Saygıdeğer Milletvekilleri,
Kıymetli Büyükelçiler,
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.
9’uncu Büyükelçiler Konferansı vesilesiyle sizlerle bir araya gelmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesine, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz.
Yurtdışından konferansı teşrif eden ve edecek misafirlerimize şimdiden katkıları, teklifleri ve fikirleri için şükranlarımı sunuyorum.
Kendilerini böylesine anlamlı ve önemli bir etkinlik münasebetiyle ülkemizde misafir etmekten memnuniyet duyuyoruz.
Artık geleneksel hale gelen, Hariciye teşkilatımız yanında diğer kurum ve kuruluşlarımız için de çok geniş bir istişare zemini oluşturan bu konferansın ülkemiz, milletimiz, bölgemiz ve tüm dünya için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Sözlerimin hemen başında bu yıl konferans için belirlenen temayı son derece isabetli bulduğumu ifade etmek isterim.
Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip milletimiz için, Cumhuriyet’imizin 100’üncü yıldönümünü kutlayacağımız 2023 yılı bir mihenk taşıdır.
Biliyorsunuz 2023 için büyük ve iddialı hedefler ortaya koyduk.
Bu hedefler doğrultusunda da emin adımlarla ilerliyoruz.
İnşallah 2023, aynı zamanda bizi 2053 ve 2071 vizyonumuza taşıyacak bir sıçrama noktası olacaktır.
Dünyadaki ve bölgemizdeki tüm sıkıntılara, tüm badirelere rağmen bu hedefleri ulaşılabilir görüyor, adeta bir “milli seferberlik ruhuyla” gecemizi gündüzümüze katarak çalışıyoruz.
2023 aynı zamanda, 1523’te Reis-ül Küttablığın tesisiyle temelleri atılan Hariciye Teşkilatımızın kuruluşunun da 500’üncü sene-i devriyesidir.
Türkiye’nin diplomatik kabiliyetine hayran kalan çevrelerin, bu köklü ve rafine birikimi hep örnek aldıklarını biliyorum.
Aynı şekilde sizlerin de, bir nakkaş hassasiyetiyle özünde bilgi, kabiliyet, fedakârlık ve özgüven gerektiren vazifenizi icra ederken, 5 asırlık Hariciye, 2 bin 200 yıllık da devlet geleneğimizin getirdiği birikimle hareket edeceğine inanıyorum.
Şüphesiz, Hariciyemize, ülkemizin 2023 hedeflerini gerçekleştirmesi, küresel ölçekte bir aktör olabilmesi noktasında gerçekten önemli mesuliyetler düşüyor.
Sadece sizler değil, farklı alanlarda Türkiye’nin dış politika vizyonunu hayata geçiren TİKA, YTB, AFAD, Kızılay, Yunus Emre Enstitüsü, Maarif Vakfı, Anadolu Ajansı gibi kuruluşlarımız da bu süreçte hayati roller üstleniyor.
İnşallah önümüzdeki 6 yılı en güzel, en verimli şekilde değerlendirerek, el birliği içinde çalışarak hedeflerimize ulaşacağımıza inanıyorum.
Değerli Büyükelçiler,
Geçtiğimiz yıl yine bu konferans vesilesiyle sizlere hitap ederken, Türkiye aleyhine çalışan odaklar arasında FETÖ’ye ayrı bir yer vermiştim.
Bu şer şebekesinin, diğer terör örgütlerini geride bırakan bir ihanet çizgisine sahip olduğunu ifade etmiştim.
15 Temmuz gecesi yaşananlar, maalesef, dile getirdiğim endişeleri teyit etmiş, bizi haklı çıkarmıştır.
15 Temmuz darbe girişimi, elbette tarihimizde devlete ve millete yapılmış ilk ihanet değildir.
Fakat hedefleri, uygulayıcıları ve sonuçları itibariyle bu darbe girişimi en sinsi, en pervasız, en büyük ihanettir.
Himmet, hizmet, diyalog ve eğitim diyerek devletimiz içinde örgütlenen, takiyye yaparak kendini gizleyen, milletimizin malını, mülkünü, evlatlarını gasp eden bu çete, tarihimizin en alçak terör eylemini gerçekleştirmiştir.
Her şey zıddıyla kaim…
İhanet ne kadar büyükse, onun karşısında milletin kıyamı da bir o kadar azametli oldu.
