Bozok Üniversitesi Tarafından Fahri Doktora Tevdii Töreni'nde Yaptıkları Konuşma

25.03.2016

Sayın Rektör,

Bozok Üniversitemizin değerli mensupları,

Sevgili Yozgatlılar,

Kıymetli misafirler,

Hanımefendiler,

Beyefendiler, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Bozok Üniversitemizin Yönetimine şahsımı bu fahri doktora unvanına layık gördükleri için özellikle teşekkür ediyorum.

1 Mart 2006 Bozok Üniversitesiyle ilgili adımı attığımız bir tarih. Tabii ben bu vesileyle bu kuruluşta emeği geçen gerek Cemil Çiçek Beye, gerek Bekir Beye, gerek o dönemdeki milletvekili arkadaşlarımıza huzurunuzda çok çok teşekkür ediyorum. Ve Bozok Üniversitemizin kuruluşunun Başbakanlığım dönemine isabet etmesinden dolayı da duyduğum mutluluğu yine burada özellikle ifade etmek istiyorum. Nereden başladık nereye geldik, yani bu üniversiteleri lüzumsuz addedenlere şu anda 13 bini aşkın öğrencisinin olduğu böyle bir üniversite aslında en güzel cevaptır. Yani üniversiteye gelen değil üniversitenin gençlerin ayağına gittiği bir süreci başlatması sebebiyle bunu çok çok önemsiyorum.

Bugün buraya Sorgun’daki toplu açılış töreninde resmi açılışlarını yaptığımız üniversitemize ait fakülte ve yüksekokul binaları ile arıtma tesisi ve teknoparkın bir kez daha üniversitemize hayırlı olmasını diliyorum.

Tabii üniversitemizin kuruluşu ve o günden bugüne olan bu gelişmeyi de memnuniyetle takip ediyorum. Üniversitemizin geldiği yer önemlidir, ama Yozgat için yeterli değildir. Az önce Rektörümüzün yakındığı dert, yani 20 bin dönüm gibi bir arazi konusu, bu da yine üniversitemiz için sorun değildir. Çünkü gelişmeye ve genişlemeye müsait aslında bir çevre var. Bunları da Adalet Bakanımızın da az önce bana ifade ettiği gibi bu gelişme burada mümkün dediler. Belediye Başkanımız da burada, onlar da işin imar çalışmalarını süratle yapmak ve böylece de bu gelişme, bu genişleme rahatlıkla yapılabilir. Yeter ki mesele üniversite olsun, üniversite olduktan sonra gerisi teferruattır.

Biraz önce Sorgunlu kardeşlerimle Veterinerlik Fakültesinin ilçemize yakışacağı konusunda mutabık kaldık. Bu talebi Üniversite Yönetimimizin de dikkatine sunacağımı orada söyledim. Az önce sizlerin de ifadesinde öyle zannediyorum ki burada verdiğimiz söz inşallah üniversite senatosunda da tecelli edecektir, hayırlı olsun diyelim. Gerek büyükbaş hayvancılıkta, gerek küçükbaş hayvancılıkta gerçekten Yozgat, Sorgun buralar önemli bir merkez. Öyleyse bunu bilimsel noktada da iyi bir konuma taşımak için önemli adımları atmamız gerekir diye düşünüyorum.

Diğer yandan Hukuk Fakültesinin kuruluşuyla ilgili işlemlerin sonuçlanmak üzere olduğunu biliyorum, bunu zaten Adalet Bakanımız da yakından takip ediyor. Kuruluşu tamamlanan, ancak henüz öğrenci almayan okullarımız var. Sadece fakülte kurmak, yüksekokul açmak elbette yetmez. Bunların akademik ve teknolojik olarak güçlü bir alt yapıyla teçhiz edilmesi de şart. Aynı şekilde bilimsel araştırmalara, projelere, yayınlara ve benzeri çalışmalara ağırlık verilmesi de gerekiyor. Tüm bunları gerçekleştirdiğimizde Bozok Üniversitesi sadece bölgesinin değil ülkemizin önde gelen üniversiteleri arasına girecektir, bundan hiç şüphem yok. Kaldı ki olay bir kemiyet meselesi olmamalı. Kemiyet açısından bakmaktan öte, buna keyfiyet açısından bakmak çok daha önemli. 13-14 bin öğrenci, aslında keyfiyet ağırlıklı bir üniversite için önemli bir sayı. Eğer burada başarıyı sağlayabilirsek, başarılı bir süreci burada devam ettirebilirsek, inanıyorum ki Bozok Üniversitesi Türkiye’de saygın üniversiteler arasındaki yerini alacaktır.

