Çok değerli muhtarlarımız,
Kıymetli kardeşlerim;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz. Muhtarlar Toplantımızın 31’incisinde sizlerle bir aradayız. Bugün de Afyonkarahisar, Aksaray, Ankara, Aydın, Bayburt, Çanakkale, İstanbul, Kahramanmaraş, Karaman, Kilis, Konya, Manisa, Niğde, Trabzon, Uşak ve Yalova illerimizden gelen siz kıymetli muhtarlarımızı misafir ediyoruz.
Muhtarlarımızla bugünkü buluşmamızı milletçe yine zorlu bir mücadelenin içinden geçtiğimiz şu önemli günlerde idrak ediyoruz. Bir yandan Suriye ve Irak’ta ülkemizi güneyden kuşatma projesi tüm alçaklığıyla, tüm çirkinliğiyle, tüm sinsiliğiyle devam ettiriyor. Diğer yandan devletin ve toplumun içine sızmış FETÖ’den PKK’ya kadar tüm terör örgütleriyle kararlı bir mücadeleyi yürütüyoruz.
Son hamle ekonomimizle yapıldı. İhracat ve turizm üzerinden yapılan saldırıya ilave olarak döviz spekülasyonuyla ekonomimiz çökertilmeye çalışılıyor. Ekonomimizin bazı sorunları, sıkıntıları yok mu? Elbette var. Hükümetimiz bunların çözümü için gayret sarf ediyor. Yeni tedbirlerle gereken önlemleri alıyor, almayı da sürdürecek.
Piyasada bir durgunluk olduğunu biz de görüyoruz, biliyoruz. Bu durgunluğun somut sebeplerinden ziyade, psikolojik ve provokatif faktörlerden kaynaklandığını da gayet iyi biliyoruz. Gerçekten de son günlerde döviz kurunun Türk Lirası karşısındaki yükselişinin sebeplerine baktığımızda elle tutulur ciddi iktisadi karşılığı olan hiçbir husus göremiyoruz. Belirli mahfiller tarafından pompalanan olumsuz havanın yol açtığı suni bir kur yükselişiyle karşı karşıyayız.
Biz de buna karşılık her zaman olduğu gibi devletin imkânlarını harekete geçirmenin yanında, milletimizi bu konuda farklı bir anlamda yardıma çağırdık. Dedik ki, ‘Gelin yastığınızın altındaki dövizleri Türk Lirasına çevirin, Türk Lirası olmazsa altına çevirin, çünkü karşılıksız para basmak suretiyle döviz baskısına bizi almak isteyenlere böyle bir cevabı verelim.’ Ve benim vatandaşım geldi Türk Lirasına yönlendi ve kim, nerede, elinde ne kadar dövizi varsa bunu Türk Lirasına çevirmeye başladı. Milletime teşekkür ediyorum, vatandaşlarıma teşekkür ediyorum, sağ olsunlar, var olsunlar. Bu millet eğer dert vatan ise, dert millet ise ne diyor? Gerisi teferruattır. Elinde ne varsa hemen gitti Türk Lirasına çevirmeye başladı. Ve bu konudaki kararlılığın ben devam edeceğine inanıyorum.
40 yıllık siyasi hayatımda şunu gördüm: Eğer bir millet bir şeye inanır ve harekete geçerse, onu durduracak hiçbir güç yoktur. 1 asır önce Çanakkale’de yedi düvel dünyanın en modern savaş imkanlarıyla üzerimize gelirken bu milleti zafere ulaştıran işte bu inanç, işte bu imandır. Ölmekten korkmayan bir milletin karşısında hiçbir silah dayanamaz. Milletimiz 15 Temmuz darbe girişiminin karşısına da Çanakkale ruhuyla çıkmadı mı? Uçakların, helikopterlerin, tankların, namluların üzerine tekbirle giden bu milleti o gece değil FETÖ, arkasındaki tüm güçler de sahaya inseler durduramazlardı, korkutamazlardı ve nitekim başaramadılar. Böyle bir millettin evladı olmaktan, böyle bir milletin Cumhurbaşkanı olmaktan şeref duyuyorum, onur duyuyorum, bunun için de Rabbime her daim hamt ediyorum.