15 Temmuz gecesi kadını-erkeği, genci-yaşlısı, her görüşten, her hayat tarzından insanıyla tüm Türkiye adeta şaha kalktı.
O gece milletimiz canı pahasına iradesine, hükümetine, devletine sahip çıktı ve bu alçak darbe girişimini boşa çıkardı.
29’u bu Külliye etrafında olmak üzere, 248 vatan evladı darbeciler tarafından şehit edildi.
2 bin 193 vatandaşımız da yaralandı, gazi oldu.
Şimdi iddianameler tamamlandıkça, ifadeler, itiraflar geldikçe hem ihanetin büyüklüğünü, hem de milletin ortaya koyduğu mücadeleyi daha iyi anlıyor, çok daha iyi görüyoruz.
Ülkemiz böyle bir badireyi atlattığı için ne kadar şükretsek az…
Dünyaya örnek olacak bir demokrasi destanı yazdığı için milletimizle ne kadar iftihar etsek de az…
Ben, şahsen böyle aziz bir milletin evladı olduğum için, böyle güçlü bir devletin Cumhurbaşkanı olduğum için bununla şeref duyuyorum, Allah’ıma hamd ediyorum.
Sizlerin de dünyanın dört bir tarafında devletimizi, Cumhurbaşkanını temsil eden Büyükelçiler olarak, başınız dik yürüdüğünüzü biliyorum.
Bu vesileyle bir kez daha bağımsızlığımız, vatanımız, devletimiz için şehit olan tüm kahramanlara Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.
Gazilerimizi bir kez daha tazimle, minnetle, şükranla yâd ediyorum ve rabbimden kendilerine şifalar diliyorum.
Burada şu hususun da altını çizmek istiyorum:
15 Temmuz nasıl içerde hainler ile vatan âşıklarını ayırmış, ayrıştırmışsa; dışarıda da aynı görevi icra etti.
Bu hadise dostlarımız ve müttefiklerimiz için de turnusol kâğıdı oldu. Bunu çok açık net gördük.
Bakınız, o gece milletimiz canını hiçe sayarak demokrasiyi savunurken; on yıllardır bize insan hakları, özgürlük ve demokrasi dersi verenler zamana oynamış, bekle-gör politikası izlemişlerdir.
Kara gün dostluğunu ilk anlardan itibaren ispat eden belli ülkeler dışında, dayanışma ve destek mesajları ancak darbe teşebbüsü başarısız olduktan sonra gelmeye başlamıştır.
Tiananmen Meydanında tankların önüne dikilenleri taltif yağmuruna boğanlar; Kızılay meydanında, Şehitler Köprüsünde, Kazan’da ve daha birçok yerde yaşanan kahramanlık hikâyelerini görmezden gelmişlerdir.
Çıplak elleriyle tankları durduranlar, uçaklara, helikopterlere meydan okuyanlar, bu çevrelerce ademe mahkûm edilmişlerdir.
Ben burada sadece empati eksikliğinden bahsetmiyorum.
Çok daha vahim bir durumdan, yani kayıtsızlıktan, umursamazlıktan, hatta darbenin başarılı olmasını ummaktan bahsediyorum. Bunları da biliyoruz, kimler olduğunu da gayet biliyoruz.
Maalesef aynı ikircikli tavır, darbeciler karşısında aldığımız yasal tedbirler konusunda da devam ediyor.
Terör örgütleri ve onların mensupları için gösterilen hassasiyet, darbenin en büyük mağduru olan milletimizden, şehit ve gazilerimizden esirgeniyor.
Gözü yaşlı çocuklar, yüreği dağlanmış analar, bir ömür gönlü buruk kalacak eşler hiçbir şekilde gündeme gelmiyor, getirilmiyor.
Bizim yaşadığımız hadislerin 10’da birine bile maruz kalmayanların aldığı önlemler ortadayken; Anayasa’mıza ve uluslararası hukuka uygun olarak hayata geçirdiğimiz Olağanüstü Hal ve diğer tedbirler, ilk günlerden itibaren bu çevreler tarafından insafsızca, acımasızca eleştiriliyor.
Daha da kötüsü darbeciler, FETÖ üyeleri, eli kanlı katiller, maalesef, kimi Avrupa ülkelerinde mağdur gibi karşılanmakta, kol kanat gerilmektedir. Şunda hala devam ediyor.
