AK Parti’mizin saygıdeğer mensupları,
Kurucular Kurulumuzun, Merkez Karar ve Yürütme Kurulumuzun, Merkez Disiplin Kurulumuzun, Demokrasi Hakem Kurulumuzun kıymetli üyeleri,
Çok değerli kardeşlerim,
Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla hasretle, muhabbetle selamlıyorum.
27 Ağustos 2014 tarihinde milletimiz tarafından Cumhurbaşkanlığı görevine seçilmem sebebiyle Anayasa gereği ayrılmak zorunda kaldığım, kurucusu olduğum partime, yuvama, sevdama, aşkıma bugün yeniden dönüyorum. Tam 979 gün sonra bu hasret hamdolsun sona eriyor. Bugün burada bir kez daha ‘selamünaleyküm’ diyerek heyetinizin içine tekrar dahil oluyorum.
16 Nisan Anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanlarının parti üyeliği yasasının değiştirilmesi ve yasağın kaldırılmasını, böyle bir imkânı en güzel şekilde şu anda değerlendiriyor ve partime yeniden üye oluyorum. Tabii bu ayrılık aslında sadece bir resmi ayrılıktı. Aramızdaki mesafe mevzuat gereği olan bir mesafeydi. Gönlümüz hep beraber oldu, hep beraberdi. Biliyoruz ki gönüllere sınır çizmek, gönüllere duvar örmek mümkün değildir. Biz hep ‘Bu hududu kimler çizmiş gönlüme / Dar geliyor gardaşım’ dedik ve işte bugünlere geldik.
Olağanüstü Kongremizde özellikle vedalaşmayı yaparken ‘AK Parti 13 yıllık bir siyasi parti olsa da aslında asırlar öncesinden başlamış kutlu bir yürüyüşün, kutlu bir davanın mirasını omuzlarında taşıyan bir partidir’ demiştim o gün. Bize asırlar gibi gelse de, tarihi süreklilik içinde denizde damla misali olan 979 günlük ayrılığımızın sona eriyor olması, beni asıl bu bakımdan heyecanlandırıyor.
Milletimiz adına öncülüğünü, hizmetkârlığını üstlendiğimiz bu kutlu yürüyüşü inşallah önümüzdeki dönemde hep birlikte daha güçlü, çok daha kararlı bir şekilde sürdüreceğiz; buna inancım tam. Biz yola milletimizle birlikte çıkmıştık. Bugüne kadar her ne yapmışsak milletimiz için yaptık, milletimiz için yapmaya da devam edeceğiz. Bugüne kadar hangi sorunun üstesinden gelebilmişsek, yine milletimizin duası, desteği sayesinde geldik. Biz milletimiz için çalıştıkça, gayret ettikçe, ter döktükçe milletimiz bize daha çok sahip çıktı. Yeri geldi biz milletimiz için gövdemizi siper ettik, yeri geldi milletimiz bizim için gövdesini siper etti. 15 Temmuz bunun çok açık, net bir ispatıydı.
Türkiye’ye saldıran herkesin, bizi hedef almasının sebebi budur. Bazıları sanıyor ki mesele şahsımızdır, mesele hükümetimizdir, mesele partimizdir. Halbuki mesele milletimizdir, mesele ülkemizdir, mesele devletimizin ta kendisidir. Mesele bağımsızlığımızdır, hedeflerimizdir, iddialarımızdır. Biz de, milletimiz de bu gerçeği çok iyi biliyoruz. Bu anlayışla gecemizi gündüzümüze katarak ekonomiden altyapıya, güvenlikten adalete kadar her alanda elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık, çalışıyoruz ve çalışacağız. İnşallah bundan sonra da aynı şekilde yolumuza devam edeceğiz.
Kardeşlerim;
Cumhurbaşkanlığına aday olduğumuzda; ‘bu bir veda değil bu yeni bir başlangıçtır’ demiş ve yeni dönemi hatırlayın, bir hatimeyle değil Fatiha ile başlatmıştık. Gerçekten partimizi kurduğumuz 2001 yılı Ağustos ayından Cumhurbaşkanlığı görevine seçildiğimiz 2014 yılı Ağustos ayına kadar yaşadıklarımız tarihi bir değişimin, dönüşümün ifadesidir. Ülkemize kazandırdığımız hizmetlerin en yakın şahidi milletimizin ta kendisidir.
AK Parti olarak bizim en büyük gücümüz milletimizin değerlerine sahip çıkmamız yanında, insanlarımızın hayat kalitesini artırma konusundaki başarımızdır. Daha da önemlisi; bu hizmetlerden ülkemizin en ücra köşesinde mütevazı kulübesinde yaşayanından en büyük şehrinin en yüksek binasında ikamet edene kadar her bir vatandaşımızın yararlanıyor olmasıdır. Elbette bizim bir değerler dünyamız var ve bu uğurda her türlü mücadeleyi yürüttük yürütürüz. Ama hizmetlerimizde asla ayrımcılık yapmadık, yapmıyoruz ve yapmayacağız.
