Değerli muhtarlarımız,
Kıymetli kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle, hasretle selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz. Muhtarlar Toplantımızın 38’ncisinde sizlerle birlikteyiz.
Bugün de Adana, Adıyaman, Ankara, Balıkesir, Çorum, Düzce, Hatay, Mersin, Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa illerimizden gelen siz kıymetli muhtarlarımızı misafir ediyoruz. Yerimiz küçük, ama gönlümüz büyük. İnşallah yeni yerimiz yapılıyor, orada aynı anda 2 bin civarında muhtarımızı ağırlayabileceğiz, ikramlarımızı orada milletim adına sizlere yapabileceğiz.
Sözlerimin hemen başında dün Şırnak Şenoba’daki helikopter kazasında şehit olan, aralarında Tümgeneral Aydoğan Aydın Paşamızın da bulunduğu 13 askerimize, ayrıca Lice’deki operasyonda şehit olan 3 askerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun.
23. Sınır Tümen Komutanlığı görevini yürüten Tümgeneral Aydın’ı Kayseri Komando Tugay Komutanı olduğu dönemde gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişimine kadar sergilediği o güçlü duruşla da hatırlıyoruz. 15 Temmuz’da da güçlü bir duruşu olmuştu. Ve Kato Dağındaki operasyonları yöneten Tümgeneral Aydın, buradaki başarısıyla da gerçekten çok değerli müstesna bir komutan olduğunu göstermiştir. Ülkemizin bundan sonra vereceği mücadelelerde de önemli görevler üstlenmesini beklediğimiz bu komutanımızın ve diğer askerlerimizin kaybından fevkalade müteessirim.
Rabbimiz bize şehitlerimizin diri olduğunu, fakat bizim bunu göremediğimizi Kur’an-ı Kerim’de beyan ediyor. Görüyorsunuz şehitler tepesi hiç boş kalmıyor. “Şehitler tepesi hiç boş değil, / Toprağını kahramanlar bekliyor / Ve bir bayrak dalgalanmak için rüzgâr bekliyor.” Eğer biz bugün ay-yıldızlı bayrağımızın altında özgürce nefes alıyorsak, minarelerimizden ezanlar beş vakit okunmaya devam ediyorsa, geleceğimize güvenle bakabiliyorsak, bunu şehitlerimize, gazilerimize ve onların yolundan giden kahramanlara borçluyuz.
Şehit Tümgeneralimiz Aydoğan Aydın’ın 1992 yılında henüz bir üsteğmen iken yazdığı Hanke’ye Ağıt isimli şiiri burada sizinle paylaşmak istiyorum.
“Doksan kişiydik biz o gün.
Aç, susuz, uykusuz.
Nasır tutmuş ayaklarla,
Yürüyorduk kaygusuz.
Sis, çamur, kanla, terle
Üzerindeydik bulutların.
Ayrım Hanke Yaylası'nda,
Yeşerirken umutlarım.
Soğuk namlular elimizde,
Yürüyorduk dağlara.
Şehitlerden selam geldi,
Savaşan tüm sağlara.
Uzaklarım yakınlaştı,
İnancımla, davamla.
Uyan Hanke geliyorum,
Heybetimle, havamla".
Evet, mücadelesiyle milletimizin umutlarını yeşerten komutanımızın ruhu şad mekânı Cennet olsun.
Bir hafta önce Kato Dağında İçişleri Bakamız Sayın Soylu ile beraber orada incelemelerde iken kendisiyle telefonla görüşmüştüm ve orada, “Cumhurbaşkanım, bizim bu mücadelemiz sadece burası için değil. Buralarda zafere ulaştığımızda İstanbul’da da zafere ulaşmış olacağız, Ankara’da da, yurdumuzun dört bir yanında da.” demişti. İşte bu kahramanlarla yürüyoruz. Ruhun şad olsun. Hiç merak etme, Allah’ın izniyle bıraktığınız yerden bu bayrak yere düşmeden yola devam ediyoruz. Bir kez daha terörle mücadelede ve 15 Temmuz’da verdiğimiz tüm şehitlerimizi rahmetle yad ediyorum.
