2015 Yılı Türkiye Bilimler Akademisi Ödül Töreni’nde Yaptıkları Konuşma

14.12.2015

Değerli bilim insanları,

Kıymetli misafirler, hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla, sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Bilimler Akademisi tarafından verilen akademi ödüllerini tevdi edeceğimiz üç bilim insanımız ile Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanları Ödül Programı - GEBİP alanında ödül verilecek 38 bilim insanımızı ve Bilimsel Telif ve Çeviri Eser Ödül Programı - TEÇEP alanında ödül alacak 19 bilim insanımızı huzurlarınızda tebrik ediyorum.

Gayretleriyle, emekleriyle, birikimleriyle, eserleriyle bilim dünyasına, ülkemize ve tüm insanlığa katkılar sağlayan hocalarımıza şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA’nın Sayın Başkanını, değerli üyelerini ülkemizde her alanda bilimin gelişimine verdikleri destek ve sağladıkları teşvikten ötürü kutluyorum.

Atalarımız ‘marifet iltifata tabidir’ demiş. TÜBA ödül törenini bilim insanlarımızın emeklerini takdir etmeye yönelik bir iltifat olarak görüyorum. Bu anlayışla TÜBA Ödül Törenini Cumhurbaşkanlığı olarak himaye ediyoruz.

Başbakanlığım döneminden beri ülkemizde bilim, teknoloji ve bunun yanında araştırma-geliştirme, yenilikçilik çerçevesinde yürütülen tüm çalışmaları yakından takip ediyorum, destekliyorum. Yılda iki defa toplanan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun tüm toplantılarına Başbakanlığım döneminde başkanlık ettim. Bu kurulda karara bağlanan pek çok projeyi bizzat himayem altına aldım. Özellikle savunma sanayi projelerinin hızlı, etkin ve verimli bir şekilde hayata geçirilmesi için her türlü çabayı gösterdim.

Hamdolsun bilim insanlarımız, ilgili kamu kurumlarımız, özel sektör firmalarımız yüzümüzü kara çıkarmadı. Aynı şekilde fen ve mühendislik bilimlerinde, sağlık bilimlerinde, sosyal bilimlerde yürütülen çok sayıda projenin, çok sayıda çalışmanın, çok sayıda bilim insanının da teşvikçisi, destekçisi olduk.

İki hafta önce yine burada TÜBİTAK ödülleri töreninde bilim insanlarımızla bir aradaydık. Bugün Sosyal ve Beşeri Bilimler alanında kendisine Akademi Ödülünü tevdi edeceğimiz Mehmet Genç Hocamızla geçtiğimiz Çarşamba günü Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri vesilesiyle bir aradaydık. Kendisini bir kez daha tebrik ediyorum. Mehmet Genç Hocamızla birlikte Fen ve Mühendislik Bilimleri alanında Avusturya Bilimler Akademisi tarafından aday gösterilen Niyazi Serdar Sarıçiftçi Hocamızı ve Sağlık Yaşam Bilimleri alanında Pakistan Bilimler Akademisi tarafından aday gösterilen Sayın Zülfikar Ahmet Butta’yı da huzurlarınızda kutluyorum.

Bundan sonra da her vesileyle bilime ve bilim insanlarımıza yönelik desteğimizi, teşvikimizi artırarak devam ettireceğiz. Her fırsatta ifade ettiğim gibi, artık günümüzdeki öğretmen-öğrenci ilişkisinin yüzeyselliğinden kurtulmak durumundayız. Muallim-talebe kavramlarının ifade ettiği kadim ve derin eğitim-öğretim müktesebatımızı yeniden canlandırmamız gerektiğine inanıyorum. Yeni Türkiye’yi bilimin, ilmin, araştırmanın, geliştirmenin, inovasyonun aydınlığında inşa edeceğiz. İnşallah bilim insanlarımızın desteğiyle bu konuda kısa sürede önemli bir mesafe kat edeceğimizi ümit ediyorum. Doğrusu ben tüm bilim insanlarımıza inanıyorum, güveniyorum.