Değerli kardeşlerim;
Ekonomide maruz kaldığımız saldırıyla ilk defa biz karşılaşmıyoruz. Geçtiğimiz 14 yılda her kritik siyasi, sosyal, diplomatik krizin gerisinde gizli veya açık ekonomik saldırı girişimleri de vardı. Biz aldığımız tedbirlerle, temin ettiğimiz kaynaklar, tesis ettiğimiz istikrar ve güven ortamı ve bütün bunların yanında, bütün bu teşebbüslerin hepsini de bertaraf ettik.
Hatırlayın, iktidar olmadan önceki dönemlerde bu ülkede gecelik yüzde 7000-7500 faizler oldu mu? Oldu. Bunlar kim içindi? O bazı faiz lobileri yok mu, onlar içindi. Bunu Osmanlı’ya yaptılar ve Osmanlı’ya da yüzde 900’le yaptılar. Fakat bizim dönemimizde bunu tutturamadılar. Çok yapmak istediler; ama biz devamlı bunların önünü kestik. Dedik ki, ‘Biz bu milleti faiz lobisine mahkum etmeyeceğiz, hangi şartlarda olursa olsun bu mücadeleyi vereceğiz.’ 4,6’ya kadar düştü. Gezi’yle karşımıza çıktılar ve çift haneliye orada tekrar çıktı.
İşte onun için diyorum ki; sağ olsunlar, ‘yalnız kalsam da’ dediğimde tweet’ler ardı ardına gelmeye başladı, milletimden Allah razı olsun, ‘yalnız değilsin’ tweet’leri gelmeye başladı. Şimdi diyorum ki aynı şekilde yalnız olmadığımı biliyorum ve aynı şekilde bu döviz baskısına karşı bizler paramıza sahip çıkacağız ve inşallah Türk Lirasını değerlendireceğiz, bu başarmamız lazım.
1994 krizini, 2001 krizini birkaç milyar dolarlık borsa spekülasyonuyla yaşayan Türkiye, onlarca milyar dolarlık operasyonları kimseye hissettirmeden gerçekleştirerek ekonomik saldırıların üstesinden geldi. Sadece küresel düzeyde bir yıkıma sebep olan 2008 krizi sebebiyle ertesi yıl bir küçülme yaşadık, onu da takip eden yıllarda süratle telafi ettik. Pek çok gelişme veya gelişmiş devlet hala 2008 krizinin etkilerinden kartalamamışken, Türkiye oldukça sıkıntılı geçen bu yıl dahi büyüme oranında gelişmekte olan ülkeler arasında inşallah yine ilk sıralarda yerini alacak. Avrupa Birliği hesaplama metotları, dünyadaki hesaplama metotları yakında TÜİK tarafından Türkiye açısından da açıklanacak. Açıklandığında da Türkiye’nin nerede olduğunu gayet iyi göreceğiz. Evvel Allah biz iyi bir noktadayız, kim ne derse desin daha iyi olacağız.
Kriz öncesi 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde bizi siyaseten köşeye sıkıştırmak için ekonomiyi de bir silah olarak kullanmaya çalışmışlardı. Gezi Olaylarında 17-25 Aralık’ta Güneydoğu illerimizdeki çukur eylemlerinde, Suriye ve Irak krizlerinde hep aynı oyunu oynadılar. Ekonomi üzerinden Türkiye’yi siyaseten teslim alma projesi hiçbirinde de hamdolsun işe yaramadı. 15 Temmuz’da aynı oyunu sahnelemeye dahi fırsat bulamadan milletimizin karşı hamlesiyle geri çekildiler. Şimdi Türkiye’nin Suriye ve Irak’ta ciddi hamleler yaptığı, Mecliste cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle ilgili yeni adımların arifesinde bulunduğu, Avrupa Birliği’yle ilgili önemli kararlar almak üzere olduğu şu günlerde ekonomi silahını bir kez daha bize doğrulttular.