Değerli kardeşlerim;
Vatan topraklarımızın her bir karışı bizim namusumuzdur, kimseye el uzattırmayız. Buna cüret edene de dünyayı dar ederiz. İstiklal Harbimizden bugüne kadar vatan topraklarını korumak için kesintisiz bir mücadele yürütüyoruz. Terör örgütleri üzerinden ülkemizi bölmeye, milletimizi parçalamaya çalışanlara hamdolsun bugüne kadar aman vermedik, inşallah bundan sonra da vermeyeceğiz.
Bu güçlü duruşun elbette bir bedeli var. Şehitler veriyoruz, gazilerimiz oluyor; ama emin olun, hiçbir şehidimizin kanını yerde, geride bıraktıklarının ahını havada koymuyoruz. Hiçbir gazimizin yaptığı fedakârlığı karşılıksız bırakmıyoruz. Sadece son 2 yıl içerisinde sınırlarımız içinde ve dışında yaptığımız operasyonlarda 10 bin teröristi etkisiz hale getirdik. Buna karşılık dün Lice’de ve Şenoba’da verdiklerimizle birlikte 945 şehidimiz var, yani 1’e 10. Aynı dönemdeki operasyonlarda 8300 silah, 1 milyon 270 bin mermi, 360 ton patlayıcı madde, 18 bin el bombası ve el yapımı patlayıcı ele geçirildi.
Şimdi soruyorum sizlere; bir orduyu baştan sona donatacak kadar büyük miktarlardaki bu silahları, bu mühimmatı terör örgütlerine verenlerin amacı nedir? Kimse kimseyi kandırmasın; amacın, Türkiye’yi bölmek, parçalamak, bölgemizdeki pek çok ülkenin başına gelen felaketlere maruz bırakmak olduğu gün gibi aşikârdır. Terör örgütleri bu kirli hedeflerin sadece maşalığını yapıyor. Devletimiz her kademesine sızmış hainlerden temizlendikçe, terörle mücadelede elde ettiğimiz başarılar da artıyor.
Geriye doğru dönüp baktığımızda terörle mücadelemizin niçin arzu ettiğimiz şekilde ilerlemediğini çok daha iyi görüyoruz. ‘Hırsız içeriden olunca kapı kilit tutmaz’ diye bir atasözümüz var. Hırsız içeriden, sıkıntı oradan kaynaklanıyor. FETÖ ve PKK için gayret eden içerideki hainler, ülkemize verdikleri pek çok zararın yanında terörle mücadelemizi de baltalamışlardır.
Suçüstü yakalandıkları halde şimdi mahkemelerde ne diyorlar? “Görmedim, duymadım, söyledim” diyerek üç maymunu oynayan FETÖ’cüler kendilerini bekleyen acı sondan kurtulamayacaklar, bunu da açıkça söylüyorum. Siz kime anlatıyorsunuz, kime bu oyunu oynuyorsunuz? Sen F16’larla, helikopterlerle, tanklarla, modern silahlarla bu milletimin üzerine geleceksin, hala ‘görmedim, bilmiyorum, ben yapmadım’ diyeceksin; kimi aldatıyorsun? Bütün belgeler, her şey, görüntüler ortada. Yurt dışındaki ağababalarının da peşlerini bırakmayacak, adım adım takip ederek hak ettikleri akıbete duçar olmalarını sağlayacağız. Milletimiz kendi gönlünde bunları zaten en ağır cezaya, ihanet cezasına mahkûm etmiştir. Milletimiz adına karar veren mahkemelerin kararlarının da bu şekilde neticeleneceğinden şüphe duymuyorum.
