Sayın Bakan,
Milli Eğitim Bakanlığımızın kıymetli mensupları,
Değerli milletvekillerimiz,
Değerli öğretmen adayları,
Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum.
Bugün atamasını yapacağımız 30 bin öğretmenimizin her birini ayrı ayrı tebrik ediyorum. Görev yerlerinizde sizlere şimdiden başarılar diliyorum. Bugün atanacak olanlarla birlikte öğretmen sayımız az önce değerli Bakanımız da ifade ettiler, 923 bin 133’e çıkıyor; bu bir zirve rakamdır.
2002 yılında ülkemizde 543 bin 896 öğretmenimiz vardı, nereden nereye geldiğimizi göstermesi bakımından bu çok önemli. Geçtiğimiz 13 yılda 542 bin 120 yeni öğretmen ataması yapıldı. Bir başka ifadeyle; 2002 yılında devralınan öğretmen sayısı kadar adeta yeni atama yapılmış durumda. Elbette bu dönemde emekli olanlar da oldu, sonuçta bugün 923 bin öğretmenle evlatlarımıza en güzel eğitimi vermenin çabası içindeyiz, çabası içerisinde olacağız. Artık boş geçen veya farklı branşlardan öğretmenlerin girdiği dersler sorunu büyük ölçüde geride kaldı.
Şu anda ülke genelindeki okullarımızda öğretmen doluluk oranı, yine Bakanımın da ifade ettiği gibi yüzde 93’e ulaştı. En düşük doluluk oranı, sanıldığı gibi Doğu veya Güneydoğu’da değil, belki şaşıracaksınız, ülkemizin en gelişmiş bölgesi olan Marmara’dadır. İnşallah önümüzdeki dönemde yapılacak yeni öğretmen atamalarıyla bu meseleyi tamamen çözmüş olacağız. Yaklaşık 90 bin öğretmen ataması daha yapıldığında Türkiye’nin tamamında öğretmen kadrolarının yüzde 100 doluluk oranına ulaşacağı görülüyor.
Ben tabii şunu hatırlıyorum: Sınıfların 100 öğrenciyi aşkın doluluk oranında olduğu günleri hatırlıyorum. Benim dersliğimde, sınıfımda öğrenciyken 75 arkadaştık. Ama şimdi artık 30-36, buraya doğru inmeye başladık. Anadolu’yu dolaşırken hamdolsun 15 öğrencinin, 18 öğrencinin, 20 öğrencinin olduğu sınıflar gördük, derslikler gördük, bugünleri gördük. Şimdi bütün mesele, öğretmen noktasındaki eksiğimizi de yüzde 100’e çıkarmak suretiyle bu eksiği gidermek ve böylece artık öğretmen-öğrenci, bu ilişkide istediğimiz hedefe ulaşmaktır.
Bugün yapılacak atama kura yöntemiyle değil, Kamu Personeli Seçme Sınavı puanına göre gerçekleştiriliyor. İlgili branşlardaki başvurular en yüksek puan alandan başlayarak sıralanacak ve kontenjan sayısınca atama yapılacaktır. Biraz sonra bilgisayar aracılığıyla bu sıralama ve atama işlemini başlatacağız. Yaklaşık 121 bin başvuru içinden 30 bin öğretmenimizin ataması bu şekilde tamamlanacak. Bugün ataması yapılacak öğretmenlerimiz yetiştirme programlarının tamamlanmasının ardından -ki onu gayet güzel Bakanımız anlattılar- Eylül ayından itibaren ders başı yapacaklar, bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye’yi yönetme sorumluluğunu üstlendiğimiz gün 4 alana öncelik vereceğimizi açıklamıştık; eğitim, sağlık, adalet, emniyet. Dikkat ederseniz, önceliklerimizin en başında ne geliyor? Eğitim. Çünkü mesele insan, insanın yetiştirilmesi; önce bunu halletmemiz lazım. Eğer yetişmiş insanınız varsa, güçlü bir ülkesiniz, eğer yetişmiş bir insanınız yoksa zayıfsınız. Onun için bunu halletmemiz gerekiyor. Bu anlayışla eğitimi bütçeden ayrılan pay bakımından ilk sıraya çıkardık. Göreve geldiğimizde bütçede ilk sıra savunmanındı, biz savunmayı geriye aldık. Dedik ki, ilk sıra eğitim olacak. İnsanı yetiştirmediğiniz sürece, yetişmiş insanınızın sayısı artmadığı sürece muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkamazsınız. Onun için insan, insan, insan…
Eğitimin maddi altyapısını güçlendirmek için bir yandan fiziki imkanları, fiziki şartları, okul ve derslik sayısını artırırken hamdolsun şu 13 senede yaptığımız yaklaşık 280 bin civarında derslik var. Şu anda 300 bine doğru gidiyor. Niye? İstiyoruz ki işte sınıflar böyle dolu dolu, 60, 70, 100 olmasın. Böyle 30’un altında modern dünyada ne varsa bizde de o olsun.
