Sayın Cumhurbaşkanı,
Sayın Hanımefendi,
Değerli misafirler,
Kıymetli kardeşlerim,
Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Açılışını yaptığımız Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül Müze ve Kütüphanesinin şehrimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Bu güzel eserin ülkemize kazandırılmasında emeği geçen herkesi huzurlarınızda şahsım, milletim adına tebrik ediyorum.
Ülkemizde siyasi tarih müze geleneği yavaş yavaş oluşmaya başladı. Abdullah Müze ve Kütüphanesini, bu geleneğin en önemli temsilcisi olarak görüyorum. Burada olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı olarak, arzu edilirse tüm eski cumhurbaşkanlarımız adına kurulacak şahsi müzeleri destekliyor ve gereken her türlü imkanı da sağlıyoruz.
Az önce yine değerli hocamızın ifade ettiği gibi, şairin “Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş meğer”, bu ifade işte bu eserlerle bunun devamlılığını sağlıyor. Dünyada bırakacağımız hoş sedaların işte böyle güzel mekanlarda gelecek nesillere aktarılması, aynı zamanda kültürümüze ve medeniyetimize yapılmış en önemli katkıdır.
Tarih yapan bir millet olarak, tarihimizi kayda geçirme, yaşatma ve gelecek nesillere aktarma konusunda aynı başarıyı maalesef gösteremiyoruz. Esasen elimizin altında dünyanın en düzenli ve kapsamlı devlet kayıtları olan Osmanlı arşivleri gibi bir hazine bulunuyor. Buna rağmen onu bile şimdiye kadar doğru dürüst değerlendirmedik.
Bir dönem arşivlerinde yer alan milyonlarca belgenin hurda niyetine kilosu 3-5 kuruşa satılmasının utancını dahi yaşadık. Bunun için hükümetimiz döneminde arşivciliğin modern versiyonu olan dijital arşiv konusunda özel önem verdik, tüm kurumlarımızın arşivlerini kalıcı hale getirmesinin yolunu açtık. Bugün burada açılışını yaptığımız kişisel arşivlere olan ilginin de giderek yaygınlaştığını görmekten doğrusu memnuniyet duyuyorum. Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül Müze ve Kütüphanesinin bu ilgiyi daha da arttıracağına inanıyorum.
Üniversite öğrenciliği yıllarından beri şahsen yol arkadaşı olduğumuz Sayın Abdullah Gül’ü bilimsel çalışmalarının yanında, kültür ve medeniyet hayatımıza dair okumalarıyla adeta ayaklı bir kütüphane olarak biliyoruz. Kendisi adına açılan bu kütüphane, hiç şüphesiz Sayın Gül’ün yarım asrı bulan birikimini de yansıtan bir eser olacaktır. Müze kısmında yer alan sergi alanları, simülasyon bölümü, kişisel arşivi gibi bölümler de Sayın Gül’ün kendi hayatıyla birlikte demokrasinin ülkemizdeki gelişimini de takip edeceğimiz açıktır.
Değerli dostlar;
Abdullah Gül kardeşimle beraberliğimiz AK Partinin kuruluşundan çok öncesine, 1960’lı yıllara kadar uzanır. Milli Türk Talebe Birliği çatısı altındaki faaliyetlerle başlayan fikri ve şahsi hukukumuz, kendisinin akademik hayatı ve İslam Kalkınma Bankasındaki çalışmaları boyunca da sürdü. Siyasi yol arkadaşlığımız ise Abdullah Beyin milletvekili adayı olduğu 1991 yılından itibaren başlamış ve kesintisiz o da devam etmiştir. Refah Partisinin ardından Fazilet Partisinin kapatılmasından sonra kendisinin de aralarında bulunduğu bir grup arkadaşımızla beraber AK Partinin kuruluş çalışmalarını gerçekleştirdik. Abdullah Gül kardeşim AK Partinin kuruluşunda ve iktidara gelmesinin ardından icra edilen çalışmalarda beraber olduğumuz, hatta ilk güçlü mitingimizi yaptığımız il Kayseri olmuştur, yani yola çıkışımız Kayseri’de, burada oldu.
