Hanımefendiler, beyefendiler;
Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyor, böyle anlamlı bir günde sizlerle birarada olmaktan büyük bir memnuniyet duyduğumu özellikle ifade etmek istiyorum. Ülkemizin dört bir tarafından gelerek Cumhurbaşkanlığı Külliyesini, milletin evini teşrifleriniz için her birinize gönülden teşekkür ediyorum.
Birleşmiş Milletler öncülüğünde bütün dünyada kabul gören 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nün ülkemizdeki ve tüm dünyadaki tüm engelli kardeşlerimiz için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Bugün aramızda başarılarıyla hepimizin göğsünü kabartan kardeşlerimiz var. Hayatın tüm alanlarında sporda, sanatta, edebiyatta, siyasette, eğitimde, sivil toplumda, iş dünyasında tüm zorluklara rağmen sizlerin sergilediği mücadele gerçekten takdire şayandır. Ülkemizdeki milyonlarca engelliyi temsilen burada bulunan her bir kardeşimin azim ve kararlılıklarıyla bizlere örnek olduğunu, ilham verdiğini özellikle belirtmek istiyorum. Sizler engelleri aşmanın bir inanç meselesi olduğunu, başarının anahtarının öncelikle kişinin buna inanması olduğunu her gün ispat ediyorsunuz.
Şüphesiz engelli kardeşlerimizin meselelerini, sıkıntılarını hatırlamak, başarılarının farkına varmak sadece bir günün sınırlarına hapsedilmeyecek kadar önemlidir. Bununla birlikte Dünya Engelliler Günü 1992’den bu yana engelli vatandaşlarımızın topluma kazandırılması, haklarının tam ve eşit şekilde sağlanması noktasında ciddi bir farkındalık oluşturuyor. Bugün vesilesiyle bir muhasebe, bir murakabe yapılarak gelinen nokta ile hedefler arasındaki mesafe net olarak görülebiliyor.
Ben ülkemizde 3 Aralık münasebetiyle düzenlenen etkinliklerin, oluşan hassasiyetin engelli kardeşlerimizin hayatlarını daha da kolaylaştıracak adımların atılmasına vesile olmasını diliyorum.
Değerli kardeşlerim;
Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 10’unu engelliler teşkil ediyor. Bizim araştırma verilerimize göre de ülkemiz nüfusunun yüzde 12,3’ünü engelli kardeşlerimiz oluşturuyor. Aileleriyle birlikte ele aldığınızda engellilik konusu 78 milyonluk nüfusumuzun yaklaşık 30 milyonunu çok yakından ilgilendiriyor. Hiçbir siyasetçinin, bürokratın, hiçbir ferdin, her üç kişiden birini ilgilendiren bir mesele karşısında kayıtsız kalması, gözünü kapatması mümkün değildir.
Onun için bu meselenin kamu ve özel sektör kuruluşlarımızın belediyelerimizin, sivil toplum örgütlerimizin, üniversitelerimizin, iş adamlarımızın ana önceliklerinden biri olması gerekiyor. Engellilerin toplum hayatımıza tam ve sorunsuz bir şekilde katılımı noktasında elbette kamunun inisiyatif alması, liderlik yapması şarttır.
Ancak bu meselenin çözümü için tüm toplum kesimlerinin adeta bir seferberlik ruhuyla hareket etmesi gerekiyor. Önce insan diyen, insanı eşrefi mahlûkat olarak, yani yaratılmışların en şereflisi olarak gören herkes engelli kardeşlerimizin sorunlarıyla hemhal olmak, yakından ilgilenmek durumundadır.
Bakınız değerli kardeşlerim;
Biz insana ve hayata “insan insanın kurdudur” gibi sorunlu ve hastalıklı nazarla asla yaklaşmayız. Tevarüs ettiğimiz miras, altta kalanın canının çıktığı, sadece güçlünün ayakta kaldığı, bir ezen ve ezilen düzeni değildir. Bu bakış açısıyla insana yaklaşanlar, ‘üstün ırk’, ‘makbul insan’, ‘arî ırkın saflaştırılması’ gibi tanımlamalarla yüzyıllarca sömürgeciliğin, köle ticaretinin, soykırımın, toplama kamplarının mimarı olmuşlardır.
