Sermaye Piyasaları Kongresi’nde Yaptıkları Konuşma

04.11.2016

İş dünyasının değerli temsilcileri,

Hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sermaye Piyasaları Kongresinin ekonomimiz, yatırımcılarımız ve tüm dünya için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Yurt dışından kongreyi teşrif eden misafirlerimize, ülkemize ve İstanbul’umuza hoş geldiniz diyorum. “Güçlü Sermaye Piyasası, Güçlü Türkiye” temasıyla yapılan bu kongreye değerlendirmeleri, tespitleri ve teklifleriyle katkı verecek olan siz kıymetli katılımcılara şimdiden teşekkür ediyorum.

İstanbul’u finans merkezi yapma yönündeki çabalarımızın bu kongreyle bir adım daha ileriye gittiğine inanıyorum. Küresel bir platforma dönüşeceğini düşündüğüm bu kongrenin önümüzdeki yıllarda daha geniş katılımlarla ve daha etkili tartışma konularıyla devam edeceğini ümit ediyorum. Kongrenin düzenlenmesinde emeği geçenleri kutluyorum.

Aslında bu kongrenin katılımcı dosyası yüklüydü, 3 bin gibi... Ancak bu salon 1000 kişi alacağı düşüncesiyle bu rakam buraya indirildi. Demek ki bundan sonraki toplantı çok daha farklı merkezde, farklı salonda yapılmak suretiyle inşallah katılımı artırmak, katılımla birlikte düşüncelerini, fikirlerini, her şeyini orada ortaya koymak, ifade etmek suretiyle neticeyi daha da bereketlendirmek gerekiyor.

Değerli misafirler;

Küresel finans krizi geride bıraktığımız 8 yılı aşkın süreye rağmen etkilerini hala sürdürüyor. Krizin yol açtığı olumsuz tabloyu ortadan kaldırmaya yönelik adımların atılması, reformların yapılması konusunda arzu edilen ilerleme henüz kaydedilemedi. Maalesef krizin müsebbibi olan ülkeler sorunun çözümü konusunda yeteri kadar gayret sarf etmiyor, gereken fedakârlığı yapmıyorlar. Dünya ekonomisi bu sebeple hala kriz öncesi büyüme oranlarına ve istikrar ortamına kavuşamadı.

Küresel finans krizi başladığında bu krizin Türkiye’ye teğet geçeceğini ifade etmiştim. Birileri bu sözümü o zaman kendilerince hafife almıştı. Sonuçta ülkemiz 2009 yılındaki küçülme dışında bu kriz dönemini rekor büyüme oranlarıyla atlattı. 2003-2015 yılları arasındaki ortalama büyüme oranımız yüzde 4,7 olmuştur. Geçtiğimiz üç yılda çok ciddi sıkıntılar yaşamamıza rağmen büyüme rakamlarımız ortalamanın üzerinde gerçekleşti. Örneğin, üst üste iki seçim ve ciddi terör olayları yaşadığımız 2015 yılını yüzde 4 büyümeyle kapattık. Geçtiğimiz yıl büyümede dünya ortalaması yüzde 3.1 iken, gelişmiş ülkelerin büyüme oranı yüzde 2’dir. Çin ve Hindistan hariç gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranları da yüzde 2 civarında kalmıştır. Ülkemizin bu yıl da geçtiğimiz yıla rağmen veya ona benzer bir büyüme oranını yakalayacağına inanıyorum.

Türkiye için geride bıraktığımız yılın en önemli göstergelerinden biri ihracattır. İhracatımız maalesef yüzde 8.7 gerilemiştir. Ama yine geçen yıl dünya ihracat hacmi yüzde 11 daralmıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin durumu, özellikle de Avrupa’dan çok daha iyidir. Üstelik ülkemiz diğerlerinden farklı olarak Ortadoğu, Kuzey Afrika, Kafkasya, Karadeniz gibi kriz bölgelerinin çok yakınında bulunuyor. Bilhassa komşularımız Suriye ve Irak’taki her gelişme bizi çok yakından ilgilendiriyor. Bu derin istikrarsızlık ortamına rağmen Türkiye’nin hedefleri doğrultusunda ilerlemeyi sürdürmesi takdire şayandır.

Değerli misafirler;

Ülkemizin altyapı yatırımları ve büyük projeler konusundaki kararlılığı tüm dünyanın dikkatini çekecek düzeyde güçlüdür. Bu yıl pek çok olumsuzluğun yanı sıra, bir de darbe girişimi yaşamış olmamıza rağmen, dünya çapında öneme sahip projeleri ardı ardına hizmete açtık. Yenilerinin hazırlıklarını yürüttük. 30 Haziran’da toplamda 9 milyar dolarlık bir proje olan İstanbul-İzmir Otoyolunun İzmit Körfez Geçişini oluşturan Osman Gazi Köprüsünün biliyorsunuz açılışını yaptık.

26 Ağustos’ta otoyoluyla birlikte 3 milyar dolarlık bir proje olan İstanbul Boğazı üzerindeki üçüncü geçiş noktası durumundaki Yavuz Sultan Selim Köprüsünün açılışını gerçekleştirdik. Boğazın altından hizmet veren raylı toplu taşıma sistemi Marmaray’ı 2013 yılında hizmete açmıştık. İnşallah önümüzdeki ay da, 20 Aralık’ta, yine Boğazın altından bu defa çift katlı, lastik tekerlekli araçlara hizmet verecek olan Avrasya Tünelinin açılışını yapacağız.

Hızlı tren projelerimiz devam ediyor. Ankara-İstanbul ve Ankara-Konya’ya ilave olarak 2018 yılında Ankara-Sivas, Ankara-İzmir ve Bursa-Bilecik hatlarını devreye alıyoruz. Kars-Tiflis demiryolunun inşası bitti, bu yılsonuna onu da yetiştirmeye çalışıyoruz. Çok yakında bu adımları da atmak suretiyle bizler uluslararası bazda gelişen, gelişmekte olan bir ülke olarak lafla değil icraatla bu adımları atacağız. Böylece Londra’dan Pekin’e kadar kesintisiz demiryolu projesinin en önemli etabını da tamamlamış olacağız.

Gündemimizdeki yeni bir proje de Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir Otoyolunun en önemli güzergâhı olan 1915 Çanakkale Köprüsüdür. Yaklaşık 5,5 milyar dolar maliyeti olan bu köprünün temelini de, inşallah önümüzdeki yıl 18 Mart’ta atmayı planlıyoruz. Tabii efsane bir proje dediğim Kanal İstanbul Projemiz, dünyada eşine az rastlanır bir eser olacaktır. Karadeniz’i Marmaray’a bağlayacak olan Kanal İstanbul Projesiyle ilgili hazırlıklarımız da tüm hızıyla sürüyor.

İstanbul’da inşası ilerleyen yeni havalimanımız, Türkiye’yi bu alanda dünyada 1 numara haline getirecektir. Sadece inşaat bedeli 12 milyar doları bulan bu projeden devlet olarak da 25 yılda yaklaşık 25 milyar dolar civarında kaynak elde etmeyi bekliyoruz. Tamamı bittiğinde yılda 150 milyon yolcu kapasiteye sahip olunacak bu havalimanının 90 milyon yolcu kapasiteli ilk etabını 2018 yılında hizmete açmayı planlıyoruz.

Şehir hastanelerinin toplamda 41 bin yatak kapasitesi ve 10 milyar dolarlık yatırım bedeliyle Türkiye’yi bu alanda çok farklı bir yere taşıyacağına inanıyorum. Şu anda büyük şehirlerimizin tamamını kapsayacak şekilde şehir hastanelerimizle ilgili yatırımlarımız da devam ediyor. 21 şehir hastanesi inşa veya sözleşme aşamasında. Toplamda 29 adede ulaşacak bu projenin diğer 8 tanesiyle ilgili çalışmalar da hızla sürüyor. Şehir hastanelerimizin açılışlarına da inşallah önümüzdeki aydan itibaren artık başlıyoruz. Yani hastaneye gireceksiniz ve eskiden olduğu gibi bir bloktan öbür bloğa sedyelerin üzerinde taşın, getir-götür; böyle bir şey artık olmayacak. Bütün her şey hastanemizin çatısı altında başlayıp orada bitecek. 2019 yılına kadar tüm hastanelerimizi hizmete almayı planlıyoruz. Geçtiğimiz günlerde İzmir ve Kocaeli şehir hastanelerimizin 1.1 milyar dolarlık dış finansmanının yaklaşık 630 milyon dolarlık bölümüne ilişkin anlaşmanın imzalarına bizzat şahitlik ettim, imzalar atıldı.

Sinop ve Mersin Akkuyu’da yapılacak nükleer santrallerle ilgili çalışmalar da hızlandı, sürüyor. Kentsel dönüşüm çalışmalarında hedefimiz 20 yılda 6,5 milyon konutun yenilenmesidir. İşte bu konutlar içerisinde özellikle terör bölgesinde, Güneydoğumuzda, Doğu Anadolu Bölgemizde meydana gelen sıkıntılar sebebiyle bu bölgelerdeki kentsel dönüşümle ilgili çalışmalarımız altyapı-üstyapı, şu anda hızlanarak devam ediyor. Yani devletinin milletine nasıl sahip çıktığını göstermesi bakımından bu projelerimiz de önem taşıyor. Ve bu da yaklaşık 400 milyar dolarlık bir ekonomik büyüklüğe tekabül ediyor. Bunlar dışında ülkemizde her alanda kamunun ve özel sektörümüzün çok büyük yatırımları bulunuyor. Devletimiz ve firmalarımız her gün taş üstüne taş koymak, yeni projeler ve eserlerle ülkemizi büyütmek için çalışıyor.

Değerli misafirler;

Türkiye’nin yatırımlar bakımından bir başka önemli özelliği de; dünyadaki en yaygın ve en başarılı kamu-özel sektör işbirliği projelerine ev sahipliği yapmasıdır. Bu konuda Türkiye dünyada örnektir. OECD tahminlerine göre 2030 yılına kadar küresel düzeyde en az 70 trilyon dolar altyapı ihtiyacı vardır. Bu yatırımın yılda 1,5 trilyon dolarını ise bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkeler yapması gerekiyor. Böylesine büyük bir altyapı yatırımı ihtiyacının sadece kamunun kaynaklarıyla gerçekleştirilebilmesi mümkün değildir. Bu konu G-20 Antalya Zirvesinde en önemli başlıktı. Ve orada tüm katılımcılar da Türkiye’nin bu konudaki örnekliğini özellikle ifade ettiler ve biz de sunumlarımızda bunun üzerinde ısrarla durduk.

Özellikle finansman konusunda mutlaka özel sektörün devreye sokulması gerekiyor. G-20 dönem başkanlığımız sırasında bu konuyu üye ülkelerin gündemine getirdik. Bizim teklifimiz; diğer pek çok konu gibi altyapı projelerinin de kamu-özel sektör işbirliğiyle yürütülmesidir. Bu şekilde özel sektörün finansman gücü ve dinamizmini yanına alan kamu sosyal yardımlar ve destekler gibi diğer alanlara çok daha fazla kaynak ayırabilecektir.

Türkiye, bir yandan uluslararası yatırım şirketleri için cazip imkânlar sunarak, diğer yandan kendi bankacılık sistemini güçlendirerek yatırımların finansmanı konusunda şu ana kadar sıkıntı çekmemiştir. Ancak bizim çok büyük hedeflerimiz var. Büyük düşünmeye mecburuz, biz küçük düşünemeyiz. İşte bu adım şu anda bunun en önemli göstergesidir. 2023 hedeflerimize ulaşmak için yatırımlarımızı çok daha fazla artırmak, hızlandırmak mecburiyetindeyiz.

Bunun için de yerli ve yabancı tüm yatırımcıların finansman kaynaklarına erişimlerini kolaylaştırmak için harekete geçtik. Birçok yerde provoke edildik, önümüze bariyer oluşturmak istediler. İşte bunu Körfez geçişinde yaptılar. Önce küresel sermaye buraya destek vermedi ve yerli sermaye, hatta yerli finans sektörü de önce girmedi. Önce kamu finans sektörüyle başlandı, daha sonra özel sektör finans olarak buraya katıldı. Aynı durumu havalimanında da yaşadık.

Şimdi sevgili dostlar, burada bir şeyi açık konuşmam lazım, o da şudur: Ben paranın siyasetinde Nurettin kardeşim kadar kabiliyetli değilim. Açık konuşacağım, o da şudur: Bir defa bu ülkenin değerlerine, bu ülkenin ayağa kalkmasına hep birlikte destek vereceğiz. Çünkü parayı yastığın altında saklamak nasıl bir gafletse, finans sektörünün de parasını kasalarda tutması hayata, piyasaya sürmemesi o denli gaflettir. Bu para büyük bir çoğunlukla finans sektörünün kendi öz sermayesi değil. Öz sermayesi olanlar çok nadir, onlar geçmişte kaldı veya öz sermayesi var, vatandaşın mevduatıyla ne yapıyor? Kendisine güç aktarıyor.

Biz de diyoruz ki; madem bu gücü bu şekilde elde ettin, şimdi bir de dünya piyasalarına bakacaksın; dünya piyasalarında finansta faiz oranları nedir, Türkiye’de ise nedir? Başbakan Yardımcımız ifade etti, 15, belki daha da ileri 16-17, hatta hatta adeta tefecilerle yarışanlar da var, kusura bakmasınlar. Biz diyoruz ki; burada tefecilerle yarışmak değil, tam aksine ‘ben ülkem için ne yaptım’ diyebiliyor muyuz? ‘Bu yılsonu itibariyle benim bankam şu kadar para kazandı’ diyeceğimize, ‘hem kazandım, hem de bu ülkenin kalkınmasına şu kadar finans desteği verdim’ diyebiliyor muyuz; önemli olan bu.

Ama birçok yatırımcımız bizim parayı ucuza mal edemediği için ne yapıyor? Çok ciddi sıkıntılar çekiyor ve onun için de giremiyor. Zaten sözleşme kâğıdına baktığın zaman karınca gibi, zavallı sıkışmış, daralmış, onu okumaya bile fırsat bulamıyor, okumuyor. Hemen önüne getirildiği zaman imzayı atıyor ve ödemesi gereken faiz neyse, ondan sonra bir de onu başlıyor ödemeye. Bakıyorsun Amerika’ya, faiz oranları daha şurada geçen yıla kadar 0.25’ti, şimdi 0.50 falan, oralarda dolaşıyor. Geliyorsun Avrupa’ya, oralarda; 0.50, 1, 1,5 buralarda. Japonya eksi, bunları konuşuyor, İsrail hakeza oralarda. Bize bakıyorsun, aman Yarabbi, 15, 16, 17, buralarda.

Bununla yatırımcı bu piyasaya nasıl girsin? Nasıl bu adımları atsın? Atıyorsa bile zaten reel sektör kazandığını ancak oraya yetiştiriyor. Kendisine bir şey kalmadığı için yeni yatırımlar da yapamıyor. Böyle bir sıkıntının içerisinde bu iş yürümez. Öyleyse bizim bu konuda sermaye piyasaları olarak çok ciddi bir adım atmamız lazım. İnşallah şimdi finans merkezi olarak İstanbul’un bu yeni atacağı adımlarla dünya finans merkezleriyle bir yarışın içerisinde olacağına ben inanıyorum, burada en ufak bir şüphem yok. Ve bunu örnek hale getirmemiz lazım.

Bir diğer adım da, onun için de Sayın Başkanın ifade ettiği, yani İslami finans noktasında, yani ‘ben faize paramı yatırmam’ diyenler için de bir kapı. Nedir bu? İşte bütün katılım şirketlerinin de bu sektörde yerini alması, bu da büyük önem arz ediyor. Şu anda Varlık Fonu, bana göre Türkiye’nin çok geç kalmış bir projesidir. Şimdi Varlık Fonuyla beraber tabii ortada oluşacak assetler inanıyorum ki bizim gücümüzü ulusal-uluslararası bütün bu bazda arttıracaktır. Ve bu konuda da Hükümetimize ben başarılar diliyorum. Varlık Fonunu yönetecek olan arkadaşlarımıza da şimdiden başarılı bir süreç temenni ediyorum.

2013 yılında yürürlüğe giren Sermaye Piyasaları Kanunu ile biliyorsunuz birçok konuda yeni yöntemler devreye aldık. Bankaların yanında –az önce de ifade edildi- bu hisse senedi, tahvil, bono, SUKUK, gayrimenkul yatırım ortaklığı, altyapı gayrimenkul ortaklığı, gayrimenkul sertifikası gibi çok sayıda formülü aslında yatırımcılarımızın hizmetine sunduk. Yatırımcılara çağrımız şudur: Banka kredisi yanında veya onun yerine bu yöntemleri kullanarak gelin faiz yükünüzü, yani maliyetinizi düşürün. Böylece hem kamunun finansman yükü azalacak, hem de özel sektörün verimliliği artacaktır.

Bu yılın ilk 10 ayında Sermaye Piyasası Kurulumuzun bu tür araçları ihraç eden şirketlerimize verdiği izin tutarı 300 milyar lirayı buldu, değil mi? Şirketlerimiz bir kısmını yurt dışında, bir kısmını yurt içinde sattıkları bu senetlerle kendileri için önemli bir kaynak girişi sağladılar. Çok yakında sermaye piyasası araçlarıyla sağlanan finansmanın banka kredilerinin tutarını aşacağına ben inanıyorum.

Değerli dostlar; tabii bu arada bireylerle birlikte şirketleri ve devletleri de tehlikeli bir şekilde kuşatan borçlanma sorununa dikkat etmemiz gerekiyor. Aşırı borçlanma ve faiz baskısı tüm dünyayı inim-inim inletiyor dersem yeridir. Mesela Avrupa Birliği ülkeleri arasında bu bakımdan Maastricht Kriterine uyan sadece artık iki-üç ülke kaldı. Hepsi borç batağında, durumları hiç iyi değil.

Biz Türkiye olarak 2002 yılında göreve geldiğimizde yüzde 76 olan kamu borcunun milli gelire oranını yüzde 32’ye kadar düşürdük; Türkiye çok başarılı. Aynı şekilde faiz giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılamıza oranını da yüzde 15 düzeyinden yüzde 3’ün altına kadar indirdik. Faiz giderlerinin bütçe içindeki payını da geldiğimizde yüzde 43’tü, onu da yüzde 11’e kadar düşürdük. Fakat yeterli mi bu? Hayır, değil. Daha da bunu aşağıya çekeceğiz. Ülkemizde faizlerin hala çok yüksek olduğunu bundan söylüyor, her fırsatta bundan dolayı bunu ifade ediyorum.

Çünkü bu oranlar ne kadar yüksek olursa benim vatandaşımın yaşam koşulları da o kadar zordur, zorlaşmaktadır. Yatırımlarımızın önünde ciddi bir engel haline dönüşen bu yüksek faizlerin üstesinden gelmede sermaye piyasası araçlarının tabii ki önemli olacağını, önemli katkısı olacağını düşünüyorum. Faize dayalı küresel finans sisteminin SUKUK gibi, altyapı gayrimenkul yatırım ortaklığı gibi ‘insaflı finans’ araçlarıyla yeni bir yörüngeye oturtulmasına ihtiyaç vardır. Faizden para kazanmak yerine, gelin yatırımdan para kazanmak; sadece insaflı değil aynı zamanda sürdürülebilir bir modeldir, bunun üzerinde duralım. Bu finansman araçlarını ön plana çıkartamayan ülkelerin halen yaşadıkları krizden daha uzun yıllar çıkamayacaklarına inanıyorum.

Türkiye, diğer tedbirlerle birlikte yatırımcılara güvence sağlayacak hukuki alt yapı kurma konusunda da son 14 yılda ciddi bir atılım yapmıştır. Tüm önemli kanunlar ve alt düzenlemeler yenilenmiş, hedeflerimize uygun yeni kanunlar çıkartılmıştır. Aynı şekilde tasarruflarımızı güçlendirecek önlemler alınmıştır. Bugün bireysel emeklilik ve yatırım fonlarımızda 110 milyar lira, işsizlik fonunda 100 milyar lira mevcuttur; bu çok ciddi bir rakam. Yılbaşında hayata geçireceğimiz Türkiye Varlık Fonu önemli bir kaynağa ev sahipliği yapacak. Yaklaşık 13 milyon kişiyi kapsayan otomatik katılımlı bireysel emeklilik sistemi de yılda 100 milyar liralık bir kaynak oluşturacak. Böylece yatırımlarımız için gereken uzun vadeli ve düşük maliyetli finansman ihtiyacımızı karşılayacak imkânlara kavuşmuş oluyoruz.

Kongrede bugün ve yarın yapılacak toplantılarda bu konuların enine boyuna tartışılmasını, kamu ve özel sektör için ufuk açıcı görüşlerin ortaya konulmasını özellikle diliyorum. Bir kez daha kongrenin başarılı geçmesini temenni ediyorum.

Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunarken, tüm şehitlerimize tekrar Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize şifalar diliyorum. Kalın sağlıcakla.