Kaymakamlar Toplantısı’nda Yaptıkları Konuşma

26.01.2016

Değerli Vali Yardımcılarımız,

Kıymetli Kaymakamlarımız,

Saygıdeğer arkadaşlarım;

Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, milletin evini teşrifiniz için, şahsım ve milletim adına her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

29 Ekim 2014 tarihinden itibaren Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en üst temsil mekânı olarak kullandığımız bu külliye, aynı zamanda ülkemizde yeni yönetim anlayışının sembolü olmuştur. Esasen 10 Ağustos 2014 seçimlerinde cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesiyle birlikte Türkiye yeni bir döneme girmiştir. Cumhurbaşkanlığı Makamı bu külliyenin devreye girmesiyle beraber sadece protokol makamı olmaktan çıkmış, cumhurla başkanının, devletle milletinin bütünleştiği bir yer haline gelmiştir.

Bizim belediye başkanlığımızdan başbakanlığımıza kadar yönetim sorumluluğu üstlendiğimiz her yerde el üstünde tuttuğumuz bir ilkemiz var, ne diyoruz? ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.’ Cumhurbaşkanlığında da aynı anlayışla yola devam ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en üst temsil makamı olarak kendimizin titizlikle riayet ettiği bu ilkeye yukarıdan aşağıya tüm kamu görevlilerinin de uymasını bekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım;

Bizim devlet sistemimizde kaymakamlarımız ilçelerimizdeki, valilerimiz de illerimizdeki en üst kamu otoriteleridir. Vatandaşımız devlet deyince ilçesinde kaymakamı, vilayetinde valiyi bilir, valiyi tanır, onları sorumlu görür.

Sistemi çalıştıran insandır. Birikimli, çalışkan, azimli, dirayetli, idealist bir kaymakam, aynı yetki ve imkânlarla ilçesinin çehresini değiştirirken aynı hassasiyetleri taşımayan bir başkası tam tersi sonuçlara yol açabilmektedir. Özellikle Anadolu’da gittiğimiz yerlerde her iki örneğe dair pek çok anekdot dinliyoruz. Öyle ki 20 yıl önce, 30 yıl önce gelip birkaç yıl görev yapmış kaymakamlarını bugün hala bir efsane gibi anlatan, hayırla ve hasretle yad eden vatandaşlarımıza rastlıyoruz. İşte bu hissiyatı oluşturmak çok önemlidir.

Kamu görevlileri yaptıkları işin karşılığında elbette hayatlarını idame ettirmek, iaşelerini sağlamak için devletten belli bir maaş alırlar. Ama kamu görevlilerinin, özellikle de geniş bir sorumluluk alanına sahip kaymakamlarımız için asıl mükâfat, vatandaşlarımızın onların arkasından ettikleri hayır duadır.

Şairin “Baki kalan bu kubbede hoş bir sadâ imiş meğer” dediği gibi şöyle gönülden kopup gelen ‘Allah razı olsun’… Bu söz var ya bu hiçbir bedelle mukayese edilmez; hiçbir makamla, mevki ile hiçbir kazançla bunu mukayese edebilmek mümkün değildir.

Yaptığınız işin manevi hazzını alamıyorsanız, o iş size yüktür. Belki teknik işler bu şekilde yürüyebilir. İdarecilik gibi doğrudan insanların hayatına dokunan işlerde sadece haftanın beş günü 8 saat mesai yapmakla sadece rutini yürütmekle başarılı olunamaz. Hele hele siyasetçiler, hele hele valiler, kaymakamlar, emniyetçiler, onlar için saat diye bir şey olamaz. Haftanın 7 günü, günün 24 saati zihninizle, yüreğinizle kendinizi vazifenize adamanız lazımdır.

Yazın güneşte terlememiş, kışın karda üşümemiş, ayakkabısına çamur, pantolonun paçasına toz bulaşmamış kaymakam –açık söylüyorum- ne ilçesini, ne de vatandaşını tanıyabilir, tanıyamaz. Çünkü böyle bir kaymakam, odasından çıkmamış, makam arabasından inmemiş, halkın arasına hiç karışmamış demektir. İlçesinin tüm mahallelerini, köylerini, onların muhtarlarını, önde gelen simalarını tanımayan kaymakam evrak kaymakamıdır. Yani sadece evrak imzalayan, evrak üzerinden işlerini takip eden kişidir.