Sözümün muhatabı bize kulak verenlerdir, ama icraatlarımız herkes içindir. Bu ülkede kesinlikle kim ne derse desin ikinci sınıf vatandaş yoktur, 80 milyonun tamamı birinci sınıf vatandaştır. Teröre, ihanete, bozgunculuğa sapmayan her insanımızın başımızın üzerinde yeri vardır. Biz bu samimiyetle ve gayretle çalıştığımızda milletimizden gereken karşılığı göreceğimize inanıyorum. Onun için ben değerli kardeşlerime bundan sonra yükümüzün daha da ağır olduğunu özellikle hatırlatmak istiyorum. AK Parti’nin başarısını anlamak istemeyenler, hep başka yerlere bakıyor. Hâlbuki milletimizle aramızda var olan rabıtaya, muhabbete, hürmete baksalar, geçtiğimiz 15 yılın sırrını da çözecekler. Ama işlerine gelmiyor, oraya bakmıyorlar.
Ülkemizin sosyal bilimler literatürüne ‘AK Parti tarzı siyaseti’ diye bir kavramı kazandırdığımıza inanıyorum. İnanmasalar da, gerçek bu… Böyle bir tarz-ı siyaset artık var mı, literatüre girdi mi? Girdi. İnşallah önümüzdeki yıllarda bu konu enine-boyuna konuşulacak, tartışılacak ve gelecek nesillere ışık tutacak bir kavramsal çerçeveye de oturtulacaktır.
Değerli arkadaşlar;
Gönül olarak birlikte olsak da hukuken ayrı kaldığımız 2,5 yılı aşkın dönemde Türkiye, ülkemiz ve milletimiz açısından hayati sonuçları olan çok önemli hadiseler yaşadı. Doğrudan milletin oyuyla göreve gelen Cumhurbaşkanını kabullenmek istemeyenler her zamanki gibi kendilerini komik duruma düşürecek işlere kalkıştılar. Davetlerimize iştirak etmemekten, Meclis’te ayağa kalkmamaya kadar akıllarına gelen her türlü direnişi sergilediler.
Bilhassa Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne taşınmamızın ardından bu bina üzerinden şahsımızı ve dolaylı olarak Partimizi yıpratmaya yönelik akla hayale gelmeyecek ahlaksızlıklar sergilendi. Ülkemize iftihar verici bir eser kazandırmanın sevincini bu tür iftiralarla gölgelemeye çalışanları her zaman olduğu gibi milletimize havale ettik. Nitekim milletimizin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, kendi evine sahip çıkması karşısında bu tavırları sergileyenler de kendilerine çekidüzen vermek zorunda kaldılar. ‘Gelmem’ diyen kim varsa sonunda bir gün Beştepe’nin yolunu öğrendi.
Diğer yandan Suriye ve Irak’ta giderek kötüleşen durum ülkemizi hem sınırlarımız boyunca, hem de büyükşehirlerimizde ciddi bir terör tehdidiyle karşı karşıya bıraktı. Suriye’deki gelişmeleri bahane ederek Kürt kardeşlerimizi sokağa çağıran bir siyasi partinin ihanet derecesindeki sorumsuzluğu çok sayıda kardeşimizin canına mal oldu. Yasin Börü ve arkadaşlarının da aralarında bulunduğu 50’nin üzerinde vatandaşımız bölücü örgütün taraftarları tarafından sokaklarda alçakça katledildi; bunu görmemezlikten gelemeyiz. Şüphesiz ki bunun bedelini de milletimiz onlara ödetti, ödetecektir.
Bir yanda ana muhalefetin iftiraları, diğer yandan terör örgütlerinin giderek hızlanan sinsi eylemlerinin gölgesinde 7 Haziran seçimlerine ulaştık. Bu seçimde Türkiye, 2002 yılından beri ilk defa istikrar ve güven ortamını kaybetme tehlikesiyle hatırlayın, karşı karşıya kaldı. AK Parti’nin tek başına hükümet kuracak çoğunluk elde edememesi, muhalefet partilerinin de aralarında çoğunluğu sağlayacak bir birlik oluşturamamaları ülkemizi yıkıcı bir krizin eşiğine getirdi. Milletimizden aldığımız güçle Anayasanın verdiği yetkileri kullanarak ülkemizi siyasi krizden sağ salim çıkartıp 1 Kasım seçimlerine ulaştırdık.
Bu iki seçim arasında yaşadığımız bir diğer önemli sorun da, bir süredir sinsi şekilde yürütülen terör eylemlerinin aleniyet kazanarak artmasıdır. Ceylanpınar’da iki polisimizin evlerinde uyurken terör örgütü tarafından şehit edilmeleri, bizim için bardağı taşıran son damla olmuştur. Devlet tüm gücü ve imkanlarıyla terör örgütünün üzerine gitmeye başlamıştır. ‘Çukur eylemleri’ dediğimiz hadiseler de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Türkiye, bir yandan siyasi istikrarsızlığın, diğer yandan terör eylemlerinin aynı zamanda sınırlarında yaşanan tacizlerin kıskacında zorlu bir imtihan yaşadı. Hamdolsun bu imtihanların hepsinden de yüz akıyla çıktık. Seçimlerin yenilenmesi sürecini başarıyla yürüterek siyasi istikrarı tekrar tesis ettik. Türkiye, yıllardır demokrasi ve ekonomiyi güçlendirmek için çalışan AK Parti iktidarlarının istikrar ve güven iklimine yeniden kavuştu.
