Sevgili İstanbullular,
Kıymetli misafirler,
Değerli kardeşlerim,
Sevgili gençler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum. İzmir, Bursa ve Kütahya’da bizleri canlı bağlantıyla takip eden kardeşlerimize de selamlarımı iletiyorum. Şu anda salonun dışından bizleri izleyen İstanbullu kardeşlerime de sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Bugün 21 Mart Dünya Ormancılık, 22 Mart Dünya Su ve 23 Mart Dünya Meteoroloji günlerinin ortak kutlaması vesilesiyle biraraya gelmiş bulunuyoruz. Yine bugün ‘yeni gün’ anlamına gelen Nevruz, yani Bahar Bayramını da burada kutluyoruz. Nevruz, coğrafyamızda tabiata duyulan sevgi ve hoşgörünün ortak simgesi olan bir bayramdır.
Ben Nevruz vesilesiyle bütün vatandaşlarımızın birlik ve kardeşliğimizin pekişmesine vesile olmasını temenni ettiğimiz böyle güzel, anlamlı bir günde hepinizin Nevruz Bayramı’nı da tebrik ediyorum. Tabii ki Nevruzu bayram olarak değil, kan dökmek olarak telakki edenleri de huzurlarınızda ayrıca lanetliyorum.
İşte buyurun, biz bugün burada bir bayram kutluyoruz, bu programla 5 bin köye 5 bin gelir getirici orman kurulması ve 200 bin çınar ekim eylem projesini Nevruz Bayramı’nda başlatıyoruz. Bu çalışmaların da hayırlı olmasını diliyorum.
Kardeşlerim, gençler;
Bugün burada, Ormancılık, Su ve Meteoroloji Günlerini, Nevruzu kutluyor, yeni projelerin müjdelerini veriyoruz; ama bir taraftan da yüreğimiz yanıyor. Türkiye bir süredir tarihinin en büyük ve en kanlı terör saldırısı dalgalarından biriyle karşı karşıya. Geçtiğimiz yılın Temmuz ayından bu yana bir yandan PKK ve onunla birlikte hareket etme kararı alan çok sayıda terör örgütü DAEŞ gibi insani ve ahlaki hiçbir ölçü tanımayan saldırılarıyla ülkemizi ve milletimizi hedef almaktadır. Terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizden verdiğimiz şehitlerin ve şehirlerimizdeki canlı bomba saldırılarında kaybettiğimiz masumların acısını her zerremizde hissediyoruz.
Tabi terör örgütlerinin ülkemizi kendi kanlı gündemlerine hapsetme, milletimizi yılgınlığa sürükleme amacıyla bu eylemleri gerçekleştirdiğini çok iyi biliyoruz. Onun için bir yandan acımızı yaşar, terörle mücadelemizi kesintisiz bir şekilde sürdürürken, aynı zamanda hedeflerimizden kopmuyor, projelerimizi gerçekleştirmekten de asla geri durmuyoruz.
Devlet ve millet olarak bu terör musibetinin üstesinden mutlaka geleceğiz. Bize korkmak yaraşmaz, bize korkmak yakışmaz, biz korkuyu korkutanlardan olacağız. Milletimiz bin yıldır bu topraklarda bölücü terör örgütü gibi bütün bunlar kendini hedef alan nice tehdidin, nice saldırının, nice fitnenin üstesinden geldi. Allah’ın izniyle bu tehdidin de üstesinden geleceğiz. Devletimiz askeriyle, polisiyle, korucularıyla, istihbaratıyla, tüm imkanlarıyla terör örgütleriyle ve arkalarındaki güçlerle mücadele ediyor. Terörün yeni yöntemlerine karşı biz de yeni mücadele yöntemleri geliştirerek kısa sürede neticeye ulaşacağımıza inanıyorum. Yeter ki milletimiz, sizler birliğinizi, beraberliğinizi, dayanışmanızı güçlü tutun, bundan taviz vermeyin; terörün en büyük panzehri işte budur.
Dikkat ederseniz, bölgede istediğini elde edemeyen terör örgütleri büyük şehirlerimizdeki rastgele eylemleriyle doğrudan sivil halkımızı hedef almaya başladı. Bugüne kadar milletle savaşıp da başarılı olan bir terör örgütü yoktur, olmaz ve olamayacaktır.