Elbette evrak işlerini titizlikle takip edeceksiniz, ama asıl işiniz bir defa şunu, yani insanı asla ihmal etmeyeceksiniz. Biliyorsunuz burada ben muhtarla da toplantılar yapıyorum. Şu ana kadar yaklaşık 9 bine, 10 bine ulaştık. Sürekli her hafta bir grup 400 civarında muhtarı burada ağırlıyoruz, onlarla dertleşiyoruz. Tabii bu muhtarların bir kısmı kaymakamından, valisinden memnuniyetini ifade ederken, bir kısmı da bize şikâyetini ifade ediyor, yani markajdasınız onu bilesiniz, bilgiler geliyor. Dolayısıyla muhtarlar sizin eliniz-ayağınız olmalıdır.

Kardeşlerim;

İnsan olmazsa evrak nedir? Mesele insan; evrak bir kâğıt parçası… İnsan olmazsa bina nedir ki, bu muhteşem külliye, içindeki insanıyla güçlüdür. Eğer içindeki insanlar buraya gerçekten bir güç katmıyorsa, bu binanın hiçbir anlamı yoktur, bir beton yığınıdır. İnsan olmazsa araç-gereç nedir ki, adeta bir teknoloji çöplüğü…

Aynı şekilde insan olmazsa, kamu görevlisi nedir ki? Niçin o görevlerde, o makamlarda bulunduğumuzu bir an olsun aklımızdan çıkarmayacağız. Aynı anlayış, tüm kamu görevlileri için de geçerlidir. Malum balık baştan kokar diye bir atasözümüz var. Şayet yönetici bu bilinçle hareket etmezse, diğer personelin işini hakkıyla yapmasını beklemek çok fazla iyimserlik olur.

En başta şahsım olmak üzere Başbakanıyla, bakanlarıyla, müsteşarlarıyla, genel müdürleriyle, valileriyle, kaymakamlarıyla hepimiz milletimize karşı, ülkemize karşı olan vazifelerimize işte bu anlayışla dört elle sarılmak mecburiyetindeyiz. Rahmetli Abdürrahim Karakoç ne güzel söylemiş: “Gölgesinde otur, ama yaprak senden incinmesin / Temizlen de gir mezara, toprak senden incinmesin. / İl göçsün, göçtüğün vakit yol yansın. / Yandığın vakit suyundan içtiğin vakit kaynak senden incinmesin.” Evet, bizler bu görevleri, bu makamları bıraktığımız vakit geride işte böyle izler bırakmalıyız. Kimseyi incitmeden çok büyük eserlere, çok büyük hizmetlere imza atmalıyız.

Hamdolsun Türkiye geçtiğimiz 13 yılda bu doğrultuda çok önemli mesafe kat etti. İnşallah 2023 hedeflerimizle birlikte Türkiye’de insan odaklı bir devlet anlayışını tamamen hakim kılmış olacağımıza inanıyorum.

Değerli kardeşlerim;

Türkiye nevzuhur bir devlet değildir, arkamızda binlerce yıllık bir devlet geleneği vardır. Biz bir kabile devleti değiliz, biz çok asil bir devletiz ve çok asil bir milletiz. Cumhurbaşkanlığı Forsumuzda sembolik olarak temsil edilen 16 büyük devlete ilave olarak geniş bir coğrafyada çok sayıda devlet kurmuş bir milletiz. Bu dünyada pek az topluma, pek az devlete nasip olan bir zenginliktir.

Tabii bu kadim geleneğin gerisinde devletle millet arasındaki güçlü güven duygusu bulunuyor. Biz devletine güvenen insanların evlerinde, iş yerlerinde, tarlalarında huzur içinde yaşadığı yönetim tarzını sürdürmek mecburiyetindeyiz. Bugün de aynı anlayışı ilçeleriyle, mahalleleriyle, köyleriyle ülkemizin 81 vilayetin tamamında 780 bin kilometrekare vatan toprağının her karışında hakim kılmanın çabası içindeyiz. Sıkıntılarımız yok mu? Elbette var. Ama bugünün sıkıntıları, bizi binlerce yıllık sorumluluklarımızdan uzaklaştıramaz. Hem bu sorunların üstesinden geleceğiz, hem de devlet ve yönetim geleneğimizi adalet, güvenlik ve refah temeli üzerinde sürekli daha yükseğe çıkartacağız.

Bu ülkenin hiçbir meselesi Allah’ın izniyle bizi yormaz. Karşımıza çıkan meseleler sadece bize daha çok çalışma, daha çok mücadele etme, daha çok gayret gösterme azmi verir, vermelidir.