Askerimizle, polisimizle, korucularımızla verdiğimiz mücadeleyle bölücü terör örgütünü açtığı çukurlara biiznillah gömdük. Suriye’den sınırlarımıza yönelen tehditleri tamamen ortadan kaldırmak için de kapsamlı bir operasyonun hazırlıklarında son aşamaya geldik. FETÖ’nün kamudan, iş dünyasından ve sivil toplum faaliyetlerinden tasfiyesi konusunda ciddi ilerlemeler kaydettik. İşte tam bu aşamada Türkiye tarihinin en büyük ihanet teşebbüsüyle karşı karşıya kaldı.
Kardeşlerim;
Hiç şüphe yok ki, 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye’ye ve Türk milletine karşı yapılmış en büyük saldırılardan biridir, sıradan değildir. Asker elbisesi giymiş FETÖ mensubu teröristler, devletin namuslarına emanet ettiği silahları millete çevirerek ülkemizi işgale kalkışmışlardır. O gece nasıl büyük bir ihanetle başladıysa, ertesi gün de o derece büyük bir kahramanlık hikayesiyle nihayete ermiştir. Milletimizin canı pahasına verdiği bir mücadeleyle, düşünün, 29 gün sabahlara kadar bu millet 81 vilayette uyumadı. Bu neydi? Ülkesine sahip çıkmaktı, milletine sahip çıkmaktı, gece-gündüz demeden ‘uyumayacağım’ dedi, uyamadı.
Başarısızlığa uğrattığımız bu darbe girişimi hepimiz için başka hiçbir şekilde elde edemeyeceğimiz dersler içermektedir. FETÖ başta olmak üzere terör örgütleriyle mücadelenin kararlı ve süratli bir şeklide yürütülmemesi halinde başımıza neler gelebileceğini 15 Temmuz’da hep birlikte gördük. Şimdi bazıları diyor ki, işte burada haklı-haksız, şu-bu vesaire.
Değerli arkadaşlar; öyle veya böyle, ama bir gerçeği bilelim ki, takiyyenin bu kadar başarılı yapıldığı bir başka örgüt Türkiye’de yoktur. Bunlar kendilerini gayet iyi gizliyorlar. Ve bizim burada artık kalkıp da ‘acaba şu ne dedi, bu ne dedi’ diye bakamayız. Ülkede bir yargı vardır, hukuk sistemi vardır ve yargı çalışmaktadır, hukuk çalışmaktadır, gereği neyse bu yapılacaktır. Zaman zaman arkadaşlarıma söylüyorum, önünüze gelip gözyaşı dökenler de olabilir. Ben şuna inanıyorum: Acırsak acınacak hale gelebiliriz, bu gerçeği de görmemiz lazım.
Uygulamaları gördük, yaşananları gördük, bu millete karşı, bu devlete karşı böyle bir darbe girişiminin dünyada emsali yoktur. Ve Pensilvanya’daki o terörist başı, düşünün, oradan 170 ülkeyi yönettiğini ifade ediyor. 170 ülkeyi yönettiğini ifade ederken sadece Amerika’daki charter school’larda şu an itibarıyla 75 bine yakın öğrencinin eğitimi ve yıllık gelirlerinin 700-750 milyon dolara tırmandığı bir kaynak var. Ve bu kaynak nereden geliyor? Bu kaynak Amerika’daki devlet ödemeyi bizzat yapıyor. Bu öyle rastgele herkese böyle bir para, böyle bir ödeme yapılabilir mi? Yapılmaz. Bütün bu soru işaretlerinin cevabını bulmamız gerekiyor.
Aynı şekilde Avrupa’da, Almanya’daki gelişmelere bakıyoruz, felaket. Orada her türlü destek onlara veriliyor, bir de PKK’ya veriliyor. Peki, bunlar niye veriliyor? Güçlenen Türkiye’nin önünü kesmek için veriliyor. Eğer benim bir bakanım uçuş izni alamıyor Avrupa’ya gidemiyorsa, ha bu soruya bizim cevap bulmamız gerekiyor. İşte şimdi de ne diyor? ‘Peki, biz bundan sonra ne yapacağız’ diyorlar. Bugüne kadar ne yaptığınız ortada; ‘bundan sonra ne yapacağız’ demek ne demek? Ha bundan sonra yapacağınız bir şey var, nedir o? Bugüne kadar açmadığınız şu fasılları açmaktan başka çareniz yok. Bunu açarsanız ne ala, açmadığınız takdirde güle güle. Türkiye bunların kapıkulu değildir. Ve bugüne kadar ne söylendiyse, ne denildiyse bunlar hepsi yerine gelmiştir.
