Değerli misafirler,
Sanat, edebiyat, kültür ve ilim camiamızın çok kıymetli mensupları,
ES Medya ailesinin değerli çalışanları,
Ssevgili genç kardeşlerim,
Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Necip Fazıl Kısakürek Ödüllerinin yayın hayatımız, edebiyat ve fikir dünyamız için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyor, ödül alan kardeşlerimi ayrıca kutluyorum, tebrik ediyorum.
Sözlerimin hemen başında şiirde, fikirde, aksiyon ve sanatta Cumhuriyet tarihimizin şahikalarından üstat Necip Fazıl Kısakürek’i bir kez daha rahmetle, minnetle, özlemle yâd ediyorum. Rabbim ondan razı olsun. Cennetiyle, cemaliyle onu müşerref kılsın.
Bu yıl üçüncüsünü takdim edeceğimiz ödüllerin artık kritik eşiği asarak kalıcı olma yolunda az önce de ifade edildiği gibi uluslararası adeta mesafe kat edeceğine inanıyorum. Üstadın mirasına ve onun aziz hatırasına sahip çıkan ES Medya Grubunun işvereninden çalışanlarına, tüm mensuplarına şükranlarımı sunuyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığımıza da bu anlamlı projeyi sahiplendikleri ve destekledikleri için ayrıca teşekkür ediyorum. Anadolu’nun mümbit topraklarının yetiştirdiği onca değerimiz arasında her yıl hüner ve kalem ehlini tespit eden Ödül Jürisine emekleri ve titiz çalışmaları için teşekkürlerimi sunuyorum.
Üçüncü yılını geride bırakan Necip Fazıl Ödülleri hamdolsun her sene çıtayı daha yukarıya taşıyarak fikir, sanat ve edebiyat hayatımızda bir mihenk taşına dönüşme yolunda ilerliyor. İnşallah bu başarının kalıcı olacağına ve Necip Fazıl Ödüllerinin ülkemizin en itibarlı ödülü konumuna geleceğine inanıyorum. Üstadın nefesini birazcık da olsa almış, gönüldaşlık yapmış, onunla teşriki mesaide bulunmuş bir kardeşiniz olarak, bir Cumhurbaşkanı olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sizlere gereken desteği vermeyi sürdüreceğim.
Değerli kardeşlerim;
İnşallah biraz sonra beş farklı dalda altı kıymetli şair, yazar, hikâyeci, mütefekkir ve ilim adamımıza ödüllerini takdim edeceğiz. Şiir alanında; “Mesele sözün ağızdan çıkması değil onun kalpte hasıl ettiği titreşimdir, muhayyilede bıraktığı kalıcı izdir, başka türlü inmez bir imge hayalin bahçesine” diyerek 50 yıldır kelimelerin kilidini açan eskilerin ırmak gibi şairlerinin peşinde bir ömür geçiren şair Ebubekir Eroğlu’nu tebrik ediyorum.
Fikir ve araştırma alanında ödüle layık görülen Yaşar Çağbayır’ı huzurlarınızda tebrik ediyorum. Üstat Necip Fazıl, dilden daha büyük, dilden daha aziz, dilden daha gerçek, dilden daha müdafaalı vatan olmadığını ifade eder. Yaşar Çağbayır Hocamızın gayretlerinin bu aziz vatanın korunması, emanetin yeni nesillere daha zengin bir şekilde teslim edilmesi noktasında çok büyük katkıları olacağına inanıyorum. Bu vesileyle hocamızın 310 bin kelimeden oluşan 10 ciltlik muhteşem eserini yeniden yayınlayan TİKA’ya da teşekkür ediyorum.
Hikâye ve roman alanında ise, eserleriyle kültür, düşünce ve edebiyat hayatımızda şimdiden kendine münhasır bir yer edinen Cihan Aktaş Hanımefendiyi görüyoruz. ‘Sanat bütün faniliğe karşı bir kalma çabası, bir olma çabası’ diyerek yıllardır insana, hayata, kadına, bireyin iç dünyasına dair nitelikli, derinlikli eserler yazan Cihan Aktaş Hanımefendiyi huzurlarınızda şahsım, milletim adına tebrik ediyorum.