Rahmetli Neşet Ertaş, “Aşgınan çalışan yorulmaz” diyor. Mesele bu, aşk… Eğer aşk varsa yorulmazsın kardeşim. O dağları deldirir, o başka bir şey. Biz de millete hizmet aşkıyla çalıştığımız müddetçe Allah’ın izniyle yorulmayız, yorulmamalıyız.

Bu aziz ülkenin her karış toprağı şehitlerimizin kanıyla, ecdadımızın alın teriyle sulanarak vatanımız haline gelmiştir. Bugün de kanımızı ve alın terimizi sakınmadan bulunduğumuz görevlerin hakkını vererek ecdadımıza, şehitlerimize layık olduğumuzu göstermeliyiz.

Birkaç gün önce bir şehit polisimizin abisi, o da polis, telefonda kendilerini aradığımda şunu söyledi: “Sayın Cumhurbaşkanım, biz şehadete inanmışız. Ben de polisim, kardeşim şehit oldu, ben de hazırım, yeter ki sizler bizim arkamızda dimdik durun. Siz demdik durdukça biz bu teröristlere Allah’ın izniyle bu vatan topraklarında mekân, yer tanımayacağız.” Şimdi mesele bu; yılmadan, usanmadan, çekinmeden, korkmadan bu işin de üzerine üzerine gideceğiz.

Hep söylüyorum değerli kardeşlerim; biz tek milletiz. Çeşitli etnik unsurlar olabilir. Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Abhaza’sı, Roman’ı vesaire vesaire; ama tek milletiz. İki, tek bayrağız. Bizim ülkemizde ikinci bir bayrak söz konusu değildir. Onun için de, “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak, eğer uğrunda ölen varsa. vatandır.”

Ve tek vatan… 780 bin kilometrekareyle tek vatan. Bu sahtekârların söylediği, “Bizim bir vatan arayışımız yok” falan, bunları biz yutmayız. Onu külahıma anlatsınlar, bunların dertlerini biz biliyoruz. Onun için de 780 bin kilometrekarelik vatan toprakları üzerinde yaşamak isteyenler bir hukuk devleti olan ülkemizde hukukun kendilerine tanıdığı neyse bu hakkı kullanmak suretiyle yaşamalıdır.

Ben hangi haklara sahipsem, sen de aynı haklara sahipsin, rahat dur… Parlamentoya girmekse, giriyor musun? Giriyorsun. Makamlara gelmekse, geliyor musun? Geliyorsun. Daha ne istiyorsun? Ama dert başka. Dert, bu güzel ülkemizi, bu vatan topraklarımızı bölmek, parçalamak, buralardan o tarihi hesaplarını kendilerine göre yerine getirmek…

Ve tek devlet; bu devletin içinde bir başka devlet olamaz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tek... Birisi paralel devlet yapılanması diye çıkmış, öbürü kendine göre bir başka devlet yapılanması anlayışıyla ortada dolaşıyor. Hiçbiriniz bu ülkede Allah’ın izniyle böyle bir arayışın karşılığını bulamayacaksınız. Bedelini de ağır ödeyeceksiniz, ödüyorsunuz.

Şehitlerimiz var, ama biz buna inanarak yola çıktık. Rabbimiz onun müjdesini bize verdi: “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Onlar diridirler, ama siz bilemezsiniz.” Mesele budur. Onun için İstiklal Şairimizin de: “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! / Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda, / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda” derken işte bize verdiği istikamet budur. Bu topraklar şüheda fışkırır, bu topraklar böyle topraklar. Batıda da bunu görürsün, doğuda da bunu görürsün. Kuzeyde de bunu görürsün, güneyde de bunu görürsün. O şehitlerimizin olmadığı yer yok...

Değerli arkadaşlar, kamu yönetimi reformları son 200 yıldır gündemimizden neredeyse hiç düşmemiştir. Cumhuriyet döneminde de aynı arayış kesintisiz bir şekilde devam etmiştir. Türkiye’nin son 13 yılı bu bakımdan çok önemli, çok kritik düzenlemelerin hayata geçirildiği bir dönem olmuştur.