Değerli kardeşlerim;
Bu mücadelenin hem güç, hem inanç meselesi olduğunu devamlı ifade ediyoruz. Türkiye’nin gücünü sadece mevcut rakamlarla tartmaya kalkanlar, tarih boyunca hep yanılmışlardır, bugün de yanılmaya mahkûmdurlar. Bundan hiç endişeniz olmasın, rahat olun. Türkiye 79 milyon nüfustan, 720 milyar dolar milli gelirden, 350 milyar dolar dış ticaretten velhasıl sadece görünen rakamlardan asla ibaret değildir. Bütün bunların gerisinde 100 milyonlarca kardeşimizin mazlumun mağdurun duası ve desteği vardır. Biz istikametimizi, ihlasımızı, gayretimizi muhafaza ettiğimiz sürece, bu dua ve destek her sıkıntısında Türkiye’ye ihtiyacı olan imkânları ortaya koyar. Gönül coğrafyamızda nereye gitmişsek, oradaki kardeşlerimizin gözünde ve yüreğinde bu hakikati bizzat gördük, hissettik. Şayet biz mesela maruz kaldığımız son ekonomik saldırı karşısında millet olarak dirayet gösterirsek arkamızda çok büyük bir desteği bulacağımızdan emin olunuz.
Rabbime şükürler olsun; milletimiz bu oyunu gördü, çağrımıza kulak verdi ve ekonomisine sahip çıktı. İnsanlar döviz bürolarına, bankalara dolar almak için değil, bozdurup Türk Lirasına geçmek için koşuyor. Sözleşmeler, anlaşmalar, borçlar, alacaklar, kiralar, fiyatlar süratle dövizden Türk lirasına döndürülüyor. Herkes kendi nispetince, kendi imkânınca bu seferberliğe destek oluyor. Ben esnafıyla, ev hanımıyla, işvereniyle, sanayicisiyle, şoförüyle çağrımıza kulak veren milletimizin her bir ferdine şükranlarımı sunuyorum.
Spor kulüpleri bile artık bu işin içerisine girdi, ‘Biz de ödemelerimizi Türk Lirası olarak yapacağız’ dedi. Aynı şekilde kirada artık dövizden Türk Lirasına geçiş başladı. Ben de bildiğim, duyduğum, gördüklerimi bizzat arıyorum; ‘Niye dövizle kira tahsil ediyorsun? Hadi Türk Lirasına geç.’ diyorum Eğer bu vatanı seviyorsan, bu milleti seviyorsun arkadaş sen de Türk lirasına geçeceksin. Bunu bir görev telakki ediyor, bunu yapacağız. 10 kazanacaktın da 9 kazan, 8 kazan. Ama bu ülke güçlenecek. Emin olunuz, insanımız bu süreçten zararlı değil, bak müjdeyi veriyorum, karlı çıkacaktır, hiç endişe etmeyin. Alacağını bilecek, vereceğini bilecek, kârını-zararını daha iyi hesap edebilecek.
Dış ticaretimizde çok önemli yeri olan ülkelerle birer birer yerel paralarla ticaret dönemi başlıyor. Söylemiştim ya, Rusya’yla görüşmeler yaptık demiştim ve Rusya’dan bir şey mi alacağız, onların parasıyla, Rusya bizden mi alacak, bizim paramızla... Çin’le konuştum, biz Çin’den bir şey mi alacağız, Çin parasıyla, onlar bizden bir şey mi alacak, Türk Lirasıyla... İran’la da konuştuk, nitekim şimdi onlar da açıklamalarını yaptılar, İran Dinarıyla, onlar da bizim Türk Lirasıyla… Bunları yaygınlaştıracağız, böylece dövizin baskısından ülkelerimizi de yapmış olacağız? Kurtarmış olacağız, kur baskısının altında kalmayacağız. Esasen dövizi silah gibi kullanma yöntemi sadece bize değil, pek çok ülkeye uygulanıyor, bundan korkunç paralar kazanıyorlar. Dolayısıyla kendi para birimlerimiz üzerinden ticaret teklifimiz bu ülkeler için de anlamlı ve cazip bir alternatif haline dönüşüyor. İnşallah çok yakında bu çabalarımızın müşahhas neticelerini almaya başlayacağız.