Buradan tüm milletime bir çağrıda bulunuyorum: Teröre karşı, terör örgütlerine karşı, bu örgütler vasıtasıyla ülkemizi terbiye etmeye çalışanlara karşı Malazgirt ruhuyla, İznik’te kurulup Konya’da zirveye çıkan Anadolu Selçuklu ruhuyla, o heyecanla, Söğüt’te dikilip 24 milyon kilometrekareyi kaplayan o ulu Osmanlı çınarının azametiyle, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nın azmiyle yeni bir seferberlik çağrısı yapıyorum.
Terör örgütlerini darmadağın etmek, mensuplarının başlarını ezmek Türkiye için kolaydır. Önemli olan, bizim millet olarak tarihimize, kültürümüze, değerlerimize, hedeflerimize güçlü bir şekilde sahip çıkarak terörün karşısında dimdik ayakta durmamızdır. Bunu başardığımızda ne terör örgütleri, ne de onların arkalarındaki güçler bizi yolumuzdan alıkoyamaz. Onlar ne kadar çok kan dökerlerse, milletimizi bir arada tutan bağları o kadar gevşetebileceklerini sanıyorlar. Halbuki bizim için şehitlerimiz ve gazilerimiz millet olarak varlığımızın ve birliğimizin en büyük teminatıdır. Tedbiri elden bırakmadan terör örgütlerinin üzerine en şiddetli şekilde gitmeye devam edeceğiz. Rabbim bu mücadeleyi yürüten tüm kamu görevlilerimizin ve onlara yardımcı olan herkesin yardımcısı olsun. Bu vesileyle bir kez daha şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor, yaralarımıza şifa temenni ediyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.
Değerli kardeşlerim;
Türkiye’nin mücadelesi sadece terörle ve teröristle değildir. Biz aynı zamanda tamamen yalan ve yanlış gerekçelerle onları destekleyen güçlerle de mücadele ediyoruz. Terör örgütlerine ve çeşitli kisveler altında onları destekleyen kesimlere karşı yürüttüğümüz mücadelede sürekli Batılı ülkelerin itirazlarıyla karşılaşıyoruz. Neymiş; Türkiye’de demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda sıkıntı varmış.
Her şeyden önce şu gerçeğin bilinmesini istiyorum: Biz demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri Batı bize dayattığı için değil, milletimiz bunlara layık olduğu için savunuyoruz, hayata geçiriyoruz, yaşatıyoruz. Milletimizin, 79 milyonunun tamamıyla birinci sınıf demokrasiye layık olduğuna inanıyor ve bunun için çalışıyoruz. Böyle olduğu için de demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusundaki güçlü duruşumuzu teröre rağmen, terör örgütlerinin provokasyonlarına rağmen elbette devam ettireceğiz. Şundan herkes emin olsun: Biz demokrasiyle değil terörle, özgürlüklerle değil teröristlerle, insan haklarıyla değil terör eylemleriyle mücadele ediyoruz.
Buna karşılık Batının en son olarak mülteciler ve terör örgütleri karşısındaki ilkesiz tutumu başta olmak üzere bu konuda nasıl sınıfta kaldığını da gayet iyi biliyoruz. İşte Avrupa Birliği Türkiye’yle görüşme yapacak, Sayın Başbakanımız oraya gidecek; gittiği günün öncesinde toplantının yapılacağı binanın hemen arka tarafında bölücü terör örgütü çadırlarını kuruyor ve oraya da paçavralarını asıyor. Bu Avrupa Birliği ki PKK’yı terör örgütü olarak ilan etmiş vaziyette. Yani tüm Avrupa Birliği üyesi ülkeler bu örgütü terör örgütü olarak ilan etmiş. Nasıl oluyor da böyle bir terör örgütüne sen orada o çadırları kurduruyor ve onların paçavralarını orada sallandırıyorsun? Bu samimiyet mi, bu dürüstlük mü?
