı bir-iki saat azalttım, şimdi aşağı yukarı 13-14 saat çalışmaya gayret ediyorum’ diye anlatıyor.

Ben sizlerin de meseleye bu şekilde yaklaştığınıza, sabırla, azimle, kararlılıkla çalışmalarınızı devam ettireceğinize inanıyorum.

Değerli arkadaşlar;

Ülke olarak biz yaklaşık 2 asırdır yurt dışına öğrenci gönderiyoruz. Osmanlı’nın son döneminde devletin zayıflamasının önüne geçmek için dönemin idarecileri tarafından Batıya talebe göndermek, bir çözüm yolu olarak görülmüştür. Bunda amaç Batının ilmini ve fennini almak, yetişmiş insan kaynağı ile Devlet-i Aliyyeyi çöküşten kurtarmaktır. Niyet son derece samimidir. Ancak hedeflenen sonuca bir türlü ulaşılmamıştır. İlmini ve fennini tahsil için Batıya gönderilenler çoğu zaman Batının sadece kültürünü alarak, benliklerini de kaybederek ülkelerine geri dönmüşlerdir.

Kendilerinden ülkeleri için kurtuluş reçetesi hazırlaması beklenenler, maalesef Batının gönüllü ajanları, adanmış havarileri haline gelmiştir. Kendi milletine tepeden bakan, kendi değerlerinden tiksinen bu sözde aydınların bize verdikleri zararı emin olun düşman dahi vermemiştir. Çünkü bunlar ülkesinin menfaatleri için çalışmak yerine, yabancı şirketlerin, devletlerin, kurum ve kuruluşların çıkarlarına hizmet etmişlerdir. Geçmişte Türkiye’nin sanayi hamlelerini daha emekleme aşamasındayken sabote edenlerin bunlar olduğunu görüyoruz. Bu kesimlerin ülkemizin her açıdan dışa bağımlı olması için özel çaba harcadıklarına da şahit oluyoruz. Bunların ihanet edemeyecekleri hiçbir değer, hiçbir ilke yoktur. Ne yazık ki dün olduğu gibi bugün de benzer kesimlere medeniyet coğrafyamızda çokça rastlıyoruz.

15 Temmuz gecesi darbe teşebbüsünün faili olan Fethullahçı terör örgütü işte böyle bir güruhtur. Beynini Pensilvanya’da yaşayan bir şarlatana ipotek etmiş bu mankurtların neler yapabileceklerini hep beraber gördük yaşadık. Bunların içinde proflar da var, bunların içinde mültimilyarder zenginler de var, ama bunların hiçbiri kar etmiyor. Satmaksa, iradeyi ve aklı kiraya vermekse, ha verdiğin andan itibaren işte tablo bu olacaktır. Ruhunu 1 dolara satışa çıkaran bu insan müsveddeleri 15 Temmuz gecesi bize tarihimizin en büyük ihanetini yaşattı. Devletin namuslarına emanet ettiği silahları, kendi milletine çevirmekten ve gerektiğinde kullanmaktan çekinmediler. İşte bütün video çekimleriyle neler yaptıklarını hep izledik, takip ettik, ediyoruz.

Bu hainlerin elebaşlarına baktığınızda, birçoğunun iyi eğitim aldığını, iyi okullarda okuduğunu, ülkemizin en kritik kurumlarında görev yaptıklarını görüyorsunuz. Eğitim belki cehaleti alıyor, ama hainlik, karaktersizlik, soysuzluk baki kalıyor. Vatanına, milletine, kendi bağrından çıktığı topluma aidiyetini kaybedenin varacağı tek yer; unutmayın, ihanet çukurudur. Hiçbir medeni devlet, darbe teşebbüsü gibi demokrasiye ve milli iradeye yapılan bir saldırıyı cezasız bırakmaz. 15 Temmuz gecesi işlenen bu suçun hesabını da bizler hukuk içinde soruyoruz, soracağız. Bundan geri adım atmak yok.

Birileri zaman zaman bize akıl vermeye çalışıyor, bunlar bu akıllarını kendilerine saklasınlar. Biz, milletimizin huzuruna kastedenlere bu işin hesabını sormaya devam edeceğiz. Yaşanan ihanetin milletimizin yüreğinde açtığı derin yaraya rağmen infiale kapılmadan, intikam hissi gütmeden adaletin tecellisi için sabırla çalışıyoruz. Parlamentomuzu bombalayan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni bombalayan, Emniyet Teşkilatımızın en önemli Harekât Merkezini bombalayan ve buralarda onlarca-yüzlerce vatan evladının şehit olmasına zemin hazırlayanları kusura bakmasınlar bizler affedemeyiz. Allah’ın affetmediğini kul olarak bizim affetme yetkimiz yoktur.

