Sayın Başbakan,
Değerli misafirler,
Enerji piyasasının kıymetli mensupları,
Sevgili dostlar;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. Toplu açılış törenini gerçekleştirdiğimiz ve tamamı 2016 yılı içinde devreye alınmış veya alınacak olan 158 elektrik enerjisi tesisinin ülkemiz, milletimiz ve sektörümüz için hayırlı olmasını Allah’tan diliyorum.
Toplam 5620 megavat güce sahip bu tesisler, atık, ısı, biyokütle, çöp, doğalgaz, güneş, rüzgâr, hidroelektrik, jeotermal, linyit, bunun yanında taşkömürü gibi çok farklı enerji kaynaklarıyla elektrik üretiyor. Açılışını yaptığımız bu tesislerin tamamı da özel sektörümüze ait ve toplam yatırım bedelleri de 5 milyar doları buluyor. Yatırımcılarımı şahsım, milletim adına tebrik ediyorum, kutluyorum.
Değerli dostlar,
Enerji kalkınmanın, büyümenin, refah artışının lokomotifidir. Şayet siz ülke olarak yeterli miktarda ve düşük maliyetle elektrik enerjisi üretemiyorsanız diğer hedeflerinize zaten ulaşamazsınız. Türkiye’nin son 14 yılına baktığımızda bu ilişkinin çok çarpıcı örneklerini görürüz. Ülke olarak 2003 yılı başından bugüne kadar elektrik ve doğalgaz piyasalarında kamusuyla, özeliyle 75 milyar dolarlık yatırım yaptık. Kurulu elektrik gücümüz 2 kattan fazla artarak 78 bin megavata ulaştı. Bu rakamın 2023 yılında 125 bin megavata ulaşması planlanıyor. İnşallah bu şekilde büyümeye devam ettiğimizde önümüzdeki 10 yıl içinde Türkiye’nin elektrik piyasası Avrupa’da üçüncü sıraya yerleşecektir.
Bu durum hem hükümete, hem de düzenleyici kurumumuza önemli sorumluluklar yüklüyor. Enerji sektöründe adımların piyasanın ve tüketicilerin ihtiyacını gözetecek biçimde dengeli atılması gerekiyor. Ancak bu şekilde yatırım süreçlerinin uyumlu ve koordinasyon içerisinde yürütülmesi, belirsizliklerin ortadan kaldırılması ve iyi işleyen bir piyasa oluşturulması mümkündür.
Öte yandan özellikle yenilenebilir enerji kaynakları konusuna özel önem veriyoruz. Çalışmalarımızı yoğunlaştırdığımız bu alanda son dönemde çok hızlı mesafe kaydetmeye başladık. Yenilenebilir enerjide 2002 yılında 12.300 megavat olan kurulu gücümüzü 32000 megavatın üzerine çıkarmış bulunuyoruz. Bugün açılışını yaptığımız tesislerin büyük çoğunluğu yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalıdır.
Siz bakmayın Batı ülkelerinden ülkemize çevrecilik üzerinden yöneltilen saldırılara, bunların hepsi de maksatlıdır, art niyetlidir. Bugün çevrecilerin en çok eleştirdikleri kömür ve nükleer enerji santrallerinin kahir ekseriyeti Batı ülkelerinde bulunuyor. Öyle ki şayet kömür ve nükleer enerjiyle çalışan santraller olmasa Batı karanlığa gömülür.
Mesela kömürle çalışan santrallerden elde edilen elektrik enerjisi oranı Polonya’da yüzde 84, Almanya’da yüzde 45, İngiltere’de yüzde 39, bu oran Çin’de yüzde 75, Hindistan’da yüzde 73 seviyesindedir. Peki, ülkemizde kömüre dayalı elektrik üretimi ne kadar biliyor musunuz? Yüzde 22. Fark bu kadar büyük.
Aynı durum nükleer santraller için de geçerlidir. Dünyada halen aktif olarak çalışan 450 nükleer santralin bulunduğu 30 devlet arasında ilk sıralarda Amerika, Fransa, Japonya, Çin, İngiltere, Almanya gibi ülkeler geliyor. Türkiye henüz bu kaynağa sahip bile değil.