Ayrıca, üniversite yönetimi bir vizyon işidir. Bozok Üniversitesi’ni Türkiye’nin ilk 20, ilk 10 üniversitesi arasına sokmak gibi bir hedefimiz yoksa bulunduğunuz yeri de muhafaza etmek mümkün değildir. Şayet ilerleyemiyorsanız gerilersiniz, rekabetin kuralı budur. Bugün ülkemizde 193 üniversite var, bu yola çıkarken 76 üniversiteyle çıktık ve 76 üniversiteden sonra artış devam ederken bizim asıl hedefimiz şuydu; 76 üniversiteyle biz kaç vilayette varız? Ülkemizin neredeyse üçte biri gibi. Fakat benim Muş’taki, Hakkari’deki bir gencim acaba üniversiteye girmek isterse nasıl girecek? Ailesinin mali imkanları bunun için yeterli mi? Gidip gelebilecek mi? Bu şartlar var mı? İstanbul’a, Ankara’ya nasıl gelip gidecek? Orada kalma imkanları falan var mı? Düşünün, bundan 20 yıl öncesini düşünün. Bizim üniversite öğrencilik yıllarımızı düşünüyorum, heyhat nerede, mümkün değil. Ama şimdi artık Hakkari’deki öğrenci benim şehrimde üniversitem var diyor.

Biz üniversite inşa ederken bölücü terör örgütünün mensupları o ayrımcılar, ayrılıkçılar o güzel üniversitemizi, üniversitelerimizi maalesef Molotoflarla, taşlarla-sopalarla cam çerçeve indirdiler. Sadece orada değil birçok yerde. Selahaddin Eyyubi Havalimanını yaptık Hakkari’ye, düşünebiliyor musunuz bu havalimanını havan toplarıyla tahrip ettiler ve dört tane müteahhit değişti orada. Yani havalimanını getiriyorsun Hakkari’ye, orada kuruyorsun, İstanbul’la Hakkari arasını 1 saat 40 dakikaya indiriyorsun, ama bunlar medeniyet, insani olmak, böyle bir anlayış yok ki. Orayı havan topuyla vesairesiyle dövdüğü gibi müteahhit firmaları da oradan 4 kez kaçırdılar. Biz buna rağmen Hakkari’de Selahaddin Eyyubi Havaalanını bitirdik. Çünkü bizim bir derdimiz vardı. Yani eğer ben Tayyip Erdoğan olarak ülkemin dört bir yanına bir insan olarak gitmeyi arzu ediyorsam, Hakkari’de yaşayan benim bir kardeşim de ülkemin dört bir yanına rahatlıkla gidebilme imkanına sahip olmalıdır, bunu başarmamız lazım. Zaten insana insan olarak değer vermek budur. Şimdi olayın iktisadi boyutuna baktığınız zaman da bu var. Hani atalarımızın güzel bir ifadesi var ya, vakit nakittir. Şimdi vakti nakde çevirmek buradan geçiyor. Düşünün geçmişte Hakkari’den otobüse bindiğiniz zaman İstanbul’a iki günde varılırdı. Ama artık böyle bir şey yok, bindiğiniz zaman 1 saat 40 dakikada varıyorsun, nakde dönüştürmek bu.