Değerli kardeşlerim,
1963 yılından bu yana Türkiye’yi kapasında bekleten Avrupa Birliği bu ikiyüzlülüğünü hala devam ettiriyor. Diyorlar ki, ‘Sayın Cumhurbaşkanı niçin böyle konuşuyor?’ Ne olacaktı? Siz samimi olmadığınız sürece ben böyle konuşmaya devam edeceğim, çünkü bizim için birinci derecede aslolan Türk milletinin ta kendisidir, 79 milyonuyla ta kendisidir. Ama siz, biz burada terörle bu denli mücadele ederken kalkıp da orada konsey toplantısının yapılacağı veya birlik toplantısının yapılacağı yerin hemen yanı başına bu çadırları kurdurur, onların paçavralarını da orada sallandırırsanız, kusura bakmayın, bu sözleri daha çok duyarsınız.
Eğer Avrupa ülkelerini örnek alacak olsak, sınırlarımızı mültecilere kapatmamız, Avrupa’da faaliyet gösteren terör örgütlerinin destekçilerine Meclis binamızın hemen yanında propaganda imkânı sağlamamız, eli kanlı teröristlerin topraklarımızda cirit atmasına izin vermemiz gerekir. Aynı şekilde Avrupa’nın en önemli şehirlerinin en kalabalık caddelerinde canlı bomba eylemleriyle masum siviller katledilirken medyamızla, siyasetçilerimizle onların destekçilerine kol kanat germemiz gerekir.
Bugün Batı medyası her biri eli kanlı birer terörist olan bölücü örgütün mensuplarını aklamak, cici çocuklar olarak göstermek için adeta seferberlik halinde çalışmaktadır. Kendilerine yönelik en küçük bir tehdit karşısında akıl, mantık sınırlarını zorlayacak tedbirleri hayata geçirmekten kaçınmayanlar, tüm terör örgütlerinin ortak hedefi olan Türkiye’yi özgürlük, insan hakları kıskacında ezmeye çalışmaktadırlar. Şu anda Batılıların yaptığı budur.
Türkiye, Avrupa Birliği’nin mültecilerle ilgili teklifini para-pul için değil, bu insanların sınır kapılarında daha fazla istiskalini, aşağılanmasını, onurlarının kırılmasını önlemek için kabul etmiştir. Mülteciler arasında bir insan pazarı kurup oradan nitelikli eleman seçme gibi gerçekten vicdanla, ahlakla bağdaşmayacak bir niyetle belirlenen kotalar arka plandaki trajediyi ortadan kaldırmıyor. Bizim asla böyle bir ölçümüz olmadı, olmayacak. 3 milyon mülteciyi alırken biz böyle düşünmedik, düşünmüyoruz. Yarın tarih bu gerçekleri bizim ve onların, mağdurların da torunlarının önüne getirecektir. İşte o zaman kimin gerçekten insan hakları için mücadele ettiği, kimin de kendi güvenliği ve konforu uğruna bu değerlere sırtını döndüğü daha iyi anlaşılacaktır.
Bundan sonra Avrupa’dan beklentimiz, hiç değilse bu insanlar için kendi ülkelerini yaşanabilir hale getirme çabalarımıza daha fazla destek vermesidir. Suriye’de ta başından beri bir şey söyledim, gelin burada bir ‘uçuşa yasak bölge’ ilan edelim, burada ‘terörden arındırılmış bir bölge’ ilan edelim ve bu bölgeye Suriye’den çıkmak isteyen Suriyeli kardeşlerimizi yerleştirelim, Türkiye’den de mültecileri oraya döndürelim. Süratle orada konutlar inşa edelim, bir şehir kuralım ve buranın güvenliğini de uçuşa yasak bölge ilan etmek suretiyle koalisyon güçleri temin etsin. Kardeşlerim, Suriye’de uçuşa yasak bölge ve terörden arındırılmış bölge teklifimizi kabul edemeyen, buna karşılık mültecilerden şikayet eden herkes, açık söylüyorum, ikiyüzlüdür, riyakardır.
Sadece ve sadece Türkiye’ye yönelik terör tehditlerinin engellenmesine de katkı sağlayacağı için bu teklife karşı çıkanların eli ölen her masumun kanıyla biraz daha kirlenmektedir. Biz inancımıza ve kültürümüze uygun şekilde terörle mücadele etmeye de, mazlumları ve mağdurların elinden tutmaya da devam edeceğiz. Avrupa varsın kendi özeleştirisini kendisi yapsın, bizim burada yapacak çok işimiz var.
