Kayseri Ticaret Odası’nın ‘120. Onur Yılı Programı’nda Yaptıkları Konuşma

24.01.2016

Kayseri Ticaret Odamızın kıymetli mensupları,

Sevgili Kayserililer, aziz kardeşlerim;

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum.

1896 yılından bu yana faaliyet gösteren Kayseri Ticaret Odası’nın 120. yılının şehrimize ve ülkemize hayırlar getirmesini Allah’tan temenni ediyorum. Ayrıca, şahsımıza layık gördüğünüz onur ödülü için sizlere şükranlarımı sunuyorum. Bu program vesilesiyle çeşitli kategorilerde ödül tevdi edilen iş adamlarımızı, firmalarımızı huzurlarınızda tebrik ediyorum.

Malum olduğu üzere, bugün 24 Ocak, yani yakın tarihimizde önemli bir yeri olan 24 Ocak 1980 kararlarının 36. yıl dönümü. 24 Ocak Kararları’nın farklı bakış açılarına göre farklı okumaları elbette bulunuyor. Ama şu gerçeği de görmek zorundayız: Türkiye’de İstanbul dışında Kayseri, Gaziantep, Denizli gibi yeni ekonomi merkezlerinin oluşmasında 24 Ocak Kararları’nın büyük katkısı var.

1980 yılına kadar ülkemiz ekonomisinde yüksek gümrük duvarları ve bol devlet teşvikleriyle desteklenen, semirtilen, şımartılan küçük bir kesimin hakimiyeti söz konusuydu. 24 Ocak Kararları ülkemizde dışa açık, rekabetçi, mücadeleci müteşebbis iş adamlarının önünü açmıştır. Anadolu’da var olan o muazzam potansiyel bu sayede ilk defa ciddi olarak kendini ortaya koyma, gücünü gösterme imkanı bulmuştur.

Kamu imkanlarının sanayi yatırımlarından ve ticaretten ziyade altyapı yatırımlarında ve sosyal politikalarda kullanılması anlayışı 24 Ocak kararlarıyla ülkemizde güç kazanmıştır. Devletin ekonomideki gücünün sınırlaması, aynı şekilde siyaset üzerindeki ağırlığını da azaltmıştır. Devletçilik kisvesi altında devletten beslenen küçük bir kesimin ekonomideki hakimiyetini tahkim eden eski anlayışın en büyük destekçisinin kendilerine sol veya sosyal demokrat diyenler olması da ayrı bir kara mizahtır. Tabi ki bu kararların eleştirilecek pek çok yönü de mevcuttur.

Bununla birlikte, ekonomide çeşitliliğin ve gerçek anlamda rekabetin önünün açılmasında 24 Ocak kararlarının ve rahmetli Özal’ın vizyonunun çok büyük bir rolü olduğunu biliyoruz. Rahmetli Özal, 1960 darbesiyle güçlendirilen, siyasette olduğu kadar ekonomide de sorumlu tek tipçi yapıya en büyük darbeyi 24 Ocak Kararları ile vurmuştur. 12 Eylül darbesi, öyle sanıldığı gibi 24 Ocak Kararları’nın asıl hedeflerini destekleyen değil, geciktiren ve zayıflatan bir fonksiyon ifa etmiştir. Türkiye’yle yaklaşık aynı dönemlerde benzer ekonomi politikalarını uygulamaya başlayan ülkeler hızla ileriye atılırken, biz 12 Eylül darbesi ve onun kurduğu çarpık düzenin uzun süren etkileri yüzünden geride kaldık. Bugün hala siyasi istikrar ve güçlü yönetim arayışı içinde olmamız, 12 Eylül darbesinin ülkemizde tesis ve tahkim ettiği vesayetçi yapı sebebiyledir. Biz işte bunun için her fırsatta yeni anayasa diyoruz, her fırsatta başkanlık sistemi diyoruz.

Dikkat ediniz, bugün yeni anayasa tartışmasında olumsuz tavır alan herkesin ortak özelliği, milletten, milli iradeden, milletin tercihlerinden çekiniyor olmalarıdır. Bunlar çok korkuyorlar. Başkanlık sisteminden bundan dolayı çekiniyorlar, milli iradeden bundan dolayı çekiniyorlar. Millete güvenenler, yeni anayasadan, başkanlık sisteminden niye korksunlar? İnşallah önümüzdeki dönem Türkiye’nin artık bu meseleyi çözdüğü, kendisine yakışan hedefleriyle uyumlu reformları hayata geçirdiği bir dönem olacaktır.