Bu yıl ilk kez takdim edilecek olan Necip Fazıl ‘ilk eserler’ ödülünü son derece yerinde bir takdir olarak gördüğümü de belirtmek isterim. Zira üstat her daim millet tarlasını genç fidanlar ve yeni ekinlerle donatmanın gayreti içerisinde olmuştur. Bu alanda iki genç kardeşimiz ödüle layık görülmüştür. Modern hayatın üstünü örtmeye çalıştığı bütün güzellikleri, bütün incelikleri latif bir dille şiirlerinde nakış nakış işleyen şair Emel Özkan ile Adem’in Kekliği ve Chopin ile Bozkırda Altmışaltı isimli iki hikâye kitabıyla gönüllerimizi fetheden bozkırın kalemi Mustafa Çiftçi’yi de içtenlikle tebrik ediyorum. Anadolu’nun bereketli ikliminde boy veren bu iki genç yetenekten inşallah gelecekte de çok değerli, nitelikli, yüreğimize dokunacak daha nice eserler bekliyorum, bekliyoruz.
Necip Fazıl Saygı Ödülü bu yıl Türk hikâyesinin coşkun pınarı, modern zaman dervişi Mustafa Kutlu Ağabeye tevcih edilmesini son derece anlamlı, son derece yerinde buluyorum. Onun halini Yaradan’a arz etmekten ibaret olan hikâyelerinin sayfaları yarım asırdır okuyucuların gözlerinden süzülen yaşlarla ıslanıyor. Kendisi ‘Ya Tahammül, Ya Sefer’ diyerek çıktığı kutlu yolda 50 yıldır yılmadan, yorulmadan Anadolu’nun irfanını, vicdanını, sadeliğini en güzel şekilde kaleme ve kelimelere döküyor.
Şüphesiz Mustafa Kutlu okumanın en zor yanı, bir hikâye kitabını bitirince diğerine kadar geçen, daha doğrusu geçmek bilmeyen zamandır. Ömrünü vakfettiği Dergâh Dergisi hem bir ekol, hem de bir okuldur. Onun her hikâyesi, her sohbeti, gazetelerde neşredilen her fıkrası hakikatli bir kitaptır. ‘İster ferdi, ister içtimai olsun, yazdıklarım tercüme-i ahın tezahürüdür’ diyen Mustafa Kutlu ağabeyin son nefesine kadar yazmaya, insanı, insanlık hallerini anlatmaya devam edeceğine inanıyorum. Allah sağlık, sıhhat, afiyet versin.
Kıymetli dostlar;
Diriliş neslinin ağabeyi Sezai Karakoç, üstat Necip Fazıl’ın edebiyat ve düşünce hayatımızdaki yerini şu şekilde anlatır: “Necip Fazıl, şiiri her şeyin bittiği, kendi dünyamızın kapandığı, yaşamaya ve var olmaya yeniden başlayıp-başlanmayacağının sorulduğu anda doğmuş, insanın toprağa ilk ayak bastığı andan bir haber olmuştur toplumumuz için. Ölmüşüz, ama işte dirilmekteyiz.” Evet, üstat Necip Fazıl Allah ve ahlak demenin yasak olduğu, baskının, iptidailiğin, yabancılaşmanın her tarafı kapladığı o meşum yıllarda Müslüman asaleti ve cesaretinin timsali olarak sesini yükseltmiştir.
Kendi ifadesiyle, “Başında kim bulunursa bulunsun veya bulunmazsa bulunmasın, mademki ben varım Türkiye vardır” diyerek direnişinin, dirilişin, özgüvenin sembolü olmuştur. O dönem fikir ve yazı dünyasında mebzul miktarda bulunan işporta aydınları bileğini bükemedikleri, kalemini kıramadıkları Necip Fazıl’ı uzun yıllar ademe mahkûm etmeye, yok saymaya çalışmış, ancak elhamdülillah muvaffak olamamışlardır.
Kendisi, “kibir satanlara, kendilerini bir şey sananlara ve sapıklıkları içinde mağrur ve mesut yaşayanlara karşı mukaddes dinimizden aldığı emirle tepeden bakmayı” hiçbir zaman ihmal etmemiştir. Üstat, 30 küsur yıl canını dişine takarak ve “küfür kilerinden ekmek yemektense İslam çilehanesinde aç kalmayı tercih ederek” çalışmış çabalamış, fikir Mehmetçikleri yetiştirmek için ömrünü vakfetmiştir.