Öte yandan araç-gereç eksiklerini süratle gidermenin çabası içinde olduk. İşte meşhur FATİH projemiz… Eksik, ama bu projeyi inşallah süratle bu yıl yapılacak ihalelerle birlikte üç yıl içerisinde bunu bitireceğiz. FATİH Projesi kapsamında 432 bin etkileşimli tahta ve 50 bin çok fonksiyonlu network yazıcı okullarımıza şu ana kadar gönderildi. Öğrencilerimize ve öğretmenlerimize dağıtılan tablet bilgisayar sayısı da 1.437.800 adede ulaştı, bu adımı da attık. FATİH Projesiyle artık bütün sınıflarımız aynı zamanda adeta bilişim teknolojileri sınıfına dönüştü. Geldiğimizde bu yok denecek noktada azdı.
İlkokul, ortaokul ve liselerde ders kitaplarını öğrencilerimize biliyorsunuz ücretsiz veriyoruz. Ben tabii öğrencilik yıllarımı hatırlıyorum, şu anda burada aynı dönemi yaşadığımız arkadaşlarımız var, hatta hatta yaşça benden büyükler de var aramızda görüyorum, biz teksir kağıtlarıyla okur veyahut da bol bol not alır, bu şekilde kendimizi hazırlardık. Ve abilerimizden teksir kağıtlarını bize satmalarını istediğimiz zaman da satmazlardı. Onları da saklarlardı veya saklardık. Yani kitap bulmak zor bir işti. Kırtasiyeciye gittiğiniz zaman istediğiniz kitabı bulamazdınız. Bugün git yarın gel; kırtasiyecilerde de durum buydu, hep bunları yaşadık. Ama biz dedik ki, öğrencilerimize, evlatlarımıza biz bunu yaşatmayacağız. Onun için kararlı adımlar attık ve birinci hamur kağıttan kitapları hazırlamak suretiyle yavrularımıza teslim ettik.
Şimdi okul öncesi eğitimi de süratle yaygınlaştırıyoruz. Biliyorsunuz anaokulları hangi orandaydı, şimdi hangi oranda; nereden nereye geldik. Eğitim- öğretim desteğiyle hiçbir evladımızın maddi imkansızlık sebebiyle okuldan mahrum kalmamasını temin ediyoruz.
Aynı şekilde yükseköğretimde çok önemli hizmetler gerçekleştirdik. Göreve geldiğimizde Türkiye’de üniversite sayımız 76’ydı, buna 117 ilave ile, şimdi 193 üniversitemiz var. Her ilimizde üniversite yoktu, şimdi her ilimizde üniversite var. Peki, buradaki hedefiniz neydi? Onu da söyleyeyim; üniversiteye gidecek mali imkanı olmayan yavrularımıza, gençlerimize, ‘senin mali imkanın olmayabilir, ama biz üniversiteyi senin ayağına getireceğiz’ dedik, bunu yaptık. Bugün en doğudan en batıya, en kuzeyden en güneye bütün illerimizde üniversitelerimiz var. Hakkari’de de üniversite var, Muş’ta da üniversite var. Çık Ardahan, Ağrı’ya; buralarda üniversite var. Gel batıya oraların bütün illerinde aynı şekilde. Kuzeyde Sinop’a git, orada da üniversiteyi görürsün. Güneyde ta Hatay’a in, orada da üniversiteyi görürsün. Üniversitenin olmadığı il yok.