Kimi zaman farklı etnik gruplar, kimi zaman farklı renge sahip olanlar, kimi zaman farklı bir dili konuşanlar, kimi zaman da engelliler insanlık dışı muamelelere tabi tutulmuşlardır. Son asırlarda yaşanan sorunların kaynağında insanı ve hayatı değersiz kılan işte bu sakat anlayış yatmaktadır.
İnsanı ruhundan ve fıtratından kopararak adeta bir metaa dönüştüren, sadece güçlünün hayat hakkını kutsayan bu yaklaşım bugün de maalesef varlığını devam ettiriyor. Hitler Almanya’sının, Stalin’in Rusya’sının işlediği soykırımlar, 1990’larda Bosna Hersek’te vuku bulan katliamlar, Filistinlilerin yıllardır maruz kaldığı baskılar, komşumuz Suriye’deki zulümler farklı ülke ve zamanlarda bunun en canlı örneğini teşkil ediyor.
380 bin vatandaşını kimyasal ve konvansiyonel silahlarla katleden, 12 milyonunu yerini-yurdunu terk etmeye zorlayan bir rejimin insanlıkla ilgisi olabilir mi? Böyle bir rejime koşulsuz destek veren, katliamlarına göz yuman, onu ayakta tutmak için her türlü çirkefliği yapanlar insan hayatına değer veriyor olabilir mi? DAEŞ ile mücadele kılıfı altında çocukları, sivilleri, kadınları ekmek kuyruğundaki masumları öldürenler için insanın bir anlamı olduğunu zannediyor musunuz? Ülkemizde olduğu gibi sırf iktidara husumetlerinden dolayı cinayet şebekelerinin katliamlarına sessiz kalanların, PKK terör örgütüne sütre olanların insani bir tarafı olabilir mi? Bunları yapanlar bu tür gayri insani eylemleri meşru ve makbul görenler, ancak insan müsveddeleridir.
Evet kardeşlerim, hiçbir kutsalı, değeri, ilkesi olmayanlar belki bunu yapabilir, ancak bir Müslüman asla böyle bir şeyi yapamaz. Biz insana varlığımızı tehdit eden bir kurt olarak değil, kendisinde sükûnete erdiğimiz, şifa bulduğumuz, insanlığımızı tamamladığımız, bizi tamamlayan, tekemmül ettiren ‘can’lar olarak bakarız. Benim her fırsatta ifade ettiğim Şeyh Edebali’nin, ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözü, bizim devlet geleneğimizin kilit taşıdır. İnsanın olmadığı yerde devletin de bir anlamı yoktur. Biz can almayı değil cana vermeye, katkı sağlamayı düstur edinen, sadece insanları değil toprağı, gökyüzünü, ağaçları, denizleri, hasılı dünyadaki tüm varlıkları Allah’ın bir lütfu olarak gören bir medeniyetin mensuplarıyız.
Biz diğer özelliklerine, engeline bakmadan yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek, ona saygı duymak, hürmet göstermek mecburiyetindeyiz. Bütün insanları, bütün insanlığı kucaklamayan, insanlığa aynı gözle bakmayan hiçbir anlayış insani ve vicdani olamaz. Evet, insan için olmayan, insanı merkeze almayan hiçbir politika, hiçbir strateji dünyaya refah, huzur ve adalet getirmez. Zenginin yoksulu, beyazın siyahı, uzunun kısayı, sağlıklının hastayı horladığı, dışladığı, ötelediği bir ortamda ne eşitlik, ne de adalet tesis edilebilir.
Değerli kardeşlerim;
Türkiye, son 13 yılda nasıl ekonomide, siyasette, altyapı yatırımlarında, dış politikada sessiz bir devrim gerçekleştirmişse, engelli vatandaşlarımızın sorunları konusunda da çok büyük bir dönüşüme imza atmıştır. Türkiye’nin son 13 yılına damgasını vuran reformcu ruhu en somut şekilde engellilerle ilgili yapılan düzenlemelerde görebilirsiniz.
Biz engelli vatandaşlarımıza yönelik sosyal politikalarımızı yardım eksenli değil hak eksenli bir anlayışla şekillendirdik. Bu sürecin en büyük hâsılası ise, ülkemizde engelli vatandaşlarımıza yönelik bakış açısının, zihniyetin kökten değişmesidir. Yapılan çalışmaları bir lütuf olarak değil uzun süredir eksikliği hissedilen hakların sahiplerine teslim edilmesi olarak değerlendiriyoruz. Benim engelli kardeşlerim kader mahkûmu veya kader mağduru değildir. Benim engelli vatandaşlarım da aynen benim gibi insandır, onların da bu hayata katacakları çok şeyler var, bunu başarmamız gerekiyor.