Eleştirileceğini, yerileceğini, dışlanacağını bilmesine rağmen bağrından çıktığı millete bir kurtuluş reçetesi sunma cesaretini göstermiştir. Üstadın en büyük katkısı, öz yurdunda parya muamelesi gören, yüzüstü çok sürünen bu millete tarih sahnesine tekrar çıkmak için ihtiyacı olan özgüveni aşılamasıdır. Kimsenin icazetine, inayetine muhtaç olmadan ruh kökünden aldığı kuvvet ve cesaretle bu millete var olabileceğini göstermiştir.
Üstadın en önemli sermayesi samimiyetidir. Onun en büyük şiarı sahici olmaktır. Şüphesiz Necip Fazıl’ı en iyi yine kendisi kendi kelimeleri anlatır: “Karşınızda bir adam var, Necip Fazıl Kısakürek. Türk’tür, Anadolu’dur, Maraşlıdır, İslamiyet’ten başka tek kaynak tanımaz. Topyekûn kâinatın o kaynakta bir köpükçük olduğuna inanır. Peygamberler Peygamberinin en hakir kölesine ebedi köleliği dünya ve ahirette en büyük rütbe bilir. Kendisini en basit müminin çarığının altındaki çamurdan aşağı görür, fakat Allah’ın ‘nimetimi takdis et’ emriyle de haykırmaktan çekinmez.” İşte Necip Fazıl. Evet, Necip Fazıl böyle bir insan, böyle bir adamdır. O, 78 yıllık ömrünü davasına adamış, aksiyon ve fikir adamı... “40 yıl boyunca mahut buzdağını kendi ifadesiyle hohlaya hohlaya eritmeyi” göze alan bir sabır abidesidir.
Üstat, “inkisarla pişmiş, ıstırapla erimiş bir ruh haliyle memleketin manevi imarına katkıda bulunmayı şiar edinmiş” bir kıyam şairidir. Ve Necip Fazıl, imanıyla, ihlâsıyla, ahlakıyla, şecaatiyle, terkibiyle, tahliliyle bizimdir, bu milletindir, tüm Türkiye’nindir.
Değerli kardeşlerim;
Siyerden ilmihale, tiyatrodan şiire, tarih kitaplarından ilmi eserlere, tasavvufa kadar edebiyat, kültür ve sanatın her alanında coşkun bir pınar gibi akan üstadı sadece şiire, sloganlara, belli kalıplara hapsedemeyiz. Onun ‘fikrimizin çerçevesi’ dediği Büyük Doğu başta olmak üzere düşünce, siyaset, ideoloji alanlarında kaleme aldığı eserlerini okuma listemizin en üst sıralarına yerleştirmeliyiz. Bu doğrultuda ortak gayretlerimiz neticesinde son yıllarda serdedilen iştiyakı kitap, konferans ve eserleri çok çok değerli buluyorum. Fakat mevcutla iktifa edemeyeceğimizin de şuurunda olmalıyız.
Gençlerimizin internetin ve özellikle sosyal medyanın eseri olduğu, 140 karakterin, birkaç kelimelik aforizmaların sınırlarına hapsolduğu, 10 santimlik ekranların içinde hayatlarını heba ettiği şu dönemde Necip Fazıl’ı anlama yönündeki çalışmalarımızı daha da artırmalıyız. Çile ve Kaldırımlar şairini, onun davasını, bize kazandırdığı bütün hasletleri genç nesillere çok iyi anlatmalıyız.
Necip Fazıl’ın ömrünü vakfettiği davanın, onun geride bıraktığı mirasın, onun cesur duruşunun bilhassa 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında çok daha iyi anlaşılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü 15 Temmuz gecesi yaşananlar, bu ülkenin tarihinde tecrübe ettiği en büyük ihanetlerden biridir. 15 Temmuz, bu ülkeyi mayasından, ruh kökünden, kadim değerlerinden koparmak için yapılmış topyekûn bir işgal girişimidir.
O gece silahlarının namlularını kendi insanına doğrultanlar ile ömrü boyunca Necip Fazıl’ın mücadele ettikleri arasında emin olun hiçbir fark yoktur. Üstadın ifadesiyle, “vecdsiz, çilesiz, hikmetsiz, dinde ne tarh, ne zam olmayacağından habersiz, kaba softa-ham yobaz” bir güruh, Pensilvanya’daki şarlatandan aldıkları işaretle bu millete pusu kurmuşlardır. Kendi ikballeri, kendi sapkın ideolojileri için kan dökmekten, can almaktan dahi çekinmemişlerdir.