Değerli arkadaşlar,

Birliğin, beraberliğin, kardeşliğin, istikrarın, huzurun, güvenliğin kıymetini Kayserili kardeşlerim çok iyi bilir. Bugün Kayseri sanayide, ticarette, üretimde, ihracatta, eğitimde ve daha pek çok alanda ülkemizin önde gelen merkezlerinden biri haline gelmişse, bunun gerisinde işte sözünü ettiğim bu değerlere olan bağlılığı vardır. Bu değerleri çalışkanlığı ve azmiyle birleştiren Kayseri halkı, Anadolu’nun ortasında bir başarı hikayesine imza atmıştır. Kayseri’nin ülkemizde ve dünyada örnek gösterilen, model alınan bir şehir haline gelmiş olmasından biz de memnuniyet duyuyoruz.

Geçtiğimiz 13 yılda Kayseri’nin potansiyelini daha iyi hayata geçirebilmesi için biz de şehrimize her türlü desteği verdik, veriyoruz. Özellikle ulaştırma projelerimizin merkezine Kayseri’yi yerleştirdik. Şehre 79 yılda 83 kilometre bölünmüş yol yapılmışken, biz buna 13 yılda, buna dikkat edelim, 437 kilometre daha ilave ettik. Nereden nereye… Havalimanımızı yeni iç ve dış hatlar terminal binasıyla potansiyeline uygun bir hale getirdik. Şimdi gündemimizde yeni ulaşım projeleri var. Ankara-Yozgat-Kayseri hızlı tren projesiyle ilgili çalışmalar sürüyor. İnşallah 2020 yılına kadar bu hat devreye girmiş olacak. Aynı şekilde Antalya-Konya-Aksaray-Nevşehir-Kayseri hızlı tren hattıyla ilgili çalışmalar bölüm halinde o da devam ediyor. Bu projenin tamamını da 2023’e kadar hizmete almayı planlıyoruz. Mevcut Kayseri-Niğde-Mersin-Adana-Osmaniye demir yolunu modernize ediyoruz, bu hattaki çalışmalar önümüzdeki yıl tamamlanacak. Mevcut Kayseri-Sivas-Yozgat-Ankara demir yolu da şu anda modernize ediliyor, bu çalışma da önümüzdeki yıl bitmiş olacak.

Kayseri’deki kamu ve özel hastaneler şehrimizi adeta bölgesel bir sağlık merkezi haline getirdi. İnşası süren, daha önce temelini attığım Şehir Hastanesi’nin önümüzdeki yıl tamamlanmasıyla Kayseri bu alanda çok daha önemli bir konuma gelecek. TOKİ aracılığıyla şehrimizde inşa edilen 13580 konut adeta 50-60 bin kişilik bir şehir demektir.

Aynı şekilde birileri, geçmişte diyordu ya ‘Kayseri’ye deniz getireceğim’ filan, tabi Kayseri’ye deniz filan gelmedi. Ama Kayseri’ye biz denizi getirdik. Bu denizin adı Yamula Denizi, bunu biz getirdik. Bakınız, Yamula başta olmak üzere yapılan 43 adet baraj, gölet ve sulama tesisi, Kayseri’nin iklimini dahi değiştiren bir güzelliği beraberinde getirdi. Eğitimde 4 bine yakın yeni derslik ve yeni üniversitelerle Kayseri’nin tarihindeki bilim ve kültür merkezi olma vasfını yeniden ve daha güçlü şekilde kazandığına inanıyorum.

Bütün bunları şunun için anlatıyorum: Bir şehre eğitimde, sağlıkta, ulaştırmada, enerjide, diğer kamu alt yapı yatırımlarında hizmet getirmek, evet, çok önemlidir. Ama daha önemlisi, o şehrin bu hizmetleri değerlendirerek tarihi bir atılım gerçekleştirebilmesidir. Kayseri işte bu başarıyı göstermiş bir şehrimizdir. Ben sizlerin şahsında tüm Kayserili kardeşlerimi tebrik ediyorum.