Şimdi bir haber dün alıyorum, işte yakında NATO Zirvesi var, orada görüşme talepleri var. Ee? Yukarıdan aşağı 5 tane madde saymışlar. O 5 maddeye bakıyorum, ‘ilk adımı Türkiye’yi atması gerekir, OHAL kalkması gerekir.’ Ee? Şu olması lazım, bu olması lazım… Geçin bunları geçin, siz ne yapacaksınız onu söyleyin. Sen önce git Fransa’daki OHAL’i kaldır. Onu kaldırmayacaksın, bizdeki OHAL’i kaldıracaksın. Biz bu terörle mücadeleyi neyle vereceğiz? Orada 10 tane, 15 tane terörist öldürüldü Fransa’da, bundan dolayı OHAL ilan ettiler. Bizde devleti yıkmaya yönelik bir darbe teşebbüsü var, 249 şehidimiz var, 2193 gazimiz var. Biz OHAL ilan edemeyeceğiz, beyefendilerden izin alacağız; böyle bir şey olabilir mi? Onun için de tabi onlara söyleyeceğiz tek şey; önce bu fasılları halledeceksiniz, verdiğiniz sözleri tutacaksınız, ondan sonra masaya oturur konuşuruz. Aksi takdirde sizinle görüşecek bir şeyimiz kalmadı.
Tabii bu arada Suriye’de başlattığımız Fırat Kalkanı Harekâtı, gerçekten Silahlı Kuvvetlerimizin başarılarla dolu bir süreçtir, İstihbarat Teşkilatımızın başarılarla dolu bir sürecidir. Özellikle Cerablus operasyonu çok çok başarılı olmuş ve DEAŞ oradan def edilmiştir. Ardından Rai, ardından Dabık, ardından Bab, bütün bu operasyonlar başarılı bir şeklide sürmüş ve oralardan DEAŞ atılmıştır. Ve şimdi sırada Münbiç ve bildiğiniz gibi değerli arkadaşlar, Rakka var.
Burada tabii ki hedef, başta Amerika olmak üzere koalisyon güçleriyle beraber ne yaparız? Yarın günübirlik bir Rusya seyahatimiz var, Sayın Putin’le bunları enine-boyuna görüşeceğiz, konuşacağız. Temenni ederim ki, oradan hayırlı bir neticeyle döneriz. 16’sında da Amerika seyahatimiz var, orada da yine bütün bu konuları enine-boyuna görüşecek ve bunları bir bütün içerisinde ele alır da buralardan inşallah yeni bir süreci başlatabilirsek, öyle temenni ediyorum ki inşallah Suriye’de, hatta Irak’ta yeni bir dönemin adımları atılmış olur.
Nihai kertede bir de tabii FETÖ’nün, PKK’nın, DEAŞ’ın ve diğer terör örgütlerinin bütün ortak amaçlarına karşı biz ulusal ve uluslararası bazda ne yapacağız? Amaç, bu ülkeyi bölmektir, bunu bileceğiz. Bu milleti parçalamaktır, bu devleti çökertmektir, işte buna karşı biz milletimizle birlikte hep ne diyoruz? Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet, bu 4 temel ilke bizim için çok önemli.
Şimdi bütün arkadaşlarımdan benim istirhamım şudur: Biz, milletimizi parçalamak, bölmek isteyenlere karşı milletimizin birliğini ne yapıp yapıp sağlamamız lazım. Biliyorum, 16 Nisan için Türkiye’nin dört bir yanında çok gayret sarf ettiniz, çok koşturdunuz, çok çalıştınız. 81 vilayette bu çalışmayı şimdi bizim tek millet anlayışıyla taçlandırmamız lazım, bunu başarmak zorundayız. Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Abhaza’sı, Boşnak’ı, Roman’ı vesaire, tek millet olacağız ve bunu başarmak bizim görevimizdir birinci derecede. Kucaklıyoruz, kucaklayacağız, ama bizim bu havuza herkes gelmek zorunda değil. Her zaman söylüyorum, sevgililer sevgilisinin davetine herkes icabet etti mi? Etmedi. Biz kimiz ki? Ama biz çağrımızı yaparız, biz davetimizi yaparız; gelen gelir, gelmeyene söyleyecek bir şeyimiz yok.
İki, tek bayrak. Bizim bayrağımıza alternatif bir bayrak asla düşünülemez. Ve o paçavralara o niyetle bakanlar da, biz, kusura bakmasınlar, o niyetle bakmayız, gereği neyse onlara da onu yaparız. İşte onun için PYD, YPG, onların kuzey Suriye’deki heveslerini biz kursağında bırakacağız, bunu da herkes böyle bilmelidir. Ve kendi göbeğimizi kedimiz keseceğiz; başkasından bize yar yok, destek de yok. O zaman ne yapacağız? Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz.
