‘Demokrasi Nöbeti’ Tutan Vatandaşlara Hitaben Yaptıkları Konuşma

10.08.2016

Ankara, Başkent Ankara,

Sadece devletimizin değil gönüllerin de başkenti olan Ankara,

15 Temmuz’da tarihinde ilk defa işgal girişimine maruz kalan Ankara,

Hainlerin emellerini tek yürek, tek bilek olarak engelleyen Ankara;

Seni gönülden selamlıyorum.

Ankara’dan, Başkentimizden 80 vilayetimizin her birini selamlıyorum. Darbecilere karşı bilfiil direnişin gerçekleştirildiği yerlerden biri olan Cumhurbaşkanlığı Külliye’sinden 79 milyon vatandaşımızı selamlıyorum.

Ankara, ülkemizde adeta kurtuluş günü olmayan ender şehirlerimizden biriydi. 15 Temmuz, Türkiye’nin tamamıyla birlikte Ankara’nın da kurtuluş günüdür. Milletimiz 15 Temmuz’da kendisini esarete, zillete, acıya, zulme, kaosa mahkûm etmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakmıştır. 15 Temmuz, bu ülkede yaşayanların öyle rastgele bir yığın değil, millet olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.

Ne diyor Ankara Marşında: “Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak. Biz düşmanı esir ettik, şu feleğin işine bak.” 15 Temmuz gecesi bu millet darbe girişimcileriyle birlikte kendisine düşmanlık eden herkesi esir alarak asaletini bir kez daha göstermiştir. Rabbim bu milletten razı olsun. 148 evladı şehit, 1223 evladı da gazi olan Ankara, o gece çok farklı bir destan yazdı. Gerçekten de o gece Kızılay’da, Meclis’te, Genelkurmay’da, Gölbaşı’nda, Kazan’da, Mamak’ta, Etimesgut’ta, Yenimahalle’de, Ankara Emniyet Müdürlüğü önünde velhasıl Ankara’nın her köşesinde ayrı bir destan yazıldı. Ben tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına, milletimize başsağlığı diliyorum. Gazilerimize Rabbimden şifalar diliyorum, şükranlarımı sunuyorum.

Değerli kardeşlerim, aziz milletim;

Pazar günü malum Yenikapı’da bu millet farklı bir destan yazdı. Aslında 21. asrın yeni kapısını açtı, demokrasinin yeni kapısını açtı ve adalete yönelik bir yeni kapı açtı. 5 milyon kişinin katılımıyla Demokrasi ve Şehitler Mitingimizi yaptık. Orada birlik vardı, orada beraberlik vardı, orada kardeşlik vardı. Rabbim birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi daim eylesin.

Aslında İstanbul’daki mitingle birlikte demokrasi nöbetlerini devam ettirelim dediler. Dedik ki sizler zaten bunu gönlünüzde, ruh dünyanızda devam ettiriyorsunuz. Ama biliyorum ki milletimiz ülkesine, özgürlüğüne, geleceğine öyle sımsıkı yapışmış durumda ki bitti demeye gönlümüz razı olmadı. Finali burada, Ankara’da yapalım istedik. Şimdi görüyorum ki milletimiz hala meydanları bırakmak istemiyor.

Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal’in İstiklal Harbi’nin en sıkıntılı günlerinde ifade ettiği bir ilke vardı, ne diyordu? “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır” diyordu. Biz de diyoruz ki; demokrasi nöbeti sadece belli saatlerde belli yerlerde yapılmaz, demokrasimize, özgürlüğümüze, devletimize, geleceğimize günün 24 saati, yılın 365 günü evlerimizde, iş yerlerimizde, her yerde sahip çıkacağız. Yani vatanın her köşesinde, günün her saatinde demokrasi nöbetinde olacağız. Çünkü işte görüyorsunuz, tehlikenin, tehdidin, tuzağın, ihanetin, sabotajın nereden geleceği, ne zaman geleceği, kimden geleceği belli olmuyor.