Değerli kardeşlerim,

Kayseri’ye bir başka tebrik borcumuz da, ülkemizin ve milletimizin karşı karşıya bulunduğu tehditler karşısında gösterdiği dirayetli duruş içindir. 2002 yılında veya 2002 yılından bu yana Türkiye’deki vesayet odaklarına karşı yürüttüğümüz mücadelede Kayseri hep yanımızdaydı.

Değerli kardeşlerim,

Bölücü terör örgütünün ülkemizin bütünlüğünü, milletimizin birliğini hedef alan eylemlerine karşı en sağlam duruşu sergileyen şehirlerimizin başında yine Kayseri geliyor. 2013 yılından beri ‘paralel devlet yapılanması’ adını verdiğimiz ihanet şebekesine karşı verdiğimiz mücadelede de Kayseri yine yanımızda yer aldı; ama bu mücadelede bitmedi. Bakın az önce bölücü terör örgütü dedim değil mi? Bölücü terör örgütünden bu paralel devlet yapılanmasının hiçbir farkı yoktur, ikisi de aynıdır, bunu böyle biliniz. Bakınız, milletimiz bu şekilde bizim arkamızda durduğu müddetçe, çok açık ve net söylüyorum, Allah’ın izniyle üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir mesele yoktur.

Hemen yanı başımızdaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki en çalkantılı dönemlerinden birini yaşıyor. Türkiye’nin bu gelişmelere kayıtsız kalabilmesi mümkün değildir. Esasen şu anda Hakkari, Şırnak, Diyarbakır gibi illerimizde yaşanan hadiselerin ne Kürt kardeşlerimizde, ne o bölgelerimizle bir ilgisi yoktur. Birileri çıkıyor ne diyor? ‘Şu anda devlet Kürtleri öldürüyor’; elinize, dilinize dursun. Bizim Kürt kardeşlerimizle hiçbir sorunumuz yok, onlar bizim kardeşimizdir, biz yaratılanı Yaratandan ötürü sevdik. Bunu diyenler kimler? O 1128 tane sözde akademisyen, bunlar diyor. Hayatta o bölgelere gidip o bölge halkıyla şöyle aynı sofrayı paylaştıkları mümkün değil, yok. Ama biz onları çok yaptık, biz Güneydoğu’nun, Doğu’nun köylerini çok taradık en ücra köşeye kadar, biz bu hayatı yaşadık. Bizim oradaki mücadelemiz asla ve asla Kürt kardeşlerimizle değildir, bizim mücadelemiz terör örgütüyledir, teröristlerdir.

Ülkemize, başta Güneydoğu, Doğu bölgeleri olmak üzere huzuru, refahı, mutluluğu getirdiğimiz ana kadar bu mücadelede orada devam edecektir, asla durmak yok. Çünkü biz bu yola çıkarken bir şey söyledik. ‘Kefenimizi giydik, bu yola öyle çıktık.’

Bugün bir üsteğmenimizi ebediyete uğurladık. O, peygamberlerden sonraki en yüce makama yürüdü. Tabi ilk değil şehitlerimiz, şehitlerimizin sonu da yok değil mi? Ta nerelerden nerelere, biz bundan sonrasını da göremeyeceğiz. Onun için de Rabbimiz şehidin makamını da, yerini de ilahi kitabımız Kur’an’da bize haber veriyor değil mi? ‘Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Onlar diridirler, ancak siz bilemezsiniz’ diyor. Öyleyse şehit eşi olmak, şehit annesi, babası olmak bir iftihar vesilesidir. Peygamberlikten sonra da en yüce makam orası. Onun için de Akif merhum İstiklal Marşımızda onu haber veriyor: ‘Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şüheda, / Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ” diyor.

Ve biz yola çıkarken bir şey söyledik, dedik ki; tek millet. Bu ülkede bölücülük yok, ayrımcılık yok, Türk’müş, Kürt’müş, Laz’mış, Çerkez’miş, Arap’mış, Roman’mış, asla ayrımcılık olmayacak. Ne kadar etnik unsur varsa ülkemizde sevgili kardeşlerim, biz tek milletiz.