Üç, tek vatan, kimse 780 bin kilometrekarelik bu vatan topraklarını bölemez, kimse böyle bir gayretin, hevesin içerisine girmesin. 780 bin kilometrekaresiyle bu vatan bizimdir ve tek vatandır. Onun için geldiğimizde verdiğimiz söz neydi bizim 15 sene önce? ‘Batıda ne varsa doğuda da, güneydoğuda da o olacak, kuzeyde ne varsa güneyde de o olacak.’ Biz bunları yaptık mı? Yaptık, eğitimde yaptık, sağlıkta yaptık, adalette yaptık, emniyette yaptık, ulaşımda yaptık, enerjide yaptık, gıda tarımda yaptık, hepsinde yaptık, hala da yapmaya devam ediyoruz. 15 yıl önce, 20 yıl önce kim derdi Hakkari’ye bir Selahaddin Eyyubi Havalimanı yapılacak, kimin aklından geçerdi? Ama biz bunu yaptık. Iğdır’a kim derdi, Kars’a kim derdi, Ağrı’ya kim derdi; bunları bu iktidar yaptı. Niye? Bu ülkede ayrımcılık olmasın diye yaptı, bölücülük olmasın diye yaptı, onun için kimse AK Partiyi bölücü olarak değerlendiremez, bölücü olarak takdim edemez.
Batının uşakları buraya gelip, Diyarbakır, şurası-burası dolaşıp, ondan sonra da kalkıp şu ifadeleri kullanabilirler: ‘Türkiye’de bölücülük var, ayrımcılık var.’ Asla; asıl bölücülük, ayrımcılık onlarda. Niye? İşte oralardaki benim vatandaşlarıma bunlar zulmediyorlar. İşte buyurun, İsviçre’de önce Parlamentonun önüne dev bir pankart asmışlardı biliyorsunuz, şakağıma tabanca dayamışlardı, şimdi yeni bir adım daha attılar. Zürih Başkonsolosluğumuzun bütün camlarına boyaları fırlattılar ve o çevredeki duraklara Erdoğan’a ölüm diye yazılar yazdılar.
Peki, nerede İsviçre’nin polisi, ne iş yapar bunlar? Türkiye’de İsviçre’nin Büyükelçiliğine veya Konsolosluğuna varsa biz böyle bir şeye müsaade eder miyiz? Asla ve bugüne kadar etmedik. Bir ufak hareketlenme olsa, bizim güvenlik güçlerimizin ilk işi oralarda tedbir almaktır, hep böyle baktık. Çünkü onların hepsini biz emanet olarak görmüşüzdür, ama biz karşılığını ne yazık ki aynı şekilde görmedik, bulamadık.
Bütün bunlara rağmen milletimizin bu değerleri canı pahasına savunması boş değildir. Ve dört, tek devlet... Bizim devlet içinde devlet, böyle bir anlayış yok, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden başka bizim bir devlet anlayışımız asla olamaz ve yoktur. Hatırlarsanız, darbe girişiminin hemen ardından ‘başaramayacaksınız’ diye haykırdığımızda, milletimizin gözyaşlarıyla bize eşlik etmesi işte bu irfanının sonucudur. 15 Temmuz gecesi sokakları, meydanları dolduran milyonlarca insan, bayrağının indirilemeyeceğini, ezanın susturulamayacağını, ülkesinin işgal edilemeyeceğini söylerken, bu uğurda hayatını ortaya koyarken, aynı zamanda bizim üzerimizdeki sorumluluğu da katbekat artırmıştır, onun için yükümüz ağırdır. Bu vesileyle milletimizin ve devletimizin bekası için 15 Temmuz gecesi ve terörle mücadelede hayatını feda eden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına sağlığı diliyor, gazilerimizi minnetle yad ediyor ve şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar;
Hiç şüphesiz hukuken AK Partiden uzak olduğumuz dönemin en son ve en önemli sınaması, 16 Nisan halkoylamasıydı. Türkiye 16 Nisan tarihine durup dururken gelmedi, yıllardır dillendiğimiz, konuştuğumuz bir konu. Bu meselenin bir yönetim sistemi tartışması olduğunu hep söyledik. Bu açıdan bakarsanız 200 yıllık, daha güncel gelişmeler açısından da bakarsanız 10 yıllık geçmişi var. Türkiye için parlamenter sisteme geçiş Osmanlı döneminde yapılmış bir tercihti, Cumhuriyet döneminde de bu tercihte ısrar edilmiş, böylece 2007 yılına kadar gelinmiştir. Darbeler, muhtıralar, koalisyonlar, krizler, kaoslar içinde geçen bu uzun dönemi kimsenin dikensiz gül bahçesi gibi göstermeye hakkı yoktur.
2007 yılında sistem bir kez daha tıkandığında artık bu işin böyle gitmeyeceği ortaya çıkmıştır. Anayasaya, teamüllere, açık hükümlere rağmen dayatılan 367 garabeti amaçlananın tam tersi bir sürecin başlamasına vesile olmuştur. O yıl Türkiye, sadece Meclisini yenilemekle kalmamış, cumhurbaşkanının seçim yöntemini de değiştirmiştir. Bu kararın verildiği gün Türkiye’de yönetim sisteminin fiilen değiştiği gündür aslında. 16 Nisan’da bu karar ete-kemiğe büründürülmüş, anayasaya derç edilmiştir.
Dünyanın hiçbir yerinde her ikisi de halk tarafından seçilen, her ikisi de yürütme yetkileriyle donatılmış 2 yönetici yoktur, olamaz. Ülkemizde cumhurbaşkanları darbe yönetimleri tarafından vesayetin bekçisi olarak tasavvur edilerek sembolik olmanın çok ötesinde yetkilerle teçhiz edilmişti. İşte bu çarpıklık yönetim sisteminin kökten değişimiyle cumhurbaşkanını bambaşka bir konuma getirmiştir. Halkoylaması kampanyası boyunca, dilimizin döndüğünce bu sistemin ne olduğunu, ülkemize hangi faydaları sağlayacağını milletimize anlatmaya çalıştık.