Değerli kardeşlerim;
Ben buradan tüm iş adamlarımıza, yatırımcılarımıza, esnafımıza, sanatkarımıza da seslenmek istiyorum: Yaşadığımız zorlukları, tereddütleri, sıkıntıları biliyorum. Ama gelin ülkenize güvenin, ülkenize sahip çıkın. Böyle bir dönemde üretime yüklenmeyeceksiniz, istihdamı artırmayacaksınız, ticaretin çarklarının dönmesini sağlamayacaksınız da bunu ne zaman yapacaksınız? Türkiye, üretimdeki düşüşü, istihdamdaki düşüşü, ticaretteki daralmayı hak eden bir ülke değildir. Potansiyelimiz de, hedeflerimiz de tam tersine daha çok büyümeyi, daha çok istihdamı, daha çok ticareti işaret ediyor.
Biz Anadolu’yu sadece cengâverlerimizin kılıçlarının gücüyle değil, aynı zamanda her biri birer derviş olan esnafımızla, ahilerimizle gönülleri fethederek her biri devrinin en önde gelen âlimleri olan ilim erbabımızla zihinleri zenginleştirerek kendimize vatan yaptık. Biz böyle bir milletiz. Aradan bin yıl geçti, ama hala bizi Anadolu’da, Avrupa’da barındırmama düşüncesinden vazgeçilmediğini görüyoruz. Bunun için her kriz döneminde bu coğrafyayı kendimize yeniden ve yeniden vatan kılmanın mücadelesini vermek mecburiyetindeyiz.
İşte bakın, Meclis Başkan Yardımcılarımızdan Ayşenur Hanım Almanya’ya seyahat yapıyor, Almanya seyahatinde çantasını çalıyorlar ve tabii pasaportu, kimliği vesaire içinde. Gidiyor, Büyükelçilikten kendisine geçici bir pasaport alıyor ve havalimanında kendisine geçiş izni vermiyorlar. Geçiş izni vermemekle kalmayıp, kendisi anlatıyor, ‘Bakın ben milletvekiliyim, aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Yardımcısıyım’ diyor. Alıyorlar saatlerce bekletiyorlar. Ya hu sen teröristi alıyorsun ülkende misafir ediyorsun, teröristi alıyorsun ülkende ağırlıyorsun, ama bu ülkenin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Yardımcısını ve heyetini orada kapıda saatlerce bekletiyorsun. Şimdi bunlara aynını yapmak gerekmez mi? Ondan sonra Erdoğan oluyor ‘diktatör’. Ya hu sen benim Meclis Başkan Yardımcıma, bir bayan milletvekiline bu tür bir yanlışı yaparsan, senin polisin vesairen bunu yaparsa, ben buna aynısıyla mukabele etmem lazım. Bir defa, bütün oradaki personelin kimse, neyse, bunlara gereğini yapmadığın sürece Türkiye de buna misliyle mukabele eder, etmek durumundadır.
50 dereden 50 türlü su getirirler bilirim, işte teröristler cirit atıyor, hepsi orada, Avrupa ülkelerinde dolaşıyorlar. İsimlerini gönderiyoruz vesaire, yok, hala dolaşıyorlar orada. Hani bu terör örgütüydü, bu terör örgütünün mensuplarını niye ülkenizde dolaştırıyorsunuz, bunlara niye buralarda bu kadar para toplatıyorsunuz? Ve kendilerine rakamlar veriyorum, isim vermeyeceğim, ‘Şu ülkede sadece Avrupa’da toplanan 26 milyon avronun sadece bir ülkede 13 milyon avrosu toplanıyor, bak diyorum, bu kadarı sizde toplandı. Ve bu paralar toplanıyor, terörde bunlar kullanılıyor.’ Yaptıkları bir şey var mı? Yok. Daha başka çok şeyler var; ama bunları biz anlatmaya devam edeceğiz. İster göndersinler, ister göndermesinler, biz de kendi stratejimiz neyse, taktiklerimiz neyse bunları oynamaya devam edeceğiz.