Özellikle kendisinin aday olduğu 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimi ve sonrasıyla Türk siyasi tarihinin en ibretlik hadiselerinden birini yaşadık. Cumhuriyet mitingleri ve 27 Nisan bildirisiyle milletin ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine karşı adeta bir meydan okuyama çevrilen bu seçim süreci, şöyle bir hafıza kayıtlarımızı yoklayalım, 367 garabetiyle trajikomik bir hale dönüştürülmüştür. Bu millete bu ülkede bu da yaşattırıldı. Biz de işte böyle bir dönemde demokrasiye ve milli iradeye girişilen saldırılara cevabımızı Abdullah Bey’i aday göstermek suretiyle verdik. Birikimi ve partimize olan katkıları sebebiyle Abdullah Bey’in adaylığı hem kendi camiamızda, hem de milletimiz nezdinde hüsnükabul gördü ve Sayın Gül’ün cumhurbaşkanlığı adaylığı, Cumhurbaşkanlığı ile neticelendi.
Görevi yürüttüğü 2007-2014 yılları arası tabi ki Türkiye’nin çok önemli değişim-dönüşüm, yeniden yapılanma süreçlerini yaşadığı bir dönem olmuştur. Zira ülkemizde biliyorsunuz anayasa kitapçıklarının fırlatıldığı dönemleri de gördük, bunlar yaşandı. Tabi biz Cumhurbaşkanlığı makamıyla Başbakanlığın makamı arasındaki dayanışmayla bu dönemi başarılarla dolu bir dönem olarak hamdolsun gerçekleştirdik. Ve bu süreçte yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar karşısında kendisinin de sergilediği mutedil yaklaşım daima takdirle birbirimizi anmamıza vesile oldu.
Türkiye vesayetin değil, milletin cumhurbaşkanlığına giden yolun ilk adımlarını işte bu dönemde Sayın Gül ile atmıştır. Cumhurbaşkanının doğrudan halkın oyuyla seçimi uygulamasının milletimiz tarafından bu denli büyük bir muhabbetle kucaklanmasında, Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanlığı dönemindeki başarıları da katkıda bulunmuştur. Ülkemizin son yıllarda yetiştirdiği en önemli siyaset ve devlet adamlarından biri olan Abdullah Gül kardeşimin çalışmaları ve hizmetleriyle milletimin kalbinde de müstesna bir yer edindiğine inanıyorum.
Sevgili dostlar,
Bu müze ve kütüphane şöyle bir geriye dönüp yarım asra yaklaşan ortak siyasi geçmişimize baktığımızda Türkiye’nin nereden nereye geldiğini bize göstermesi bakımından çok önemli. Benim lisede, Sayın Gül’ün üniversitede okuduğu 1960’lı yılların sonunda ülkemizde etkisi hala süren yeni bir kuşağın ve onlarla birlikte yeni bir anlayışın doğduğunu görüyoruz. Kendimizi çok partili siyasi rejimin özgürlük ve kalkınma tecrübesiyle 1960 darbesinin vesayeti arasında yolunu bulmaya çalışan bir Türkiye’nin tam ortasında bulduk.
Bir yanda gönüllerimizi coşturan dava ve aksiyon adamlarının, diğer yanda sanayileşmeyi, gelişmeyi, büyümeyi hedef gösteren, bunun için de siyasetin yolunu işaret eden büyüklerimizin telkinleriyle beslendik. Zaman içinde bu ikisinin aslında birbirine alternatif değil, birbirinin tamamlayıcısı olduğunu fark ettik. Hem gönlümüzü, hem zihnimizi zenginleştirecek hangi kaynağa ulaşırsak, kimi bulursak ondan faydalanmanın yollarını aradık.