Diğer terör örgütleri için de aynı durum geçerlidir. Artık bu ülkenin ekmeğini yiyip bu milletim imkânlarını kullanıp gizliden gizliye ülkesine ihanet etme dönemi geride kaldı. 2015 yılındaki çukur eylemleri PKK’nın, 15 Temmuz darbe girişimi de FETÖ’nün gerçek yüzünü göstermiştir. Bir şüpheniz var mı bunda kardeşlerim, her şey ortada mı, soruyorum sizlere? Sizler muhtarlar olarak bu işlerin içinde değil misiniz, en yakından bunları görmüyor musunuz? Görüyorsunuz. Ve devlet muhtarlarıyla da el ele çalışarak Allah’ın izniyle bunları tamamen gün yüzüne çıkaracaktır. Bu örgütler yularlarını ellerinde tutan güçlerle birlikte deşifre olmuşlardır. Açık konuşuyorum; eğer kendilerine verilen dış destek olmasa, Türkiye bölücü terör örgütünü de, diğer terör örgütlerini de bu yılsonuna kalmadan eylem yapamaz hale getirecek imkâna, kabiliyete ve kararlılığa sahiptir. Elbette o destekler bir gün kesilecektir.
Değerli kardeşlerim;
İşte bu noktada Türkiye’nin güvenliğinin ve geleceğinin sadece kendi sınırları içindeki mücadeleyle mümkün olmadığını hepimiz bilmeliyiz, bu bir gerçek. Hatırlarsanız bir dönem Suriye tarafından atılan kurşunlarla, roketlerle Kilis’te ve sınır boyundaki yerleşim yerlerimizde her gün kayıplar veriyorduk. Vatandaşlarımız yolda giderken önleri yerine gökyüzüne bakarak yürür hale gelmişlerdi. Bunun üzerine ne yaptık? Gaziantep’te gerçekleştirilen bir canlı bomba saldırısının ardından -ki o gün 53 kardeşimiz şehit oldu- kararımızı verdik. Dedik ki ‘Fırat Kalkanı Harekâtını başlatacağız.’ Başlattık mı? Cerablus’tan girdik mi, ardından Er Rai’den girdik mi? Ardından Dabık’a indik mi, Dabık’tan El Bab’a girdik mi? Girdik ve DEAŞ’ı buralardan temizleyip attık, o toprakları sahipleri olan Arap kardeşlerimize verdik.
Sağdan ve soldan ciddi şekilde sıkıştırılmamıza rağmen bu operasyonu hedefine ulaştırdık. ‘Kusura bakmayın’ dedik, ‘Artık göbeğimizi biz kendimiz keseceğiz. Çünkü sizlerle dayanışma halinde bunu yapalım dedim olmadı.’ Şimdi buradan yine söylüyorum: Bundan sonra da eğer topraklarımıza oralardan en ufak bir taciz olursa, saldırı olursa, biz sağa-sola bakmadan gereğini yaparız, hiç kimse bundan endişe etmesin.
Şu anda 911 kilometrelik Suriye sınırının yaklaşık 650 kilometresini duvarlarla örmüş vaziyetteyiz, çok muhkem duvarlar örüyoruz. Ve bu 911 kilometreyi aynı şekilde öreceğiz ki teröristlerin giriş çıkışlarını, silah aktarmalarını, şunu-bunu engelleyelim. Sadece duvar örmekle kalmıyoruz ve bu duvarları da aynı zamanda tüm araç gereçlerle donatıyoruz. İşi kolaylaştıracağız. Irak sınırında aynı şeyi yapacağız ve İran sınırının da uygun olan yerlerinde bunu gerçekleştireceğiz. Çünkü bu teröristlerin giriş-çıkışları ülkemize daha kontrollü bir şekle dönüşsün, giremeyecekler. Sadece malum giriş-çıkış kapıları vardır, oralardan giriş-çıkış yapabilir. Kim? Normal vatandaş, terörist değil. Bugün artık Kilis’te hiçbir vatandaş inşallah nasıl ‘başımıza roket düşer mi’ endişesini taşımıyorsa, tüm illerimizde de artık bu hale inşallah geleceğiz. Teröristlerden temizlediğimiz bölgelere dönen 100 binin üzerinde şu anda Suriyeli kardeşimiz de kendi topraklarında güvenli bir şekilde hayatlarını sürdürüyor. 100 bin Suriyeli topraklarına döndü.