190 adet olan yükseköğretim yurt sayımızı 411 ilave ile 601 adede, 182 bin 258 adet olan yurt yatak sayımızı 275 bin 611 adet ilaveyle 457 bin 869 adede ulaştırdık. Bütün bunlar niye oluyor? Değerli kardeşlerim, tamam, öğrenci gidiyor da, o illere gittiği zaman nerede yatacak, nerede kalacak, onun da altyapısını yapacaksınız. Ve biz ranzalarda yattık, çift katlı ranzalarda. Şimdi -bir ara bir sıkıntımız oldu, onun için bu dershaneler meselesinden dolayı öyle bir ranza olayına girdik- artık bazalı sisteme neredeyse bütün yurtlarımızda girmiş vaziyetteyiz. Bir adım daha attık, dedik ki, odalar üç kişilik olacak, her odada da tuvaleti, banyosu olacak ve her odada öğrencinin gardırobu vesairesi bunlar da olacak. Bunların olmadığı yer yok denecek dereceye inmiş vaziyette.
Zira bizim yavrularımız şunun-bunun yavrusu değil, Tayyip Erdoğan’ın yavrusu neyse onlar da bizim aynı şekilde yavrumuzdur, olaya böyle bakıyoruz. Bu hassasiyetle işi ele almak durumundayız ve Anadolu’da yurtları dolaştığım zaman hep bakış açım, bakan arkadaşlarımın bakış açısı bu olmuştur ve olaylara böyle bakmışızdır ve böyle bakmaya da devam edeceğiz. Çünkü onurlu bir nesil yetiştireceksek, hani büyüklerimiz söylüyor ya ‘aslan yattığı yerden bellidir’; ona o yattığı yeri biz hazırlıyoruz işte, diyoruz ki öyle yetişsin.
Spor salonları, laboratuvarlar, pansiyonlar, yurtlar ve daha pek çok hizmetle hakikaten eğitim alanında büyük bir devrim gerçekleştirdik. Artık gerek özel vakıf yurtlarında, gerek devlet yurtlarında spor salonlarını da oralara projelerde koymaya başladık, ki genç orada okurken, orada yatıp kalkarken aynı zamanda sportif noktada da faaliyetlere orada katılabilsin.
Bugün kimse ülkemizde eğitim altyapısıyla ilgili can alıcı bir sorundan bahsedemez. Eksik yok mu? Var, ama can alıcı noktada hamdolsun öyle devasa sorun yok. Eksiklerimiz var tabi, ama eninde sonunda bunları da gidermiş olacağız. İşte bugünkü atamayla öğretmen eksiğimizi tamamen ortadan kaldırma yolunda önemli bir adım daha attık.
Artık bundan sonra eğitimin kalitesini yükseltmeye odaklanmak mecburiyetindeyiz. Her an Nabi Hocamla biraraya geldiğimizde onu söylüyorum; ‘Bak Hocam, şimdi artık müfredat müfredat müfredat, bunun üzerine gitmemiz lazım, buradaki eksiğimizi gidermemiz lazım.’ Eğitimin altyapısında elde ettiğimiz büyük başarıyı şimdi eğitimin içeriğini ve kalitesini yükselterek taçlandırmanın gayreti içeresindeyiz. Bakanlığımız bu amaçla bütün müfredatı, ders programlarını elden geçirip gerekli sadeleştirme ve iyileştirme çalışmalarını da başlattı.