Her şey açık, ortada; dikkat ediniz ülkemizde ne zaman bir kömür santrali, bir nükleer santral projesi gündeme gelse birileri hemen ayağa kalkar çevrecilik adına bunlara engel olmaya çalışır. Peki, kömürü ve nükleer enerjiyi en çok kullanan Batı ülkelerinde niye böyle şeyler yaşanmaz, niye oralarda sokağa dökülmezler? Bu protestolar, bu tepkiler, bu kampanyalar oralarda niçin olmuyor? Çünkü bu kampanyaları arka planda organize ve finansa edenlerin dertleri başka... Onlar üzüm yemenin, yani çevreyi korumanın değil bağcıyı dövmenin, yani Türkiye’nin gelişmesini büyümesi, büyümesini engellemenin peşindeler, dert bu.
Bakınız bugün Türk ekonomisinin en ciddi sıkıntısı olan cari açığın yarısını tek başına enerji ithalatımız oluşturuyor. Ben bazen bu sektörde olan değerli dostlarımızla konuşurken kendilerine söylüyorum; bugüne kadar olan oldu, kömürde ithal yok, bu işi kapattık. Biz kendi rezervimizi eritmek durumundayız. İşte onun kalorifik değeri şöyle, bunun böyle; biraz fazla kullanırsın olur biter, bunu yapmaya mecburuz.
Çünkü biz eğer finansman yönetiminde başarılı olamazsak, cari açığımızı biz iyice aşağılara çekmezsek ekonomide duman oluruz. Az önce söylenen o büyümeyi falan biz yakalayamayız. Biz bu büyümeyi yakalamak zorundayız. Öyleyse biz kendi rezervimizi eritmek için ne gerekiyorsa bunu yapacağız. Çorlu’dan Şırnak’a kadar devasa bir damar kömürle dolu, biz önce bu kömürlerimizi bir eritelim, bunların üzerinde çalışalım. Öyleyse biz kararlı bir şekilde bu adımı atacağız.
Biz yenilenebilir kaynaklarımızla birlikte kömür ve nükleer kaynakları da etkin bir şekilde kullanabildiğimizde cari açık sorununun üstesinden kolayca gelebilme imkânına sahibiz. İnşallah bu alanlardaki hedeflerimize ulaşarak hem enerji kaynaklarımızı çeşitlendirecek, hem de ekonomimizin önünde yeni ufuklar açacağız.
Türkiye’nin yerli kömür ve yenilenebilir enerji kaynaklarını daha etkin bir şekilde kullanması konusunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız yeni bir stratejiyi geliştirdi. Yerli kömürün teşvik edilmesi amacıyla devlete en ucuz elektrik fiyatını teklif eden firmaya bütün yasal izinleriyle hazır bir saha teslim edilecek. Yatırımcı da burada kömürü çıkarıp elektrik üretimi yapacak. Devlet de alım garantisi vererek yatırımcıya finansman sağlamış olacak.
Daha önceki sistemde ihale en yüksek bedeli teklif edene veriliyordu, bu yöntemin vatandaşın elektrik faturasının düşmesi konusunda hiçbir olumlu katkısı yoktu. Çünkü maliyeti yüksek olan ürünün doğal olarak fiyatı da yükseliyordu. Yeni modelde ise, en düşük fiyata elektrik satmayı kabul eden firmaya kömür üretim alanı tahsis edilerek vatandaşın elektrik faturasının da azalması sağlanıyor.
Bunun yanında nükleer santraller konusunda iki önemli adım attık. Mersin Akkuyu’da inşası süren nükleer santrali inşallah 2023 yılında devreye almayı planlıyoruz. Sinop’taki nükleer santralle ilgili çalışmalar sürüyor. Şimdi üçüncü bir nükleer santral için ön hazırlıklara başladık. Her üç projeyi de tamamlayarak ülkemizin hizmetine sunmakta kararlıyız.
Değerli kardeşlerim, sevgili dostlar;
Tabii enerji yatırımları çok ciddi kaynak ve teknoloji birikimi isteyen yatırımlar. Dünyada nükleer enerji konusunda gereken teknolojiye sahip ülke sayısı neredeyse bir elin parmaklarını geçmiyor. Türkiye yenilenebilir enerjiye yönelirken bu tesislerin inşası ve teknolojisinde de söz sahibi olmak mecburiyetindedir, bunu başaracağız. Aksi takdirde bu işler için yurt dışına çok ciddi kaynak aktarmak mecburiyetinde kalırız. Hâlbuki bizim bu yatırımlara öncelik verme, teşvik etme amaçlarımızdan biri de cari açığımızı azaltmaktır.