İki; tek bayrak, asla bayrağımıza eş bir bayrak düşünmeyiz. Rengi şehidimizin kanıdır, hilal değerli kardeşlerim, bağımsızlığımızın ifadesidir. Yıldız; bizim her şehidimiz bir yıldızımızdır. Onun için de Akif: ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak eğer uğrunda ölen vardır’ diyor. İşte onun için tek vatan diyoruz, 780 bin kilometrekareyle tek vatan. Kimse bu vatan toprakları üzerinde değerli kardeşlerim, operasyon yapamaz, yaparsa bu milletin ta kendisi onların karşısındadır, ordumuzla, polisimizle, köy korucularımızla, hep birlikte karşısındayız.

Ve dördüncüsü de tek devlet.. Devlet içinde devlet, yok paralel devletmiş, yok bilmem bölücü devletmiş, asla böyle bir şeyi kabul edemeyiz. Buna karşı da mücadeleyi gerektiği gibi sonuna kadar verdik, vermeye de devam edeceğiz. Ve kendilerine yer arayanlar nerede bulacaklarsa çıksınlar gitsinler, oralarda bulsunlar. Bu toprakların içerisinde yer alanlar, bu ülke bir hukuk devletidir, bu hukuk devletinin içerisinde anayasa neye amirse, yasalar neye amirse buna uymak zorundadırlar, uymadıkları takdirde bedelini ödemeye mahkumdurlar.

Kardeşlerim,

Şu anda bakın bütün bu olayların gerisinde Türkiye’yi Suriye ve Irak’ta yaşanan gelişmelerden uzak tutmak, aleyhimize sonuçlar doğuracak birtakım projeleri hayata geçirme gayretleri var. Bu açık gerçeğe rağmen terör örgütüne alet olan kişiler elbette var. Ama hamdolsun, vatandaşlarımızın çoğu artık bu oyunu görmüş, terör örgütüyle, onu destekleyen partiyle ve benzeri yapılarla arasına ciddi bir mesafe koymuştur. Şu anda bakın ana muhalefet partisi bile bunlara destek olmaya başladı, görüyorsunuz değil mi? Bunlar nasıl anayasaya uygun olarak hareket ediyorlar anlamak mümkün değil. Terör örgütünün her geçen gün daha ahlaksız ve vicdansız eylemlere yönelmesinin sebebi işte budur.

İşte geçtiğimiz Cuma günü yaşanan hadiseyi hep birlikte gördük, Diyarbakır’da bir ortaokulun bahçesine öğrencilerin karne aldıkları günde el yapımı bomba atıyorlar. Ey akademisyenler, siz öğrenci yetiştirmiyor musunuz? Bu ufacık yavrularımızın karnelerini aldığı günde oraya el bombası atacak kadar ileri geden bu alçakların arkasında veya yanında siz nasıl duruyorsunuz ya, siz nasıl akademisyensiniz? Aslında bunlar bir akademik terörün aktörleridir, bir akademik terörün aktörleridir bunlar. Onun için duruşumuz burada hep birlikte milletçe el ele olacağız, omuz omuza olacağız, bunlara asla bu fırsatı vermeyeceğiz. Çünkü bu milleti parçalamaya, bu bayrağa gölge düşürmeye, bu vatanı parçalamaya, bu devlet içinde nifak tohumları ekmeye kimsenin ne yetkisi, ne de bu noktada atabileceği adım olamaz.

Kardeşlerim,

Evlere, okullara, camilere, kamu binalarına yönelik birçok saldırılar yaşadık, yaşıyoruz. Ancak bütün bunlar kalplerinde Allah korkusu da, insan sevgisi de olmayanların yapabileceği türden eylemlerdir. Zaten ana muhalefetin başı da Allah korkusundan bahsetti. Nasıl bir Allah korkusundan bahsettiğini gördünüz, biz Allah’tan korkmuyoruz dedi. Zaten sürekli olarak bu Beyefendi biliyorsunuz bu tür gafları çok yapıyor, onun soyadını gaf koymak lazım.

Sevgili kardeşlerim, şunu unutmayın: Zulüm payidar olmaz. Zalimlerin akıbeti her zaman için korkunç olmuştur. Türkiye terörle veya terör örgütüyle mücadelesinde hasımlarının dahi hakkını teslim etmek zorunda kaldığı bir dikkatle, özenle hareket etmektedir. Güvenlik güçlerimiz kendi canları pahasına hiçbir masumun, hiçbir sivilin zarar görmemesi için hassasiyet gösteriyor. Terör örgütü, zorla evlerine el koyduğu o sivilleri kendine siper ederken, bakın burası çok enteresan, güvenlik güçlerimiz çatışma bölgesinden uzaklaşmak isteyen sivillere siper olarak adeta tarih yazıyorlar.