16 Nisan’da demokratik haklarını kullanan 50 milyon vatandaşımızın tamamına şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum. Dünyada bu işin benzeri yok, yüzde 85’in üzerinde bir katılımla bir değerlendirme. Anayasa değişikliğine ‘evet’ diyerek bu tarihi dönüşüme katkı veren 25 milyon 200 bine yakın vatandaşıma hassaten şükranlarımı sunuyorum. Ama bu vesileyle tabi ki ‘hayır’ diyenlere de aynı şekilde demokratik haklarını kullanma yolunda gayret sarf ettikleri için onlara da teşekkür ediyorum. Fakat bizim onlara şükranımız, en azından herhalde onların da ‘evet’ diyenlere şükranının gerektirir. Olur veya olmaz, çok da önemli değil, biz yolumuzda zaten devam ediyoruz.
Şunu da tabi burada açık ve net söyleyeyim: yüzde 51,4 bir AK Parti oyu değildir. Ama şunu da söyleyeyim: Yüzde 48,6 da bir CHP oyu değildir, onun için kimse kimseyi aldatmasın. Önümüzde yerel seçimler var, önümüzde inşallah 2019’un Kasım’ında Parlamento ve başkanlık seçimi var, orada her şey daha net ortaya çıkacaktır.
Dolayısıyla Türkiye’de başvurulması gereken her yere başvuranlar, -bilemiyorum bunların tabi kılavuzu kimler- Yüksek Seçim Kurulu biz biliriz ki nihai karar merciidir; ama Yüksek Seçim Kuruluna gidiyorsun, Yüksek Seçim Kurulu nihai kararını veriyor. Sen onunla tatmin olmuyorsun, Anayasa Mahkemesi diyorsun, o arada Anayasa Mahkemesi bir açıklama yapıyor, oradan da umudunu kesiyorsun, şimdi de AİHM’e gidiyorsun. Yahu AİHM’in böyle bir görevi yok, görev alanının içerisinde böyle bir şey yok ve bu ülkenin seçimle ilgili iç işlerine karışma yetkisi yok.
Tabi yenilen pehlivan yenilgiye doymuyor. Onun için sabırlı ol, bak önümüzde 2019’da seçimler var, o seçime iyi hazırlan, milletin gönlüne gir ve millet de gönlünde size bir yer ayırsın, ama bunu yapmıyorlar. Hala Türkiye’yi bakıyorsunuz ne kadar Türkiye düşmanı varsa, teröristler varsa, onların kapılarına gidiyor ve teröristlerle beraber kampanya sürdürecek kadar ne yazık ki seviye kaybına uğruyorlar.
16 Nisan’da kullanılan oyun da, çıkan evet rakamının da Türk demokrasisinde bir rekor olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Demokrasimiz milletimizin 15 Temmuz’da kanlarıyla, 16 Nisan’da ise sandığa yansıttıkları güçlü iradeyle rüştünü ispat etmiştir. Bundan sonra demokrasimiz hakkında görüş beyan eden herkesin bu gerçeği göz önünde bulundurmasını istiyoruz. Hem bizim açımızdan, hem hukuki olarak, hem de milletimizin gündemindeki yeri itibarıyla 16 Nisan artık geride kalmıştır, bundan sonra tüm enerjimizi, dikkatimizi, planlarımızı 2019 seçimlerine göre yapmak mecburiyetindeyiz. Diğer partilere de tekrar aynı tavsiyede bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlar;
Yaşadığımız tüm bu tecrübelerin bize verdiği dersleri şöyle özetle tekrarlamakta fayda görüyorum: Eğer yaşadıklarımızdan ders çıkartmaksak, yarın benzer sıkıntılara yeniden duçar olmamız kaçınılmazdır. Şayet milletimizin bize verdiği desteğin devam etmesini istiyorsak, böyle bir hataya düşmemeliyiz. Bunun için bizim hiçbir terör örgütüne karşı müsamaha gösterme hakkımız yoktur. Bizim bu ülkenin tek bir kuruşunu dahi çarçur etme hakkımız yoktur. Bizim milletimizin huzuru, refahı, geleceği için yapılması gereken hiçbir çalışmayı öteleme, savsaklama hakkımız yoktur.
Şunu söylüyorum, tabi bugün burada belediye başkanlarımız filan yok, bakanlarımız var, ama onlar da inanıyorum ki televizyonlardan izliyorlar, bizim hizmetimizde şuna dikkat etmemiz gerekir: Hizmet gereklidir, ama hizmet yeterli değildir, aslolan yeterli olanı yapmaktır. Yeterli olan nedir? Yeterli olan, halkımızın gönlüne girmektir, halkımızın gönlünü kazanmaktır.
