Ensar Vakfımızın çok değerli mensupları,
Değerli kardeşlerim,
Sevgili gençler,
Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum.
Ensar Vakfımızın 37. Olağan Genel Kurulunun hayırlı olmasını diliyorum. 1979 yılından beri faaliyetlerini yakından takip ettiğim, pek çok faaliyetlerinin bizzat içinde yer aldığım Ensar Vakfımıza kuruluşundan bugüne kadar hizmeti geçmiş olan herkese şükranlarımı sunuyorum. Ebediyete irtihal etmiş, başta Ensar Vakfımızın Genel Başkanlarından Ahmet Şişman kardeşime Allah’tan rahmet diliyorum, kurucular içerisinde yer alan tüm kardeşlerime Allah’tan rahmet diliyorum.
Değerli kardeşlerim;
Bundan sonraki süreçte de ben dünyadaki muhacirlere ensar olacak bu kadroyu tebrik ediyorum. Bu vesileyle, vefatının 5’inci seneyi devriyesinde eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızı hayırla yâd etmek istiyorum. Ömrünü bu ülkenin ve milletin milli, manevi değerlerine sahip çıkarak yeniden ayağa kalkmasına adamış bir dava adamıydı. Onun hayatı zorlu mücadelelerle, fedakarlıklarla, sarsılmaz bir inanç ve azimle dolu bir hayattı. Her geçen gün rahmetli Hocamızın ülkemize yaptığı hizmetlerin önemini, verdiği mücadelenin değerini çok daha iyi anlıyor, çok daha iyi idrak ediyoruz. Ben kendisine bir kez daha Cenabı Allah’tan rahmet niyaz ediyor, Rabbim mekanını cennet eylesin diyorum.
Değerli kardeşlerim;
Türkiye’de imam hatip davasının bugünkü seviyeye gelmesinde Ensar Vakfımızın çok büyük gayreti, çok büyük rolü vardır. İmam hatip neslini sürekli daha ileriye taşımak, ülkemizin, milletimizin ve tüm ümmetin geleceğinin teminatı haline dönüştürmek için çok daha fazla çalışmamız, çok daha fazla emek vermemiz gerekiyor.
Değerli kardeşlerim;
Başbakanlığım dönemimde bir konuşmamda ‘dindar nesil yetiştireceğiz’ dedim, birileri çılgına döndü, ‘bir Başbakan böyle konuşamaz’ dediler. Niye konuşamayacağımı ben de anlayamadım. Ben bir Başbakan olarak hedefimi böyle belirlemişim. Ama bu demek değil ki bu ülkede dinsiz olanlara hizmet vermeyeceğiz. Biz bu ülkede dindarına da hizmetimizi verdik, dinsizine de hizmetini verdik, bize hakaret edenlere hizmetimizi verdik, orada bir ayrım yok. Ama hedefimiz dindar nesildi, çünkü bir şunu biliyorduk: Bitaraf olan bertaraf olur, böyle yürüdük bu yolda.
Her geçen yıl daha büyüyerek şube sayısı 165’e ulaşan Ensar Vakfımızın öncülüğü ve desteğiyle bu mücadelemizi inşallah daha da başarıya ulaştıracağız.
Vakfımızın bünyesinde hayata geçirilen projeleri, Değerler Eğitimi Merkezi, İstanbul Tasarım Merkezi, yayın grubu, yurt ve apart hizmetleri, yemek hizmetleri başlıkları altında yürütülen her çalışmayı, yeni bir medeniyet inşasında özenle yerleştirilmiş birer tuğlalar olarak görüyorum.
Şimdi gençler, aramızda benim hocalarım da var. Geçenlerde Milli Eğitim Bakanımıza da söyledim, Cenk kardeşime de birkaç kez söyledim, fakat bugün bir şeyi ısrarla söyleyeceğim: Biliyorsunuz imam hatiplerde proje okullarımız var, bunlardan seçim yapmak suretiyle bazı profesörlerimizin, bazı doçentlerimizin, bazı yardoçlarımızın veya doktorasını yapmış hocalarımız acaba imam hatiplere müdür olmazlar mı? ‘Nereden çıktı bu?’ diyebilirsiniz. Sevgili kardeşlerim, geçmişte bu ülkede bunun örnekleri başka okullarda var. Şimdi ben de teklif ediyorum; hadi bakalım, şimdi bazı profesörlerimiz çıksın ‘ben varım’ desin, doçent çıksın ben varım desin, yardoç çıksın ben varım desin, doktorasını yapmış hocalarımız çıksın ben varım desin, ben imam hatip okulunda yöneticilik yapmaya varım desin...