Ekim ayında Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yenilenebilir enerji kaynak alanlarıyla ilgili düzenlemeyi bu konuda çok değerli bir adım olarak görüyorum. Düzenlemenin amacı; yenilenebilir enerji kaynaklarının hızlı bir şekilde yatırımcılara tahsisiyle birlikte elektrik enerjisi üretim tesislerinde kullanılan ileri teknolojinin ülkemize imalatını burada sağlamaktır; bunu başarmamız lazım. Bu sistemde açık eksiltme usulüyle en uygun teklifi veren yatırım hakkı kazanacaktır. Bütün yatırımcılarımız burada, herhalde buna varsınız. İhalenin en önemli şartı da; elektrik üretiminde kullanılacak yüksek katma değerli teknolojinin ülkemizde üretilmesi olacaktır. Bu millet yapar, ben sizlerin de bunu yapacağınıza inanıyorum.
Alt yapısı ve izinleri hazır olarak ihaleye çıkartılan yenilenebilir enerji üretimi alanlarındaki santraller için en az yüzde 80 yerlilik ve 15 yıl ar-ge şartı getiriliyor. Bu düzenlemeyle yenilenebilir enerji yanında bu alanı besleyen diğer sektörlerde de önemli oranda yerli üretim artışı sağlamayı hedefliyoruz.
Dünyadaki en büyük tek güneş tarlası olacak Konya Karapınar yenilebilir enerji tesisi için önümüzdeki ay ihaleye çıkılıyor. Yaklaşık 2000 hektarlık alanda kurulacak 1000 megavat kapasiteli bu tesisin yatırım bedeli 1,3 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Benzer bir gelişme bugün 64 tesisinin açılışını yapacağımız rüzgâr santralleri konusunda yaşanıyor. Bu santrallerin kule, kanat ve türbin üretimlerinin ülkemizde yapılmasını özellikle teşvik ediyoruz. İnşallah bugünler de yakındır diye düşünüyorum.
Hedefimiz; Türkiye’nin bu alandaki dünyadaki en önemli üretim merkezlerinden biri haline dönüşmesidir. Aramızda zaten bu kanatları üreten arkadaşlarımız var. Kule zaten problem değil; bir inşaat, rahatlıkla yapılabilir. Ha ondan sonra burada sadece türbin meselesi var ki bu millet o türbini de evvel Allah üretecektir, ben buna da inanıyorum. Nükleer santrallerde de mümkün olduğu ölçüde teknoloji transferine dayalı bir anlayışı hâkim kılmaya çalışıyoruz.
Son dönemde gerçekten çok ciddi atılım yaptığımız alanlardan biri de su kaynaklarıdır. Özellikle hidroelektrik kaynaklarımızın kullanımı konusunda adeta bir devrim yaptık. Ülkemizde elektrik üretimine uygun ne kadar su kaynağımız varsa hepsini de özel sektörümüz eliyle değerlendirecek bir stratejiyi hayata geçirdik. 14 yıldan bugüne, 14 yılda nereden nereye geldik bu alanda. İşte bugünkü açılış programımızda bu hidroelektrik santrallerin de 33 tanesinin inşallah açılışını yapıyoruz. Hep söylüyorum; eskiden “su akar Türk bakar” derlerdi, şimdi su akar Türk yapar diyorlar, buraya geldik.
Bu konuda da çok ciddi direnişle, çok ciddi engellemelerle karşılaştık. Greenpeace’i filan, böyle dolaşırlar gelirler, bizim Karadeniz’de zaten onlar hep bela olmuşlardır. Ya bir iş yapın, elektrik üretirsin gelirler onun önüne dikilirler. Söze geldiği zaman da aydın diye geçinirler; yahu karanlıktasın, önce bunu bir hallet... Biz insanlığın karanlıkta yaşamasını istemiyoruz. Tüm insanlık aydınlığa hasret. Ülkemin insanı da bu aydınlığı neresi olursa olsun şehir-köy her yerde yaşayacak, bu onun hakkıdır.
Aynı şekilde içme suyu bulmakta zorlanan bir ülkeyken biz bunu da başarmak durumundayız. Bu sularımız bizim boşuna akıp gitmemeli. Bunları rezerve etmeliyiz, bundan hem içme suyunu, hem kullanma suyunu, hem de bunun yanında enerji üretecek suyu temin etmemiz lazım. Onun için içimizde sağ olsun bu baraj yapımlarına giren birçok yatırımcımız oldu. Onların tabii ki bu baraj yapımlarında attıkları adımlar bizim bu israfımızı ortadan kaldırmış oldu ve hala bunlar devam ediyor.