Bir de, işin sağlık, kaza, şu-bu, bütün bu yanlarını düşündüğünüz zaman, bütün gerçekler ortada, demek ki artık modern dünyanın medeni olmanın imkanlarından istifade edebilmenin yolu buradan geçiyor. 25 havalimanı varken şu anda 57 havalimanı var Türkiye’de, buraya ulaştık. Buralara bir azimle, bir gayretle geldik. Bütün bu adımlar atılırken de, dedik ki; 76 tane üniversite bu ülkeye yetmez. Biz 81 ilimizin her birine en az birer tane üniversite yapacağız dedik ve 193 üniversiteyi 81 vilayetimize yaptık.

Bu tabii bir inancın aynı zamanda işi. Hep söylerim; gençler, başarının altyapısında inanmak var, başarının alt yapısında çalışmak var, başarının altyapısında araştırmak var, uygulamak var. Ondan sonra takip, takip, takip… Ancak neticeye böyle ulaşırsınız. Şu anda mevcut 193 üniversitemiz arasında bilimsel bir rekabetin yaşanıyor olması, ülkemiz için bir kazançtır. Bu yarışta Bozok Üniversitesi’nin hiç de küçümsenemeyecek bir konumda bulunduğunu biliyorum. Ama Hocam, daha fazlasını bekliyorum. Yozgat’a yakışan bu, Bozok Yaylasına yakışan da bu. Önümüzdeki dönemde tüm çalışmalarında Bozok Üniversitesi’nin yanında olacağımı özellikle belirtmek istiyorum.

Adalet Bakanımızla, milletvekillerimizle, Valimizle, belediye başkanlarımızla, halkımızla inşallah Yozgat’ı hak ettiği yere getirmekte kararlıyız. Çünkü en büyük tehlike Yozgat’ta göç, bunu durdurmanın yolu da nereden geçiyor? Yozgat’a yapılacak yatırımlardan. En önemli adımlardan bir tanesi üniversiteydi, üniversite oldu. Ama şimdi de yatırımlarla bu göçü engellemenin gayreti içerisinde olacağız. Öyleyse biz başta Yozgatlı iş adamları olmak üzere Yozgat’ı yatırımlarla bir çekim alanı haline getirmemizin de adımlarını atacağız. Benim Yozgatlı kardeşlerime sözüm var. Yozgat’ı sürekli göç veren bir şehir durumundan kurtarıp istihdamıyla, üretimiyle, hayat kalitesiyle cazip bir şehir haline dönüştüreceğiz. Bu mücadelede üniversitemize tabii çok önemli görev düşüyor. Rektörümüzden, hocalarımızdan ve idari personelimizden bu doğrultuda çok daha fazla gayret ortaya koymalarını bekliyorum.

Değerli hocalarım, sevgili öğrenciler;

Sizlerin de takip ettiği gibi Türkiye çok yoğun bir terör saldırısı altında. Ülkemize yönelik terör eylemlerinin sadece bölgenin dinamikleriyle ilgili olmadığını, aynı zamanda küresel güç mücadelelerinin yansımalarını da içinde barındırdığını gayet iyi biliyoruz. Terörle ve terör örgütleriyle olan mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz. İşte bugün Şefaatli ilçemizde bir şehidimizi daha toprağa verdik. Sadece Yozgat bu mücadelede asker ve polis olarak 10 şehit verdi. Burada Anadolu’ya geldiğimiz ve bu toprakları kendimize vatan olarak kabul ettiğimiz bin yıldır kesintisiz süren bir mücadeleden söz ediyoruz. Şairin dediği gibi, “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Yani kuru toprağa vatan diyemezsiniz. Hani belediyecilikte veya tapu kadastroda bir arazi vardır, bir de arsa vardır. Arsa olması için imardan geçmesi lazım, bir plan uygulaması görmesi lazım. Aksi takdirde orası arazi olarak, tarla olarak böyle gözükür. Vatan olması için de, evet onun şehit kanıyla yoğrulması lazım. Bizim ay-yıldızlı bayrağımızın renginin kırmızı olması da tesadüf değildir. Bayrağımız rengini şehitlerimizin kanından alıyor. Bugüne kadar fedakârlıkla ve başarıyla yürüttüğümüz bu mücadeleyi Allah’ın izniyle ilelebet devam ettirecek, bu toprakları kıyamete kadar vatanımız olarak muhafaza ve müdafaa edeceğiz, bundan taviz yok.