Bizim rehavete kapılma, hele hele milletimizin rotasından çıkma hakkımız asla yoktur. Çok büyük hizmetler yapıyoruz, 15 senede Cumhuriyet tarihinde görülmemiş yatırımları hamdolsun AK Partimiz yaptı, yapmaya da devam edeceğiz. Altyapı, üstyapı, bütün her şeyiyle, eğitim, sağlık, bütün bu alanların hepsinde, bunu yapacağız ve bunu yapmamak için de hiçbir engel önümüzde yok. Bizim bu gücümüz var. Aksi takdirde şehitlerimize mahcup oluruz, gazilerimize mahcup oluruz, evlatlarımıza mahcup oluruz.
Değerli kardeşlerim;
Bu fakir mahcup olmak istemiyor, sizlerin de mahcup olmak istemediğinize inanıyorum. Öyleyse çalışacağız, daha çok çalışacağız, daha samimi çalışacağız, daha verimli çalışacağız, daha çok insana ulaşacağız, bizi duymamış olana kendimizi duyuracağız, bizi tanımamış olana kendimizi tanıtacağız.
Bir gece geç kaldık, Ani Harabelerini dolaştık, Recep Akdağ Bey filan beraberdik. Dönüşte dedim ki, ‘Recep Bey, şöyle bir çat kapı yapalım.’ Çıktık, şöyle bir çat kapı yaptık. Tabii bizi görünce ev sahibesi, gelin, kızı neyse, şaşırdılar. Dedik ‘evin beyi yok mu?’ ‘Bey şu anda sürülerle beraber’ dedi. Meğerse çobanmış. Dedim, ‘Peki bize ikram edebileceğin bir şeyin var mı?’ ‘Ne demek Başbakanım, buyurun’ dedi, kapıyı açtı, hemen aldı bizi içeriye. Ve malum tandır hazır, peynir, petek bal, hemen onlar geldi, çay geldi. Ama bu arada da hemen telefonla beyini arıyor, ‘Bey bey bak Başkanım bizde’ diyor. O da ‘İyi bakın ha’ diyor. Neyse verdi telefonu bize, dedim ‘Yakın- uzak neredesin?’ ‘Uzaktayım Başbakanım’ dedi. Dedim, ‘O zaman sen hiç yorulma, bize hanımefendi burada gerekli ikramı yapıyor.’ Gerçekten ikram, izzet, muhabbet bayağı kesifti, güzeldi.
Çıktık, şehre gelmeden dedim ki, ‘bir kapıyı daha çalalım’; bir çat kapı daha yaptık. O evin sahibi filan onlar oradaydı. Ve hemen kahve ikramı için evin gelinine ev sahibesi talimat verdi, kızımız da kahveyi getirirken düşürdü ve eli kesildi. Ben de Recep Bey’e dedim ki, ‘Şöyle hemen al hastaneye götür.’ O zaman da o hastane yeni yaptığımız hastanelerden bir tanesiydi herhalde. Recep Bey aldı hastaneye götürdü, neyse dikiş filan atıldı, ama onlar ikramlarını bize yine yaptılar.
Neyi diyeceğim? Söyleyeceğim şey şu: Bu insanlar bizim insanlarımız. Ben onlar Kürt müdür, Zaza mıdır, şu mudur, bu mudur, böyle bir şey bilmiyorum, çat kapı yaptım. Ve bizim bu anlayışı yaygınlaştırmamız lazım. Durmayacağız, çat kapı yaşayacağız, özel davet yok. Parası pulu olanlara gidelim de diğerlerini kenarda bırakalım, yok. Parası pulu olanın zaten her şeyi var, yani gerek yok. Ama biz öbürlerine gidelim, bizimle yürüyenler ağırlıklı onlar. Ha öbürlerini öteleyelim mi? Hayır, onu da demek istemiyorum. Ancak, buradaki samimiyet orada yok. Onun için de biz kuradan çıkar gibi çat kapı yapalım, gidelim. Ve bu bambaşka bir heyecan, bambaşka bir zevk, bunu yapalım ve bizi yanlış bilene doğrusunu da anlatalım.
Toplumun hiçbir kesimini tabii ki ihmal etmeyeceğiz, özellikle gençlere ve kadınlara özel önem vereceğiz. Onun için kadın kollarımızın görevi çok çok ağır, çok çok önemli, aynı şekilde gençler... Bunun için kendimizi sürekli yenileceğiz. Gençlere ulaşmak için hangi yenilikleri yapmamız gerekiyorsa yapacağız. Kadınların gönlünü fetih etmek için ne yapılması gerekiyorsa yapacağız. Ben de eşime, Semiha Hanıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Tabii tüm bakan arkadaşlarımızın aynı şekilde eşlerine teşekkür ediyorum, milletvekili arkadaşlarımızın, hanım milletvekillerimizin kendilerine aynı şekilde eşlerine teşekkür ediyoruz.
Ülkemizin büyümesi, gelişmesi, ilerlemesi için çalışan işçisinden işadamına, esnafından çiftçisine tüm kesimleri destekliyoruz, destekleyeceğiz. Büyüme oranımızı daha da yükselteceğiz. Üretimi, ihracatımızı arttıracağız. İstihdamı arttırıyoruz arttıracağız. Enflasyonu Allah’ın izniyle daha da düşüreceğiz. Ama bu arada faizleri mutlaka aşağıya çekeceğiz. Hep söylüyorum; faiz-enflasyon, bir sebep-netice meselesidir. Sebep faizdir, enflasyon neticedir, onun için bu adımı atacağız. Mevcut projeleri süratle tamamlayacak, yenilerini hemen devreye alacağız.