Tabii bazıları var ki, gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyor; çünkü o kalpler mühürlüdür. İşte bu gafiller kimi zaman güya akademisyen olup bildiri yayınlayarak, kimi zaman siyasetçi olup teröristlerin diliyle konuşarak, kimi zaman şu veya bu kurumun temsilcisi olup örgüte iradesini teslim ederek karşımıza çıkıyor. Maalesef aynı aymazlığa uluslararası toplumun da düştüğünü görüyoruz. Müttefikimiz, dostumuz, ortağımız dediğimiz devletlerin de aralarında bulunduğu kimi ülkeler ısrarla terör örgütünün gerçek yüzünü görmüyor, görmek istemiyor. Hem de bizimle böyle başa baş oturduğumuzda, konuştuğumuzda, -tabi ki ismini vermeyeceğim- ‘bölücü terör örgütü, evet, bu bir terör örgütüdür’ diyor. Madem böyledir, o zaman çık açıkça tavrını koy. Türkiye’nin hassasiyetle yürüttüğü mücadeleyi takdir etmeyenlerin, terör örgütünün hiçbir ahlaki ve insani ölçüye uymayan eylemleri karşısındaki sessizliği, hatta destek mahiyetindeki tavırları bizi gerçekten üzüyor.

Bugüne kadar yaşananlar göstermiştir ki, terör karşısında ilkeli bir duruş sergilemezseniz eninde sonunda gelip sizi de zehirler, bunu böyle bilelim. Kurbağayla akrebin hikayesinde olduğu gibi, terörün karakteri budur, cibilliyeti budur. Hiç şakası yok, hemen fırsatını yakaladığı anda akrep gibi sokar.

Ülkemizi terörle mücadelesinde yalnız bırakanlar, emin olunuz yarın kendileri aynı soruna duçar olacaklardır. Bu mesele devlet ve millet olarak bizim beka meselemizdir, onun için o ne diyor, bu ne diyor diyerek tereddüt gösteremeyiz, ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Bunun için bir bedel ödenmesi gerekiyorsa onu da öderiz. Millet olarak bin yıldır yaşadığımız bu coğrafyada bedelini ödemediğimiz hiçbir kazanımımız olmamıştır.

Biz ülkeyi yönetme sorumluluğu üstlendiğimiz günden bu yana asla mevcudu muhafaza gibi bir anlayışla hareket etmedik, hep Türkiye’yi demokraside, ekonomide, dış politikada daha ileriye götürmenin, daha güçlü hale getirmenin çabası içinde olduk. Bugün de gerek terörle mücadelemiz, gerekse bölgemizde yaşanan gelişmeler bizi asla 2023 hedeflerimizden, 2053 ve 2071 vizyonumuzdan uzaklaştırmıyor. Türkiye, önüne çıkan veya çıkartılan sorunlara rağmen yoluna devam edebilecek bir ülke olduğunu geçtiğimiz 13 yılda defalarca ispatlamıştır. Onun için Batı Türkiye’nin bu çıkışına ne demiştir? ‘Türkiye bir sessiz devrim gerçekleştiriyor’ demiştir. Bugün de aynı durum söz konusudur. Milletimiz müsterih olsun, en ülkemizi böldüreceğiz, ne birliğimize, beraberliğimize halel gelmesine izin vereceğiz, ne de hedeflerimizden vazgeçeceğiz, yeni Türkiye’nin inşasını kimse engelleyemeyecek.

Değerli kardeşlerim,

Hani o güzel Kayseri türküsünde şu ifadeler var: “Ben bu yola baş koydum, seni gelecek diye sol yanımı boş koydum” diye. Biz de bu yola baş koyduk. Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırana kadar yüreğimiz mutmain olmayacak, sol yanımız hep boş kalacak, orayı dolduracağız, bunda kararlıyız.