Buradan çıkartacağımız ders şudur: Ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyorsak, önce sınırlarımızın ötesini güvenli hale getirmek mecburiyetindeyiz. Hem kendi vatandaşlarımızın, hem de bize sığınmış kardeşlerimizin geleceği için bu sorumluluğu üstlenmek mecburiyetindeyiz. Bizden sınırlarımız boyunca gözümüz göre göre bir terör devleti kurulmasına sessiz kalmamamızı bekleyenler kusura bakmasınlar, bizi hiç tanımamış demektir. Geçmişte kurumlarımıza sızmış ihanet çetesi mensupları vasıtasıyla belki bu tür operasyonlar yapabiliyorlardı, ama artık o günler geride kaldı.
15 Temmuz ihanet girişimi daha önce sezdiğimiz, tahmin ettiğimiz, ufak-tefek emarelerini gördüğümüz pek çok gerçeği gün ışığına çıkardı. Karşı karşıya geldiğimizde yüzümüze gülenlerin arkamızda neler çevirdiğinin gayet iyi farkındayız. Elbette bizim önceliğimiz, meselelerimizi siyaset yoluyla, diplomasi yoluyla, görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturmaktır. Ama bunların işe yaramadığı yerde ülkemizin ve milletimizin bekasını korumak için kanımızın son damlasına kadar mücadele etmesini de çok iyi biliriz.
Değerli kardeşlerim;
Şairin dediği gibi, “Bu vatan toprağın kara bağrında / Sıradağlar gibi duranlarındır. / Bir tarih boyunca onun uğrunda / Kendini tarihe verenlerindir.” İşte 15 Temmuz’da gördük ki, bugün de ülkemizde kendini tarihe vermeye hazır 80 milyon kahraman hazır bekliyor. Bizim bu topraklardan başka vatanımız yoktur, olmayacaktır. Ülkemizi korumak için nereye kadar gitmemiz gerekiyorsa oraya kadar gideceğimizden de kimsenin şüphesi olmasın. İşte bunun için ne demiştim, ‘bir gece ansızın gelebiliriz.’ Ne zaman, nerede, herhalde bunu açıklayacak değiliz.
Değerli muhtar kardeşlerim;
Esasen bizim endişemiz ve kavgamız sadece kendimiz için de değildir. Biz ülkemizdeki ve bölgemizdeki kardeşlerimizle birlikte tüm dünyanın huzuru, güvenliği, iyiliği için çalışıyoruz. Özellikle terörle mücadele konusundaki hassasiyetimizin, çağrılarımızın gerisinde bu anlayış vardır. Türkiye’nin sözüne kulak verilmedikçe dünyanın her köşesinde terör eylemlerinin cüreti ve sıklığı artıyor. Son dönemde Afganistan’dan Fransa’ya, Pakistan’dan İsveç’e, Irak’tan Belçika’ya, Suriye’den İngiltere’ye, Filipinler’den Almanya’ya kadar pek çok ülkede kanlı terör saldırıları oldu. Bakınız bu terörü Türkiye’nin sorunu olarak görenler için çok ibretlik bir fotoğraftır işte bu olaylar.
Türkiye, 5 bin terör şüphelisini sınır dışı ederken, -bunlar terör şüphelisi, bunları sınır dışı ediyoruz ve haber de veriyoruz- 53 binine ülkeye giriş yasağı koyarken, maalesef bugün eylemlerle sarsılan Avrupa ülkelerinden ciddi bir istihbarat desteği alamamıştır. Tam tersine bu ülkeler Türkiye’nin terör örgütü üyesi olarak bildirdiği isimleri korumuş, kollamış, hatta iltica başvurularını kabul etme yoluna gitmiştir. Almanya bunlardan bir tanesidir, bakın bu kadar açık konuşuyorum. Hatta hatta şu anda birçok NATO’da görev yapan subayları dahi bazı NATO’daki ortaklarımız, müttefiklerimiz iltica taleplerini kabul etmişlerdir.