Bu süreçte sayısız tecrübe ile gördüğüm bir gerçeği sizlerle paylaşmak istiyorum. Sadece kanun çıkarmak, kanunu değiştirmek, yönetmelikle ve diğer mevzuat düzenlemeleriyle uğraşmak sorunu çözmüyor. Mevzuatla birlikte, hatta mevzuattan önce zihniyeti değiştirmek gerekiyor. Zihniyet değişmeyince, siz hangi kanunu çıkartırsanız çıkartın, hangi yönetmeliği değiştirirseniz değiştirin, uygulama aşağı yukarı aynı kalıyor.

Bu bakımdan Türkiye’nin sistem reformuyla özellikle yönetici reformunu da gerçekleştirmesi gerekir diyorum. Kurumsal organizasyon olarak idareyi yenilemek nispeten kolayken, idareyi maslahatçı anlayışı değiştirmek çok zordur. Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için idari reformlarını zihniyet reformuyla desteklemesi gerekiyor. Vizyon sahibi, yetişmiş, kendini sürekli bilgiyle besleyen ve yenileyen liderlik vasıflarına sahip idarecilerimizin sayısını ne kadar çoğaltırsak hedeflerimize ulaşma şansımız da bir o kadar artacaktır.

Değerli kardeşlerim,

Statükonun gardiyanlığını yapan bir bürokrasi ülkeye sadece patinaj yaptırır. Sizden ricam bu, mevzuat şöyledir, böyledir; yeri geldiği zaman koyun mevzuatı bir tarafa, hemen siz zihinsel inkılabınızı devreye sokun, ‘Ben bunu bu şekilde yaparım’ deyin ve yapın. İşte bu iradeyi kullanmaktır, bu iradeyi kullanmak... Kim için kullanıyorsunuz bu iradeyi? Vatandaş için, hiç çekinmeyin kullanın.

Ve sorun üreten, sorunlar karşısında pes eden, çözüm üreten dirayet sahibi yöneticilere sahip olmadan bunu gerçekleştiremeyiz. Siz çözüm makamısınız, unutmayın; onun için de çekinmeden çözüm üretin. Sorunlar karşısında ya bir yol bulan ya da bir yol açan idarecilerle birlikte yürümek istiyoruz; mesele bu.

Türkiye’nin önündeki sıkıntılar bu ihtiyacı her geçen gün daha da artırıyor. İşte bölücü terör örgütü ülkemizin güneydoğusunda bazı ilçelerde ve mahallelerde her türlü ahlaksız yönetimi kullanarak hâkimiyet tesis etmeye çalışıyor. Örgütün güdümündeki partiye mensup belediyeler tamamen bunların kontrolü altına girmiş durumda. Ayrıca diğer kurumlarda çalışan kimi kamu görevlilerinin de gizli veya açık destek verdikleri anlaşılıyor.

Güvenlik güçlerimiz büyük bir fedakarlıkla, hassasiyetle teröristleri birer birer temizliyorlar. Ama burada mülki idare amirlerimize de önemli görevler düşüyor. Bilhassa kaymakamlarımız, kanunların kendilerine verdiği yetkiyi en etkili şekilde kullanarak örgütün yaptığı tahribatı gidermek ve belediyelerin yol açtığı boşlukları doldurmak için cesur bir şekilde harekete geçmelidir. Vatandaşlarımıza sunulan hizmetlerde kesintilerin oluşmasına, vatandaşlarımızın bu belediyecilerle mağdur edilmesine izin veremeyiz. Gerekirse belediyelerin araç-gereçlerine el koyarak, gerekiyorsa diğer kurumların imkanlarını kullanarak bölgede hayatı bir an önce normale döndürmemiz şarttır.

Ayrıca, terör örgütüne destek veren kamu görevlileri de süratle belirlenip adalete teslim edilmelidir. Hiç beklemeyeceksiniz, kim yapmış bu haysiyetsizliği, kim bu ihaneti yapmış, tutacaksınız hemen yargıya teslim edeceksiniz.

Güvenliğin tesisinin ardından zarar gören yerleşim yerleri hızla ve dikkatli bir planlamayla yeniden yapılandırılmalıdır. Benzer sıkıntıların söz konusu olduğu yerlerde şimdiden gerekli önlemleri almalı, en küçük bir zafiyete meydan vermemeliyiz.