Son dönemde ülkemizi ve milletimizi hedef alan saldırıların bu derece artması, bu derece pervasız hale gelmesi, Türkiye’yi hedeflerinden kopartıp yeniden kendi içine kapatma amacına yöneliktir. Düşünün şöyle 13 sene öncesini, 13 sene önce Türkiye’nin işte milli geliri 230 milyar dolar civarındaydı. Ama hamdolsun şu anda artık tabii son kur-mur falan ondan dolayı düşüşümüz var, ama yine 700 milyar doların üstünde o civarlardayız; nerelerden nereye geldik. Tabii bütün bunlar ihracata bakıyorsun, neredeydik nereye geldik hamdolsun. Ve şu anda kişi başına milli gelire bakarsak, orada bile yani son düşüşleri baktığımız zaman yine yaklaşık 10 bin dolar gibi bir rakam yakalamışız durumdayız. Ama bu Türkiye’ye yakışmıyor. Bunu bizim çok daha iyi bir konuma taşımamız gerekir. Taşır mıyız? Bu millet taşır. Yeter ki biz inanalım, azmedelim. Planlarımızı, programlarımızı adım adım uygulamaya devam edeceğiz.

Neydi bizim 2023 hedeflerimiz? Dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri haline geleceğiz. Biz G-20’ye girdik mi? Girdik. Dünyanın en büyük 17 ekonomisinden biri olduk mu? Olduk, nerelerden nereye geldik. Milli gelirimizi 2 trilyon dolara, kişi başına milli gelirimizi de 25 bin dolara çıkartacağız dedik; bunlar hedeflerimiz. Savunma sanayinde dışa bağımlılıktan kurtulacağız dedik, bu da bir hedef. Kendi uçağımızı, kendi uydumuzu, kendi yüksek teknolojiye dayalı ürünlerimizi üretebilen bir ülke olacağız. Orta ve ileri teknoloji ürünlerini Avrasya’daki üssü konumuna geleceğiz dedik. İhracatımızı 500 milyar dolara çıkartacağız dedik. Şimdi bilimsel noktada az önce Rektörümüz, işte Bozok Üniversitesinde bir de böyle bir fakülte kuralım demek suretiyle, o da gözünü uzaya dikmiş vaziyette. Ankara’yı aynı şekilde savunma sanayinin üs, merkez böyle bir duruma getirelim diye hedeflerimiz var, bunun çalışmaları bir taraftan sürüyor. Ve turizmden yılda en az 50 milyar dolar gelir elde etme hedefimiz var. Cari açığı kapatma hedefimiz var. İşsizliği tek haneli rakama indirme hedefimiz var. Gelir dağılımını düzelterek yoksulluğu azaltma hedefimiz var. İstanbul’u her alanda en önemli bölgesel ve küresel merkezlerden biri haline getireceğiz dedik ve bu adımları attık. Yani inanmadıkları, olmaz böyle bir şey dedikleri bütün projeler gerçekleşiyor.

İşte Marmaray projesi, buyurun şu anda Boğaz’ın altından Marmaray 2,5 yılda yaklaşık 125 milyon yolcu taşıdı. Hiçbir zaman herhangi bir aksama, şu-bu hamdolsun olmadı.

Bakın şimdi Boğaz’ın üstünde hamdolsun 3’üncü köprümüz, Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nü işte geçenlerde gittik son tabliyenin orada kaynaklarını yaptık, onu da bitirdik. Hedefimiz, inşallah 26 Ağustos’tan önce veya 26 Ağustos’ta Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün de açılışını yapmak.