Namuslarına emanet edilen silahları, o silahların asıl sahibine doğrultanlar sadece meşru iktidarı alaşağı etmeyi hedeflemiyorlardı; aynı zamanda merhum Menderes’le başlayan, merhum Erbakan, Özal, Türkeş ve Yazıcıoğlu’yla devam eden ve bizim de uğrunda tüm ömrümüzü harcadığımız büyük ve güçlü Türkiye idealine son vermek istiyorlardı.
14 yıldır devlet ve milletin barışmasından, kucaklaşmasından rahatsız olan bu çete, tıpkı 27 Mayıs’ta olduğu gibi darağaçları üzerinden iktidara yürüyecekti. Bizi Menderes’in akıbetiyle tehdit etmeleri asla boşuna değildir. Ağızlarından -affınıza sığınıyorum- salyalar akarak ‘şafakta asacağız’ diye efelenmeleri asla kurusıkı bir tehdit değildir.
O gece ‘ateş serbest, ezin, taviz yok, sakın tereddüt etmeyin, vurun’ diyerek 248 vatan evladını şehit eden, 2193’ünü yaralayanların sergilediği vahşeti ve caniliği biz en son Anadolu’nun işgalinde yaşadık. O gece bir tarafta ruhunu ve vatanını 1 dolara satan alçaklar vardı. Diğer tarafta ise; “Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda” diye haykıran vatan aşıkları vardı.
Bir tarafta tıpkı 100 yıl önce Beyoğlu sırtlarında olduğu gibi işgalcilere alkış tutanlar, diğer tarafta istiklali ve istikbali için şehadete elinde Türk bayrağıyla yürüyerek, gülümseyerek yürüyenler vardı. Bir tarafta çıkarları için ölüm kusanlar vardı, diğer tarafta istiklali ve istikbali uğruna şehadet için ölüme koşanlar vardı. Dolaştığımız, ziyaret ettiğimiz evlerde dinlediklerimizle elhamdülillah ne büyük bir milletin, ne aziz bir milletin mensuplarıyız diye herhalde müsaade ederseniz gururlanmak hakkımızdır. O gece bir tarafta millet vardı, diğer tarafta milletin tard ettiği hainler bulunuyordu. Allah’ın inayeti, milletimizin direnişi, yüz milyonlarca kardeşimizin duasıyla hem içeride, hem dışarıda Türkiye yeniden felaha kavuşmuştur.
Değerli kardeşlerim,
Asla unutmayalım; 15 Temmuz sadece ihanet, hınç, acı ve kan değildir. Aynı zamanda 15 Temmuz tıpkı İstiklal Harbi gibi bir kıyamdır, bir muştudur, bir iftihardır. 15 Temmuz, bir milli şahlanıştır. Adeta Çanakkale’ye eş bir kahramanlık destanıdır. Anadolu toprakları o gece bir kez daha Türk milletine vatan kılınmıştır elhamdülillah. Hepsinden de öte 15 Temmuz yeni Türkiye’nin cemresidir, öyle bakıyorum. Yeni Türkiye’nin kurucu iradesi 15 Temmuz’da sokaklarda, 7 Ağustos’ta da Yenikapı Meydanında tecessüm etmiştir, birileri rahatsız olsa da tecessüm etmiştir. O an, o anlık değildi aslında, ama onu hala hazmedemeyenler var. Niye? Ruh dünyaları karışık da onun için. Bu millet kanı pahasına bu devletin de, ülkenin de yegâne sahibinin kendisi olduğunu, hür iradesine asla zincir vurdurmayacağını o gece tüm dünyaya ilan etmiştir.
Üstat Necip Fazıl adeta o geceyi işaret edercesine bakınız ne diyor: “Arttığını zannettiğimiz küfür, tükenmez pekmezi tarzında sulana sulana büyürken, biz pekleşe pekleşe büyüyoruz. Bu bakımdan hiç şüphe etmeyin istikbal bizimdir.” Evet, üstadın dediği gibi istikbal bizimdir. İstikbal, Anadolu bozkırlarında Ömer Halisdemir gibi şeref timsali askerler yetiştiren babalarındır. İstikbal, ‘bir bacak nedir ki, vatan için feda olsun’ diyen öğretmenlerindir. İstikbal 1 yıllık hasadını, çocuklarının rızkını ülkesi için gözünü kırpmadan ateşe veren çiftçilerindir.