Elin oğlu binlerce kilometre öteden gelip burnumuzun dibinde operasyon yaparken, bize ‘yerinizden sakın kımıldamayın’ diyenleri, bize bu vatanı çok görenleri, kusura bakmayın, buraları onlara dar ederiz; yok böyle bir şey. Bu milleti siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel özgürlüğünden vazgeçirmek isteyenlere meydanı bırakmadık, bırakmayacağız. Bugün PKK’sıyla, FETÖ’süyle, DEAŞ’ıyla, farklı isim ve görünümlerdeki nice ihanet yapısıyla bizi hürriyetimizden etmek isteyenlerin karşısında ecdadımız eğilmemişti, biz de eğilmeyeceğiz. Çünkü biz sadece Rabbimizin huzurunda rükûda eğiliriz, secdede diz dökeriz, bunun dışında asla. Onun dışında ülkemizi ve milletimizi temsil ettiğimiz her yerde dimdik ayakta durur, son neferimize kadar mücadelemizi veririz.
Akif ne diyor: “Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.” İşte bu anlayışla ülkemizdeki tüm iş adamlarımızı, yatırımcılarımızı, esnafımızı, sanatkarımızı, tüccarımızı harekete geçmeye çağırıyorum, gelin şu ekonomi çarkına hep birlikte bir ivme verelim. Piyasadaki durgunluğu başkanlarının sona erdirmesini beklemeyelim, ilk can suyunu kendimiz verelim. Hani Anadolu’da tulumba yok mu? Su gelmediği zaman ne yaparız? Tulumbanın içine biraz su dökeriz değil mi? Ondan sonra bakarsınız su gelmeye başlar, adeta bir can suyudur o. Şimdi biz de tulumbaya suyu dökelim ve ondan sonra da inşallah buradan suyu almaya başlayalım. Herkes bu şekilde davrandığında, inanın bana yılsonuna kalmaz, Türkiye yepyeni bir görünüme kavuşur.
Her zaman söylüyorum, öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, durmak, geride kalmak anlamına dahi gelmiyor. Bugün artık durmak, yok olmakla eşdeğer hale geldi. Onun için ekonomimizin çarklarını yavaşlatmaya, durdurmaya çalışanlara inat, hep birlikte bu çarka el verelim, omuz verelim hızlandıralım. Devlet üzerine düşenleri yapıyor hiç endişe etmeyin; ama milletimiz buna destek vermezse tek başına ne vergi affı, ne teşvik, ne diğer düzenlemeler arzu ettiğimiz neticeyi vermez.
Hamdolsun, vergi, sigorta, bütün bunlarla ilgili olarak yaklaşık 120 milyar liralık gibi bir müracaat oldu ve şu andaki ilk ödemeler, taksitler de gayet başarılı bir şekilde geldi. 3 yıl içerisinde bu 120 milyar devletimizin kasasına girecek. Bu tabi önemli bir rakam ve böylece Türkiye’de benim esnafım, vatandaşım, hepsi, ‘ben devletime karşı vatandaşlık görevimi yerine getirdim, getiriyorum’ diyor.
Bankacılık sektöründen kaynaklanan sorunlar varsa, elbette ilgili kurumlarımız bunun üzerine gidecektir. Hukuki uygulamalardan kaynaklanan sıkıntılar varsa, elbette Meclisimiz bunu çözecektir. İhanet varsa, milletimiz ve adli kuruluşlarımız zaten bunun gereğini yapar, ama bu ülkenin hiçbir ferdi kendini bu mücadelenin dışında göremez, görmemelidir.