Değerli kardeşlerim,

Geçtiğimiz günlerde adını zikretmekten dahi hicap duyduğum bir zat, ana muhalefetin genel başkanı içindeki çirkinlikleri bir kez daha ortaya dökmüştü. Ben de kendisine hak ettiği cevabı vermiştim. Şimdi de ‘benim karın ağrım neymiş açıkla’ diye tutturmuş. Ben bu tür meseleleri konuşmaktan hicap duyuyorum, bu senin kendi içinde bulunduğun partindeki karın ağrıları. Ne demek istiyorsan açıkla. Senin için sorun olmayabilir, ama bizim de ahlakımız gereği dikkat etmek zorunda olduğumuz sınırlarımız var. Bu zat için söylenecek çok şey var ama, onun seviyesine inmeyi kendime yakıştıramıyorum, bulunduğum makam da ona zaten pek de müsaade etmiyor.

Salı gününe kadar süre tanımış bana. Sen benim bir defa rakibim olamazsın, öyle bir yerde değilsin. Cumhurbaşkanlığı seçiminde 13-14 tane parti biraraya geldiniz, bir tane cumhurbaşkanı adayı çıkardınız. Sen kendin diye çıkmadın? Diğeri niye çıkmadı? Onun için, kendisiyle böyle bir şeye girmem mümkün değil.

Ne yapacakmış? Elindeki belgeleri açıklayacakmış. Sen zaten ortaya çıktığından beri hala belge açıklıyorsun. Ateş olsan cürümün kadar yer yakarsın. Bugüne kadar söylediğin her şey yalan çıktı, yanlış çıktı.

Özhaseki kardeşim bundan epeyi para aldı, ben de epey para aldım, hala da alıyorum, daha çok da alacağız galiba, öyle gözüküyor. Ama buna rağmen, herhalde onu da kendi cebinden ödemiyor galiba, partisinin kasasından ödüyor, öyleye benziyor. Buna rağmen ne iftiralarından ve yalanlarından hicap duydun, ne de ders aldın. Eline belge diye tutuşturulan kağıt parçaları yüzünden defalarca rezil, kepaze oldun, yine de kendini kullandırtmaktan vazgeçmedin. Bakınız, bu zat birara hep Kayseri’ye kafayı çok fena takmıştı. Ne oldu? Hala vazgeçmedi.

Değerli kardeşlerim,

Eline mikrofonu aldığı her yerde bakıyorsun o eline tutuşturulan kağıtları konuşuyor ve hepsinde de rezil oluyor. Şimdi 1 Kasım öncesinde CHP Genel Merkezi’nin önünde bir şahıs silahla havaya ateş açmıştı. Sonra anlaşıldı ki bu olayın gerisinde ana muhalefetin başındaki zatın Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanımızla ilgili iddialarının kaynağı olana o malum şahıs varmış. Meğer bu şahıs çeşitli vaatlerle o iftiralara alet edilmiş, verilen sözler tutulmayınca da bu yola başvurmuş. Yani ona demişler ki, ‘böyle böyle, şunu yap, sana belli bir şeyler vereceğiz.’

Hadi bunu da geçtik, her seçim öncesinde, -bakın burası çok önemli- ‘Partim yüzde 40 almazsa, yüzde 35 alamazsa burada durmam’ diyen bu zat değil mi? Partisi o dediği oyları alabildi mi? Hayır. Peki, bu zat sözünü tuttu mu? Hayır. Bakınız, sadece bu iki husus dahi normal şartlarda onurlu bir insanı, bırakın ana muhalefet partisinin genel başkanlığı koltuğunda oturmaya devam etmeyi, sokağa çıkamaz hale getirir. Ve bu zat sanki hiçbir şey olmamış gibi yerinden kımıldamıyor, iftiralarına, yalanlarına devam ediyor. Buna sadece ‘Allah ıslah etsin, Allah müstahakkını versin’ diyorum, başka bir şey söylemeye gerek yok. Fazlası israfa girer, israf da bizim inancımızda haramdır.

Ben bu düşüncelerle bir kez daha Kayseri Ticaret Odamızın 120. Onur Yılı’nın tüm üyelerimize, tüm Kayserili kardeşlerime hayırlı olmasını özellikle diliyorum. Çalışmalarınızda, ticaretinizde, hayatınızda sizlere başarılar temenni ediyorum. Ödül alan arkadaşlarımı bir kez daha kutluyor, sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, sağlıcakla kalın.