Değerli kardeşlerim;
Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın bugünkü programında yer alan konuların her biri gerçekten çok önemli. Mesela Çınar Ağacı Dikim Eylem Projesi sadece bir ağaç dikimi değil, aynı zamanda bir medeniyetin ihyası projesidir. Çünkü bizim kültürümüzde şehirlerin kimliklerinde evleri, ibadethaneleri, kamu binaları, sokakları, caddeleri yanında, ağaçları da çok önemli bir yer tutar. Ağaçlar içinde de çınarın bizim şehir kültürümüzde ayrı bir yeri vardır. İstanbul’u, Bursa’yı, Anadolu’daki, Trakya’daki pek çok şehrimizi o ulu çınarın olmadan düşünülmesi mümkün müdür?
Osman Gazi’nin bağrından çıkıp o âlemi kaplayan o ulu çınarın hikâyesi milletimizin hikâyesidir. Dünyadaki tüm mazlumları, mağdurları, garipleri gölgesi altında toplayan, koruyan, kollayan ulu devlet çınarımız, bugün genç bir bedende Türkiye Cumhuriyeti adı altında yaşamayı sürdürüyor. Bunun için çınar ağacı İstanbul’da ve pek çok şehrimizde her an görevlerimizi, sorumluluklarımızı, misyonumuzu hatırlatmak, bu bakımdan gerçekten varlığını sürdürüyor. İşte biz de aynı sebeple çınar ağaçlarının sayısını daha da artırmak, gölgesinde daha çok kardeşimizi toplamak için çalışıyoruz.
Bakanlığımız bana göre çok isabetli bir karar almak suretiyle çok ciddi bir tercihle 2016 yılını ‘Çınar Yılı’ olarak ilan etti; bundan dolayı kutluyorum, tebrik ediyorum. Proje kapsamında İstanbul başta olmak üzere, tüm şehirlerimize asırlarca yaşayacak 200 bin çınar ağacı dikilecek, o ağaçların 100 bini İstanbul’da kök salacak.
Bugün başlatacağımız bir diğer önemli proje, o da çok çok önemli; 5 Bin Köye 5 Bin Gelir Getirici Orman Projesi. Yani balık vermek değil, aslolan balık tutmayı öğretmektir, Bakanlığımız bunu yapıyor. Ülke nüfusumuzun 7,5 milyonu, yani yaklaşık yüzde 10’u, 22.383 adet orman içi ya da orman bitişiği köyde yaşıyor. Bu projeyle ceviz, badem ve fıstık çamı gibi gelir getirici ağaç türlerinin yetiştirilmesini yaygınlaştırarak, vatandaşlarımızı bulundukları yerlerde kalkındırmayı amaçlıyoruz. Bu güzel projeleri geliştiren ve hayata geçiren arkadaşlarımızı huzurlarınızda milletim adına tebrik ediyorum.
Değerli kardeşlerim;
Türkiye, dünyada orman varlığını artıran az sayıdaki ülkeden biridir. 2003 yılında yaklaşık 21 milyon hektar olan orman varlığımızı 2015 yılı sonunda küsuratları söylemiyorum, 22 milyon hektara yükselttik. Ormancılık alanında yaptığımız başarılı çalışmalar, OECD ve Birleşmiş Milletler’in dahi dikkatini çekti. OECD Genel Sekreteri Gurria bizzat ülkemize gelerek bu çalışmalardan dolayı Türkiye’ye takdirlerini ifade etti. Hedefimiz, Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yılı olan 2023’te orman alanımızı ülke yüzölçümünün yüzde 30’una ulaştırmaktır. Dikkat edin, bu oran 2002 yılında yüzde 27’ydi. Bunun için 2003-2023 yılları arasında dünyadaki 7 milyar insanın her birine atfen 7 milyar fidanı toprakla buluşturmayı da az önce Bakanımızdan duyduk, burada kararlıyız.
Bugüne kadar 3,5 milyar fidanı toprakla buluşturduk. Cumhuriyet tarihinin en büyük milli ağaçlandırma seferberliğini başarıyla sürdürüyoruz. Buna rağmen birtakım çevreler ısrarla bize ağaç düşmanlığıyla, yeşil düşmanlığıyla bizi itham edebiliyorlar. Kardeşlerim, dün İstanbul Gezi Parkında, Ankara ODTÜ alanında ağaç bahanesiyle kaos başlatmak istemişlerdi, bugün Artvin’de, başka yerlerde aynı niyetle uğraşmaya devam ediyorlar. Halbuki ağaçlandırma alanında Türkiye’nin elde ettiği başarı ortadadır. Dünyanın takdirini kazanan bu çalışmalar, maalesef bizdeki gönülleri mühürlenmiş bazı çevrelerce görülmek istenmiyor.