Sığınma hakkı, Suriyeli masumlardan, Arakanlı mazlumlardan, Afganistanlı-Afrikalı gariplerden esirgenirken, FETÖ’cü ve PKK’lı teröristlere altın tepside bunlar sunulmaktadır. Bunları sizler bizzat görev yaptığı o ülkelerde çok açık ve net görüyorsunuz.
Canını kurtarmak için, bir tas çorba için kapılarına gelenleri kovanlar, darbecilere ve azılı teröristlere sahip çıkmaktadır.
Dost demeye dilim varmıyor ama en azından müttefik bildiğimiz ülkelere yakıştıramadığımız bu tablo karşısında, elbette üzülüyoruz. Şuan da ülkemizde kara listede olup kaçan FETÖ terör örgütünün mensubu ABD’de bir üniversite rektör olarak atana biliyor. Bu ne menem iştir. Bu nasıl bir şeydir.
Avrupa değerlerinin bu şekilde hırpalanmasını, bu derece ayaklar altına alınmasını açıkçası kabullenemiyoruz.
Ama bu sorunlu tabloya rağmen karamsarlığa da düşmedik, düşmüyoruz.
Zira yılgınlık, bezginlik ve atalet bize kesinlikle bize yakışmaz.
Mermeri delen suyun gücü değil, damlaların sürekliliğidir.
Bugüne kadar haklı olduğumuz konularda doğruları söylemekten çekinmedik, hiçbir zaman da çekinmeyeceğiz.
İnatla ve ısrarla muhataplarımıza bu meseleleri anlatmayı, varsa kafa karışıklıklarını gidermeyi sürdüreceğiz.
Kıymetli Büyükelçiler,
17-25 Aralık’tan itibaren, son 3 yılda hayata geçirdiğimiz tedbirler sayesinde, FETÖ ile mücadelede belli mesafe kaydetmiştik.
15 Temmuz’dan itibaren mücadelemizi daha da yoğunlaştırdık.
Kamuda FETÖ ile irtibatlı olanların büyük bir bölümünü temizledik.
Bu hainlere mali destek sağlayan kuruluşlar da denetim altına alındı.
FETÖ’nün, 115 ülkede örgüte militan devşirme merkezi olarak kullandığı okulları bulunmaktaydı.
Hâlihazırda 6 ülkede bu okullar kapatıldı. (Gambiya, Azerbaycan, Libya, Ürdün, Dominik Cumhuriyeti ve Haiti)
İki ülkede okullara el konuldu. (Sudan, Pakistan)
Yedi ülkede ise okullar Türkiye Maarif Vakfı’na devredildi. (Gine, Somali, Çad, Senegal, Moritanya, Nijer ve Gabon)
Ayrıca, Malezya’daki FETÖ okulları terör örgütü unsurlarından arındırıldı.
Bu okulların mülkiyeti ve yönetimi Malezyalı yatırımcılar tarafından devralındı.
40 yıldır sinsi bir kanser hücresi gibi içimizde büyüyen, son 25 yıldır dünyayı bir ahtapot gibi saran böyle bir örgütle mücadele, muhakkak kolay değildir.
Bu mücadele uzun zaman ve mesai alacaktır.
Ama biz asla pes etmeyecek, rehavete kapılmayacağız.
FETÖ’nün manipülasyonlarına ve süreci sulandırma çabalarına karşı daima müteyakkız olacağız.
Adalet terazisine halel getirmeden, sapla samanı karıştırmadan, masumla suçluyu iyi ayırt ederek mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.
15 Temmuz’da devletinin ve milletinin yanında duranlar ile, bunlara kurşun sıkanları elbette ayıracağız.
Milletimizin bağrından çıkan, Avrupa’dan Asya’ya, Afrika’dan Amerika’ya kadar dünyanın dört bir ucunda ülkemizin bayrağını dalgalandıran STK’lara ve milli kuruluşlara sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Bir avuç hain yüzünden, ne vatandaşlarımızın, ne de milli ve yerli kuruluşlarımızın zarar görmesine izin veremeyiz.
FETÖ, halen fırsat bulduğu her ülkede Türkiye aleyhine algı operasyonu yürütüyor.
Elindeki tüm imkânları ülkemizi karalamak için kullanıyor.