Türkiye’nin El-Bab operasyonu ile dövizin spekülasyonunu durdurma çabaları arasında bir fark yoktur. Savunma sanayinde dışa bağımlılıktan kurtulma gayretlerimizle, ekonomide güven ve istikrar iklimini koruma mücadelemiz arasında bir fark yoktur. Ekonomik saldırılar karşısında güçlü bir duruş sergilemekle, 15 Temmuz’da FETÖ ihanet çetesine, daha öncesinde PKK terör örgütüne karşı mücadele etmek arasında bir fark yoktur. Çünkü bunların hepsi de son tahlilde aynı amaca yöneliktir. Bu amaç sadece Türkiye’yi zayıflatmak değil daha ötesidir, yani parçalamak ve tamamen yok etmektir. Bin yıllık hazımsızlığın, karın ağrılarının ürünü olan bu saldırıların üstesinden de Allah’ın izniyle, milletimizin dirayetiyle geleceğimize eminim, buna imanım var.
Değerli kardeşlerim;
Osmanlı’nın son döneminde bize layık gördükleri yer, haritası Sevr’de çizilen Anadolu’nun ortasında bir avuç topraktı. Aslında onu da istemiyorlar; fakat bizi oraya sıkıştırırlarsa kısa sürede tamamen yok edeceklerine inandıkları için böyle bir yola başvuruyorlardı. Bizim buna cevabımız, Misak-ı Milliyi ilan ederek Kurtuluş Savaşımızı başlatmak oldu. Büyük ölçüde Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’na girdiği dönemdeki sınırlarını esas alan bu ahitnameyi tam olarak yerine getirememiş olsak da, Cumhuriyetimizi kurarak büyük oyunu bozduk.
Dünyayı hala 1918 şartlarında yönetmeye çalışanlar, bırakın hakkımızı iade etmeyi, elimizdekileri bile alma peşindeler. Suriye ve Irak’ta oynanan oyunların perde gerisinde 1918’de yarım bırakıldığı düşünülen projelerin tamamlanması gayreti olduğu ortadadır, şu andaki oyun budur. Ama unuttukları bir şey var, Türkiye 1918’in Türkiye’si değildir, bunu böyle bilelim. Bu millet neredeyse yarım asırdır süren kesintisiz savaşların yorgunu olan millet de değildir. Tam tersine bugün kazanımlarına sımsıkı sahip çıkan, ama kaybettiklerinin muhasebesini de yapan bir Türkiye vardır. Bugün önemli bir bölümü Osmanlı coğrafyasının dört bir yanından gelerek Anadolu’ya, Trakya’ya sığınan ve vatansız kalmanın ne demek olduğunu yakın çevresindeki gelişmelerden çok iyi bilen bir millet vardır. Ülkemizin de, milletimizin de yönü geçmişe değil, geleceğe dönüktür.
Kurtuluş Savaşımızı başarıya ulaştıran stratejinin sloganı neydi? Biliyorsunuz değil mi? ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh da tüm vatandır.’ Bunu böyle bileceğiz. Şimdi biz de diyoruz ki; tek bir alanda, tek bir konuda, tek bir sorunla mücadele yoktur. Mücadelemiz terörden ekonomiye, dış politikadan yatırımlara her alanda sürecektir, bundan kimsenin şüphesi olmasın. Öyle ki bugün artık satıh sadece vatan topraklarının sınırları da değildir, tüm bölgemizdir, tüm dünyadır. Tek bir hususun değil tüm meselelerimizin çözümünü sağlayana kadar bize durmak yok, duraksamak yok. Son nefese kadar bu böyle devam eder.
Suriye’deki mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz, Irak’taki mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. FETÖ’yle, PKK’yla, DEAŞ’la mücadelemizi içeride ve dışarıda sonuna kadar sürdüreceğiz. Büyük projelerimizi, yatırımlarımızı yavaşlatmak şöyle dursun hızlandıracağız.
İşte şimdi bakın, 10 gün sonra inşallah İstanbul’da Boğaz altından Avrasya Tünelinin açışını yapacağız. Çift katlı, otomobillerin Avrupa’dan Asya’ya geçtiği bu yeni modern projemizin açılışını yapacağız. İşte bak yürüyoruz, 26 Ağustos’ta Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün açılışını yaptık, şimdi de Avrasya Tüneli’nin açılışını yapacağız. İnşallah 18 Mart’ta Çanakkale Köprüsü’nün temelini atacağız. Yine 2017 içerisinde inşallah Kanal İstanbul’un da inşallah ihalesini yapıp onun da temelini atacağız. Durmak yok, yola devam.