Tabii ağaçlandırma çalışmaları demek fidan üretimi demektir. 2002 yılında yaklaşık 117 milyon adet olan fidan üretimimiz, 2013 yılında 401 milyon adede kadar yükseldi, 2015 yılında da 333 milyon adet olarak gerçekleşti. Ülkemiz fidancılığının geliştirilmesi ve bölgesel pazarlara açılması için Sakarya Sapanca’da bir fidan borsası kuruldu. Milletimizi ormanla buluşturmak için 2003’ten bugüne kadar 133 adet şehir ormanı tesis ettik. Mesire yeri sayısını 1444’e çıkartarak, toplam 26037 hektar alanı halkımızın istifadesine sunduk. Ülkemizin bal üretimini artırmak maksadıyla 250 bal ormanı tesis ettik. Bu proje sayesinde ülkemiz dünyada 6. sıradan 2. sıraya yükseldi. İnşallah bu çalışmaları her yıl daha da ileriye götürecek, sürdüreceğiz.
Değerli kardeşlerim;
Su konusuna gelince, su insan hayatının ve pek çok faaliyetin ayrılmaz bir parçasıdır. Düşünün 1992 yılını ve İstanbul susuzdu. Tabii içimizde o günü yaşayanlar var. Her yıl farklı temayla kutlanan Dünya Su Günü’nün bu yılki ana teması ‘su ve istihdam’ olarak belirlendi. Hani o küvetlere suyu doldurduğumuz günleri hatırlayın. Hani su satan o sucuları hatırlayın. Bidonlarla suları alıp banyolara doldurduğumuz günleri hatırlayın. Ama biz 180 kilometreden Istranca Dağları’ndan, o zaman işte Veysel Bey de İSKİ Genel Müdürüydü, dağları delerek İstanbul’a suyu ulaştırdık ve İstanbul’un susuzluğunu hamdolsun giderdik. Çünkü biz şuna inanıyorduk; ‘Su medeniyettir’ diyorduk, ‘Suyu olmayan temiz toplum olamaz’ diyorduk. Onun için su var temizsin, su yok kirlisin. İşte biz bu yola böyle girdik.
Her alanda olduğu gibi su yatırımlarında da rekorlar kırdık. Önce 2040 dedik, işte şimdi de 2071 hedefine doğru 2060’ı duydunuz. Geçtiğimiz 13 yılda 320’si baraj toplamı olmak üzere toplam 3107 adet tesisi halkımızın hizmetine sunduk. 249 metre gövde yüksekliğiyle şimdilik Türkiye’nin en yüksek barajı olan Artvin Deriner Barajı’nı, 218 metre yüksekliğindeki Ermenek Barajı’nı, Ege’nin 141 yıllık hayali rahmetli Adnan Menderes’in de adını verdiğimiz, onun köyünün hemen civarında Çine Menderes Barajı’nı, Ege’nin en büyük barajı olan Dalaman Akköprü Barajı’nı hamdolsun bizler bitirdik. Şimdi de 270 metre gövde yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek, dünyanın ise üçüncü yüksek barajı olacak, Sayın Kadir Topbaş Bey’in ilçesinde yapılmakta olan Yusufeli Barajı’nı Çoruh Nehri üzerinde inşa ediyoruz. Sadece baraj yapmıyoruz ha, orada köyü de kaldırdık, orada şimdi yepyeni denize nazır şehir inşa ediyoruz; Yusufeli şehri’ni.
Ayrıca, gövde hacmi bakımından Atatürk Barajı’ndan sonra ikinci, enerji bakımından dördüncü sırada yer alan Ilısu Barajı’nın inşaatı sürüyor. Bölücü terör örgütü var ya, şu Ilısu Barajı’nı engellemek için bugüne kadar neler yaptı neler… Bunlar böyle. Bunların benim Kürt kardeşlerimi sevmek diye bir derdi yok, bunların milliyetperver olmak, vatansever olmak diye bir derdi yok,. Bunlar milletin hayat damarlarını kesmek için çalışıyorlar.