Sevgili gençler;

Şunu bu vesileyle bir kez daha açık ve net ifade etmek istiyorum: Bu ihanet hiç kimsenin yanına kar kalmayacaktır. Türk adaletinden firar ettiklerini düşünen korkaklar bir gün mutlaka döktükleri kanın hesabını vereceklerdir. Yıllarca dünyanın her köşesinde ‘hizmet, himmet, diyalog’ diyerek örgütlenen bu ihanet şebekesinin foyası ortaya çıkmıştır. Birçok ülke kimi açıktan ve doğrudan, kimi de örtülü olarak FETÖ konusunda gerekli tedbirleri almaktadır.

Elbette dost bildiğimiz kimi ülkelerin sırf Türkiye’ye zarar vermek için örgütü kullanmaya devam ettiğini biz gayet iyi biliyoruz. Nerede, kim, neler yapıyor, bunları gayet iyi biliyoruz. Ama öyle durum var ki sabretmek bizim için bir mecburiyet oldu. Bugün kısa vadeli çıkarları için örgüte kol-kanat gerenlerin, yarın bu ihtiyaç ortadan kalktığında neler yapacağını hep birlikte göreceğiz. Çünkü herkes bilir ki akrebin karakteri sokmak, hainin karakteri de ihanet etmektir. FETÖ’cüler kimin eteğine yapışırsa yapışsınlar, dünyanın neresine kaçarsa kaçsınlar, kullanılma sürelerinin ne zaman dolacağının endişesiyle daima korku içinde zelil bir şekilde yaşayacaklardır.

Değerli kardeşlerim;

Bu süreçte sizlere de çok önemli görevler düşüyor. Atalarımız, ‘doğru yerinden kalkana kadar yalan dünyayı dolaşır’ derler. Bugün birileri şahsıma, AK Parti’ye ve ülkemize düşmanlıkları hasebiyle FETÖ’nün yalanlarının yayılmasına destek veriyor. Örgüt kara propaganda faaliyetlerine hem Amerika’da, hem de dünyanın farklı coğrafyalarında tüm hızıyla devam ediyor. Yalanın panzehri elbette hakikattir. Hakikat güneşinin ışıklarına direnebilecek hiçbir karanlık yoktur. Bu anlayışla çalışmalarımızı yürütmemiz gerekiyor.

Sizlerden bir taraftan derslerinize, eğitiminize eğilirken, diğer taraftan da ümmetin ve insanlığın geleceği için tehdit oluşturan bu ve bu tür yapılara karşı mücadele etmenizi özellikle rica ediyorum. FETÖ’nün DEAŞ’tan veya PKK’dan bir farkının olmadığını herkesin görmesi, anlaması gerekiyor. FETÖ, milletimize çektirdiği acılar yanında Amerika’da birçok sahtekârlığa ve usulsüzlüğe de imza atıyor.

İşte ‘charter scholl’ları üzerinden yapılan vurgunun, buz dağının sadece görünen yüzü olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Sadece bunu Amerikalı dostlarımız hala anlamadılar veya anlamak istemiyorlar. Bu okullarda yapılan hırsızlıkların da yavaş yavaş ifşa olmaya, basında ve kamuoyunda tartışılmaya başlandığını görüyoruz. Amerikalı dostlarımızın çok uzak olmayan bir gelecekte bu örgütü gerçek yüzüyle göreceklerine inanıyorum. Allah’ın yardımı, milletimizin desteği, sizlerin ve bizlerin ortak çabasıyla bu tehdidin de üstesinden hep birlikte inşallah geleceğiz.

Ben bu düşünceyle sözlerime son verirken, öğretim hayatınızda ve vakıf çalışmalarınızda sizlere Rabbimden muvaffakiyetler diliyorum. Yaptığınız çalışmalarda desteğimizin her zaman sizlerle olduğunu bilmenizi istiyorum. Vakfımızın bugünlere gelmesinde emeği geçenleri tekrar tekrar tebrik ediyor, özellikle şu anda inşası başlayacak olan hizmet binasının, yurt binasının, orada kalacak lisans-lisansüstü ve doktora öğrencileri dahil olmak üzere onlar için adeta eğitim-öğretimde bir hareket merkezi olmasını temenni ediyorum. Bir diğer taraftan Türkevi’nin de yakınında böyle bir eserin yapılması inanıyorum ki buradaki kaynaşma, dayanışma için çok çok farklı etkinliklere de vesile olacaktır.

Hepinize en kalbi selam ve muhabbetlerimi sunuyorum. Kalın sağlıcakla.