Türkiye Barolar Birliği Heyetini Kabulünde Yaptıkları Konuşma

16.08.2016

Türkiye Barolar Birliği’nin değerli Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri,

Kıymetli baro başkanları, değerli arkadaşlar;

Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz.

Türkiye Barolar Birliği, Fethullahçı terör örgütü mensupları tarafından 15 Temmuz’da başlatılan darbe girişimi karşısında demokrasinin, özgürlüklerin, hukukun üstünlüğü yanında yer almıştır. Dayanışma için 15 Temmuz’da savaş uçaklarının bombalı saldırısına maruz kalan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, Gölbaşı Özel Harekât Merkezi’ni ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni özellikle bu sürecin ardından ziyaret eden Türkiye Barolar Birliği yönetimine şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.

Baro başkanlarımız şundan emin olsunlar; Türkiye bir hukuk devletidir ve hukuk devleti olarak kalmaya devam edecektir. Ülkemize ve milletimize savaş açan darbecilere karşı mücadele ilk andan itibaren hukuk devleti sınırları içinde yürütülmüştür. 15 Temmuz gecesi darbeciler karşılarında milletimiz ve Emniyet güçlerimizle birlikte savcılarıyla, hakimleriyle Adalet Teşkilatımızı da bulmuşlardır. Soruşturmalar, gözaltılar, tutuklamalar tamamen hukuk kuralları içinde yürütülmüştür, yürütülmeye de devam etmektedir. Olağanüstü Hal Milli Güvenlik Kurulu tavsiyesiyle, Bakanlar Kurulu kararıyla, Meclis onayıyla Anayasamızda belirtilen prosedüre uygun şekilde ilan edilmiş, uygulamaya konulmuştur. Bugüne kadar da Anayasa ve yasalar dışında atılmış hiçbir adım yoktur.

Darbe girişimi gecesi yaşananları eleştirenlerin amacı, açık söylüyorum; Türkiye’nin yaşadığı tehlikenin büyüklüğünü gözlerden kaçırmaya çalışmaktır. O gece, aslında bir millet ayağa kalkmıştır, hiçbir ayrım yapmaksızın ayağa kalkmıştır. Vücudunu kurşunlara, tanklara, bombalara siper etmiştir. 15 yaşından 75 yaşına kadar, kadınıyla-erkeğiyle siper etmiştir. Öyle zannediyorum ki herhalde dünyada da bunun benzeri pek yoktur.

15 Temmuz gecesi hangi kökenden, hangi meşrepten, hangi siyasi görüşten olursa olsun Türk milletinin, 79 milyonun tamamı tarihi bir sınavı alnının akıyla vermiştir. Hiç kimsenin bu iftihar verici görüntüye gölge düşürmeye hakkı yoktur. Darbeciler ne kadar vicdansız, ne kadar ahlaksız, ne kadar cani, ne kadar şuursuz ise milletimiz o derece asil, o derece dirayetli, o derece cesur, o derece kararlı bir tavır içinde olmuştur. Bu millete ancak saygı duyulur, bu millet alnından öpülesi bir millettir. Bu millet her türlü teşekkürü, takdiri, hayranlığı hak eden bir millettir.

Hani şair diyor ya; “Delikanlım, işaret aldığın gün atandan, yürüyeceksin millet yürüyecek arkandan.” Evet, millet gerçekten her şeyiyle yürüdü, ne tank dinledi, ne top dinledi, ne helikopterden atılanları gördü dinledi, ne de uçaklardan atılan bombaları… Çünkü Ulubatlı Hasan’ların bin yıldır bu toprakları bize vatan yapmak için gözünü kırpmadan ölümün üzerine atılanların yürüdüğü yoldan yürüdü bu millet.

O gece meydanlara çıkanlar bu yolun sonunun şehadete çıkabileceğini, gazilikle neticelenebileceğini biliyordu. Kimi evinden çıkarken, kimi yolda, kimi vurulduğu yerde sevdikleriyle, aileleriyle helalleşirken hiçbirinde en küçük bir pişmanlık, en küçük bir korku emaresi yoktu. Şehitlerimizin evlerini gezerken, gazilerimizi ziyaret ederken hepsinden şimdi bunları dinliyoruz. Öyle zannediyorum ki herhalde, inşallah yazılacak birçok eser olacak. O eserlerde bunlar zaten en canlı şekilde yerini alacaktır. İşte bu ülkeye, bu vatana, bu devlete sahip çıkmak da böyle olur. Bugüne kadar pek çok şehit yakınımızla, pek çok gazimizle görüştüm, görüşmeye devam ediyorum, edeceğim. Hepsinin de gözünde ülkesine, devletine, geleceğine sahip çıkmanın, bu uğurda görevini yapmış olmanın huzurunu gördüm, mutluluğunu gördüm.