Tüm bu çalışmalar sayesinde bugün ekonomik sulanabilir arazilerimizin yüzde 73, yani yüzde 62,3 milyon dekarı sulanabiliyor. 2016 yılında sulamaya açılacak 2,2 milyon dekar ile birlikte toplam sulanan arazi miktarı, evet, 42,3 milyon dekarı bulacak.
Ülkemiz sulamaya açılan alanların artmasıyla dünyada tarım alanında 7’nci sıraya kadar yükseldi. Sulanabilir arazilerinde 2019 yılına kadar yapılacak yatırımlarla çiftçilerimize yılda 14 milyar lira ilave gelir sağlıyoruz. Daha önce bin günde bin gölet projesini başlatmış ve hayata geçirmiştik, şimdi de ikinci göl su projesini başlatıyoruz. Bu kapsamda 2019 yılı sonuna kadar 1071 adet daha göleti ülkemize kazandıracağız.
Kardeşlerim,
Hidroelektrik enerji üretiminde 2003 yılında 26 milyar kilovatsaat olan elektrik üretimimizi bugün 91 milyar kilovatsaate yükselttik. Ülkemizin hidroelektrik enerji potansiyelinin 180 milyar kilovatsaat olarak hesaplandığını dikkate aldığımızda, daha kat edecek çok yolumuzun olduğunu görüyoruz.
Bir diğer önemli çalışma, şehirlerimize içme ve kullanma suyu sağlama konusudur. 2007 yılında yaşanan büyük kuraklıktan sonra 81 vilayetimiz için içme suyu eylem planları hazırladık, şehirlerimizin 2040, 2050 ve hatta 2071 yıllarına kadar olan içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarını planladık. İşletmeye aldığımız 98 adet proje ile, 41 milyon vatandaşımıza içme suyu temin ettik. İnşaatları devam eden 42 adet proje tamamlandığında 22 milyon kişiye daha ilave içme suyu sağlanmış olacak. Başta İstanbul olmak üzere, İzmir’den Mersin’e, Edirne’den Kars’a, Siirt’ten Mardin’e, Sinop’tan Aydın’a pek çok şehrimize bu çerçevede içme suyu hizmeti götürdük. İstanbul’un içme suyu ihtiyacı olan Melen projesiyle Asya ve Avrupa’yı denizin 135 metre altından birleştirdik. Şimdi de Melen Barajı’nı inşa ediyoruz. Böylece İstanbul’a 2071 yılına kadarki ihtiyacını karşılayacak olan 1 milyar 77 milyon metreküp su temin etmiş olunacak. Bir önemli dev proje Kıbrıs’ın içme suyu ihtiyacını karşılamak için 107 kilometre uzunluğundaki isale hattı ile Ada’ya Anamur’dan 75 milyon metre küp su iletiyoruz yılda. Son 13 yılda 1909 adet taşkın koruma tesisi ile 4,4 milyon dekar alanı taşkınlardan koruduk.
Değerli kardeşlerim,
Dünya meteoroloji günü kutlamalarının bu yılki konusu, ‘daha sıcak, daha kuru, daha nemli gelecekle yüzleşin’ olarak belirlendi. Son 13 yılda meteorolojik altyapıyı güçlendirmemiz sayesinde hava tahminlerinde isabet oranımız yüzde 90’ların üzerine çıktı. 2002 yılında denizlerimizde hiç gözlem istasyonu yoktu, denizcilerimiz hava tahminlerini Yunanistan’dan alırlardı. Bugün az önce değerli Bakanımın da ifade ettiği gibi, Cebelitarık Boğazı’ndan Süveyş Kanalı’na kadar bütün Akdeniz’e biz hizmet veriyoruz.
Ben bu düşüncelerle bir kez daha Dünya Ormancılık Su ve Meteoroloji Günlerini kutluyorum. Başlattığımız Çınar Ağacı Dikim Eylem Projesi’nin ve 5 Bin Köye 5 Bin Gelir Getirici Orman Kurulması Projesi’nin hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyorum.
Burada bulunan sizlere ve bizleri canlı bağlantıyla takip eden İzmir, Bursa ve Kütahya’daki kardeşlerime sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize, yaralarımıza Rabbimden şifalar temenni ediyorum. Sağlıcakla kalın.