İşte reform budur. Şimdi inanıyorum ki ben bu işin başını çekecek bazı profesörlerimiz Allah’ın izniyle çıkacaktır, doçentlerimiz çıkacaktır, yardoçlarımız çıkacaktır, doktorasını yapmış hocalarımız çıkacaktır, diyecektir ki ben varım. Hani, ‘Kim var denildiği zaman sağına, soluna bakmadan ben varım diyecek bir nesil’ diyor ya üstat, işte o…
Bu bir bayrak yarışı; büyüklerimiz, ağabeylerimiz bu hizmete gerçekten çok zor şartlarda başlamışlar, büyük çilelerle, büyük mücadelelerle bayrağı bize devretmişlerdir. Bizim kuşağımız da 1970’li yıllardan başlayarak 1980 darbesini, 28 Şubat’ı yaşarak, bilinen, bilinmeyen daha pek çok engeli aşarak mücadeleyi işte bugünlere getirdi, şimdi sıra gençlerimizde.
Türkiye’de bir dönem 600 binlerden 60 binlere inen imam hatip okullarındaki öğrenci sayısı, hamdolsun bugün 1 milyon 200 bine yükseldi. Şimdi kemiyet iyi, ama hedef bundan sonra kemiyetin yanında keyfiyet… Şimdi bunu da başarmamız lazım. Sizlerden bu okullarda eğitim-öğretim gören her bir evladımızı tepeden tırnağa kendi değerlerimizle mücehhez olarak hayata hazırlanmamızı bekliyorum. Sizlerden rahmetli Mehmet Akif Ersoy’un ‘Asım’ın nesli’ diye tarif ettiği nesil olarak yetişmenizi ve böyle bir nesil yetiştirmenizi istiyorum. Üstadın ifade ettiği gibi; ‘Zaman bendedir ve mekân bana emanettir şuurunda bir gençlik’ çağrısına cevap vermenizi istiyorum. Bitmedi, Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu Vesselamın ‘gözümün nuru’ dediği Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin (Radıyallahu Anh) efendilerimizin kıymetinde bir nesil için gecenizi gündüzünüze katmanızı sizlerden özellikle istiyorum.
Kur’an’da bize örnek gösterilen Hazreti Yusuf Aleyhisselamın ahlakında, Ashabı Kehf samimiyetinde bir nesil için hep birlikte çalışmak, 24 saatimize 1 saat daha ilaveyle 25’inci saati doldurmak mecburiyetindeyiz.
Şimdi gençler, soruyorum sizlere: Medeniyetimizin yeniden ihyası için mücadeleye hazır mıyız? Hedefimize ulaşana kadar durup dinlenmeden çalışmaya var mıyız? İtikadımıza sarılarak, amelimizi asla ihmal etmeyerek daha ileri seviyelere ulaşmakta kararlı mıyız? Rüzgar ne yandan eserse essin, ne kadar güçlü eserse essin, inancımızın ve davamızın istikametinden şaşmadan yolumuza devam edecek miyiz? Üzerimize ister 27 Mayıs ve 12 Eylül gibi silahlarıyla gelsinler, ister 28 Şubat gibi post-modern yöntemleriyle abansınlar, isterse paralel ihanet çetesi gibi piyanlarını salsınlar, her türlü saldırı karşısında dimdik ayakta duracak mıyız? Maşallah, barekallah... Ben sizlere inanıyorum, güveniyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Değerli kardeşlerim,
İnsanlık tarihi Hazreti Adem’in evlatlarından itibaren hep doğruyla yanlışın, hakla batılın, mazlumla zalimin mücadelesine şahit olmuştur. Bize düşen, ilahi emre uygun olarak daima doğrunun, hakkın, mazlumun yanında yer almaktır. Yaşadığımız coğrafya, bu bakımdan kesintisiz mücadelelere sahne olmuş, dünyanın en kadim ve en zor coğrafyasıdır. Bugün de sınırlarımızın içinde ve dışında benzer sıkıntıları farklı biçimlerle yaşamaya devam ediyoruz. Hiç uzağa gitmeye gerek yok, sadece Ensar Vakfı’nın kuruluşundan bugüne geçen 37 yıllık döneme baktığımızda, bu mücadelenin pek çok farklı biçimlerini görmemiz mümkündür.