Ülkemize düşmanlık eden kim varsa, bu milletin hasmı hangi yapı varsa, onun eteğine yapışmaktan çekinmiyorlar.
Geçen yıl yaptığımız ABD ziyaretimizde bunu çok açık ve net bir şekilde gördük. Sadece ‘Charter School’lardan yılda 500 milyon dolar bunlar devşiriyor. Basit bir rakam değil. Ondan sonra bu belli merkezlere, belli yerlere dağıtımı yapılıyor.
PKK sempatizanları, ASALA yandaşları ve FETÖ’cüler el ele-kol kola eylem yapıyorlardı.
Bu “terör yoldaşlığı” 15 Temmuz sonrasında ivme kazanmıştır.
Her birinizin darbe girişiminden sonra ortaya koyduğu mesainin farkındayım.
Her kurumumuza sızan bu yapının Dışişleri’ne de sirayet ettiğini, örgütle iltisaklı şahısların temizlenmesi sonrasında Dışişleri teşkilatımızın bazı sıkıntılar yaşadığını da biliyorum.
Personel sayınız azalsa dahi, mücadeleyi özveriyle yürüttüğünüz için sizlere teşekkür ediyorum.
Şunu bir an olsun aklınızdan çıkarmayın: Şahsım ve devletimizin tüm kurumları sizlerin yanındadır.
Siz gayret gösterdikçe, bizlerden de gereken desteği her zaman göreceksiniz.
İnşallah ortak gayretlerimiz neticesinde, bu belayı devletimizin ve milletimizin başından tamamen def edeceğiz.
Kıymetli Dostlarım,
Tarihimizde tek bir meseleyle uğraştığımız dönem bulamayız.
Bugün de, bir yandan FETÖ’yle cedelleşirken, diğer yandan da bölücü örgütle, DEAŞ’la ve DHKP-C’yle mücadele ediyoruz.
Bu terör örgütlerinin amacı, ülkemizi inanç ve etnik köken üzerinden bir çatışmanın içine çekmektir.
Toplumuzun farklı kesimlerini hedef aldıkları saldırılarla bu örgütler, Suriye ve Irak’taki ateşi ülkemize taşımaya çalışıyorlar.
Misafirlerimizi hunharca katlederek, ülkemizi bilhassa turizm yönünden yaralamak istiyorlar.
Tüm gayretlerine, tüm pervasızlıklarına, medya, siyaset, akademi içindeki bazı kendini bilmezlerden aldıkları açık desteğe rağmen, hamdolsun şimdiye kadar bunu başaramadılar.
Her terör hadisesinden sonra milletimiz daha çok kenetlendi, bir birine daha çok sarıldı.
Basireti ve ferasetiyle fitne odaklarının girişimlerine prim vermedi.
İnşallah bundan sonra da muvaffak olamayacaklar.
Burada şu noktanın altını özellikle çizmek istiyorum:
Birileri ısrarla, en fazla Müslümanlara zarar veren, elinde en çok Müslüman kanı olan DEAŞ’ın terörü üzerinden İslam düşmanlığı yapıyor.
Ekonomik ve siyasi sorunları çözmekte başarısız olan kimi batılı siyasetçiler, adeta can simidi gibi, bu istismara sarılmış durumdadır.
Bunun da etkisiyle Avrupa’da insanlarımızın ibadethanelerine, işyerlerine, kurumlarına yönelik saldırıların arttığına şahit oluyoruz.
Açık ve net söylüyorum: Bunun adı ateşle oynamaktır.
Batıda yükselen “kültürel ırkçılık”, bu ülkelerdeki Müslüman azınlığın güvenliği hususunda endişelerimizi ciddi olarak artırmaktadır.
Sadece yurt dışında yaşayan 6 milyon vatandaşımızın selameti açısından değil, tüm dünyada barış ve huzurun idamesi için de bu çok tehlikelidir.
Biz Solingen’de vatandaşlarını, Mölln’de 10 -12 yaşındaki körpe fidanlarını ırkçılığa kurban vermiş bir ülkeyiz.
Biz, daha birkaç yıl önce 8 evladını dönerci cinayetleri diye üzeri kapatılmaya çalışan Neonazi teröründe kaybetmiş bir milletiz.
Yüreğimizi dağlayan, insanımız üzerinde derin izler-yaralar bırakan böylesi vahşi saldırıların tekrar yaşanmasına izin vermeyiz, izin veremeyiz.