Aynı şekilde tabii ki bakın yıllar yılı atık su olayında yanlış politikalar sebebiyle hiçbir zaman bizler bu atık suda geri dönüşümü, yani ‘recycle’ sağlayamamıştık. Daha o geri dönüşüm bile yeni yeni başladı. Şimdi ondan bile enerji üretimine girebilme noktasına geldiğimiz gibi, park-bahçeler kullanma suyuyla, içme suyuyla ıslanırken, şimdi artık bu geri dönüşümden elde edilenle bazı belediyelerimiz parklarını-bahçeleri ıslar hale geldiler, sular hale geldiler. Sabırla ve kararlılıkla hepsini de aşıp inşallah kurulu gücümüzün yüzde 35’inin hidrolik kaynaklardan oluştuğu bugünlere geldik; bu önemli bir gelişme.
Yenilenebilir enerji konusundaki kaynaklarımızdan biri de çöptür. Evet, bugün açılışını yaptığımız 18 biyokütle enerji tesisinin büyük bir bölümü üretimini çöpten yapıyor. Hatta fabrikaların atık ısılarından, hayvansal atıklardan enerji üreten enerji santrallerimiz dahi var; tebrik ediyorum, kutluyorum.
Jeotermal kaynaklarımızı turizmle birlikte ısıtma ve elektrik enerjisi üretiminde de kullanmak istiyoruz. Bugün açılışını yaptığımız 11 jeotermal enerji tesisi bu alanda da önemli mesafe kaydetmeye başladığımızı gösteriyor. Doğalgaz santralleri elektrik enerjisi ihtiyacımızın karşılanmasında ciddi öneme sahipler. Özellikle yoğun enerji talebi olan bölgelerimizde kurulan 23 santrali bugün hizmete açıyoruz. Evet, her birinin gerisinde ciddi bir yatırım ve emek bulunan 158 tesisi böylece ülkemize kazandırmış oluyoruz.
Değerli arkadaşlar;
Bu tablo ülkemiz için gerçekten çok çok önemli. Türkiye terörle, terör örgütleriyle, ihanet çeteleriyle tedip edilemeyecek, yolundan çıkartılamayacak, hedeflerinden uzaklaştırılamayacak bir ülke olduğunu içeride ve dışarıda herkese göstermek mecburiyetindedir. Terörle mücadele etmek, terör örgütlerinin hakkından gelmek bizim için kolaydır.
Fakat şu gerçeğin de elbette farkındayız: Karşımızdaki PKK sadece 3-5 bin teröristten ibaret değildir. Karşımızdaki DEAŞ sadece belli sayıdaki teröristten ibaret değildir. Karşımızdaki FETÖ sadece ortada gözüken hainlerden ibaret değildir. Karşımızdaki DHKP-C sadece bünyesindeki birkaç yüz militandan ibaret değildir. Bu örgütlerin tamamının da gerisinde farklı güçler, farklı destekler, farklı projeler vardır.
Bakınız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ilk terör eylemine başladığı 1984 yılından bu yana PKK’yı sahip olduğu ortalama terörist sayısı bakımından hesap ettiğimizde en az 6-7 defa tamamen yok etti; ama PKK hala ortada. Çünkü birtakım güçler bu örgütün bitmesini, ülkemizin kalıcı bir huzur, istikrar ve güvene kavuşmasını istemediler, istemiyorlar. PKK’nın Kürt kardeşlerimiz adına terör estirmesi için ortada makul hiçbir sebep, hiçbir gerekçe yoktur. Tam tersine Kürt kardeşlerimizin bu terör örgütüne karşı olan tepkileri, nefretleri, isyanları hepimizden daha fazladır.
Çünkü örgütün en çok kanlarını döktüğü, hayatlarını zindana çevirdiği insanlar Kürt kardeşlerimizdir. Dikkat ediniz, PKK tarihinin en şiddetli saldırılarını bu dönemde gerçekleştiriyor. DEAŞ denilen örgüt hiçbir sebep olmadığı halde sürekli ülkemizde eylem arayışı içerisinde. Bunların İslam’la filan yakından uzaktan alakası yok, bunu bilesiniz. DHKP-C gibi örgütler ülkemizin terörle hiç ilgisi olmayan bölgelerinde, şehirlerinde eylem yapmak için fırsat kolluyorlar. FETÖ ihanet çetesi dünyanın dört bir yanında elindeki tüm imkânları ve kaynakları ülkemiz aleyhinde faaliyet göstermek için kullanıyor. Tüm bu faaliyetlerin ortak özelliği yapanlara en küçük bir faydası dokunmayan, sadece ve sadece ülkemizi sıkıntıya sokmayı amaçlayan eylemler olmasıdır. Öyle ki bazı ülkeler bu uğurda kendi geleceklerini tehlikeye atmaktan dahi çekinmemektedirler.