Bu konuda öğretmenlerimize de çok büyük görev düşüyor. Bak şimdi 6 aylık bir yetişme dönemi olacak, muallimlerinizle beraber inşallah bu süreci iyi değerlendirmeniz gerekiyor. Bazen televizyonlarda izliyorum, şimdi bugün de burada göreceğimi biliyorum; kuralar çekilip de neticeyi yakalayanların annelerine, arkadaşlarına nasıl sarıldığını görüyorum. Şimdi ben sizden bir de ne istiyorum biliyor musunuz; işte her zaman öğrencilerinize, yavrularınıza aynı şekilde sarılın ve onları adeta geleceğin bu ülkedeki banileri olarak siz yetiştirin. Bilhassa yeni bir heyecanla, en taze bilgilerle, en dinamik, en idealist dönemde öğretmenliğe başlayan sizlerden çok büyük beklentim var. İnşallah yeni Türkiye’nin nitelikli eğitimini, öğretimini sizlerle birlikte inşa edeceğiz.
Değerli kardeşlerim,
Öğretmenlik her işten çok daha fazla emek isteyen; daha ileri bir şey söylüyorum, adanmışlık isteyen bir meslektir, bu çok önemli. Siz şu anda ‘işsiz kaldım, maaş temin edeceğim bir işe giriyorum’ diye bu yola çıkıyorsanız, bu yanlıştır. Ben inanıyorum ki siz böyle düşünmüyorsunuz. Ben sizleri, bu ülkede sizi yetiştiren o muallimler gibi bir nesli yetiştirmeye kendinizi adamış muallimler olarak görüyorum.
Bizim üzerimizde emeği olan bazı hocalarımız vardır ki onları hiç unutmayız. Ama bazıları da vardır ki unuturuz. O unutmadıklarımız hakikaten kendini bize adamış olanlardır. Mesela öğrencilik yıllarımızda biz Cumartesi günleri de okurduk ve Cumartesi günü öğleden sonra bizleri özel sohbetlere, konferanslara, seminerlere götüren birkaç hocamız vardı ki ben onları hiç unutmam. Çünkü onlar bizi nakış nakış işlerlerdi. Ve o sohbetlerde kazandıklarımızı da hiç unutmuyorum, en büyük sermayemiz o. Tutarlardı elimizden bizi oralara götürürlerdi.
İçinizde şu anda tabi çoğu bekar olan öğretmen adaylarımız yarın evlenecekler, evlendikten sonra aynen kendi çocukları gibi o sınıflardaki yavrularını da yetiştirecekler. Çünkü bu meslek herhangi bir meslek gözüyle, herhangi bir istihdam alanı gözüyle bakılacak bir meslek değil. Öyle bakan bir arkadaşım varsa, hiç kusura bakmasın, öğretmenlik sıfatını hak etmiyor demektir.
Birtakım işler vardır ki onları herkes yapabilir, ama öğretmenlik öyle değildir. Öğretmenlik için sadece branş eğitimi almak, pedagojik formasyon sahibi olmak yeterli değildir. Bu iş sevmezseniz, kendinizi adamazsanız yapılacak bir iş, çekilecek bir kahır değildir. Öğretmen bilgisiyle birlikte sevgisini de, heyecanını da, ufkunu da öğrencisiyle paylaşır.
Unutmayın sevgili öğretmen adayları; Türkiye çok büyük vizyonu olan, çok büyük hedefleri olan bir ülke. Bu hedeflere ulaşabilmemiz için elimizdeki en kıymetli sermayemiz çocuklarımız ve gençlerimizdir. Onlara ne kadar kaliteli, yüksek standartlı bir eğitim verebilirsek hedeflerimize o derece yaklaşırız.