1980 darbesi bu arayışımızı durdurmak bir yana, daha üst seviyelere çıkarttı. Çünkü darbelere karşı direnmenin yolunun da bu olduğunu gördüm. Hem manevi dünyamızı tahkim edecek, hem de teknik kapasitemizi artıracak çalışmalara ağırlık verdik. 1991 seçimlerinden itibaren işaretleri görülmeye başlanan, 1995 seçimlerinde adeta patlama yapan başarılarımızın gerisinde işte böyle bir emek, böyle bir vizyon vardır.
Siyasetin dikensiz bir gül bahçesi olmadığını da bu süreçte attığımız her adımda bizzat tecrübe ederek gördük, yaşadık. 1997 yılı bizim için yeni bir kırılma noktası oldu. Kırılma derken yanlış anlaşılmasın, bu süreçte gönlümüz kırıldı, ama milletimizle olan bağımız daha önce hiç olmadığı kadar güçlendi. Abdullah Gül Bey ve diğer kardeşlerimizle beraber omuz omuza yürüttüğümüz mücadele 2001 yılında yeni bir partiyle, 2002 yılında tek başına iktidarla neticelendi. Ve birlikte kurduğumuz parti, 3 Kasım 2002 yılında kazandığı seçimlerle Parlamentonun yüzde 63 oranında milletvekillerini almayı bize getirdi ve 14 yıl geride kaldı.
Bu 14 yıl hamdolsun Türkiye’nin tarihinin en büyük değişimlerini, dönüşümlerini, gelişmelerini yaşadığı bir dönem oldu. Bugün 2023 hedeflerine sahipsek, hedeflerimize ulaşmak için ümit varsa, bu geçtiğimiz 14 yıldaki başarılarımız sayesindedir. Artık bu dönemin ilk Başbakanı, sonra Dışişleri Bakanı, son olarak da Cumhurbaşkanı olarak tüm başarıların altında imzası olan kardeşlerimizden bir tanesidir Abdullah Bey. Kendisine, ülkemize ve milletimize yaptığı hizmetler için şükranlarımı sunuyorum.
Tabii, bu süreç içerisinde özellikle önümüzü kesme gayretlerinde en son adım bildiğiniz gibi 15 Temmuz darbe girişimi olmuştur. Bu da yine önümüzü kesmeye yönelik bir adım. İçeriden ve dışarıdan atılan bu adımla önümüzü kesmeye çalışanlar, milletimizin o şahadete yürüyüşüyle, Hakk’a yürüyüşüyle bunu başaramadılar. Bu bir şeyi gösterdi, istediğiniz kadar F-16’lara sahip olun, istediğiniz kadar tanklara, toplara, bomba gönderen helikopterlere sahip olun; ama bilesiniz ki bir milletin inancı, bir milletin ‘ölümü öldürmesi’ karşısında hiçbir şeyi varlık olarak ortaya koyamazsınız. Bu millet bunu gösterdi ve 16 saatte darbeyi kendi lehine darbeye dönüştürdü. Ve ‘meydanlara yürüyün’ dediğimiz zaman benim milletim meydanlara yürüdü, tereddüt etmeksizin meydanlara yürüdü ve bunun neticesini de 16 saatte Rabbimin lütfuyla aldık.
Bu vesileyle tüm şehitlerimize ben de Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize tekrar şifalar diliyorum. Ve bizler onlarla beraber hamdolsun bu ülkeyi hiçbir ayrıma tabi tutmaksızın tek millet yaptık, bayrağımızı şehitlerimizin, gazilerimizin kanıyla tek bayrak yaptık ve 780 bin kilometrekarelik şu toprakları tek vatan yaptık ve tek devlet diyerek de geleceğe yürüdük, yürüyoruz.
Ben bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül Müzesi ve Kütüphanesinin hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçen gerek mimarından müteahhit firmasına, gerek kreatör olarak Sayın Hasan Bülent Hocamıza ve yardımcılarına huzurlarınızda çok çok teşekkür ediyorum.
Açılış törenine katılma nezaketi gösteren tüm cumhurbaşkanı dostlarımıza, başbakan dostlarımıza, bakan dostlarımıza huzurlarınızda şahsım, ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.