Bizler için, büyüklerimiz için 1970’li yılların imtihanı gerçekten büyüktü. Gençler, birkaç gün önce, 23 Şubat’ta, gençlik teşkilatı başkanı olduğum zamanlarda Metin Yüksel kardeşimizin bir şahadet yıl dönümünü daha geride bıraktık. Yerinde duramayan bir gencimizdi, bir kardeşimizdi, ama Fatih Camii avlusunda şahadet şerbetini içti. Kendisini rahmetle, özlemle yâd ediyorum.
O dönemde bu tür daha nice acılar yaşadık, sadece biz değil tüm Türkiye bu acılara maruz kaldı. 12 Eylül o kara günlerin yaralarını adeta daha da kanatan, üzerine tuz basarak acıyı daha da arttıran bir darbe olarak ülkenin tamamının üzerinden bir silindir gibi geçti. Darbenin arkasından çok büyük gayretlerle, çok büyük fedakarlıkla siyasi, sosyal, ekonomik, tüm alanlarda kendimize yeni yollar açmanın çabası içine girdik. Allah’ın yardımı elhamdülillah, milletimizin desteğiyle önce belediyeler vasıtasıyla şehirlerimizin, ardından hükümete gelerek ülkenin yönetimini milletin bize teslim etmesiyle başarılara imza atmaya başladık.
Elbette bu süreçte darbeciler de boş durmuyordu, bu defa da 28 Şubat denilen o alaca karanlık kuşağını karşımızda bulduk. Yeniden mahkemelerle, cezaevleriyle, sürgünlerle, ‘öz yurdunda garip, öz vatanında parya’ muamelesiyle karşılaştık. Kızlarımız üniversitelere sokulmadı, kızlarımız okulların kapılarından geri çevrildi. Bütün bunlara rağmen yılmadık, yeise kapılmadık. Kararlı bir şekilde mücadeleden asla taviz vermeksizin, elden bunu bırakmaksızın yolumuza devam ettik. Sonunda ne oldu? ‘Üzülmeyiniz, mahzun olmayınız, inanıyorsanız muhakkak üstünsünüz’ hakikati gerçekleşti. Ne dediler o zaman? ‘Bin yıl sürecek’ dedikleri o parantez hamdolsun 5 yılda kapandı.
Türkiye’nin geçmiş 13 yılı bir yönüyle, evet, Cumhuriyet tarihinin en büyük kalkınma hamlesinin sembolüdür, hamdolsun. ‘İmam hatip nesli ne anlar bu işlerden, onlar gitsin cenaze yıkasın’ diyenlere işte bu süreç en güzel cevaptı. Şöyle şu son dönemlere, on yıllara bakın, acaba bu hizmetleri yapabilen bir başka kadro geldi mi? Halep oradaysa arşın Türkiye’de, ne yaptığımız hepsi ortada. Ama bu dönem aynı zamanda değerli kardeşlerim, ülkemizde demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, hak ve özgürlüklerin kurumsallaştırılması gibi çalışanlar bakımından en büyük mesafenin kat edildiği dönemdi.
Peki, bütün bu ilerlemelere rağmen karşımızdakiler rahat duruyor mu? Durmuyor, asla. Darbecilerin, vesayetçilerin, paralellerin, bu ülkenin ve milletin değerlerine düşman olanların saldırıları hiçbir bitmedi. Biliyoruz ki hiçbir zaman da bitmeyecek.
Değerli kardeşlerim,
Ortaya özellikle son 3 yılda 2013 yılı baharından beri yaşadıklarımızı şöyle bir gözümüzün önüne getirmenizi rica ediyorum. Önce İstanbul’da Gezi olayları denilen, park, ağaç bahanesiyle başlatılan ve çok ince planlanmış bir provokasyonla karşımıza çıktılar. Zannetmeyin ki bu İstanbul’da planlandı, zannetmeyin ki bu Türkiye’de planlandı. Hayır, içerisi-dışarısı bu işi beraber planladılar ve birçok yerlerde bunu gördük. O kadar enteresan ki, yurt dışı seyahatlerimizde bunun ipuçlarını bulduk, nereden planlandı bunlar, bunu gördük.