Dikkat ederseniz ben her fırsatta bir şey söylüyorum; ‘en az 3 çocuk’ diyorum, bu vurguyu yapıyorum. Hayata yeni atılan sizlere de peşinen aynı tavsiyede bulunuyorum. Çünkü nüfusumuzu genç tutamazsak şu anda pek çok Batı ülkesinin maruz kaldığı tehlikeye biz de duçar oluruz. Aynı şekilde yeni nesilleri aile birliği başta olmak üzere kültürümüzün ve medeniyetimizin temel değerleriyle donatarak yetiştirmek zorundayız. Dünyada bununla ilgilide çok sayıda olumsuz örnek var.
Çocuklarımız gelişen ve yaygınlaşan teknolojinin de etkisiyle küresel kültür ürünlerinin kuşatmasına giderek daha fazla maruz kalıyor. Bu kuşatmayı kırmak için aileden başlayıp okulla taçlanan ve toplum hayatının diğer unsurlarıyla zenginleşen eğitim sürecinin önemi giderek artıyor.
Değerli kardeşlerim,
Bakınız hep ekonomi ekonomi ekonomi deriz değil mi? Ekonominin temelini emek, sermaye, iş gücü, bunlar üretmez. Ne üretir veya ne teşkil eder biliyor musunuz? İnsan. İnsan varsa emek vardır, insan varsa sermaye vardır, insan varsa üretim vardır. İnsan yoksa bunların hiçbiri yoktur. Bu saydıklarımın hepsi insanın türevidir ve onun için insan yaratılmışların en şereflisidir, insan o kadar önemli.
Bizim milli, yerli, hassasiyetimiz eğitim konusunda da geçerlidir. Onun için bu milli ve yerli anlayışla işte en az 3 çocuk derken bu yavruları da o şekilde yetiştirmemiz lazım. Güçlü aileler olursa güçlü milletleri kurarız. Milletimizin güçlü olması için güçlü ailelerin olması şart. Kendi özümüzü, değerlerimizi koruyarak dünyayı tanıyan, kavrayan, yöneten, yönlendiren nesiller yetiştirme başarısını hep birlikte ortaya koyabilmeliyiz. Ben bu konuda sizlere güveniyorum.
Kuraları çektik, kurada güneydoğuya çıktı, doğuya çıktı, hemen ‘batıya nasıl gelirim’ telaşı içerisine kapılanlar varsa yine yandık, olmaz. Biz şuna inanacağız: 780 bin kilometrekareyle bu topraklar bizim vatanımızdır. Ha sıkıntılı yerler var, doğru. İşte bak o sıkıntılı yerlerde şu anda bu kadar şehitler veriyoruz değil mi? Niye veriyoruz? Bu toprakları yeniden vatan yapabilmek için veriyoruz. Zira oralarda kimse kalkıp da herhangi bir operasyona giremez. Çünkü istiklal mücadelemizde oralar, “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda / Canı, cananı bütün varımı alsın da Hüda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda” diyerek İstiklal Marşı’nın yazıldığı topraklardır. Bu toprakları biz kimseyle paylaşmayız. Onun için de hep birlikte bu kararlı yürüyüşümüzü sürdürmemiz lazım.
Ve dün bana şöyle bir resimli mesaj geçmişler: İki tane özel harekatçı, ‘Yürü uzun adam arkandayız’ diye. Çok duygulandım. İkisinin elinde Türk Bayrağı, ellerinde silahlarıyla arkada duvarda da o yazılı. Şimdi onlar orada şehit olmaya inanmışlar, bu topraklar için, bu millet için. Dolayısıyla inanıyorum ki, siz sevgili öğretmenlerimiz de işte bu topraklarda yavrularımızı alacaksınız, adeta nakış işler gibi onların zihin dünyasını işleyeceksiniz ve böylece yarınlarımızın inşasını, yarınlarımızın ihyasını sizler sağlayacaksınız.
Şimdi sizleri daha fazla bekletmeden puan sırasına göre atanacak öğretmenlerimizi belirleme işlemini başlatmaya geçelim istiyorum. Ataması yapılacak öğretmenlerimizi bir kez daha tebrik ediyorum.
Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, sağlıcakla kalın.