Bakınız sizlere bir hikâye anlatayım, fazla uzun değil. Eskiden bir şehirde haset mi haset, hasis mi hasis birisi yaşarmış. Hasetliği yüzünden komşularıyla da arası açıkmış. Bu mesele şehrin yöneticisinin kulağına kadar gitmiş. Yönetici bu kişiyi çağırmış ve kendisine şunu teklif etmiş: ‘Sana, ne dilersen ben onu vereceğim; ama bir şartım var. İstediğin şeyin iki katını da komşuna vereceğim.’ Bir süre düşünen o haset kişi; ‘Talebim bir gözümün çıkartılmasıdır’ demiş. Şaşıran yönetici haset kişiye talebinin sebebini sorunca aldığı cevap çok manidardır: ‘Maksat komşumun iki gözü çıksın.’
Evet, şu anda pek çok çevre, pek çok ülke Türkiye’ye karşı ‘maksat komşunun iki gözü çıksın’ mantığıyla bir husumet politikası yürütüyorlar. Türkiye ayağa kalkmasın, Türkiye belini doğrultmasın, muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkmasın. İsteseniz de-istemeseniz de biz muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkacağız. Batı dünyası istediği kadar teröristi Batı şehirlerinde barındırsın, elini koluna sallaya sallaya Batı şehirlerinde dolaşsınlar, ne yaparlarsa yapsınlar bumerang gibi bir gün dönecek onları da vuracak.
Biz 1000 yıldır yaşadığımız bu coğrafyada nice badireler atlattık, nice sıkıntıların üstesinden geldik. İşte en son 15 Temmuz darbe girişimini Allah’ın lütfu ve milletimizin kahramanlığıyla akamete uğrattık. Allah’ın izniyle Türk milleti olarak bundan sonra da her türlü saldırıya göğüs gererek, her türlü tuzağı boşa çıkartarak yolumuza devam edeceğiz.
Bugün bizi sıkıntıya sokmak için terör örgütlerine kucak açanlar, silah verenler; artık kendinizi gizlemeniz mümkün değil. Verdiğiniz silahlarla hepinizin adresini biliyoruz. Kim kime ne silah veriyor? PYD, bir terör örgütü işte, PKK’nın yan kolu, YPG yan kolu. Apaçık bunlar ortadayken hala siz bunu savunuyorsanız ve ‘terör örgütü DEAŞ’ı bir başka terör örgütüyle yok edeceğim’ gibi safiyane bir yaklaşım ortaya koyuyorsanız, kusura bakmayın bu dünyada bunu kimse yutmaz. Yarın o örgütlerin hedefi haline gelmekten de kurtulamayacaklar. Bir başka ifadeyle; bizim iki gözümüzü çıkarmaya çalışanlar sadece kaybettikleri gözleriyle kalacaklardır.
Türkiye kendisine güvenen, inanan, yatırım yapan herkese bunun karşılığını kat be kat fazlasıyla verecek potansiyele, imkâna, niyete sahip bir ülkedir. Nitekim uluslararası yatırımcıların ülkemize olan ilgisini ne terör eylemleri, ne darbe girişimleri, ne iki gözümüze birden talip olan fesatçılar engelleyememiştir.
Bugün toplu açılış törenimizin vatanımızın öz evladı olan yatırımcılarımızın da ülkelerine sahip çıktıklarını gösteriyor. Buradan ben tüm iş dünyasına çağrı yapıyorum: Yatırım yapacak hiçbir işadamımız kararını lütfen ertelemesin. Ne güney komşularımızdaki sorunlar, ne de terör eylemleri size tereddüde sürüklemesin. Unutmayın bu işlerde erken kalkan yol alır, erken harekete geçen avantaj kazanır. Yatırımlarıyla ülkelerine güvendiklerini, inandıklarını gösteren tüm iş adamlarımıza şükranlarımı sunuyorum.
Bir kez daha açılışını yaptığımız enerji tesislerinin hayırlı olmasını diliyorum. Bu yatırımların ülkemize kazandırılmasında emeğe geçen herkesi, bütün kurumlarımızı huzurlarınızda tebrik ediyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.