Bugün Şırnak’ta yine şehitlerimiz var, Mardin’de, Diyarbakır’da patlamalar var. İhanet nöbetini FETÖ bırakıyor, PKK devralıyor, o bırakıyor DAEŞ devralıyor. Biliyoruz ki hepsinin cibilliyetinin gereği bu. Biliyoruz ki bunların tıynetinin gereği bu, onlar da bunu yapıyor. Karakterlerinin gereğini yapıyor.

Kardeşlerim, onlar ihanet nöbetlerinde birer-ikişer geberecekler, biz demokrasi nöbetlerinde, vatan müdafaasında evvel Allah “Şüheda fışkıracak toprak sıksan şüheda / Canı cananı bütün varımı alsın da Hüda, / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda” diyecek, yola devam edeceğiz.

Gördüğünüz gibi bir tarafta şerefli bir mücadeleyle Hakk’ın müjdesine nail olmak, diğer tarafta ‘belhum adal’ olarak hayvandan daha aşağı bir seviyede yok olup gitmek var. Biz Hakk’ın yolundan, istiklalin yolundan, istikbale yönelik bu yoldan, milletin yolundan gidenlerden olmakla gurur duyuyoruz. Ruhunu şeytana satmış Pensilvanya’daki şarlatanın yolundan gidenlerin sonu hüsrandır. DAEŞ denilen ve sadece Müslüman kanı döken proje örgütün arkasından gidenlerin akıbeti hüsrandır. Bu ülkeyi ve milleti bölmek için 30 yıldır kan döken PKK’nın yalanlarına kananların sonu hüsrandır. Mezhep ve meşrep farklılıkları üzerinden milletimizin içine fitne ve düşmanlık tohumları ekenlerin durumu da farklı değildir, onlar da hüsrandadır.

Milletimiz 15 Temmuz’da sadece FETÖ’ye değil benzer heveslere sahip herkese, her çevreye, mesajını net olarak vermiştir. Malazgirt’i, İstanbul’un fethini, Çanakkale’yi yeniden yaşamayı göze almadan kimse bu vatanı parçalayamaz, bu milleti bölemez, bu devleti yıkamaz. Biz bunun için hangi bedelleri göze aldığımızı en son 15 Temmuz’da cümle aleme gösterdik. 15 Temmuz gecesi bu ülkeyi ele geçirebileceğini sananlar, aslında kendilerince her şeyi çok iyi planlamışlar. Ama hesaplarında çok büyük bir hata yaptılar. Onların uçakları vardı, F16’ları vardı. Ama onları biz satın almıştık, ücretini biz vermiştik. Helikopterleri vardı, ama onları biz almıştık. Tankları vardı, zırhlı taşıyıcıları vardı, bunları biz almıştık. Ellerinde silahları vardı, biz almıştık. Ama aldıklarımızı bu hainlere, meğerse bu zalimlere teslim etmişiz. O gece milyonların sokağa dökülüp tüfeklerin, tankların, helikopterlerin, uçakların karşısına bunlar düşünemediler bir şeyi, bu millet onların karşısına çıkacak, bunu düşünemediler.

Bak bugün Bulgaristan’da bunların finansörü olan bir tanesi daha yakalandı, ilticası kabul edilmedi, reddedildi ve Türkiye’ye teslim edildi, aldık. Kovalıyoruz, kovalayacağız, onu da kovalıyoruz. Er veya geç Amerika Birleşik Devletleri de bir tercih yapacaktır; ya Türkiye, ya Feto. Ya darbeci terörist Feto veyahut da demokrasi ülkesi Türkiye; bu tercihi yapmak durumunda. 85 koli dosya gitti. Böyle bir darbe yanlısını, böyle bir darbe organizatörünü yaklaşık 17 yıldır ülkesinde barınan bu zalimi, bu alçağı, bu şarlatanı herhalde artık Amerika daha fazla saklamayacak gönderecektir.