İşte bakın şimdi de Artvin’de bir Cerattepe olayı çıktı. Bu Geziciler neyse, bunlar da yavru Gezicilerdir, bunu böyle biliniz, yavru Geziciler. Niye? Çünkü bunlar Artvin’de alıştıklarını bulamadılar, Rize’de bulamadılar, Trabzon’da bulamadılar, Ordu’da bulamadılar, Giresun’da bulamadılar, şimdi çılgına döndüler, ne yapacağız diye. Onun için tekrar bu tür adımları atmaya başladılar.
Kardeşlerim,
Şunu unutmayın: Hak her zaman galiptir. Görünüşte 3-5 ağacın kesilmesine karşı çıkmak için o başlatılan eylemlerde öylesine bir çevre tahribatına kendileri yol açtı ki, ne ifade ettiler? Çıktılar, yürüyüşlerde şunu söylediler: ‘Yahu hala anlamıyor musunuz, mesele ağaç değil’ diyerek bunu ifade ettiler, niyetlerini açıkça ortaya koydular. Milletimizle birlikte sergilediğimiz kararlı duruş sayesinde bu provokasyon amacına ulaşmadan hızını kesti.
Bu defa uzun yıllar boyunca milletimizin hayır ve yardım duygularını istismar ederek, eğitimden iş hayatına, bürokrasiden siyasete, her alana yayılmış habis bir ur gibi büyüyen bir başka yapı devreye sokuldu; kim? Paralel devlet yapılanması. Bu ihanet çetesi özellikle güvenlik ve yargı kurumları içinde yuvalanmış, emirleri amirlerinden değil ağabeylerinden alan, Pensilvanya’dan alan bütün bu militan aracılığıyla bir bürokrasi darbesine teşebbüs ettiler. ‘17-25 Aralık darbe girişimi’ olarak ifade ettiğimiz bu saldırıyı da milletimizin desteğiyle hamdolsun boşa çıkarttık.
Gençler, kardeşlerim;
Bunların bu girişimi, ümmeti parçalama girişimidir ve bu adımı attılar. Babayı anneden, yavrularını babadan, anneden ayırdılar, bu adımı attılar. Öyleyse buna karış duruşumuz çok dik olmalı.
30 Mart, 10 Ağustos, 7 Haziran, 1 Kasım seçimleri, hepsini gördük ve hepsinden öte bölücü terör örgütüyle bunları yan yana görmek, bunları omuz omuza görmek, bunları sırt sırta görmek aslında bu işin nereye gittiğinin en açık ifadesidir. Anadolu’yu dolaşırken bunları gördük. Hele hele bölücü terör örgütüyle bunları sırt sırta gördüğüm zaman gerçekten kahroldum.
Dikkat ediniz, birbirinden bağımsız gibi, birbirleriyle hiçbir ortak yönü yok gibi gözüken Geziciler, paralelciler ve bölücüler bugün kol kola, el ele, omuz omuza bize karşı ortak bir mücadele yürütüyorlar. Biraraya gelmesi mümkün olmayan kesimler üst aklıdan aldıkları emirle işbirliği yapıyor, aynı hedefe nişan alıyorlar.
Yine dikkat ediniz, Geziciler de, paralel ihanet çetesi de, bölücü terör örgütü de en çok gençlerimizi istismar etti, ediyor.
Bu örgütleri maşa gibi kullananlar, gençlerimizin hayallerini, geleceklerini çalarak kendilerine bir istikbal inşa etmenin çabası içindeler. Paralel yapının üst yönetimindekiler birer, ikişer yurt dışına kaçıp kendilerine yeni bir müreffeh hayatlar kurarlarken, zihinlerini iğfal ettikleri, afyonladıkları gençlerin savrulmasını zerre kadar umursamıyorlar. Aynı şekilde terör örgütünün arkasındaki baronlara bakıyoruz, Cizre’de, Sur’da, İdil’de, Kandil’de ve daha birçok izbe köşede Kürt gençlerini ölüme iterlerken, kendileri hizmetlerinin bedelini tahsil etmenin peşindeler. Bu yapıların tamamı gençlerin kanları, canları ve heyecanları üzerinden kendilerine ikbal kurmaya çalışan kan tüccarlarıdır. Yitip giden gençlerin, gözü yaşlı ana-babaların, yürekleri acıyla dağlanan kardeşlerin bunların gözünde hiçbir değeri yoktur.