Geçtiğimiz günlerde Amerika’da ırkçı bir terörist, sadece ve sadece Müslüman oldukları için iki kadına saldırmışlardır. Aynı terörist, onları korumaya çalışan iki kişiyi de bıçaklayarak öldürmüştür. Amerika bu olayın vahametini, dikkat edin ‘terörist’ olarak suçlamıyor, bunu ‘nefret suçu’ diyerek azaltmaya çalışsa da bu bir terör saldırısıdır. Buna nasıl nefret suçu dersin, böyle bir şey olabilir mi? Ey Amerika, ekonomik olarak dünyada çok büyük bir ülke olabilirsin, ama hak ve adaletler konusuna gelince kusura bakmayın.
Bakınız Amerika’da bugüne kadar alışılmış bir gelenek vardı. Hemen hemen her Ramazan’da dışişleri bakanları oradaki Müslümanlara iftar verirlerdi. Fakat bu Ramazan’da Amerika Dışişleri Bakanlığı bu iftarı iptal etti. Hani nerede, hani ayrımcılık yoktu? Hani siz inanç özgürlüğüne karşı değildiniz? Peki, bu yaptığınız nedir? Şimdi bizim de tabii ki bakışımız ister istemez değişiyor. Biz uygulamaya bakarız, lafa değil. Mısır'da sadece dinlerinden dolayı Hristiyanlara saldıranlar nasıl teröristse, Amerika'da sadece dinlerinden dolayı o kadınlara saldıran, onları savunmaya çalışanları da öldüren kişi veya kişiler de teröristtir.
Batı ülkeleri teröristlere, terör örgütlerine karşı sergiledikleri bu çifte standardı terk etmeden huzura ve güvene kavuşamayacaklardır. Türkiye, teröristlerle ilgili talepte bulunduğunda, “bizde yargı bağımsızdır” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışanlar, benzer istekleri bize yönelttiklerinde aynı ilkeyi asla gözetmiyorlar. ‘İşte böyle böyle, bizim vatandaşımız sizde cezaevinde, onu bize verin’; tamam da, önce siz cezaevinde olmayan terörist başını bize bir verin bakalım. Ona 400 dönüm arazi tahsis edeceksiniz, oradan 170 ülkeyi idare edecek, böyle bir terörist, 80 koli dosya göndereceğiz, bütün bunlar elinizde, buna rağmen hala öyle mi-böyle mi deyip zaman kazanmaya çalışacaksınız, böyle bir şey olamaz.
Bu, aramızdaki itimadı sarsar ve nitekim de sarsıyor. Biz bedel ödüyoruz, 249 şehidimiz var bizim 15 Temmuz gecesi, 2193 gazimiz var. Siz bize bunları unutturamazsınız. Kusura bakmayın, bundan sonra her şey karşılıklı; sizin yargınız mı var, bizim de yargımız var. Hepimiz de çok iyi biliyoruz ki terörle ilgili hususlar yargıdan önce siyasetin konusudur ve bir devlet politikasıdır.
Buradan tüm dünyaya çağrıda bulunuyorum şu mübarek Ramazan gecesinde, iftarında, tüm muhtar kardeşlerimin olduğu şu güzel muhabbet sofrasında: Terör örgütleri ile ilgili siyasetinizi, tavrınızı, tutumunuzu ey dünya, lütfen gözden geçiriniz. İşinize gelen eylemleri yapan terör örgütlerine arka çıkar, silah ve para başta olmak üzere her türlü desteği verirseniz, namlunun ucu size döndüğünde sesinizi duyacak kimse bulamazsınız, bunu da böyle biliniz. Biz teröre çok kurban vermiş, terör yüzünden büyük maddi ve manevi acılar çekmiş bir ülke olarak tüm dünyaya çok geç olmadan bu konuda ortak bir anlayış birliğine varılmasını teklif ediyoruz. Bu çağrımızda samimiyiz ve üzerimize düşenleri yapmaya hazırız.