Yurtdışında yaşayan insanımız için ciddi bir güvenlik tehdidine dönüşen İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı konularını, artık devletimizin öncelikli gündemine almış bulunuyoruz.
İlgili tüm kurumlarımızın da bu süreci çok yakından takip etmesi gerekiyor.
İslam karşıtlığı ve kültürel ırkçılıkla mücadelede Türk toplumu yalnız değildir.
Aynı sorunla muhatap olan diğer Müslüman toplumlar ve göçmen gruplarla el ele verip, çok geniş bir cephede birlikte mücadele etmeliyiz.
Dünyanın her yerinde, ülkemize ve vatandaşlarımıza karşı, şiddeti, terörü, nefreti teşvik ve tahrik eden mihraklarla kapsamlı bir hukuk, halkla ilişkiler ve sivil toplum mücadelesini yurtdışında yürütmeliyiz.
Değerli Büyükelçiler,
2016 dış politikamız açısından çok yoğun bir yıl olmuştur.
İstanbul’da düzenlediğimiz 13’üncü İslam Zirvesi’nde İslam Dünyası’nın öncelikli konularını ele aldık.
Dünya Enerji Kongresini de yine Türkiye’de gerçekleştirdik.
Mayıs ayında düzenlediğimiz tarihin ilk Dünya İnsani Zirvesi’ne 9 bin kişi katılmıştır.
Birleşmiş Milletlerin merkezi New York dışında yapılan en büyük BM zirvesini başarıyla İstanbul’da gerçekleştirdik.
Bu etkinliğin hemen arkasından, En Az Gelişmiş Ülkelerin liderlerini yine ülkemizde ağırladık.
Öte yandan sağladığımız dış yardımlarla, dünyada milli gelirine oranla, en çok insani yardımda bulunan ülke olduk.
Dünyanın en büyük mülteci nüfusuna, 3 milyon mazluma kapılarımızı açtık, ekmeğimizi, aşımızı, işimizi onlarla paylaştık. Suriye’de akan kanın durdurulması için biz seferber olduk.
Dünya yaşanan acıyı sadece seyrederken, biz diplomasimizi, barışın, istikrarın ve insani değerlerin hizmetine sunduk.
Biz Akdeniz’in kıyıların da Aylan bebeğin sadece orada kıyıya vurmuş cesedi kucaklamış gelen jandarmanın resmiyle ağlama fotoğrafları çektirmedik. Ümran bebekle buna benzer şeyler yapmadık. Tam aksine biz onlara nasıl elimizi uzatırız, onlarla bu acıyı nasıl paylaşabiliriz, bunun derdiyle dertlendik. Son olarak, 45 bin Suriyeli kardeşimizin Halep’ten çıkarılması için geceli-gündüzlü bir diplomasi yürüttük.
2017 yılında siyasi çözüm sürecinin önünün açılabilmesi umuduyla şuanda tarihi adımlar attık.
Rusya ve İran’la Moskova’da düzenlediğimiz toplantı ve diğer görüşmelerle Astana sürecinin zeminini hazırladık.
Şu an devam eden ateşkes kırılgan olmasına ve pek çok ihlalle karşılaşılmasına rağmen, çok önemli bir fırsat penceresidir.
Uzun bir dönemden sonra, Suriye’de siyasi süreç aracılığıyla barışın sağlanması noktasında bir umut belirmiştir.
Bunun heba edilmemesi için çalışmaya devam edeceğiz.
15 Temmuz hain darbe girişiminden yaklaşık 40 gün sonra Fırat Kalkanı harekâtını başlatarak DEAŞ terör örgütünü sınırlarımızdan attık.
Şüphesiz şehit haberleri hepimizin yüreğini dağlıyor, ama operasyonlarımız DEAŞ’a tarihinin en büyük zayiatını verdiriyor.
DEAŞ’a karşı kurulan uluslararası koalisyonunun bu süreçteki ataleti ise gerçekten ibretliktir.
Son dönemde DEAŞ ile mücadele konusunda maalesef müttefiklerimizin ve koalisyon ortaklarının sınıfta kaldıklarını ifade etmek istiyorum.
Güney sınırımız boyunca bir “terör koridorunun” veya terör örgütlerinin yuvalandığı kurtarılmış bölgelerin oluşmasına asla izin vermeyeceğiz.