Şair, “Hem sütünden, hem kanından, hem canından bu sendeki huy ey oğul” diyor ya, istikbal işte Abdullah Olçok gibi henüz 17 yaşında körpe bir fidanken babasıyla beraber şehadete yürüyen asil gençlerindir. İstikbal, ellerinde bayrakları, dillerinde duaları, yüreklerinde imanlarıyla tankların karşısında set kuran kadınlarındır. İstikbal, 29 gün boyunca vatan için, iradesi için, bağımsızlığı ve geleceği için nöbet tutan tüm Türkiye’nindir.
İnşallah sorumluluk sahipleri olarak bizler fikir, sanat ve yayın hayatımızın öncüleri olarak sizler o gece yaşananlardan gerekli dersleri çıkararak yeni Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceğiz, ihya edeceğiz. Kimsenin ötekileştirilmediği, hiç kimsenin hor, hakir görülmediği, 79 milyonun tamamının ‘benim’ diyerek bağrına bastığı bir yönetim anlayışını hep beraber tesis edeceğiz.
Kardeşlerim;
Unutmayın zalime merhamet mazluma zulümdür ilkesini asla aklımızdan çıkarmadan, adil, müşfik ve güçlü bir yapıyı el ele vererek kuracağız. Sizler sahip çıkarsanız, milletimiz sahip çıkarsa Türkiye’yi hedeflerine ulaşmaktan hiç kimse alıkoyamayacaktır. Sizler destek olursanız bu ülke evvel Allah pekleşe pekleşe büyümeye devam edecektir.
Ben sizlerden, kaleminizden, özellikle fikir çilenizle alnınızdan ilmek ilmek akan terinizle bu kutlu mücadeleye katkı vereceğinizden hiç şüphe etmiyorum. Geleceğimiz için, çocuklarımızın istikbali için, gözlerini ve gönüllerini Türkiye’ye kilitlemiş yüz milyonlarca mağdur ve mazlum için yükümüze omuz vermenizi özellikle rica ediyorum. Tekerlekli sandalyede evlat hasretiyle son nefesini veren Halepli anneler için, sahilde top oynarken katledilen, şehit edilen Gazzeli çocuklar için, evleri, çocukları, ocakları başlarına yıkılan Arakanlı yetimler için bu kavgayı vermeye devam etmeliyiz. Bu kimden bekleniyor biliyor musunuz? Türkiye’den, Türk milletinden bekleniyor.
Mustafa Kutlu Ağabeyimizin yakarışlarıyla sizlere seslenmek istiyorum: “Bir şey yap güzel olsun. Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin. Bir şey yap doğru olsun. İnsanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Rüzgâra ve akıntıya kapılmasın; kırılsın lakin eğilip bükülmesin. Bir şey yap iyi olsun. Hizmetten, hürmetten, merhametten müteşekkil olsun. Kalpleri yumuşatsın, garibin, yolcunun, zayıfın derdine derman olsun.”
Bu vesileyle bugün Parlamentoya sunulan yeni Anayasa çalışması hususunda da Sayın Başbakanımıza ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanına, bu çalışmalarda emeği geçen arkadaşlara huzurunuzda çok çok teşekkür ediyorum. Temenni ediyorum ki Parlamento bu konuda inşallah beklenen, arzulanan kararı verir, ondan sonra da millet gerçek kararı vermek suretiyle Türkiye yol almaya devam eder.
Bu düşüncelerle bir kez daha Necip Fazıl Kısakürek Ödüllerini alan edebiyat, sanat, ilim insanlarımızı gönülden tebrik ediyor, kutluyorum. ES Medya Grubunu bu güzel organizasyon için kutluyorum.
Yarın idrak edeceğimiz mübarek Mevlid Kandilinin ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Gece boyunca edilecek duaların, kılınan namazların, hayır ve hasenatın Hak katında kabule karin olmasını diliyorum.
Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyor, Rabbim yolumuzu, bahtımızı açık etsin diyorum. Kalın sağlıcakla.