Değerli kardeşlerim;

Cumhurbaşkanıyla, Başbakanıyla, siyasi parti liderleriyle, Emniyet’iyle, yargısıyla, belediyeleriyle bu devletin topyekûn kendilerine karşı koyacağını bunlar akıllarına dahi almamışlardı. Bunlar başka şey zannediyorlardı. Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki namuslu subayların, vatanseverlerin olabileceğini de bunlar akıllarına getirmemişlerdi. Bu vatanın öz evladı olan askerlerin yazdıkları senaryoda yer almayacağını öngörememişlerdi. Bunlar Ömer Halisdemir gibi bir vatan evladının çıkıp kendilerini alınlarının ortasından vuracağına ihtimal vermemişlerdi. Bu ordunun içerisinde neler var neler, sen istediğin kadar tuğgeneral ol. O da daha önce emir subaylarındandı. Ve işte o Ömer Halisdemir, onun darbe için geldiği haberini aldı ve o da görevini yaptı. Allah makamını inşallah Peygambere komşu olan şehitlerden eylesin. İnşallah tüm yakınlarına Rabbim sabırlar lütfetsin.

Ve geçiyorum daha öteye, üzerlerine bomba yağdırdıkları Özel Harekâtçı polis kardeşlerimi diğer meslektaşlarıyla bir olup önlerine set çekeceğini düşünmemişler. Ama Özel Harekât’ta da 53 kardeşimiz şehit oldu. Neyle? Yağdırdıkları bombalarla, uçaklardan yağdırdıkları bombayla. Bu ne vicdan, bu ne alçaklık! Kim o Özel Harekâtçı? Bu vatanın evladı. Bizim polisimiz, Özel Harekâtçımız; onları bile topyekûn imha ettiler. Ama onların kardeşlerinin, onların mücadele arkadaşlarının onlara nasıl bir bedel ödeteceğini düşünmediler, düşünemediler.

Çünkü onların gözü vardı görmüyordu, kulağı vardı duymuyordu, ağzı vardı, dili vardı konuşamıyordu. Çünkü kalp mühürlenmişti. Ve onlar da mühürlendi. Bunları hesap edemediler. Çünkü bütün hesap makineleri o anda kilitlendi. Memlekette artık tankların altından girip üstünden çıkacak, namluların üzerine cesaretle gidecek kahramanların kalmadığını sanmışlardı.

Ama bakıyorsunuz bir Sabri gencimiz çıkıyor, tankın paletleri arasına kendini atıyor, birinci paletten kurtuluyor, ikinci tankın altına kendini atıyor, yine paletlerin arasından giderken kolu yara alıyor. Kendisini aradığımda verdiği cevap manidar: ‘Cumhurbaşkanım, siz nasılsınız?’ diyor. ‘Sen beni bırak, sen nasılsın bana onu söyle’ dediğimde, ‘Bana doktor amcalarım bakıyor, hemşire ablalarım bakıyor’ diyor. Yaş 34. ‘Peki, ne yapıyorsun?’ dedim. Aldığım cevap çok manidar; ‘Ben imam hatip ve ilahiyat mezunuyum, fakat 6 yaşından beri hava savunma sistemleri üzerinde çalışıyorum, 6 yaşından beri, şu anda da özel sektörde evet hava savunma sistemleri üzerinde bilgisayar yazılımı yapıyorum’ dedi. İşte bunları hesap edemediler.

Ve çok daha enteresanı, dolaştığım şehit evlerinden bir tanesinde, bu hatırayı da anlatmam lazım; orada da Çetin adında bir kardeşim. Meğerse bana da komşu oturuyormuş İstanbul’da. Babasından dinledim, o akşam hanımına diyor ki; ‘Hanım ben gidiyorum.’ Nereye? Köprüye. Abdestini almış ve şehadet namazını kılmış, eşine ‘Ben gidiyorum dua et’ demiş. Eşi ‘Ben de geleceğim’ demiş, beraber köprüye gitmişler. Çetin kardeşimiz köprüde şehit oluyor. Sivas Koyulhisar’dan. İşte bunu hesap edemediler. Şehitler tepesi boş değil, bunu hesap edemediler.