Özellikle savunma sanayi projelerimiz bizim için kritik öneme sahip. Bu alanda ülkemize yüksek teknoloji katkısı olmayan hiçbir proje bizim için muteber değildir. İşte dün Hindistan seyahatinde Sayın Modi ile yaptığımız görüşmelerde özellikle bilişim teknolojisi, yazılım vesaire bunları kendileriyle görüştük. Hatta hatta uzay teknolojisinde ciddi adımlar attılar, ‘Türkiye ile müşterek adımları atabiliriz, yaparız’ dediler. İnşallah bunları da kovalayacağız.
Terörle mücadele ve Suriye operasyonlarında yaşadığımız tecrübeler, savunma sanayinin tüm alanlarında kendi kendine yeterli bir ülke haline gelmemizin en stratejik önceliğimiz olduğunu göstermiştir. Bunlarla birlikte eğitimde, sağlıkta, adalette, güvenlikte, şehirleşmede, sosyal yardımlarda kat etmemiz gereken önemli mesafeler var.
AK Parti en zor dönemde biliyorsunuz iki husustan vazgeçmemiştir; bunlardan biri özgürlük-güvenlik dengesini gözetmek, diğeri de ekonomideki önceliklerimiz ve yatırımlarımızdan asla vazgeçmemektir. Bugün dünyanın en eli kanlı terör örgütlerinin saldırılarına maruz kalmasına rağmen mücadelesini demokrasi ve hukuk içinde yürüten bir ülke olmamızın gerisinde işte bu anlayış var. Aynı şekilde etrafımız ateş duvarıyla çevrili olmasına, içimizde de benzer görüntüler ortaya çıkartılmaya çalışılmasına rağmen büyüme rakamlarımızla, büyük yatırımlarımızla hala en önlerde yer almamızın sırrı da budur. Önümüzdeki yıllarda da demokrasi, hukuk ve yatırımlar konusundaki hassasiyetlerimizden vazgeçmeyeceğiz
Değerli kardeşlerim;
Bizim sizlerle olan yol arkadaşlığımız, gönüldaşlığımız öyle pamuk ipliğine bağlı değildir. Bizim muhabbetimiz rüzgâra göre yön değiştirmez. Çünkü bizim kardeşliğimiz ahiret kardeşliğidir, buna böyle bakacağız. Bizim dava arkadaşlığımız ervah-ı ezelden levh-i kalemde yazılmıştır, buna böyle bakacağız. Ama dava adamlığı da kolay değildir. Üstat ne diyor:
“Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
Ne ağır imtihandır başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.”
Böyle bir yolculuk... Bizler hor da olsa, öksüz de olsa bu davayı taşımaya talip olduk. Rabbimiz ne buyuruyor? Dağların bile çekemediği yükü insan ne yaptı? Yüklendi. Şimdi bunun hakkını hep beraber vermemiz lazım. Kimse bizi buna zorlamadı. Her birimiz kendi irademizle, kendi tercihimizle bu meşakkatli yola revan olduk. Sonunda rütbe, mevki-makam, mal ummadan, hiçbir şey hesap etmeden çıktığımız yol bizi işte buralara getirdi. Er kişi niyetine musallada ve oradan mezara; yolculuk bu. Elbette bu ağır yükü çekemeyenler de oldu, olacaktır. Onları ademe mahkûm ediyor, değerlendirmesini milletimize bırakıyoruz. Şu da bir gerçek ki; bugüne kadar bu davaya, bu partiye sırtını dönüp de iflah olan kimse görmedik.
İnşallah bundan sonraki çalışmalarımızda saflarımızı daha da sıkılaştırarak yolumuza devam edeceğiz. 21 Mayıs’ta gerçekleştirecek olağanüstü kongremizden partimizin güçlenerek çıkacağına inanıyorum. Olağan kongre sürecini fırsat bilerek bu güçlenmeyi aşağıdan yukarıya doğru ve kararlı bir şekilde sürdürmeliyiz. Kaybedecek zamanımız yok. Yolumuz uzun, vazifemiz ağırdır. Önce mahalli seçimlerin, ardından Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinin yapılacağı 2019 yılına kadar geçecek süreyi çok iyi değerlendirmek mecburiyetindeyiz.
Rabbim yolumuzu, bahtımızı açık etsin. Hakk’a ve halka hizmet yolunda Mevla’m bize güç versin, kuvvet versin. Rabbim yol arkadaşlığımızı, gönüldaşlığımızı daim ve kaim eylesin. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, aileme yeniden katılıyor olmanın, bu çatı altında yeniden sizlerle biraraya gelmenin sevinci, heyecanı, mutluluğu içinde hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Muhabbetiniz, coşkunuz, ahde vefanız için her birinize gönülden teşekkür ediyorum. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum, kalın sağlıcakla.