Milli güvenliğimizi ilgilendiren konularda masada ve sahada olmaya kesinlikle devam edeceğiz.
Öte yandan Irak’taki gelişmelere de kayıtsız kalmadık, kalmıyoruz ve kalmayacağız.
Nitekim dün akşam Başbakanımız iki günlük bir seyahat için Bağdat ve Erbil’deydiler. Geniş bir heyetle orada Yüksek Düzeyli Stratejik toplantılarımızı bıraktığımız yerden üçüncüsünü yapmak suretiyle süreci yeniden başlattılar.
Irak’ın, DEAŞ terör örgütüne karşı yürüttüğü askeri mücadeleyi desteklerken, Musul, Telafer ve Sincar konusundaki kaygılarımızı gidermek için her türlü askeri ve diplomatik tedbiri aldık.
Irak Hükümeti ile bu süreçte, zor, ancak samimi bir diyaloğu da başlattık.
Geçtiğimiz günlerde Sayın İbadi ile yaptığım telefon görüşmesi, akabinde Sayın Başbakanımızın Bağdat ve Erbil ziyaretleri, yol haritasının belirlenmesi açısından güzel bir başlangıç oldu.
Irak’tan DEAŞ ve PKK gibi terör örgütlerinin sökülüp atılması için ortak çabalarımız devam edecektir.
Şunu bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum.
Dış politikamızı, dar kurumsal ve ideolojik kalıplara, “bekle-gör”lere, “acaba kim ne der”lere mahkûm edemeyiz.
“Stratejik etkinliği” hedefleyen “girişimci ve vicdani diplomasi” anlayışıyla çalışmalarımızı sürdürmeliyiz.
“Önce tedbir, sonra tevekkül” diyerek önlem almalı, devrede kalmalı, aktif çaba göstermeliyiz.
Türk-Rus ilişkileri önceki senenin uçak hadisesinden daha da güçlenerek çıkmışsa, bunda girişimci diplomasimizin rolü vardır.
Sağladığımız karşılıklı güven sayesinde Büyükelçi Karlov’u menfur bir suikast ile katleden hainlerin provokasyonu başarısız oldu.
İsrail ile normalleşme sürecini beklentilerimizin karşılanmasıyla başarıyla tamamladık.
13 yıllık bir aradan sonra Özbekistan’ı ziyaret ederek, kadim medeniyetimizin beşiklerinden biri olan Semerkant’ta ülkelerimiz arasında yeni bir sayfa açtık.
Türkiye’nin diplomatik ağını dünyanın 6’ncı en geniş ağı olarak konumlandırdık.
Afrika’da, Latin Amerika’da, Asya’da açılım politikalarımızı başarıyla devam ettiriyoruz.
Dünya 5’ten büyüktür diyerek, küresel sistemin acilen onarılması ve insanlığın hizmetine sunulması için uyarılarımızı her vesileyle dile getiriyoruz.
İnşallah bu ayda dört Afrika ülkesine ziyaret vesilesiyle gitmek suretiyle, tekrar Afrika’daki bu yoğunlaştırılmış ziyaretlerimize başlayacağız.
Tabi bunları yaparken de en başta TİKA olmak üzere, Kızılay, AFAD ve YTB gibi kuruluşlarımız aracılığıyla kardeş toplumlara, soydaşlarımıza, muhtaçlara sahip çıkıyoruz.
İnsani kalkınma yardımlarında Amerika’nın ardından 2’nci sırada, bu yardımların Milli Gelire oranı bakımından ise ilk sıradayız.
Sayısı 100’e yaklaşan ikili yatırım anlaşmalarıyla, bu alanda da dünyada 7’nci sırada yer alıyoruz.
Dünyanın en büyük enerji kaynaklarıyla, bunların en büyük kullanıcılarının arasında bir köprü olan Türkiye, bu alanda da kendine giderek stratejik bir konum ediniyor.
Ticaret ayağını oluşturmadığımız hiçbir ilişkinin sürdürülebilirliğini tesis edemeyiz.