Eyvallah, şehitler ölmez, vatan bölünmez. Rabbimiz müjdesini veriyor; “Onlara ölüler demeyiniz, onlar diridirler, ama siz bilemezsiniz.” Ulubatlı Hasan’ların, Koca Seyit’lerin, Nene Hatun’ların, Kara Fatma’ların, Kara Yılan’ların soylarının kuruduğunu zannetmişler. İşte Vatan Caddesi’nde, Esenler’de oturan o hanım kardeşim, zırhlı taşıyıcıyla onu parçaladılar, öyle şehit ettiler ve o da Hakk’a öyle yürüdü. Ama ne beyi ile konuştuğumda, ne oğlu ile konuştuğumda o duruşları, o davranışları her türlü takdirin üzerindeydi. Çünkü onlar şahadeti anlamışlardı.

Ama bu FETÖ’cüler böyle birilerinin kadınıyla-erkeğiyle, genciyle-yaşlısıyla çıkacağını düşünmemişlerdi. İşte bizim de yol arkadaşımız, Erol’umuz, o da oğluyla beraber oraya gitmişti. O da orada ne yazık ki başından, omzundan aldığı kurşunlarla şehit oldu. 17 yaşındaki yavrusu aynı şekilde o da orada şehit oldu. Ve biz geçen pazar günü yaptığımız o mitingin, eğer Erol’umuz sağ olsaydı yine organizasyonunu o yapacaktı. Ama mesai arkadaşlarıyla yürüttük, çünkü yıllar yılı böyle yürüttük.

Fethullahçı terör örgütü mensupları da 15 Temmuz günü ülkeyi ve milleti ele geçirme hayaliyle akıbetlerine koştular. Biz bunlara terör örgütü dedikçe, ‘Silahsız terör örgütü mü olur?’ dediler bize. Yıllarca bunu dillendirdiğim zaman bunu dediler. Bunlar silahsız terör örgütü olur mu; bunlar devletin silahlarıyla silahlanıyordu, hesaplarını buna göre yapmışlardı. 15 Temmuz’da bunlar devletin ülkeyi korumak için namuslarına emanet ettikleri silahları millete çevirerek dünyanın en alçak terör örgütü olduklarını gösterdiler. Evet, haksızlıklarıyla, hukuksuzluklarıyla, iftiralarıyla, riyakârlıklarıyla yıllardır mücadele ettiğimiz bu hain örgütün eline kan da bulaştı, hem de milletin kanı bulaştı.

Bu millet her hatayı affeder, her eksiği hoş görür, ama ihanet karşısında müsamahasızdır. Fethullahçı terör örgütü ülkeye de, millete de ihanet etti. Bu hainlerin darbe girişimi görüntüsü altında sergiledikleri terör, Türkiye’nin işgali provasından başka bir şey değildir. Biliyoruz ki kendi milletine silah çeken, kendi ülkesini başkalarına da peşkeş çeker. Hamdolsun millete çektikleri silah kendi suratlarında patladı, bumerang gibi onları vurdu. Ve yine hamdolsun peşkeş çekmek istedikleri ülke tarihinde pek az rastlanır bir birlikle beraberlikle hedeflerine doğru yürüyor. Ne diyor Üstat: “Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes. / Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es.” Hiç önemli değil.

Kardeşlerim;

Yola çıkarken hep şunu söyledik, hatırlayın: Bizim de bir Rabia’mız var değil mi, bizim de bir Rabia’mız var. Bu Rabia’mızın birincisi neydi? Tek millet. Biz, işte tablo burada, tek milletiz. Türk’üyle, Kürt’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle, Gürcü’süyle, Boşnak’ıyla, velhasıl 79 milyon tek millet.

İki; elhamdülillah tek bayrak... “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Bayrağımızın rengi nereden geliyor? Şehidimizin, gazimizin kanından. Hilal, bağımsızlığımızın ifadesi... Yıldız, işte şehidimizin ta kendisi…

Ve üç; tek vatan... 780 bin kilometrekarelik bir vatan toprağımız var, öyle mi? Bu vatan toprağımızın üzerinde kimse hesaba girmesin, hesaba girenler bunun bedelini ödeyecekler. Şimdi Kandil’den birileri kendine göre açıklamalar yapıyor. Şehirlere ineceklermiş, kırsaldan şehre ineceklermiş. Geleceğiniz varsa göreceğiniz de var, bunu böyle bilin. Yani bir taraftan PKK, bir taraftan FETÖ, bir taraftan DAEŞ, bir taraftan PYD, bir taraftan YPG, topunuz gelin; Allah’ın izniyle bu milleti aşamayacaksınız, Rabbimin izniyle bu milleti aşamayacaksınız. Kardeşlerim, ben şuna inanıyorum: Biz bir ölürüz, bin diriliriz, bunu terör örgütleri de böyle bilsin.