Değerli kardeşlerim;
Türkiye’nin gücü karşılaştığı tüm zorluklara, sıkıntılara, saldırılara, engellemelere rağmen kendi yolunda yürüyebilme iradesine ve imkânına sahip olmasından kaynaklanıyor. Biz hem terörle mücadele ederiz, hem insani kalkınma yardımlarında milli gelirimize oranla ilk sırada yer alacak bir gayret ortaya koyarız, biz böyle bir ülkeyiz. Niye? Biz şunu biliyoruz: Veren el alan elden hayırlıdır. Biz hem bölgemizdeki krizlerle uğraşırız, hem küresel düzeyde yatırımları hayata geçiririz. Biz hem ekonomide maruz kaldığımız haksız engellemelerin üstesinden geliriz, hem de büyümemizi devam ettiririz.
İşte Nisan ve Mayıs ayı ihracat rakamları açıklandı. Nisan'da ihracatımız bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde –küsuratlı söylemeyeyim- 17 artış gösterdi. Mayıs ayı geçici rakamları da bu ayda ihracatın yine küsuratlı söylemiyorum, yüzde 16 arttığına işaret ediyor elhamdülillah. Yılın ilk beş ayındaki ihracat artışı yüzde 10 seviyesindedir. Mayıs itibariyle de 12 aylık ihracatımız da 147 milyar doları buldu. İşadamlarımızla dünyayı adeta karış karış gezerek yeni kapılar açmak için gösterdiğimiz çabaların meyvelerini hamdolsun yavaş yavaş topladığımızı görüyoruz. Şu anda Rusya da yaptırımlarını Sayın Putin’in attığı imza ile kaldırmış durumda. İnşallah Rusya’ya yönelik ihracatımız da hareketlenecektir.
İstihdamın da sıkıntılı dönemini geride bıraktık. Başlattığımız istihdam seferberliğiyle yılbaşından bu yana, bakınız 1,2 milyon yeni istihdam oluşturduk. Hani bir toplantı yaptık ya Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde, bütün işadamlarına seslendik, ‘Hadi bakalım, şimdi bir alım yapacaksınız. 1, 5, 10, ne olacak al, ihtiyacın var, bak bu kadar imkânlar da veriyoruz. Bu işsiz kardeşlerimiz, ama düz işsiz, bunları alın ki sizler de bu arada hem o kardeşlerimize sahip çıkmış olun, hem de bu işsizliği bu bir milli mesele, yerli mesele, beraber bunu çözelim.’ Sağ olsunlar, 1,2 milyon işsiz iş sahibi oldu. İnşallah yakın bir zamanda işsizliği yeniden tek haneli rakamlara düşüreceğiz.
16 Nisan halkoylamasıyla birlikte 2013 yılından beri neredeyse kesintisiz bir şekilde süren seçim ve karmaşa dönemini artık geride bıraktığımıza inanıyorum. Önümüzdeki dönemde önce milletimizin birikmiş meselelerinin çözümüne yönelik, 180 günlük bir kısa vadeli eylem programı hazırlayıp hayata geçireceğiz, yani yılsonu itibariyle. Ardından 2019 seçimlerine kadar olan dönemi en verimli şekilde kullanmanın gayreti içinde olacağız. Bu süreçte 2023 hedeflerimizi güncelleyecek ve bu yöndeki çalışmalarımızı hızlandıracağız. Ayrıca 2035 yılına yönelik hedeflerimizi belirleyeceğimiz yeni bir çalışma başlatıyoruz. Milletimiz bugüne kadar bize her konuda destek verdi, güç verdi, şimdi sıra bizde. Milletimizin bu fedakârlıklarına, bu gayretlerine karşılık demokraside ve ekonomide yeni atılım dönemini inşallah hep birlikte neticeye ulaştıracağız.