Reel ekonomiyi güçlendirmek için ne gerekiyorsa yapacağız. Dünyadaki adaletsizliklere, haksızlıklara karşı sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Yanı başımızda katledilen masum çocukların acısını yüreğimizde hissetmekten çıktığımız gün, insanlıktan çıktığımız gündür. O yavruların halini görüyorsunuz değil mi? 7 çocuğunu aramak için yola düşen annenin tekerli sandalyede nasıl ebediyete yürüdüğünü, şehadete yürüdüğünü görüyorsunuz değil mi? İşte bunlar bizim canımızı yakıyor. Onun için tek bir masumun, tek bir mazlumun canının acıtılmasına ortak da olmayacağız, rıza da göstermeyeceğiz. Silahların ölüm kusan namlularına teslim olmadık, paranın kirli yüzüne de teslim olmayacağız. Azrail’i gülümseyerek karşılayan bu milletin üç-beş kör kuruşun esiri olmayacağını biliyorum.
Unutmayın kardeşlerim; gücümüzün asıl kaynağı paramızın çokluğu değil birliğimizin, beraberliğimizin, kardeşliğimizin kuvvetidir. Öyleyse tek millet diyeceğiz, tek bayrak diyeceğiz, tek vatan diyeceğiz, tek devlet diyeceğiz; bizim hedefimiz bu. Ve bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız; bizim hedefimiz bu olmalı. Onun için daha çok çalışacağız, daha çok ter dökeceğiz. Biz Kurtuluş Savaşı’nı işte şairin ifadesiyle yine şöyle kazanmıştık:
“Anneler, dindiriniz gönlünüzün yasını,
Düşman kanıyla sildik palamızın pasını.
Yeniden çizmek için vatan haritasını,
Kandan ve kıyametten bir sahneye çevirdik
Gökleri çatırdayan bir vatan parçasını.”
Biz böyle bir milletiz. En zor döneminde işte böylesi bir destansı mücadele veren Türk milleti için bugünkü şartlar inanın bana çok daha büyük zaferlerin habercisidir. Toprağını kahramanların beklediği bu şehitler diyarına yakışan durmak yola devam diyerek mücadele bayrağını sürekli daha yukarı taşımaktır. İstanbul’un fethinde Ulubatlı Hasan o kutlu bayrağı burçlara dikmek uğruna kendi canından vazgeçmiş, şehadete yürümüştü. Çünkü biliyordu ki o bayrak burçlara dikildiğinde artık İstanbul ebediyen bu ümmetindir, bu milletindir.
Bugün de işte böyle bir dönüm noktasındayız. Bayrağımızı siyasette, ekonomide, diplomaside, kültürde nereye dikebilirsek orası bizim geleceğimiz, o bir hedef noktadır. Kimse kimsenin bayrağını yükselttirmez, bunu yapacak olan biziz. Gerektiğinde alın terimizle, gerektiğinde bileğimiz, gerektiğinde kanımızla bu mücadeleyi vermeye ve başarıya ulaştırmaya mecburuz.
Yine Akif’imiz şöyle diyor:
“Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.”
Şehitlerimizin kanlarını helal ettirmek için hep birlikte daha çok çalışacak, daha çok mücadele edeceğiz.
Muhtarlarımıza demokrasinin tabandaki temsilcileri olarak bu mücadelede çok önemli görevler düşüyor. Mahallerinizdeki, köylerinizdeki vatandaşlarımızı bu konuda bilgilendirmeniz, ikna etmeniz, harekete geçirmeniz çok önemli. Rabbim sizlerden ve milletimizden razı olsun.
Bu duygularla bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Külliyesine, bu gazi mekana teşrifleriniz için her birinizi, ayrı ayrı teşekkür ederek tebrik ediyorum. Mahallelerinizdeki, köylerinizdeki kardeşlerime en kalbi muhabbetlerimi lütfen iletin diyorum. Biraz sonra yemekte birarada olacağız. Sizleri şimdiden sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, Allah yar ve yardımcımız olsun.