Dördüncüsü tek devlet... Türkiye Cumhuriyeti Devletimizden başka devlet yok. Nedir o paralel devlet, hadi bakalım kursaydın. Şamarı yedin mi? Yedin, ama bitmedi. Bunların kökünü kazıyacağız. Şu anda inlerine girdik, bunların kökünü kazıyacağız. Şunu da açık söylüyorum: Biz bunları intikam hırsıyla yapmıyoruz; bu işgalcileri hukukla, adaletle temizliyoruz, hukuk içerisinde temizliyoruz. Bize kimse de bir yerlerden akıl vermesin. Bizim Anayasamızda, bizim hukukumuzda ne varsa onu uyguluyoruz ve uygulamaya da devam edeceğiz.

Kardeşlerim;

Bu konudaki kanaatlerimi daha önce sizlerle paylaştım, biliyorsunuz Pazar günü de paylaştım, yine söylüyorum; halkımın bu talebini siyasiler bir kenara koymamalıdır, koyamaz. Yapmaları gereken nedir? Parlamentoda bunu görüşmektir. Parlamentoda bu görüşülürken hukuki boşluklarla kimse izaha kalkmasın. Bu darbenin tarihi bellidir, dolayısıyla darbenin tarihinden itibaren de bu masaya yatırılmalıdır. Eğer Parlamento bu talebe evet diyorsa, Cumhurbaşkanı olarak ben bunu onarım. Parlamento evet demezse, tabii ki benim de yapacağım bir şey yoktur. Çünkü biz şehitlerimizin ruhunu muazzep edemeyiz. Gazilerimize ihanet edemeyiz. Ve milletin talebini de eğer demokrasi diyorsak, o zaman geri çeviremeyiz. Demokrasi milletin taleplerinin iktidar olduğu bir rejimdir ve bunu yaparız.

Ve değerli kardeşlerim; şimdi Rabia’mızı biliyoruz değil mi? Bunu unutmayın. Şöyle hep birlikte bir haykıralım, hazır mısınız? Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet… Hayırlı olsun.

Gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. O gece ‘ya şehit olurum, ya gazi’ diyerek yollara dökülen, darbecilerin karşısına imanla, inançla dikilen tüm kardeşlerimizin, tüm Ankaralıların gazalarının bir kez daha mübarek olmasını diliyorum. Tabii Türkiye genelinde 240 şehidimiz var, 2195 yaralımız, gazimiz var. Hepsinden Rabbim razı olsun. Demokrasi nöbetlerindeki coşkusu ve vakarıyla ülkesine ve milletine olan bağlılığını cümle âleme ilan eden vatandaşlarıma teşekkür ediyorum. Allah ülkemizi ve milletimizi ilelebet korusun diyorum.

Ve şimdi artık virgülü atıyoruz ve bu demokrasi nöbetlerine artık ara veriyoruz. Ama ruh dünyamızdan, gönül dünyamızdan bu nöbetleri çıkarmayacağız. Anlaştık mı?

Çok teşekkür ediyorum. Rabbim sa’yinizi meşkûr etsin. Bu gösterdiğiniz gayretler unutulmaz, siz tarih yazdınız tarih. Şehitlerimizle yazdınız, gazilerimizle yazdınız. Gece sabahlara kadar hiçbir ayrım yapmaksızın, hiçbir siyasi düşünce yapmaksızın sanatçısıyla, sporcusuyla, siyasetçisiyle, tüm medyasıyla büyük bir çoğunluğuyla tarih yazdınız. Onun için şu birliğinize dünya hayran kalacak. Hiç endişe etmeyin, hep beraber dik olacağız, diri olacağız, iri olacağız, kardeş olacağız ve Türkiye olacağız.