Kardeşlerim,

Bakın sizlere sevgililer sevgilisinden bir talimat: “Müslüman aynı delikten ikinci defa ısırılmaz.” Isırılmayacağız, gereğini yapacağız. Terör örgütünün ve ona destek veren, imkan sağlayan, yol gösteren çevrelerin oyunlarını artık çözdük. Bundan sonra diğer yerleşim yerlerinin hiçbirinde ne tuzaklanmış çukurlarla kapatılmış sokaklar, ne duvarları delinerek birbiriyle bağlantılı hale getirilmiş evler, ne de silah ve bomba depoları, ne de adeta rehin alınan vatandaşlarımızı Allah’ın izniyle görmeyeceğiz. Kaymakamlarımız, vali yardımcılarımız, valilerimiz bulundukları ilçeleri, illeri adeta avuçlarının içi gibi ezbere bilecekler, her tehlikeyi, her tehdidi anında bertaraf edecekler. Kardeşlerim, benim için başarının ölçüsü budur.

Bakınız biraz önce de ifade ettim, özellikle diğer pek çok meselemiz gibi terörle mücadelede de eksiğimiz kanun değil, mevzuat değil. Bunun için gerekli kanun da var, yönetmelik de var. İhtiyacımız olan nedir biliyor musunuz? Bunları kararlılıkla uygulayacak ferasetli, azimli, cesaretli yöneticilerdir. Unutmayınız, korkaklar hiçbir zaman zafer anıtı dikemezler.

Aynı durum ülkemizin başka meselesi olan paralel devlet yapılanmasıyla mücadele için de geçerlidir. Paralel ihanet çetesinin içeride ve dışarıda ülkemize verdiği zararı şu anda bize en büyük husumeti besleyen ülkeler dahi başaramamıştır bundan emin olunuz. Devlet geleneğimize de açık bir tehdit oluşturan bu yapı mensuplarını kamunun tüm kademelerinden süratle temizlemek mecburiyetindeyiz.

Bu yapı Milli Güvenlik Kurulumuz tarafından devletimiz ve milletimiz aleyhine çalışan bir terör örgütü olarak biliyorsunuz tescil edilmiştir. Paralel yapıyla mücadele çalışmaları, gerek Milli Güvenlik Kurulumuz, gerekse Devlet Denetleme Kurulumuz aracılığıyla yakından takip edilmektedir. Şu anda bana bağlı olarak çalışan Devlet Denetleme Kurulu’nun en öncelikli görevi budur. Her kurumumuzu denetleyeceksin, her kurumda bu tür kim varsa tespit edip hemen yargıda bunlar için süreci başlatacaksınız diye talimatımı verdim.

Altını çizerek söylüyorum; bu konu tamamen bir devlet meselesi, devletin güvenliği meselesidir. Bu konuda herhangi bir ihmali, herhangi bir yanlışı olan kim olursa olsun mutlaka hak ettiği cezayı görecektir. Sizlerden paralel devlet yapılanmasıyla ilgili çalışmaları daha dikkatli ve kararlı bir şekilde yürütmenizi istiyorum. Paralel yapıyla mücadelede desteğim daima yanınızdadır. İstediğiniz anda Özel Kalem’imi telefonla arayıp bu bilgileri verebilirsiniz, çünkü bizzat kendim bu işi takip ediyorum ve Devlet Denetleme Kurulu’nun da birinci derecede görevi budur. Bu mücadelede herhangi bir engelle karşılaşan, sıkıntı, sorun yaşayan dorudan bu bilgiyi bana aktarmalıdır.

Değerli arkadaşlar,

Ülke ve millet olarak bir yandan bölgemizdeki ve içimizdeki sorunlarla mücadele ederken, diğer yandan da yeni Türkiye’nin inşası çalışmalarını adım adım yürütüyoruz. İstikrar ve güven ortamının yeniden tesisiyle birlikte, ekonomide ve demokraside kısa bir süre de olsa kesintiye uğrayan reformları devam ettirme kararındayız.

Yeni anayasa, bu reformlarımızın en önemli unsurlarından biridir. Başkanlık sistemi tartışmaları da bu çerçevede sürmektedir. Üstlendiğiniz görevler sebebiyle Türkiye’nin imkanlarını ve eksiklerini en iyi sizler biliyorsunuz. Birikimlerinizi hem yeni anayasa, hem de başkanlık sistemi tartışmalarına katkı sağlayacak şekilde bakanlığımız aracığıyla biraraya getirmenizin faydalı olduğunu düşünüyorum.

Bu düşüncelerle bir kez daha Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne teşrifleriniz için her birinize teşekkür ediyorum. Görev yaptığınız illerde, ilçelerdeki çalışmalarınızda sizlere başarılar diliyor, sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.