Değerli kardeşlerim;
Muhtarlarımızla her buluşmamız Türkiye’nin ve dünyanın tüm meselelerini siyasetten ekonomiye, kültürden spora her konuyu değerlendirdiğimiz adeta bir fikir şöleni şeklinde geçiyor. İlk başlarda birileri bizim buradaki muhabbetimizin, kucaklaşmamızın anlamını çözemedikleri için meseleyi çarpıtmaya, hatta işi muhtarlarımıza hakarete kadar vardırıyorlardı. Sonra baktık ki onlar da muhtarlarla toplantı yapmaya başladılar, elhamdülillah iyi bir gelişme değil mi? Çünkü ne kadar bir araya muhtarlarla gelen siyasiler, genel başkanlar, liderler olursa, neticeye ulaşmak da o kadar hızlanır. Açıkçası bundan memnun olduk, hiç değilse bu şekilde muhtarlarımız aracılığıyla ülkemizin ve milletimizin gerçek gündemini, gerçek meselelerini öğrenme imkânına kavuşurlar diye ümit ediyoruz.
Demokrasi piramidinin ilk basamağı olan muhtarlar, onlarla beraber son basamağı olan Cumhurbaşkanının bu güzel birlikteliği, aradaki tüm mekanizmaları da tabii olarak harekete geçiriyor. Milletvekilinden belediye başkanına, vali ve kaymakamına kadar herkesin muhtarımızla olan ilişkilerine çeki-düzen verdiğine bu buluşmalarımızın inanıyorum.
16 Nisan halkoylamasıyla kabul edilen Anayasa değişikliğinin ardından yeni bir döneme girdik. Bu yeni dönemde inşallah sizlerle daha yakın bir istişare ve işbirliği içinde olacağız. Her ne kadar bazıları ‘muhtarlıklar kapatılacak’ yalanıyla kafaları bulandırmaya çalıştıysa da, 16 Nisan’da bunlara en güzel cevabı sizlerin verdiğini biliyorum. Muhtarlıklar kapandı mı? Böyle şeddeli yalan olur mu? Anayasayla teminat altına alınmış olan bir muhtarlık müessesesini, ‘seçilecek cumhurbaşkanı ertesi gün kapatacak’ diyor. Böyle bir şey yok, nasıl bu yalanı da uyduruyorsun? Değerli kardeşlerim, siyaset dürüstlük üzerine kuruludur, yalan üzerine değil. Onun için de yalana müracaat edenlere benim muhtarlarım haddini bildirmelidir.
Muhtarlarımız yeni Türkiye’nin inşasında bizim en büyük yardımcılarımız olacaktır. Mahalleler ve köylerden başlayıp dalga dalga ülkemizin tamamını kucaklayacak yeni demokrasi ve kalkınma hamlemiz için hep birlikte çok daha fazla çalışmalı, gayret göstermeliyiz. Yaşadığımız sıkıntılar ne kadar büyük olursa olsun, bu sıkıntıları çıkartanlar ne kadar güçlü olursa olsun asla geri adım atmayacağız.
Değerli kardeşlerim;
Rahmetli Abdürrahim Karakoç ne diyor? “Yerindedir daha aklım, iradem / Ve işte yeminim, işte ifadem! / İlk insan, ilk nebi Hazreti Âdem, / Susarsam, hakkını helâl etmesin.” Evet, biz de susmayacağız, mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz, anlaştık mı muhtar kardeşlerim? Çünkü sizler yerelden başlayan, genele yayılan bir davanın mücadele erlerisiniz, bunu böyle biliniz. Demokrasi sizde başlar ve bilesiniz ki sizde biter. Onun için yükünüzün ne kadar ağır, ne kadar önemli olduğunu bilmenizi özellikle istirham ediyorum.
Ve bu duygularla bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, bu gazi mekânı teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum. Mahallerinizdeki, köylerinizdeki kardeşlerime en kalbi muhabbetlerimi, selamlarımı iletmenizi rica ediyorum. İftarımızı birlikte yapacağız. Şimdilik sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor. Allah yar ve yardımcınız olsun diyorum. Kalın sağlıcakla.