Bugün geriye dönüp baktığımızda Türkiye’nin yıllarca, yalanla, iftirayla, çarpıtmayla, boş sözle, hamasetle ülkesine ve devletine sahip çıktığını iddia eden güya seçkinlerin istismarına maruz kaldığını fark ediyoruz. Ama 15 Temmuz’da darbeci teröristlerin silahları ölüm kusmaya başladığında bu istismarcıların hiçbiri, biliyorsunuz ortada yoktu. Sokakları, meydanları dolduranlar, tankların önünde yatanlar, namluların karşısına dikilenler seçkinler değil, bu ülkenin ortalama vatandaşıydı.

Düşünebiliyor musunuz, gömleğini çıkaracak, fanilasını çıkaracak, tankın egzoz borusuna onu yerleştirecek;  ne kadar kısa zamanda böyle bir anlayış orada gelişti. Bir diğeri bakıyorsunuz, aldığı bir demir boru parçasını tankın paleti arasına, dişlileri arasına sokacak ve o tankın, o paletin işlemesini durduracak. O eğitimi bunlar geçmişten almadı, işte o anda o üretkenlik hemen orada kendini gösterdi. Şehitlik makamına ulaşanların, gazi olanların memleketlerine, eğitimlerine, mesleklerine, yaşlarına baktığınızda göreceğiniz şey aslında Türkiye’nin bizatihi kendisidir. Biliyoruz ki istiklalini ve istikbalini dünyanın en modern silahlarıyla üzerlerine gelen darbecilere teslim etmeyen bu millet Allah’tan başka hiçbir gücün karşısında eğilmez. Türk milleti o gece kendisine baş eğdirebileceklerini sananların başlarına gök kubbeyi yıkmıştır. İşte bu sebeple bugün ülkemizin geleceğine, 15 Temmuz sabahı olduğundan çok daha güvenle bakıyoruz.

Sayın Başkan, değerli misafirler;

Türkiye, dünyanın başına musallat olan ne kadar tehdit varsa hepsine birden maruz kalan tek ülkedir. Bakınız Suriye’de yaşanan insani krizin bir ürünü olan göçmen meselesi tüm Avrupa’yı adeta tir-tir titretiyor, hepsi korkuyor. 3 milyona burada bu millet bakıyor; bunlar 3 bin, 5 bin, 10 bin insana bakamıyor. Kişi başına milli gelirine baktığınız zaman, gayri safi milli hasılasına baktığınız zaman bizim en az iki katı, üç katı… Bu tür imkânlara sahip olanlar kapılarını açmıyorlar. Bu millet başka bir millet, bu milletin asilliği, asaleti buradan geliyor. Çünkü bu millet bombalardan, varil bombalarından kaçan insanlara yüreğini açacak kadar asil. Ama onlar bu asillikten nasibini almamış maalesef milletler. Ama sorduğunuz zaman ‘insan hakları’ diyorlar.

Bu ara ki biraz sonra Sayın Başkanla ve yönetimindeki arkadaşlarla yukarıdaki çalışma odama çıkacağız, orada biraz bu konuları dertleşme imkânımız olur. Bakıyorsunuz Uluslararası Af Örgütü açıklama yapıyor, bazı şeylerden endişe duyduklarını söylüyorlar. Önce bazı şeylerden endişe duyacağını söyleyeceğine çık gel bakalım, burada Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosunda ne olmuş? Gel bakalım, burada acaba Emniyet Teşkilatında bombalanma neticesinde orada bizim 53 Emniyet görevlimiz nasıl şehit olmuş? Gel gör bakalım, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi nasıl vurulmuş, burada 6 tane şehidimiz nasıl olmuş? Boğaziçi Köprüsü’nün üzerinde ve Kuleli Askeri Lisesi’nin orada 39 kişi nasıl şehit edilmiş? Gel bunları bir gör, yerinde incele, sana düşen görev budur, ondan sonra da açıklamanı yap. Ama sadece duyduklarınla, aldığın haberlerle bu tür açıklamaları yaptığın zaman, kusura bakma sana saygı duyulmaz.

DAEŞ denilen örgüt Fransa’da ve Belçika’da birkaç terör eylemi yaptı, Avrupa ülkelerinin tüm dengeleri bozuldu. Neredeyse insan haklarını askıya alma noktasına geldiler. Biz ise FETÖ yanında PKK, DAEŞ, DHKP-C gibi her biri de kendi alanında çok yüksek eylem kapasitesine sahip örgütlerle aynı anda mücadele ediyoruz ve edeceğiz. Bu mücadelemizi de tamamen hukuk içinde, demokrasi içinde yürütüyoruz.