Şimdi bunlar sıradan olaylar değil. Yani buna gelişmiş ülkelerin liderleri geldiği zaman, bunları gördükleri zaman, ya diyorlar Türkiye kefeni yırtmış, Türkiye hızla gidiyor, ilk 10 içerisine bu ülke girer diyor.

Şimdi ta, yani Başbakanlığımın en hareketli olduğu dönemlerde Kanal İstanbul dedim. Birileri dalga geçti, kanal İstanbul nasıl olacak vesaire vesaire. Şimdi bir şeye inanmak dedim ya az önce, inandık, çalıştık, sağ olsun şu andaki Ulaştırma Bakanımla beraber buna kafa yorduk ve defalarca helikoptere bindik beraberce gittik-geldik, güzergah takibi yaptık. Ve biz bunu yapar mıyız? Yaparız dedik. Hocaları çalıştırdık vesaire ve şu anda inşallah çalışmalar başlıyor ve kısa bir zaman sonra da ihalesi vesairesi yapılıp Karadeniz’i Marmaray’a bağlamak suretiyle; burada işin siyasi boyutuna girmeyeceğim, çünkü bu proje aynı zamanda siyasi bir projedir, sadece gelir kaynaklı, gelir amaçlı bir proje değil. Ama bununla aynı zamanda bu millet, Türk milleti bir tarih yazacak, yani biz bak karaları aştık buraya geldik. Zaman zaman söylüyordum, diyordum ki, ecdadım, dedemiz Fatih kadırgaları karadan yürüttü, biz de denizin altından şu anda modern Marmaray’ı yürüttük. İşte bu bir hedefti, inanmaktı, bu oldu.

Şimdi bir de biz bu yıl Avrasya Tüneli’ni aşıyoruz, o da bitiyor. O ne olacak? Marmaray’dan malum trenlerle geçiyoruz, şimdi Avrasya Tüneli’nden de herkes aracıyla geçecek yine denizin altından. Bunu sıkıntısı aşılmakta zorlanan İstanbul trafiğini aşmak için yapıyoruz, o da yine Marmaray’ın biraz daha güneyinden, yine denizin altından bir dev proje.

Bunları tabi yaparken bir şey daha söylemek zorundayım.

Saygıdeğer hocalarım, sevgili gençler;

Hani yine atalarımız der ya, hazıra dağ dayanmaz. Eğer siz milli bütçeden ben bunları yapacağım dersen, çoğu zaman yapamazsın. Aslolan nedir? Aslolan, siz bütçe oluşturabiliyor musunuz, çeşitlendirebiliyor musunuz, bunları çeşitlendirmek suretiyle acaba bu dev projeleri gerçekleştirebiliyor musunuz? İşte biz bunu yaptık. Bunu yaparken bazı arkadaşlarımız, dostlarımız olmaz dediler, biz olur dedik ve yaptık.

O 25 havalimanın, hani 56-57 oldu dedik ya, bunların hemen hemen diğerlerinin tamamı devletin kasasından, kesesinden 1 kuruş çıkmadan yapılmış olan projelerdir. Şu anda aynı şekilde Yavuz Sultan Selim Köprüsü de öyledir, bizim cebimizden para çıkmıyor. Bakın şimdi dev bir proje 3’üncü havalimanı İstanbul’da değil mi? 3’üncü havalimanı İstanbul’da, bizim cebimizden bir kuruş çıkmıyor, 12 milyar euro mal olacak orası. Ama biz dedik ki, burayı 22 yıl, 23 yıl işleteceksin, ondan sonra da tekrar devlete teslim edeceksin. İş bilenin, kılıç kuşananındır; olay budur. İktisat diyoruz ya, dersimiz iktisat olduğuna göre bunun iktisadi noktada altyapısını neler oluşturuyor, bu çok önemli.

Şimdi yeni enerji, ulaşım, haberleşme projelerini süratle hayata geçirerek Türkiye’yi çok güçlü bir altyapıya inşallah kavuşturacağız.

Değerli kardeşlerim,

İşte bu şekilde Cumhuriyetimizin 100. yılı için tam 100 ayrı hedefi belirledik ve ilan ettik, Allah’ın izniyle hepsini de bunların hayata geçireceğiz.

Terör örgütlerinin sokaklara, evlere döşedikleri bombalar, güvenlik güçlerimizle birlikte işte bu vizyonumuzu da hedef alıyorlar. Ankara’da, İstanbul’da patlayan canlı bombalar, oralardaki masum insanlarımızla birlikte bu hedeflerimize de zarar vermeyi hedefliyordu. Suriye üzerinden ülkemize yönelen tehditlerin asıl gayesi, bizi 2023 hedeflerimizden uzaklaştırmaktır. İnanın bana, Türkiye’nin bu kadar dayanıklı, bu kadar basiretli, bu kadar soğukkanlı olacağını bunlar hesaba katamadılar, onun için de bugün işler farklı istikametlerde gelişmeye başladı.

Ülkemize gelen 3 milyon göçmene; bakın burası çok önemli, biz kimseden para istedik mi? Ne olur bize bir şeyler verin dedik mi? Hayır. Tam aksine, biz almaya başladık, Başbakanım o dönemde ve kapılarımızı açtık, bir taraftan çadır kampları kurduk, bir taraftan konteyner kentleri oluşturduk, bunları yaptık. Niye? Hamdolsun, gücümüz vardı, kuvvetimiz vardı, bugün de var gücümüz, kuvvetimiz. Çünkü biz göreve gelmeden önce, yani 2002’nin sonunda veren el değildik, o zaman alan eldik, ama şimdi veren el konumuna geldik, çünkü veren el alan elden hayırlıdır, bunu biliyoruz.

Bakın 2014’ün rakamını söyleyeceğim size, dünyada donör ülkeler arasında biz ilk 3’ün içinde yer alıyoruz; bir, Amerika, iki, İngiltere, üç, Türkiye. 4,5 milyar dolar biz fakir ülkelere ne yapmışız? Destek vermişiz, biz böyle bir ülkeyiz. Eğer milli gelire göre hesaplarsak, milli gelire göre hesapladığımız zaman birinci ülkeyiz, hepsini geride bırakıyoruz. Onların cebinde bir şeyler var çıkmıyor. İşte şu anda, işte yok 3 milyar euro yılda vereceğiz; ee?.. Ondan sonra bir 3 milyar euro daha vereceğiz; inşallah verirler. Fakat verseler de, vermeseler de biz ensarız, onlar şu anda muhacir, gereğini yapacağız.

Terör örgütü şehit ettiği askerlerimizle, polisimizle, korucularımızla, sivil vatandaşlarımızla, evet, bizim canımızı yakıyor. Ama şundan emin olun: Kendisi de bitmek üzere, güvendiği dağlar birer birer devrilmeye, arkasından çekilmeye başladı, evet. Yaşanan her hadise terör örgütünün gerçek yüzünü uluslararası kamuoyuna biraz daha açık bir şekilde gösteriyor, göstermeye de devam edecek.

Buradan uluslararası kamuoyuna bir kez daha sesleniyorum; bölücü terör örgütü adeta alfabedeki tüm harfleri tüketircesine sürekli farklı isimlerle, farklı kısaltmalar altında dünyayı aldatmaya çalışıyor. Hangi ismi, hangi kısaltmayı kullanırsa kullansın hepsi de aynı örgüttür. İster PKK olsun, ister KCK olsun, ister PYD olsun, ister YPG olsun, YPS, YBŞ, TAK, onlarla birlikte hareket eden DHKP-C olsun, MLKP olsun. TKP-ML olsun, ne olursa olsun ülkemizde eylem yapan DAİŞ, benzer yapılardaki örgütler olan El Kaide, Boko Haram, Eş-Şaab, ne olursa olsun bunların hepsi de aynı insanlık düşmanı, demokrasi düşmanı, özgürlük düşmanı yapılardır; bunu böyle bilelim.

Değerli kardeşlerim;

Bunların dini, vatanı, ırkı, milleti yoktur. Günahsız bir insana eğer siz silah doğrultuyorsanız, sizin insanlıktan nasibiniz yoktur, yaptıkları ortada. Şayet siz, PKK tamam, ama PYD terör örgütü değildir derseniz sadece kendinizi kandırmış olursunuz. Elimizde belgeler var, yani bunların başları bu belgelerde bu isimleri birlikte kullanıyor zaten. Geçen Sayın Barzani de biliyorsunuz yaptığı açıklamada bunların her ikisinin de aynı olduğunu kendisi açıkça söyledi. Bu örgütün mensupları da, biz de, bölgeyi bilen herkes de sizin bu tavrınıza güler ey dünya, ey Batı, sadece sizinle istihza ederler. Devekuşu gibi kafayı kuma gömmek ortadaki gerçeği değiştirmiyor.

Geçtiğimiz günlerde Belçika Hükümetini eleştirmiş ve dikkat edin, hatırlayın o konuşmamı, koynunuzda yılan besliyorsunuz, her an sizi de sokabilir diye ikaz etmiştim. Maalesef Belçika’nın bugün içinde bulunduğu durum ortadadır. Biz Gaziantep’te yakalıyoruz, Belçika’ya iade ediyoruz ve Belçika bunu serbest bırakıyor. Buyurun, serbest bıraktığı kişiler işte bu felaketi, bu terör eylemini gerçekleştiriyorlar.

Aynı ikazı PYD terör örgütü değildir inadı içinde olan diğer ülkelere de yapıyorum. Belçika’da eylem yapan canlı bombaların DAİŞ mensubu olması kimseyi aldatmasın. Çıkar çatışması içine girildiği an bölücü örgütün farklı harflerle kendini ifade eden yapılarından herhangi birinin mensubu da benzer bir eylemi herhangi bir Avrupa, Amerika veya Rusya şehrinde yapabilir. Şimdi Rusya zannediyor ki, Moskova’da ben bunlara ofis açtırttım, bol bol da silah veriyorum, bumerang gibi döner bir gün seni de vurur; bunu da bilin.

Ankara’da masum halkı hedef alan, eylem yapan örgüt, zaten hiçbir insani ve ahlaki ölçüsü kalmamış bir yapıdır. Onlar için Ankara’yla Londra’nın, İstanbul’la Berlin’in, New York’la Moskova’nın farkı yok ki. Bu gerçeği görmek için ne çok derin istihbarat bilgilerine, ne de fiyakalı unvanlara sahip olmaya ihtiyaç yok, her şey tüm çıplaklığıyla ortada. Siz teröristlere şu veya bu gerekçe ile kucak açar, birlikte yol yürümeye kalkarsanız, o terörist eninde, sonunda silahını, bombasını size de çevirir.

Hani benim sıkça kullandığım, damdan düşenin halinden ancak damdan düşen anlar diye Nasrettin Hoca’dan bize miras kalan bir söz var ya, biz sadece bölücü örgütle mücadelesi 30 yıla aşkındır süren, dünyadaki neredeyse tüm terör örgütlerinin hedefi durumunda bulunan bir ülkeyiz. Yani terör konusunda bizden daha iyi, daha gerçekçi, daha işe yarar tavsiye alınabilecek başka bir ülke bulamazsınız. Burada gelin sözümüze kulak verin diyoruz, terör örgütleri karşısında ilkeli bir duruş sergileyin diyoruz, kendinizi de kurtarın, bize de faydanız dokunsun diyoruz.

Şimdi Avrupa’da birçok terörist var, 4 bin dosya teslim ettim ben Avrupa’da sadece bir ülkeye. Daha sonra hükümet başkanına dedim ki, bakın 4 bin dosya ben size verdim değil mi? Bakın o günden bugüne en ufak bir gelişme yok. Ne dedi bana biliyor musunuz? Dedi ki, o dosyaların sayısı şu anda 4500 oldu, hepsi yargıda. Sizin yargı bu kadar ağır mı çalışıyor dedim. Hani geciken adalet, adalet değildir diyordunuz, bize hep öyle söylüyordunuz, nedir bu yaptığınız? Ve şu anda onlar da yandım diyenlerden. Neyle? Mülteci konusuyla. Ama terör orada, vuracak, onları da vuracak.

Yine bizim atalarımızın güzel bir sözü var, akılsız başın cezasını ayaklar çeker diye. Biz de dirayetsiz yöneticilerin cezasını masum çekmesin diye bu ikazları yapıyoruz.

Değerli kardeşlerim;

Türkiye’nin ve dünyanın içinde bulunduğu sıkıntılardan çıkış yolları ararken en büyük desteği üniversitelerimizden bekliyoruz. Ancak bazı akademisyenlerimiz ve onları kollayan üniversitelerimiz, az önce sağ olsun Rektörümüz de söylediler, akıl almaz bir şekilde istismar ettikleri kavramlar üzerinden terör örgütlerinin yanında yer almayı tercih ediyorlar. Bu tavrın bilimsellikle, özgürlükle, demokrasiyle, hakla, hukukla kesinlikle bir ilgisi yoktur. Düşünce özgürlüğünün, inanç özgürlüğünün elde edilmesinin yolu terör olamaz. Terör örgütünün yanında yer almak, ancak ideolojik bağnazlıkla, ideolojik körlükle izah edilebilir, çünkü terörün gözü kördür, bir defa bunu böyle bilmek durumundayız. Biz öyle dar görüşlü bir anlayışla olaylara yaklaşamayız ve böyle bir bağnazlık içerisindeki yaklaşım tarzını da akademisyenlerimize yakıştıramıyoruz. Ama biliyoruz ki, üniversitelerimizin sayıları 150 bine yaklaşan akademisyen içinde bu tür düşünce içerisinde olanların sayısı 3-5 bini geçmez ve geçmiyor. Aynı şekilde paralel devlet yapılanması ihanetinin içinde yer alan, bu örgüte sempatiyle bakan akademisyenlerimizin sayılarının da oldukça az olduğunu düşünüyorum. Fakat sütün içindeki kıl misali sayıları az da olsa bu kişilerin üniversitelerde sergiledikleri görüntü maalesef en çok bu kurumlara zarar veriyor.

Ben buradan ülkesini ve milletin seven gelişmeleri sağduyulu bir şekilde değerlendirebilen, bilimsel ve kişisel ahlak sahibi akademisyenlerimize çağrıda bulunuyorum, sizler de düşüncelerinizi, tavrınızı, endişelerinizi gür bir sesle kamuoyuna duyurmalısınız. Bunu elbette öncelikle bilimsel çalışmalarınızla ve eserlerinizle yapacaksınız. Bununla birlikte, iç ve dış kamuoyuna bu ülkenin, bu milletin akademisyenleri tarafından da sahiplenildiğini gösterecek güçlü kampanyalar yürütmelisiniz. Burada kesinlikle siyasi bir tavırdan, siyasi bir pozisyon almadan söz ediyorum, bir Cumhurbaşkanı sıfatıyla söz ediyorum, bir siyasi partinin genel başkanı olarak konuşmuyorum. Ülkemizin ve milletimizin bekası söz konusu olduğunda, tıpkı Çanakkale’deki gibi akademisyenlerimizi en önde görmek arzusuyla bunları söylüyorum.

Bozok Üniversitesi’nin Türkiye’nin 2023 hedefleri gibi ülkenin ve milletimizin geleceğine sahip çıkma konusunda da öncü ve örnek bir üniversite olacağına inanıyorum.

Bu duygularla bir kez daha sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Şahsıma layık gördükleri fahri doktora unvanı için üniversite yönetimine tekraren kalbi şükranlarımı arz ediyorum. Ve öğrencilerimiz için başarıların artarak devam ettiği bir dönem Rabbimden niyaz ediyorum, zihin açıklığı diliyorum. Hocalarımıza da başarılar temenni ediyor, saygılar sunuyorum.