Değerli misafirler, kıymetli bilim insanları;

Bizim tarihimizde ve medeniyetimizde ilmin, ilim erbabının çok müstesna bir yeri ve değeri vardır. Hele hele talebenin muallimine yazdığı mektupları okuduğunuz zaman bunun hassasiyetini orada görürsünüz. O ifadelerdeki edep, o ifadelerdeki hocasına, muallimine karşı seçtiği kelimeler çok çok anlamlıdır.

Dünyanın bilinen en eski üniversitesi bu topraklardadır. Bugün mühendislikte, sağlıkta, sosyal bilimlerde Batı biliminin temel referansları olan isimlerin çoğu bizim coğrafyamızın, bizim medeniyetimizin mensuplarıdır. Bu bakımdan TÜBA Türk İslam Bilim Kültür Mirası Projesi’ni bilim, kültür ve sanat tarihimizin önemli eserlerini yeni nesillerle buluşturacak olması bakımından önemli gördüğümü özellikle belirtmek istiyorum.

‘Yitik kaybedildiği yerde aranır’ diye bizim güzel bir sözümüz vardır. Biz bilimdeki, kültürdeki, sanattaki liderliğimizi son olarak bu coğrafyada kaybetmiştik, inşallah yine burada ayağa kaldıracağız. İnanmak, başarmanın yarısıdır der büyüklerimiz. Biz önce kendimize güveneceğiz, inanacağız, bununla birlikte çok çalışacak, çok gayret göstereceğiz. Başarı bu sürecin tabii bir neticesi olarak zaten kendiliğinden gelecektir. Geçtiğimiz günlerde Nobel Ödülü alan Profesör Doktor Aziz Sancar Hocamız buna en güzel örnektir.

Düşünün, Mardin Savur’da doğmuş, -Savur’u bilenleriniz var, inanıyorum ki bu salonda bilmeyenleriniz de var, ama ben Savur’u yerinde görmüş, tanımış aynı zamanda bir Cumhurbaşkanınızım, iyi bilirim; ki şu haliyle gelişmiş durumudur, ama Aziz Hocamızın o ilkokulu okuduğu dönemlere baktığımız zaman kim bilir oralar ne haldeydi- Tüm eğitimini ülkemizde almış, bu coğrafyayla ünsiyetini hiçbir zaman kesmemiş, kaybetmemiş bir kardeşimiz Nobel’e layık görülüyor. Daha fazla sözü gerek var mı?

Şunu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız değerli kardeşlerim; Türkiye’nin sorumluluğu sadece kendisine, kendi vatandaşlarına karşı değildir. Biz bir yönüyle 300 milyonluk Türk dünyasına, bir yönüyle 1,7 milyarlık İslam alemine, bir yönüyle de 7 milyar insanın tamamına karşı sorumlulukları olan bir ülke ve milletiz, bizim böyle bir ruh kökümüz var.

Bugünkü sınırlarımız dışında kalan, 100 yıldır ayrı olduğumuz coğrafyalara giden kamu görevlilerimizin, sivil toplum örgütü temsilcilerimizin çoğu oradaki kardeşlerimizden şu sözü duymuşlardır, çok anlamlı bu: ‘Bir gün tekrar geleceğinizi biliyorduk.’ Hatta, Makedonya’nın dağ köylerinden birinde yaşlı bir amcamız, bir asır sonra ilk defa gördüğü bayrağımızı taşıyan TİKA görevlisine, ‘Niçin bu kadar geç kaldınız?’ diye sitem etmiştir. Evet, bu ülkenin ve bu milletin yolunu gözleyen çok insan var.

İşte hemen yanı başımızda Suriye’deki Türkmen kardeşlerimizin, Arap kardeşlerimizin, Kürt kardeşlerimizin feryatlarına her gün hep birlikte şahit oluyoruz. Bunlara sessiz kalabilir miyiz? Gidin Fergana Vadisi’ne, Afganistan’a, Pakistan’a; belki bin yılı bulan araya rağmen oralardaki kardeşlerimizin hissiyatlarının da hiç değişmediğini görürsünüz. Bu durum bize her alanda öncü olma, önder olma, mazlumlara ve mağdurlara el uzatacak güce, imkana, dirayete sahip olma sorumluluğunu yüklüyor. Diğer tüm alanlar gibi bilim alanındaki çalışmalarda da bu anlayışla yaklaşımımızı sürdürmek zorundayız.