Halbuki biz tüm gençlerimizi, işte burada olduğu gibi, medeniyetlerini ihya gayretlerinin, kültürlerine, tarihlerine sahip çıkmanın, yeni Türkiye’nin inşasında yer almanın çabası içinde görmek istiyoruz. Bugüne kadar ne olduğuna, nasıl olduğuna bakmayacağız, bundan sonra medeniyet yürüyüşümüzde kendimize gönüldaş yapamadığımız, yoldaş yapamadığımız her bir gencimizin, her bir evladımızın sorumluluğunu hep beraber üzerimizde hissedeceğiz. Eğer bir tek evladımızın hayatı bizim ihmalimiz, bizim eksiğimiz yüzünden paralel örgüt veya bölücü terör örgütünün çarkları içinde heder olursa, inanın bana bunun vebalini hiçbir zaman bir kenara itemez, atamaz, altından da kalkamayız. Bu konuda en büyük görev başta Ensar Vakfı olmak üzere bu istikamette çalışan vakıflarımıza aittir.
Değerli kardeşlerim;
Bütün bunlarla beraber, ilk gençlik yıllarımdan itibaren olduğu gibi, bugün de bu doğrultuda çalışan, gayret sarf eden tüm kurumlarımızın yanında olmaya gayret edeceğim, her türlü desteği vermeye devam edeceğim. Geçtiğimiz 40 yılda en az 40 defa bu davanın tümsekte kalacağını sananların her seferinde büyük bir hüsrana uğradıklarına hep şahit olduk. Bugün de vesayetin son kalıntılarıyla, paralel örgütüyle, bölücü terör örgütüyle, Suriye üzerinden özellikle ülkemizi köşeye sıkıştırabileceklerini sanan yedi düveliyle, siyasi kriz, hiç olmadı bir ekonomik kriz beklentisiyle yanıp tutuşan kifayetsiz muhterisleriyle, ülkemizin, milletimizin karşısında kim varsa hepine birden hodri meydan diyoruz. Çünkü biz “la galibe illallah” emrine boğun eğmiş, galip olanın sadece Allah olduğuna tüm kalbiyle inanmış insanlarız.
Kardeşlerim, ne diyor şair: ““Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır. / Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır. / Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır. / Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.”
Unutmayın değerli kardeşlerim, tarih kendini yenilmez sanan zalimlerin, körü körüne kendisine bağladığı insanlara güvenerek hakka ve hakikate başkaldıranların ibretlik hikâyeleriyle doludur. Yarının Türkiye’sinde inanın bana ne paralel örgütün esamesi okunacak, ne bölücü terör örgütü olacak, ne de bugün bize karşı envai çeşit Bizans oyunu çevirenler olacak, çünkü yarının Türkiye’sinde sizler olacaksınız, sizlerin izinden gelen yeni nesiller olacak.
Bakınız bu millet dün imam hatip okullarını kapatanları gönlünden ve defterinden sildi. Ama bu okullara hayat verenler işte bugün burada olduğu gibi milletimiz tarafından baş tacı ediliyor, el üstünde tutuluyor. Aynı şekilde bugün yaşadıklarımız karşısında istikametini şaşırmayan, eğilip bükülmeyen, hak bildiği yolda kararlılıkla yürümeye devam eden herkes, yarın milletimizin gönlündeki şerefli yerini alacaktır. Anadolu’daki ilk imam hatip okullarının kuruluş hikâyelerini şöyle bir araştırın, her birinin gerisinden medeniyetimizin yeniden ihyası için verilen samimi bir mücadelenin izlerini bulacaksınız. Bugün ülkemizin içinde ve başta Suriye olmak üzere bölgemizde, hatta dünya çapında yürüttüğümüz mücadelenin anlamının ileride çok daha iyi anlaşılacağına inanıyorum. Niyet hayır, akıbet hayır diyoruz.
