2016-2017 Adli Yıl Açılış Töreninde Yaptıkları Konuşma

01.09.2016

Sayın Başbakan,

Sayın Yargıtay Başkanı,

Yüksek Yargı Organlarımızın Kıymetli Mensupları,

Adalet Teşkilatımızın Değerli Mensupları,

Muhterem Misafirler;

Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Milletin evine, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’ne hoş geldiniz.

2016-2017 adli yılının ülkemiz, milletimiz ve adalet teşkilatımız için hayırlı olmasını diliyorum.

Sözlerimin hemen başında bir hususa açıklık getirmek istiyorum. İçinde bulunduğumuz bu mekân elbette Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin bir parçasıdır. Ancak bu mekân tıpkı aynı avlu içindeki camimiz, bulunduğumuz yerin hemen aşağısına inşa edilmekte olan Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi ki 5 milyon ciltli bir kütüphane olacak, 24 saat tüm insanımıza, halkımıza hizmet verecek, şu anda inşaatı başlamış durumda ve çok amaçlı salonumuz ki burası sergi salonlarından aynı zamanda oluşan büyük yine toplantıları orada yapabileceğiz, herkese açık mekânlardır. Cumhurbaşkanlığı’nın kendi çalışma alanları üst tarafımızda bulunan 3 bloktan ibarettir. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin her yeri gibi burası da, tüm çalışma mekânları da altta yeni inşa edilen kütüphanesi de milletin malıdır, devletin malıdır.

Bizler görev süremiz boyunca çalışmalarımızı burada yürütmekle mükellefiz. Bizden sonra gelecekler de aynı şekilde bu mekânları kullanmayı sürdürecekler.

Kongre ve Kültür Merkezimiz Ankara’da neredeyse her toplantımızda hissettiğimiz önemli bir eksikliği gidermek üzere planlanmış ve inşa edilmiştir. Ankara’mızda bakıyorsunuz büyük çaplı toplantıları yapabilecek salonlarımız yoktu. Son senelerde böyle 500 kişilik, 1000 kişilik, 2-3 bin kişilik toplantıları yapabilecek salonlar daha yeni yapıldı. Burası Başkentimizde böyle bir eksikliğin giderilmesi bizim için önemliydi, bunun için hele hele bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşlarının bu ihtiyacını gidermek için de Ankara gibi bir yerde bir opera binası yok. Ama şu anda bu bina aynı zamanda bir opera binası işlevini de görebilecek kabiliyete, tasarıma sahiptir. Bu mekânın projesi üzerinde çalışırken Ankara’daki bu büyük çaplı toplantı ve sahne gösterisi ihtiyacını karşılayacak, ülkemize ve milletimize yakışır bir eser olmasına özen gösterdik. Kongre ve Kültür Merkezimiz artık bugün olduğu gibi tüm kamu kurumlarının geniş katılımlı toplantılarına ve önemli organizasyonlarına ev sahipliği yapacaktır. Nitekim Yargıtay Başkanımız şayet adli yıl açılışı burada yapılmasaydı, alternatifinin bir otelin eksi 2. kattaki salonu olduğunu ifade etmişti ki 600 kişilik bir salon. Şu anda bu salonumuzda 1500 civarında bir katılım söz konusu. Burada böyle bir Kongre ve Kültür Merkezi’nin devletin kurumlarının emrinde olduğunu kendilerine ifade etmek suretiyle buraya davet ettik ve burada bugün bu toplantıyı bu şekilde yapıyoruz, hayırlı olsun.

Millet adına görev yapan yargının milletin mekânında adli yıl açılış töreni yapması, yargı bağımsızlığına gölge düşürmez, tam tersine yargı bağımsızlığını güçlendirir. Bugün bu toplantıya iştirak eden Sayın Başbakana ve Sayın Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı’na ve diğer davetlilere şükranlarımı sunuyorum, bir kez daha milletin mekânına hoş geldiniz diyorum.

Diğer kurumlarımızın temsilcilerinden de gerilim ve itham taktiğini bir kenara bırakarak 7 Ağustos’taki Yenikapı ruhuna uygun şekilde hareket etmelerini bekliyorum. Çünkü artık milletimizin birliğe, beraberliğe, dayanışmaya her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı var.

Değerli Misafirler;

Türkiye 15 Temmuz darbe girişimi sırasında ve sonrasında dostunu, düşmanını, yanında olanı, karşısında olanı, özellikle pusuda bekleyenleri büyük ölçüde görmüş ve tanımıştır. Bu vesileyle 15 Temmuz şehitlerimizi bir kez daha rahmetle yad ediyorum.

Şu gördüğünüz Külliyenin çevresinde 29 şehidimiz var, 36 yaralımız var. Ve burası F16’larla bombalandı, helikopterlerle burası tarandı. 15 Temmuz gazilerimize de Allah’tan şifalar diliyorum. O gece destan yazan milletimize ne söylesek, ne yapsak minnetimizi ifade edemeyiz. Bu millet büyük bir millet, gerçekten sorumluluğumuzu çok daha artıran bir millet ve ben milletimle iftihar ediyorum.

15 Temmuz’dan sonra çok daha ağır hale gelen sorumluluğumuzun gereğini yasama, yürütme ve yargı olarak hep birlikte yerine getireceğiz. Türk milleti gerçekten çok büyük, çok asil ve her türlü hürmeti, her türlü hizmeti hak eden bir millettir. Dünyada istiklali ve istikbali için en modern silahların karşısına çıkıp dimdik durabilecek cesarete sahip başka bir millet var mıdır, doğrusu ben görmedim bilmiyorum. Ama bu millet 15 Temmuz gecesi işte bunu gösterdi.

15 Temmuz gecesi en iyi sınavı veren kurumlarımızdan biri de adalet teşkilatımızdır. Darbe girişiminin tespitiyle birlikte hızla harekete geçen, ilk andan itibaren tüm çalışmaları hukuka uygun şekilde yürüten ve anında açıklamalarını yapmak suretiyle yargı olarak, hukuk olarak gereği neyse yapılacaktır ve yaptıklarınız hukuka aykırıdır, yasalarımıza aykırıdır demek suretiyle ilk mesajlarını vermiş ve böylece yargı kapısının arkasına girip gizlenmemiştir; bu tavır çok önemliydi. Savcılarımıza teşekkür ediyorum, hakimlerimize teşekkür ediyorum. Milletimizin hakim-savcılarımız yanında polisiyle, darbeye karşı çıkan namuslu askerleriyle, ekipmanlarıyla sahada olan belediye görevlileriyle, tüm fertleriyle birlikte verdiği o kutlu mücadele tarihe altın harflerle kazınmıştır. Çanakkale’nin, Dumlupınar’ın, terörle mücadelede gösterilen sayısız kahramanlıkların hikâyeleriyle büyüyen çocuklarımız, gençlerimiz 15 Temmuz’da kendi destanlarını yazdılar. Türkiye bağımsızlığın, onurun kanı ve canı pahasına mücadelenin ne olduğunu bilen, bunu bizzat yaşayan bir nesle daha kavuştu. Bu bizim için çok çok önemli. Artık sadece tarih kitaplarından okuyan değil hem okuyan, hem yaşayan bir nesle kavuştuk, bu bizim için çok önemli. Bizim uzun süredir ifade ettiğimiz tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet ne demektir, ne anlama geliyor o gece 79 milyon hep birlikte yaşadık, gördük, idrak ettik.

Biz 79 milyonuyla tek milletiz. Bunun Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Gürcü’sü, Abhaza’sı, böyle bir ayrım yok, tek milletiz, böyle olmak zorundayız. Böyle olursak hedefe ulaşacağız.

Ve bizim tek bayrağımız var. Rengi şehidimizin kanı, hilal bağımsızlığımızın ifadesi, yıldızı işte her şehidimizin ta kendisi. Böyle bir bayrak dünyada yok. Alnı şanlı bu bayrağımızın karşısına bazı paçavralar çıkarılıyor. Asla bunlara yer veremeyiz, asla bunlara müsaade edemeyiz. İşte şimdi de bütün yapılan operasyonlar bu ülkede bunların olamayacağının bir ifadesidir. Sonuna kadar da bu mücadele, bu operasyonlar aynı kararlılıkla devam edecektir.

Tek vatan, 780 bin kilometrekareyle tek vatan. Kimse bu vatan toprakları üzerinde asla bir operasyon düşüncesi içerisine girmesin. Girdikleri anda işte karşılarında ordumuzu bulacaktır, polisimizi bulacaktır, köy korucularımızı bulacaksın, hepsinden öte milletimizin ta kendisini bulacaktır. 30 Ağustos’ta da ifade ettim, burada tekrarlıyorum; bu millete, bu ülkeye karşı kötü niyet besleyenler çok iyi bilsinler ki Türkiye sanıldığı gibi 570 bin kişilik değil, 79 milyonluk bir orduya sahiptir ve bununla yürüyoruz.

Ve tek devlet, devletin içinde devlet olmaz. İşte birileri bu hevese kapıldılar, devletin içinde devlet oluşturmanın gayreti içerisine girdiler. 40 yıldır bunun hesabındaydılar. Onun için ben 15 Temmuz’u atalarımızın da ifadesiyle, bir musibet, bin nasihatten evladır; öyle görüyorum ve bundan dolayı da 241 şehidimiz var, 2194 yaralımız, gazimiz oldu, ama Allah’a hamd ediyorum ki böyle bir imkân, böyle bir fırsat önümüze çıktı ve şimdi buradan inanıyorum ki Türkiye’miz kazanacak, milletimiz kazanacak ve yeni bir milat olarak geleceğe yürüyeceğiz.

O gece verdiğimiz bu şehitlerimizin sadece 63’ü polis, 5’i asker olmak üzere, 68’i asli işi güvenlik olan kardeşimizdir. 241 şehidimizin kalan 173’ü sivillerden oluşuyor. Ve bunların içerisinde bakıyorsunuz 14-15 yaşında gençler var, 16-17 yaşında, 20 yaşında gençler var. Bu kardeşlerimizin mesleklerine bakıyoruz; emekli, esnaf, işçi, memur, öğrenci, kuaför, imam, şoför, marangoz, öğretmen, garson, seyyar satıcı, teknisyenler, mühendis olduklarını görüyoruz, profesör olduklarını görüyoruz. Aralarında işsiz olanlar da var. Yine bu şehitlerin kimi evli, kimi bekar, kimi dul. İçlerinde Ankaralı, İstanbullu olanı da var, Yozgatlı, Rizeli olanı da var, Erzurumlu, Niğdeli, Antalyalı, Elazığlı, Konyalı, Artvinli, Kırklareli, Diyarbakırlı, Mardinli, Sivaslı, Tekirdağlı, Malatyalı olanı da var. İçlerinde Abdullah Tayyip gibi 17 yaşında olanı da var, Cemal Amca gibi 67 yaşında olanı da. Yani o gece bu ülkenin her rengi, her kesimi 15 Temmuz’da iradesine, özgürlüğüne, geleceğine sahip çıktı. Milletimiz görevini o gece layıkıyla yerine getirdi. Artık sıra bizde, yani bu ülkenin yönetiminde, siyasetinde, bürokrasisinde görev alan herkeste. Yasama, yürütme, yargı, hepimizde. Bundan sonra bizim çok daha farklı çalışmamız lazım. Hiçbirimizin ülkemizin ve milletimizin çıkarları, ihtiyaçları dışında bir kritere göre hareket etme hakkı yoktur. 15 Temmuz’dan öncesi başkadır, sonrası bir başkadır, öyle olmak zorundadır. Şahsım dair kendini siyasi veya bürokratik hırsa kaptıranlara tavsiyem böyle anlarda hemen açıp 15 Temmuz şehitlerinin listesine bakmalarıdır. Şayet orada gördüğümüz isimlerin hikâyeleri, orada gördüğümüz hayatlar, orada gördüğümüz fedakârlık bizi kendimize getiremiyorsa, hepimize de yazıklar olsun.

Dolaştığım şehit evlerinde, gazi evlerinde gerçekten kendim için yeni bir geleceği kazanmanın mutluluğunu yaşıyorum. Çünkü hepsinden birçok dersler çıkarıyorum. Anlatılanlar çok farklı şeyler. Ve bu hem tecrübenizi artırıyor, hem de bu millet ne asil bir millet, Yarabbim sana hamdolsun bizi böyle bir milletle haşrettin. Şehitlerimizin emanetini, gazilerimizin vebali üzerinde hisseden hiç kimsenin ülke ve millet için çalışmaktan başka bir yola, yönteme, niyete kapılması mümkün değildir.

Değerli Arkadaşlar;

FETÖ denilen hain yapıyı kahrı perişan eden nedir biliyor musunuz? Söz sahibi, güç sahibi oldukları her yerde sergiledikleri adaletsizliklerdir, merhametsizliklerdir, bunu yaptılar. Sadece ve sadece kendi mensuplarının çıkarlarını gözeten, diğer herkesin hakkını-hukukunu yok sayan anlayışları sebebiyle FETÖ milletimizin gönlünde zaten mahkûm olmuştu. Emniyet Teşkilatımızın, Adliye Teşkilatımızın yaptığı iş; milletin gönlündeki bu manevi mahkûmiyeti şimdi ricaiye çevirmektir. Adaletin ne kadar önemli olduğunu sadece bu örnek bile bize anlatmakta ziyadesiyle yeterlidir. Madem ki dünya adalet üzere dönmektedir, öyleyse hakimlerimize, savcılarımıza, avukatlarımıza düşen görev; adaletin en mükemmel şekilde yerine gelmesi için çalışmaktır. Ve bu süreci hızlandıralım, bir an öne hukuk içinde neticeye gidelim.

Değerli Dostlarım,

Bakınız o gece 30 küsur kişi darbecilerden öldü. Fakat 241 kişi darbe karşısında direnenlerden öldü, şehit oldu. Demek ki bizler darbecilere kalkıp da güvenlik güçlerimize bunların hepsini vurun diye bir talimatı vermedik. Yine de onları yakalayın, gelin adalete teslim edin dedik. Ey dünya, hala sen bize hangi gözle bakıyorsun ya. Biz adalete yakalayıp teslim ediyoruz, siz ise kalkıp endişeyle izliyoruz diyorsunuz; bu terbiyesizlik değil mi, bu millete karşı terbiyesizlik değil mi? En önemlisi; şahsımı almaya veya vurmaya gelenler günlerce biliyorsunuz Marmaris’in ormanlarında gizlendiler, ama bizim Jandarmamız onları orada vurmadı, vurabilirdi, öldürebilirdi. Ne yaptı? Yakaladı, götürdü yine savcıya teslim etti. İşte bu millet bu kadar asildir ve biz bu denli hukuk içerisinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ama diyorum ki; geciken adalet, adalet değildir, öyleyse süratle kararlarımızı verip bir an önce almaları gereken ceza neyse bu cezayı almalarıdır. İnsanın olduğu her yerde elbette hata da olur, eksik de olur, hatta hatta hıyanet de olur. Önemli olan; sistemin bir bütün olarak adalet üzere çalışmasıdır. İşte o zaman bireysel hataların ve yanlışların en az zararla telafi edilebildiğini görebiliriz. Adalet kelimesinin kökenini oluşturan adl’dir, bir şeyi doğru yere koymak, düzeltmek anlamına geliyor. Yani adalet, herkese hakkını teslim etmek, bunun için de gerekiyorsa eğriyi düzeltmektir. Bu durumda adaletsizlik de bir kimseye hakkı olmayanı vermek, bir başka ifadeyle eğriyi düzeltmeden bırakmak anlamını taşıyor. Bu tıpkı gülü sulamakla dikeni sulamak arasındaki fark kadar önemli, belirgin ve aynı zamanda ince bir çizgidir.

Yeni adli yılda yüksek yargı organlarından kürsülere kadar Adalet Teşkilatımızın tüm kademelerinde görev yapan hakimlerimizin, savcılarımızın, elbette avukatlarımızın adaleti tesis etmek için her zamankinden daha çok çalışacaklarından hiç şüphem yoktur. FETÖ operasyonları kapsamında 15 Temmuz’dan beri gözaltına alınan 3495 hakim ve savcının Adalet Teşkilatımızda herhangi bir zaafa yol açmayacağına, tam tersine gerçek adaletin tesisi konusunda ciddi bir rahatlama sağlayacağına inanıyorum.

Bu duygularla çalışmalarınızda başarılar diliyorum, bir kez daha yeni adli yılımızın hayırlı olmasını temenni ediyor, sizlere saygılar sunuyorum.