Gerçek anlamda bağımsız olmanın, özgür olmanın, istiklaline ve istikbaline sahip çıkmanın yolu, tüm bu alanlarda mümkün olan en ileri seviyeye ulaşmaktan geçiyor. Aksi takdirde, bugüne kadar sayısız defa tecrübe ettiğimiz üzere, en fazla ihtiyacımız olduğu anda sizin için en hayati noktada kapıların yüzünüze kapanması tehlikesiyle karşı karşıyasınız demektir. Şayet bugün biz kendi uydularımıza, kendi yazılımlarımıza, kendi teknolojimize sahip olmasaydık, inanın bana yaşadığımız şu hassas dönemde adım atamazdık, nefes alamazdık. Bunun için ben bilime, teknolojiye, araştırma-geliştirmeye dayalı tüm alanları fevkalade önemli görüyorum.

Geldiğimiz yer önemli olabilir, ama asla yeterli değildir, daha fazlasına ihtiyacımız var. Kamu kurumlarıyla, üniversitesiyle, özel sektörüyle el birliği, işbirliği, dayanışma içinde tempomuzu sürekli artırarak hedeflerimize doğru ilerlemeliyiz. 2023 hedefleri bizim için nihai nokta değil, sadece bir ara duraktır, bir ara istasyondur. Şimdiden 2023 sonrasını da düşünmeye, tartışmaya, planlamaya başlamalıyız.

Türkiye niçin fen ve mühendislik bilimlerinde dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri olmasın? Türkiye niçin sağlık ve yaşam bilimlerinde tüm insanlığa en ileri hizmetleri sunan ülkelerin başında gelmesin? Türkiye niçin sosyal ve beşeri bilimlerde dünyanın en başarılı bilim insanlarına ev sahipliği yapmasın? 2053 vizyonumuzu, 2071 vizyonumuzu işte bu çerçevede şimdiden konuşmaya, tasarlamaya başlamalıyız.

Belki biz onu görmeyeceğiz, o günleri yaşamayacağız, ama bizim evlatlarımız veya torunlarımız o günü inşallah yaşayacaklardır, o günlerin temelini atacaklardır, onun için evlatlarımızın onların bizim üzerimizde hakları var diye düşünüyorum, böyle inanıyorum. İnşallah bir gün bunların hepsini de başaracağımıza inanıyorum. Benim buna imanım var, benim buna inancım var, Yeter ki birliğimizi, beraberliğimiz, kardeşliğimizi koruyup güçlendirelim. Diğer engelleri aşmak inanın bana bizim için çok daha kolay. İşte 13 yıl önce neredeydik, ama bugün neredeyiz.

2015 yılının 3’üncü çeyreğine ilişkin büyüme rakamları açıklandı, Türkiye bu yılın 3’üncü çeyreğindeki yüzde 4’lük büyüme oranıyla ilk 9 ayda yüzde 3,4’lük bir ortalama büyüme düzeyine böylece ulaşmış oldu. Dikkat ediniz, 2015 yılındaki bu büyüme hızına gerçekleştirdiğimiz iki seçime, içeride de, dışarıda da yaşadığımız bunca badireye rağmen ulaştık. İçerideki ve dışarıdaki kriz çığırtkanlarına inat, istikrarlı bir şeklide büyümemizi sürdürüyoruz, evvel Allah sürdüreceğiz. İnşallah önümüzdeki yıllarda da hedeflerimizle uyumlu bir şekilde beklentilerin ötesinde büyüme oranlarına ulaşacağız, Allah yar ve yardımcımız olsun.

Bir kez daha TÜBA Akademi, GEBİP ve TEÇEP ödüllerini kazanan bilim insanlarımızı huzurlarınızda şahsım ve milletim adına tebrik ediyorum. Bilim insanlarımızdan daha fazla, daha büyük, daha iddialı çalışmalar gerçekleştirmelerini beklediğimi özellikle belirtmek istiyorum. Ve biz sizin hizmetkarınız olmaya hazırız, bunu da bilmenizi istiyorum.

Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, sağlıcakla kalın.