Bakınız, Sayın Başkan bunu gayet iyi bilir; 1970’li yıllarda Almanya’da malum Baader-Meinhof çetesi eylemlerini tırmandırdığında bu ülke idam cezasını geri getirmeyi tartışmaya başlamıştır. Hatta Hessen Eyaleti Anayasası’nda idam cezası halen vardır. Hal böyleyken FETÖ’nün darbe girişimine, PKK’nın kanlı eylemlerine, DAEŞ’in canlı bomba saldırılarına, DHKP-C’nin suikastlarına maruz kalmamıza rağmen bu tartışmayı yapmamızı dahi kabullenemiyorlar. Kim? Avrupa. Yaşanan kanlı darbe girişimi sonrasında böyle bir meselenin tartışılmasından daha tabii ne olabilir?

Bu konuda kararı verecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir kararı aldığı zaman mesele biter. Ama alır mı, almaz mı onu bilmemem. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin böyle bir hakkı yok mu, böyle bir yetkisi yok mu? Eğer millet böyle bir talebi oraya iletiyorsa, orası bunu tartışır, görüşür. İnanın bana, bırakın darbe teşebbüsünü, şöyle bizdeki birkaç aylık PKK, DAEŞ eylemleri Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde yaşansın, idam cezasını da getirirler, kesintisiz olağanüstü hal de ilan ederler. İşte Fransa, bakın şu anda 9 ay üzerinden gidiyorlar, bizde daha 3 aylık ilan edildi, onu bile tartışmaya kalktılar. Çünkü bizim sabrımız, dayanma gücümüz, tevekkülümüz inanın onlarda yok.

Dikkat ederseniz, darbe girişiminin üzerinden tam 1 ay geçti, ama neredeyse hiçbir Batılı devlet adamı, başkan, devlet başkanı, bu düzeyde ülkemizde ziyaret etmedi, Batılıları kastediyorum. Sadece Avrupa Konseyi Genel Sekreteri ziyaretimize geldi, bunun dışında gelenler bakan düzeyinde. Bunun dışında Kazakistan Devlet Başkanı daha önceden planlanan bir ziyareti buraya gerçekleştirdi, Kuzey Kıbrıs aynı şekilde ki bunlar Avrupa Birliği üyesi ülkeler değil. Telefonla aradıklarında da bizim halimizden ziyade, darbecilerin durumlarını merak ettiklerini gördük, bu da çok enteresan. FETÖ mensubu teröristlerin katlettiği 240 vatandaşımızın, yaraladıkları 2195 kardeşimizin durumunu soran yok, ama gözaltılar, tutuklamalar, görevden almalar niyeyse pek ilgilerini çekiyor. Aslında Batılı ülkelerin askerleri, diplomatları, gazetecileri zaman zaman gerçek niyetleri ağızlarından kaçırmıyor değiller. Biz bunlara rağmen demokrasimize, özgürlüklerimize, hukuk devletimize sonuna kadar sahip çıkacağız. Çünkü bu değerleri, Batılılar veya Avrupa Birliği dayattığı için değil, milletimiz buna layık olduğu için savunuyor ve hayata geçiriyoruz, farkımız bu.

Biz gerek FETÖ darbe girişiminin, gerek PKK ve DAEŞ’in eylemlerinin gerçek yüzünü muhataplarımıza anlatmaya devam edeceğiz. Az önce Sayın Başkanın da ifade ettiği uluslararası platformlarda bunu görüşme ve yapılacak olan bir kongrede bunu gündeme getirme hususu için, gerçekten teşekkür ediyorum. Biraz sonra kendileriyle yukarıda bunu da görüşmek istiyorum. Belge ve görselleri, bütün bunları da kendilerine vermek suretiyle böyle bir çalışmayı beraber yapmamızda büyük bir fayda var. Çünkü bu bizim milli meselemizdir, ülkemizin meselesidir, böyle bir adımı atmakta çok büyük faydalar var. Sizlerin de ayrıca zaten gayretlerinizi biliyoruz.

Maalesef terör örgütlerinin propaganda gücü dış desteklerden dolayı bizden çok fazla, çok ileride gözüküyor. Buna rağmen ulaşabildiğimiz her platformda derdimizi anlatmaya, gerçekleri dünya halklarına göstermeye devam edeceğiz. Terör örgütlerinin gerçek yüzlerini gösterdiğimiz her bireyi kazanç sayarak mücadelemizi kesintisiz sürdüreceğiz. Biz şuna inanıyoruz; Allah doğruların yardımcısıdır.

Sivil toplum kuruluşlarımızın, özellikle de meslek kuruluşlarının ülkelerinin ve milletinin saffında güçlü bir şekilde yer almaları bizi doğrusu memnun ediyor. 15 Temmuz’un diğer pek çok alan gibi bu konuda da hepimiz için yeni bir milat olduğuna inanıyorum. Özellikle Yenikapı bizim içi gerçekten yeni bir milat olmuştur.

Türkiye Barolar Birliği’ni bu örnek dayanışma ziyaretinden dolayı bir kez daha tebrik ediyorum. Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyor, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Sağlıcakla kalın.