Bunun için, tüm büyükelçilerimizin, bulundukları ülkelerle ticari ilişkilerimizi geliştirmeye büyük önem vermelerini bekliyorum. Yani sizler bulunduğunuz ülkelerde adeta bu işin elinde pazarlama çantası olan elemanları olarak görev icra etmeniz lazım. Bunu biliyorsunuz Japonlar çok çok başarılı bir şekilde yaparlar. Belediye başkanıydım bizi sık sık ziyaret ederler, kendi işadamlarını alır bize gelirlerdi. Başbakan oldum hakeza öyleydi. Aynı şekilde bizim büyük elçilerimiz de bu adımları atmaları gerekir ve yoğun bir şekilde bakanlarımızın ziyaretleri buralarda netice almaya yönelik adımlar olmalı. 2017 bu bakımdan çok önemli.
Değerli Arkadaşlar,
2017 yılında da ülkemizi yoğun bir dış politika gündemi bekliyor.
Bildiğiniz gibi bu hafta içinde Kıbrıs’ta çözüm açısından kritik önemde müzakereler yürütülecektir.
AB ile ilişkilerimiz bakımından ise, şu hususların altını çizmekte fayda görüyorum.
DÜNYA 5’TEN BÜYÜKTÜR; AVRUPA DA AVRUPA BİRLİĞİ’NDEN BÜYÜKTÜR.
Avrupa Birliği tam üyelik sürecine verdiğimiz öncelik değişmemiştir.
Avrupa Birliği, halen ülkemiz için stratejik bir tercihtir.
Bir taraftan bu hedef doğrultusunda adımlar atarken, Birliğin ülkemize yönelik tutarsızlıklarına, çift standartlı politikalarına da eyvallah demeyiz.
Çabalar ancak karşılıklı olursa, adımlar iki taraflı atılırsa anlamlıdır.
Geçtiğimiz yıla, özellikle Suriyeli kardeşlerimizin ölümü göze alarak çıktıkları tehlikeli yolculukların son bulması için Avrupa Birliği ile yürüttüğümüz çabalar sayesinde, olumlu bir havayla girmiştik.
Maalesef, bu olumlu havanın devamı gelmedi.
Avrupa Birliği’nin artık göç mutabakatı bağlamındaki taahhütlerini yerine getirmesi, ipe un sermekten vaz geçmesi gerekiyor.
Olumlu gündem noktasında, Gümrük Birliğinin güncellenmesi müzakerelerine öncelik verilmesi de isabetli olacaktır.
Ayrıca, Avrupa Birliği tarafından getirilen Zirve önerisini de olumlu buluyorum.
ABD ile ilişkilerimiz ise ziyadesiyle hassas bir dönemden geçiyor.
Terörle mücadele karşılaştığımız sıkıntılar, Obama Yönetiminin son yıllarda ortaya koyduğu bazı tercihlerle birleşmiş ve hem kamuoyumuzda, hem siyasette tartışma konusu haline gelmiştir.
DEAŞ, FETÖ ve bölücü örgütlerden gelen tehditlere karşı müttefikimiz ABD’yi, kararlı, güçlü ve tereddütsüz bir biçimde yanımızda görmek istiyoruz.
Yeni Başkan Trump’ın 20 Ocak’ta görevi almasıyla özellikle birlikte karşılıklı diyalogu hızlandıracağımıza inanıyorum.
Bilhassa bölgesel konularda Sayın Trump ile anlayış birliğine vararak, kısa zamanda mesafe kaydedeceğimize inanıyorum.
Sözlerime son verirken, inşallah 2017 yılının ülkemiz için ekonomi, ticaret ve diplomasi alanlarında büyük sıçramalara vesile olacağına inanıyorum.
Nasıl Türkiye, bir ve beraber olarak nasıl Kurtuluş Savaşını zafere taşımışsa, Allah’ın izni, hepimizin de ortak gayretleriyle İkinci İstiklal Mücadelesini de zaferle taçlandıracaktır.
Bu dönemde siz Büyükelçilerimizden, omuzlarınızdaki ağır sorumluluğun bilinci içerisinde, 15 Temmuz ruhuyla hareket ederek, ülkemize karşı sergilenen küstah oyunları bozmanızı istiyorum.
Ben, hafızasında 5 asırlık bir birikim olan Hariciyemize ve siz kıymetli Büyükelçilerimize güveniyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
“2023 Hedefleri: Milli Değerler ve Küresel Hedefler” temasıyla yapacağınız Dokuzuncu Büyükelçiler Konferansı’ndaki istişarelerin hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyor, hepinizi muhabbetle selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla.