ABD’deki Türk STK’larla Bir Araya Geldiği Toplantıda Yaptıkları Konuşma

22.09.2016

Türk-Amerikan toplumunun değerli mensupları,

Kıymetli misafirler,

Hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla hasretle, muhabbetle selamlıyorum.

Türk-Amerikan toplumunun siz değerli mensuplarıyla tekrar bir araya gelmekten duyduğum memnuniyeti özellikle ifade etmek istiyorum. İki ülke ilişkilerini geliştirme konusundaki özverili ve samimi gayretlerinizi yakından takip ettiğimizi özellikle bilmenizi isterim. Bu çalışmalarınız için sizlere teşekkür ediyorum. Projelerinize verdiğimiz desteği önümüzdeki dönemde de sürdüreceğiz.

Esasen sizlerden beklentimiz, yalnızca Amerikan toplumu ile uyum içinde yaşamanız değildir. Bunun ötesine geçerek sosyal ve siyasi hayata aktif biçimde katılmanızı, özellikle siyasette etkin olmanızı istiyoruz. Faaliyet gösterdiğiniz çevrede oluşturacağınız geniş ağ ile Amerikan siyasetine görünür katkılarda bulunmanız, yerel ve ulusal düzeyde siyasetçilerin sizi tanıması bizler için çok çok önemlidir.

Bu vesileyle kısa süre önce kurulan Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi’nin faaliyetlerinden duyduğum memnuniyeti bir kez daha dile getirmek istiyorum. Tabii bu Amerika’da ihtiyaç duyduğumuz bir mekanizmaydı. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Türk-Amerikan dernekleri ve çatı kuruluşlarını esnek bir çerçeve içinde ortak bir paydada birleştirmeyi hedefleyen bu komiteyi hep birlikte desteklemeliyiz.

Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesinin amacı, diğer derneklerin ve çatı kuruluşların yerini almak değildir. Komite, önde gelen dernek ve çatı kuruluşlarının ortak meselelerde hep birlikte süratle ve etkin şekilde harekete geçme kabiliyetini artırmayı hedefliyor. Bu komiteyi hep beraber sahiplenerek etkin şekilde işleyen bir mekanizma haline getirmek her şeyden önce sizlerin yararına olacaktır.

Değerli kardeşlerim;

Türkiye’de olan bitenleri sizlerin de buradan çok yakından takip ettiğinizi biliyorum. Son olarak 15 Temmuz gecesi milletçe darbe girişiminde bulunan teröristlerle mücadele ederken sizlerin de burada kalben bizimle beraber olduğunuzdan hiç şüphem yok.

Türkiye 17-25 Aralık’ta yargı ve Emniyet bürokrasisi içindeki örgüt mensuplarının darbe girişimine muhatap olmuştu. 15 Temmuz’da ise bu defa Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki askeri üniformaya bürünmüş bir azınlık terörist grubunun ne yazık ki darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Devletin ve milletin namuslarına emanet ettiği savaş uçaklarını, helikopterleri, tankları, silahları millete çeviren, kan döken, can alan bu gözü dönmüş teröristler bir kez daha hüsrana uğradılar. Ele geçirdikleri, gasp ettikleri silahları görünce dağılıp gideceklerini, evlerine saklanacaklarını sandıkları aziz milletimiz sokaklarda, caddelerde adeta darbecileri kovalamış ve dünyayı onlara dar etmiştir.

Dünyada bunun benzeri bir başka millet yok. Dolayısıyla ben milletimle iftihar ediyorum. Bu millet karakteriyle üstün millet, farklı millet... Zira benim milletim şehadete yürüdü. Benim milletim demokrasisini, iradesini kimseye teslim etmeyeceğini göstermek suretiyle yürüdü. F16’lardan bombalar yağdırılırken, helikopterlerden aynı şekilde bombalar yağdırılırken, tanklar yürürken, gençlerimiz tankların paletleri arasına kendisini atabildi. Hanım kardeşlerimiz aynı şekilde parçalanma pahasına da olsa o ZPT’lerin karşısına dikilebildi. 241 şehit verdik, 2194 yaralımız oldu; fakat elhamdülillah vatan kurtuldu.

Demek ki güç silahlarda değil; onların F16’ları varsa, onların tankları, topları, helikopterleri varsa, benim milletim de ortaya çıktı, ‘benim de imanım var’ dedi ve onunla yürüdü. Çünkü İstiklal Şairimizin ifade ettiği gibi: “İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür, imansız olan paslı yürek sinede yüktür.” Bir tarafta imanıyla yürüyen bir millet, öbür tarafta ne yazık ki yeis halinde imana sahip olan bir FETÖ terör örgütü. Netice çok çok hayırlı oldu. Rabbimiz öyle buyuruyor: “Siz hakkında kerih, kötü zannedersiniz, ama o hakkınızda hayırlıdır.” Şimdi böyle oldu, tam böyle oldu. Ve şu andaki süreç içerisinde normal zamanlarda yapamayacağımız birçok şeyi hamdolsun yapabilme imkânına, yapabilme gücüne sahip olduk.

Ne oldu? Biz bunlara araziler verdik, arsalar verdik. Ne diye verdik? ‘Gelin bu ülkede eğitim için okul yapın’ diye verdik. Ne diye verdik? ‘Ülkenin ekonomisine katkınız olsun’ diye verdik. Normal şartlarda bunları biz tekrar geri alabilir miydik? Alamazdık. Ama şimdi işte kanun hükmünde kararnamelerle, olağanüstü hal ile bunları şimdi ne yaptık? Hepsini toparlayarak bu okulları devletimize teslim ettik. Vakıf ise, onları da Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne teslim ettik. Ve ihanet şebekesinin üzerindeki mal-mülk varsa onlara da şimdi devlet ne yapmaya başladı? El koymaya başladı. Bunlar kendilerini akıllı zannettiler. Buradaki bir meczubun, bir şarlatanın arkasına takıldılar ve zannettiler ki ‘biz gideceğiz.’ Hayır, gidemediniz, gidemeyeceksiniz. Çünkü unutmayın, hesapların üzerinde bir hesap vardır, o da Allah’ın hesabıdır.

Bunun için milletimle ne kadar iftihar etsem azdır. Bu ihanet teşebbüsünü milletimizin o destansı direnişi, siyasi partilerimizin ve medyamızın ilkeli tutumu, hükümetimizin kararlı duruşu sayesinde bertaraf ettik.

Şimdi şehit evlerini dolaşıyorum, gazilerimizi dolaşıyorum. Gittiğim her yerde yeni yeni bazı destansı hikâyeler dinliyorum. Bazıları bakıyorsun, o tankın altına nasıl kendini attığını sorduğumda verdiği cevap manidar: ‘Sayın Reisim, ben atmazsam, bir başkası atmazsa, bu tanklar nasıl duracaktı’ diyor. Birinci tankın altına atıyor kendini, ardından ikinci tank geliyor, onun iki paleti arasına da kendini atıyor, orada kolu parçalanıyor. Ama koruyan Allah koruyor. Ve 1, 2, 3, 5, 10 operasyon geçiriyor, hala devam ediyor. Ve düşünebiliyor musunuz, ‘Sen nereden mezun oldun?’ dedim. Söylediği, ‘Ben imam hatip bitirdim, sonra ilahiyat bitirdim.’ dedi. ‘Peki, şimdi ne yapıyorsun?’ dedim. ‘Ben aslında 6 yaşımdan itibaren savunma sistemlerinin yazılımlarıyla uğraştım Reisim.’ dedi. Tahsilinin bununla alakası yok. ‘Şimdi ne yapıyorsun?’ dedim. ‘Özel sektörde bir firmada yine bu savunma sisteminin yazılımlarıyla ilgileniyorum.’ dedi. Ve çok başarılı da bir yazılımcı. ‘Hadi bakalım, bir an önce inşallah Rabbim şifayı versin, seninle oturup ayrı konuşacağız.’ dedik.

Bir başkası bakıyorsun, çok manidar… Sivaslı bir gencimiz, Koyulhisar’dan. Ve Boğaziçi Köprüsü’ne doğru herkes yürüyünce, o da eşine ‘Hanım ben çıkıyorum’ diyor, abdestini alıyor, 2 rekât şehadet namazı kılıyor. Eşi ‘Ben de geliyorum.’ Diyor, o da aynı şekilde abdestini alıyor, o da namazını kılıyor ve beraber köprüye gidiyorlar. Yani 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne gidiyorlar. Ve bu kardeşimiz Çetin, orada şehit oluyor, eşi dönüp geliyor.

İnşallah tabii bunların hepsini kaleme alıyoruz, alacağız ve tarihçilerimiz bunu yazacak. Ama bunun yanında tabii şu anda gençliğimiz bizim göremediğimiz bu tür bir darbe girişimini yaşamış olduğu için, hem de bunun bir tarih olarak da kaleme alındığını görmek suretiyle bunu çok daha farklı yaşamış olacak.

Değerli kardeşlerim;

O gece Türk milleti sadece ülkemiz içindeki vesayet odaklarına değil tüm dünyada şiddetle, silahla güç devşirmeye çalışan herkese büyük bir ders verdi. 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Fethullahçı terör örgütü ve onun Pensilvanya’da yaşayan malum kişi var. Ama biz bunu Amerikalı dostlarımıza hala anlatamadık, hala kabul ettiremedik. Hala ‘Efendim yargı şöyle karar verecek, o kararı beklemek zorundayız’ vesaire vesaire. Şu ana kadar 85 koli dosya gönderdik. ‘Ama bu dosyalar onun size iadesini gerektirmiyor, buna yeterli değil.’ diyorlar. Ve bizden 10 teröristi yakalamamızı istediler, 9’unu yakaladık kendilerine teslim ettik. Ama kendileri hala bu teröristi ne yazık ki burada saklıyorlar.

Ve biz bu şahsın iadesini veya tutuklanmasını kendilerinden istedik ki aramızdaki suçluların iadesi sözleşmesinde de aslında bunu tutuklamaları gerekir. Bunun medyayla şurayla-burayla herhangi bir görüşme, röportaj yapmamasını temin etmeleri gerekir. Ama bunlar bunu hala temin ediyorlar. Bu ilişkilerimize ne yapacaktır? Er veya geç, ne yazık ki zarar verecektir. Çünkü biz stratejik ortağız. Biz NATO’da beraberiz, birçok ikili bağlantılarımız var. Ve biz hala bu konuda gerekli adımların atılmasını sabırla bekliyoruz.

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki FETÖ unsurları tarafından özellikle kongre nezdinde ülkemiz aleyhine yoğun bir karalama faaliyetine girişileceği anlaşılıyor. Orada FETÖ’cü birilerini çıkartıp konuşturabiliyorlar. Peki, biz acaba Amerika düşmanı birisini çıkartıp Parlamentomuzda konuştursak, Amerika yönetimi buna nasıl bakacak? Herhalde pek de memnun olmayacaktır. Bakın şu anda Türkiye’de anti-Amerikancılık yaygın diye bize söylüyorlar kendileri. Kusura bakmayın, o milletimizin kararıdır. Niye? Çünkü böyle bir teröristi Pensilvanya’da misafir ettiğiniz takdirde, şu anda benim milletimle bir referanduma gidecek olsanız, milletim inanıyorum ki en az yüzde 90’ıyla burada ‘Amerika bunu burada sakladığına göre, buna destek verdiğine göre bizim Amerika’ya olan muhabbetimiz azalmıştır.’ diyecektir.

Bakın sevgili dostlar, kardeşlerim;

Geçtiğimiz hafta Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin bir toplantısında FETÖ mensubu 1 kişi 15 Temmuz’u anlatmıştır. Nasıl oluyor bu iş, bunu yaparsın? Düşünebiliyor musunuz, 15 Temmuz’u darbeye maruz kalan milletimizden değil, bizzat darbeyi yapanlardan dinleyecek kadar siyasi iradelerini kaybetmişler. Böyle bir şey olamaz. Yahu teröristlerden demokrasiye darbenin yapıldığı gece dinlenir mi? Bunlar teröristlerden bunu dinliyor, böyle bir şey olamaz. Üstelik bu komite yapılan toplantının ardından Türkiye’yle ilgili bir kanaat edinip belki de ilişkilerimizi ilgilendirecek adım atacaklar. Ama kusura bakmasınlar, ne yaparsanız yapın bir kulağımızdan girer öbür kulağımızdan çıkar.

Onun için bu konuda sizlere çok büyük görevler düşüyor. Sizlerden terör örgütü elebaşının ve FETÖ bağlantılı kuruluşların ülkemize karşıt çabalarına engel olmanızı bekliyorum. Dik durmanız lazım. Kesinlikle dik duracağız, eğilmeyeceğiz. Bu bizim şanımızdandır, milletimizin şanındandır. İşte 15 Temmuz gecesi gördüğünüz o millet neyse, inanıyorum ki siz de osunuz.

Yapmanız gereken, her yerde, her pozisyonda doğruyu anlatmanızdır. Yalan yanlış şey anlatmanıza gerek yok, olanları anlatın yeter. Bunlar da zaten yayınlarımızda, her şeyimizde var. Türkiye’de yaşanan hadisenin demokrasi ve hukuk dışı bir darbe girişimi, daha da ötesi bir terör eylemi olduğu konusunda Amerikan kamuoyunu ikna etmek mecburiyetindeyiz. Bu yapının sivil toplum kuruluşu, dini kuruluş, ekonomik kuruluş, eğitim kuruluşu veya yardım kuruluşu olmadığını muhataplarınıza göstermelisiniz. Sadece charter school’lardan yaklaşık 170 civarında Amerika’da okulları var. Bu okullarının karını söylüyorum, kazancını değil; 250-300 milyon dolar yılda para elde ediyor. Bu devlet bütçesinden bunlara veriliyor, fazlası var azı yok. Onlar da bu imkânlarını işte az önce söylediğim gibi bu komisyondaki bazı kişilerle irtibat kurmada çok daha farklı bir şekilde kullanabiliyorlar.

Bu vesileyle başta Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi olmak üzere hepinize 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ülkemize verdiğiniz destek için ben bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

Sevgili dostlar;

Türkiye, adeta akrebin kıskacında yoğrulmuş bir coğrafyada zorlu sınamalarla karşı karşıyadır. Suriye’de yaşanan trajedi bütün dünyanın gözü önünde devam ediyor. Bakın biz hep sabrettik sabrettik sabrettik, ne oldu? Gaziantep’te 14 yaşında bir çocuğun gövdesine bombaları bağladılar ve çocuğu bir kına törenine, merasimine saldılar. Çocuk da Messi’yi çok sevdiği için, Messi’nin formasını giydirmek suretiyle onu oraya saldılar. Daha sonra bu bomba patlatıldı, 56 kişi öldü, 100’e yakın kardeşimiz de yaralandı. Bu ölenlerin 29’u çocuk ve genç…

‘Artık bitti, şimdi biz ılımlı muhaliflerle Cerablus’a gireceğiz’ dedik ve Cerablus’a girdik. Ne oldu? DAEŞ’i oradan attık. Ama bitmedi, devam edeceğiz dedik. Ve Rai’den de girdik, Rai’den de yine aynı şekilde DAEŞ’i attık. Bitmedi, daha ineceğiz dedik ve şu anda güneye doğru iniyoruz. Ama Azez’le Fırat’ın arasını şu anda birleştirdik. Dedik ki; ‘Buradaki hat artık bir terör koridoru olmayacak. Bu hat bir barış koridoru olacak.’ Bizim Suriye’nin topraklarında gözümüz yok, bize topraklarımız yeter. Biz istiyoruz ki Suriyeli kardeşlerimiz kendi evlerine dönsünler, kendi topraklarına dönsünler, onların güvenliğini sağlayalım. Ve hemen bayramda Cerabluslu kardeşlerimiz Cerablus’a yerleşmeye başladılar. Rai yerleşmeye başladı, birçok köydekiler yerleşmeye başladı.

Değerli kardeşlerim;

Koalisyon güçlerinin, Amerika da içinde olmak üzere, burada desteğini inkâr edemem. Ama yeterli değil. İşte bakın Halep’e insani yardım gönderdi Birleşmiş Milletler, arkasında bizim Kızılay vardı. Birleşmiş Millet konvoyu Halep’e girerken vuruldu. Kim tarafından? Rejim tarafından. Şimdi bunu görmemiz lazım, eğer bunu göremiyorsak yazık olsun bizlere.

Hedefimiz şu: 95-45 kilometre hesabıyla istiyoruz ki 4000-5000 kilometrekarelik bir alanda güvenli bölge ilan edelim ve bu güvenli bölgeye de bizler mülteci kardeşlerimizi yerleştirelim. Bize iltica etmek isteyenleri buraya yerleştirebiliriz, bize iltica etmiş olanlardan kardeşlerimizi aynı şekilde buraya yerleştirebiliriz. Yerli mimariyle burada hemen konutlar yapalım ve Suriyeli kardeşlerimiz de buralara yerleşmiş olsun. Hatta hatta gerekirse biz kendi topraklarımızda da onlar için yine konutlar yapmaya da hazırlanıyoruz, onun da adımını atacağız. Çünkü vakit kaybına tahammülümüz yok. Zira burada ‘uçuşa yasak bölge ilan edelim’ diyoruz, yaklaşmıyorlar. ‘Karayla ilgili olarak bir adım atalım’ diyoruz, işi gevşek tutuyorlar. Öyle veya böyle bu işi başaracağız. Tabii bunu başarma noktasında da Türkiye ile ABD’nin işbirliği çok önemli.

Şu anda koalisyon güçlerinin içinde kaç ülke var biliyor musunuz? 65 ülke var. Yani 65 ülkeden oluşan koalisyon güçleri bir DAEŞ’i halledemeyeceğiz, öyle mi? Ve DAEŞ’in şu anda Suriye’deki rakamı ne biliyor musunuz? 10 bin. Irak’ta, orada da bir 10 bin. Ben kendilerine defaatle söyledim; ‘Verelim el ele, biz bu DAEŞ’i bitiririz ve bu DAEŞ buralarda kalamaz, kaçacak delik arar’ dedim, hep bunu söyledim. Aynı şeyi dün de burada söyledim, yine söylüyorum. Ama siz kalkar da bir başka terör örgütüyle pazarlığa girerseniz, PYD’yle, YPG’yle DAEŞ’i bitireceğinizi zannederseniz bitiremezsiniz. Çünkü onlar da terör örgütü. Teröristin iyisi-kötüsü olur mu? Hepsi terörist, hepsi kötü...

Şimdi El Nusra da DAEŞ’e karşı savaşıyor ama El Nusra’ya iyi demiyorsunuz, ona kötü diyorsunuz. Ama YPG, PYD; onlara iyi diyorsunuz, bu ne menem iştir? Gelin bunu biz kendimiz yapalım, bunu beraber yapalım. Ve bu terör örgütlerine üç gün önce Kobani’ye yine iki uçak dolusu silah indirdi Amerika. Kusura bakmasınlar, dün de Sayın Biden’a söyledim, ‘Bundan haberin var mı?’ dedim. ‘Haberim yok’ dedi. ‘Benim haberim var’ dedim. Aynı şey daha önce de oldu, yine Kobani’ye üç uçak indirdiler, silahların yarısı DAEŞ’e gitti, yarısı PYD’ye gitti; ortada böyle acı bir tablo var.

Dolayısıyla bizim sağlıklı bir şekilde Amerika’yla el ele vermek suretiyle bu bölgedeki sıkıntıyı aşmamız lazım. Temenni ederim ki inşallah bu seçim böyle bir adıma vesile olur. Amerikan yönetiminden bu noktada ciddi bir samimiyet ve gayret bekliyoruz. Başkanlık seçiminin getirdiği iç siyasi dinamiklerden dolayı Türkiye’nin hassasiyetlerine şu günlerde yeteri kadar dikkat gösterilmediğini biliyoruz. Gerçi bu daha önce de böyle oldu, yine gösterilmedi.

Bunun için hep birlikte yönetim ve kamuoyu nezdinde daha etkin olmanın yollarını aramalıyız. FETÖ, PKK ve Suriye meselesi yanında Ermeni iddialarını ve Ermeni diasporasının faaliyetlerini de gözden kaçırmadan kendi yaklaşımlarımızı her fırsatta ifade etmeliyiz. Aman bu konuda da dikkatli olalım, bu iş hiç hafife alınmaz. Ha ne olur, bir karar çıkarsa ne olur? Hiçbir şey olmaz, dedim ya, bir kulaktan girer, öbür kulaktan çıkar.

Ben sizlere güveniyorum. Her zaman bizler yanınızdayız. Ama dedim ya, ‘dikleşmeden dik durmak’ diye, bu çok önemli... İnanıyorum ki sizler de bunu göstereceksiniz. Ama bir şeyi unutmayın; bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız.

Sağ olun, var olun, çok teşekkür ediyorum.