Değerli kardeşlerim, gençler;
Dün gece Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bütçe görüşmelerinde bölücü terör örgütünün kölesi haline dönüşmüş bir partinin mensupları yine şahsıma dil uzattılar. Aslında ben Parlamento’da değilim, neden böyle her oturumda Cumhurbaşkanına saldırırlar anlamakta zorlanıyorum. Bu kişiler Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin inşasından başlayıp şahsımın bilmem 3 milyar dolar parası olduğu iftirasına varan birtakım hezeyanlarla Meclis kürsüsünü kirletmişler. Tabii sağ olsun arkadaşlarımız gereken cevapları verdiler. Fakat ben buradan bu büyük iftirayı atan o alçak veya alçaklara diyorum ki; hukukta bir kaide var, müddei iddiasını ispatla mükelleftir. Bir defa yasal haklarım saklıdır, zaten haklarında manevi tazminat davası açılacaktır. Siz bir defa bunu ispatlamakla mükellefsiniz. Sizden önce bu tür iftiraları bana atanlar çok oldu, başbakanlığım dönemimde de bu iftiraları atanlar çok oldu. Defaatle bunu söyledim, ispata davet ettim. ‘İsviçre’de var’ dediler, ana muhalefetin başındaki zata da ‘ispat edeceksin, etmezsen alçaksın’ dedim; ama edemediler. Olmayan şey ispat edilmez ki, olan şey ispat edilir.
Şimdi bunu bir kez daha burada ifade etmek istiyorum; milletimiz bu tartışama bakıyor ve ortada iki taraf görüyor, bir yanda 1994’ten itibaren İstanbul’a, 2003’ten itibaren tüm Türkiye’ye eşi benzeri görülmemiş hizmetler getirmiş bir siyasetçi ve siyasi anlayış var, diğer tarafta ise ülkenin ve milletin hayrına tek bir hizmetleri olmadığı gibi, bölücü terör örgütünün etekleri altına girerek Türkiye’yi yangın yerine çevirmeye çalışan bir başka anlayış ve onun aktörleri mevcut.
Belediyelerin iş makineleriyle Güneydoğu Anadolu’daki il ve ilçeleri çukurlarla, hendeklerle, şu görülmez ve baktığınız zaman tiksinilecek hale getirenler kim? Sizsiniz, siz. Bütün Güneydoğu’yu dolaşın, orada sadece rezalet görürsünüz, sefalet görürsünüz, felaket görürsünüz. Bunları neyle yaptınız? Belediyelerin iş makineleriyle yaptınız. İşte şimdi Silahlı Kuvvetlerimiz, polisimiz, köy korucularımız bunların üzerine üzerine gidiyor, sonuna kadar da gideceğiz. Ve bu iş bitti diye bırakmak yok, ondan sonra da tahkim edeceğiz ve kentsel dönüşüm projeleriyle de buraları yeniden ihya edeceğiz. İnşallah yeni, gerçekten özgün ve modern projelerle buralarda bir dönüşüm, değişimi yapacağız. Van depreminden sonra Van’ı nasıl bugünkü hale getirdiysek, inşallah buraları da aynen o hale dönüştüreceğiz.
Şundan emin olunuz: Meclis’teki o siyasetçi görünümlü terör örgütü yandaşlarının bölge halkı nezdinde de hiçbir itibarları, hiçbir karşılıkları kalmamıştır. Ben Çarşamba günü muhtarlar toplantısında ifade ettim, dedim ki, ‘Artık Parlamento milletin beklentilerine cevap vermelidir.’ Nedir? Fezlekeleri yürürlüğe koymak suretiyle artık bunların sığındıkları dokunulmazlığı gereğini yapmalı ve bunlar da yargıda artık gereken muameleyi, süreci görmelidirler.
İnsanlar kendilerini Mecliste temsil için görev verdiği vekillerin terör örgütüne milis yazılmasının, siyaseten birer canlı bomba gibi hareket etmesinin hesabını bunlardan sormak için sabırsızlanıyor. İşte Meclisteki oturumları izliyoruz, izliyorsunuz, bir milletvekili gibi değil ve yanlarında çalıştırdıkları elemanlarına varıncaya kadar hepsi Kandil’in talimatıyla gelen listeler. Burada meselelerin üzerinde uzun uzun durarak onlara hak etmedikleri bir muhataplık imkanı sağlayacak değilim, çünkü biz eşrefi mahlukatı muhatap alırız, esfeli safilini değil.
Bu duygularla bir kez daha Ensar Vakfımızın 37. Olağan Genel Kurulu’nun hayırlı olmasını diliyorum. Genel Kurulumuza katılan Ensar ailesinin tüm mensuplarına, tüm misafirlerimize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Allah’a emanet olun, Allah yar ve yardımcımız olsun. Kalın sağlıcakla.