Özellikle 2005 yılında çıkardığımız Engelliler Kanunu bu alanda çığır açan tarihi nitelikte bir düzenleme oldu. Bu kanunla eğitim hizmetlerinden bakım hizmetlerine, istihdamdan ayrımcılığın önlenmesine kadar engellilerimizi ilgilendiren pek çok konuda kendilerine haklarını teslim ettik.
2010 yılında Anayasada yapılan değişiklikle engellilere pozitif ayrımcılığı anayasal güvence altına aldık. 2013 yılında yapılan bir başka düzenlemeyle de ‘sakat’, ‘çürük’ gibi bu tür incitici, ötekileştirici, tahkir edici ibareleri tamamen kaldırarak daha objektif olan özür ifadesinden engelli kavramına geçtik.
Uzun yıllar kendine bakamayacak derecede ağır engelli bulunan vatandaşlarımız adeta mahkûm gibi yaşıyor, duvarların arkasına saklanıyordu. 2007 yılında başlattığımız evde bakım aylığı uygulamasıyla engelli kardeşlerimiz kendi yakınlarının yanında bakım hizmetini rahatça almaya başladı. Kasım 2015 tarihi itibariyle 467.600 engelli vatandaşımız evde bakım hizmetinden yararlanıyor. Bu kapsamda 2015 yılı içerisinde engelli vatandaşımız için 4.296.455.000 lira evde bakım aylığı ödendi. Bakım ve rehabilitasyon merkezlerimizde de 2002 yılında 2647 engelli kurum bakımı için sıra beklerken, şu anda bakım için sıra bekleyen engellimiz kalmadı.
Hâlihazırda 6884 engelliye resmi bakım merkezlerimizde 10839 engelliye de özel bakım merkezlerinde bakım hizmeti veriliyor. Ailesi yanında bakımı mümkün olmayan engellilerimiz ise ‘Umut Evleri’nde yaşamlarını sürdürüyorlar. Kasım 2015 itibariyle 106 Umut Evi’nde 586 engellimize hizmet sunuluyor. İnşallah bu hizmet gün geçtikçe yurt çapında daha da yaygınlaştırılacak. Tüm bu hizmetlerle artık ailelerin, ‘Biz öldükten sonra engellimize kim bakacak?’ endişesi büyük oranda ortadan kalkmış oldu.
Engellilerimizin çevreleriyle sağlıklı ilişkiler kurarak toplumsal hayata tam katılmalarının sağlanması yönünde önemli düzenlemeler yaptık. 2014 yılı itibariyle engelli ve yaşlı vatandaşlara yönelik şehir içi toplu ulaşım ücretsiz seyahat uygulaması tüm Türkiye’de hayata geçti. Ayrıca, engelli bireyler ve ağır engelli bireylerin refakatçilerine şehirlerarası demiryolları ve denizyolları hizmetlerinden ücretsiz, yaşlı vatandaşlara ise yüzde 50 indirimli yararlanma hakkı getirildi. Engelli vatandaşlarımızın istihdam oranlarını artırmak, onları kimseye muhtaç olmadan kendi ayakları üzerinde duracak şartları temin için çalışmalarımız devam ediyor.
2012 yılında dünyada bir ilke imza atılarak engelliler için ayrı ve merkezi bir sınav uygulaması getirildi. Böylece ilk engelli kamu personeli seçme sınavı gerçekleştirildi. Bu gayretler neticesinde 2002 yılında 5777 olan engelli memur sayısı –bakın burası çok önemli- 2015 yılında 40014’e yükseldi. Artık devlette hamdolsun 40 bini aşkın engelli kardeşim bizlerle hizmete devam ediyor. Yıl içinde kamu ve özel sektörde işçi olarak yerleştirilen engelli sayısı 2002 yılında 45621 iken, hamdolsun bu rakam bugün 95372’ye ulaştı.
Değerli kardeşlerim,
Toplumun çeperinde yer alan kimsesiz çocuklara, yaşlılara, evsizlere yönelik hizmetler gibi engelli vatandaşlarımız için yapılan çalışmalar da adanmışlık gerektiren misyon faaliyetleridir. Bu çalışmalar ancak halka hizmeti hakka hizmet gören, milletin derdiyle dertlenen ve bunun sancısını çekenlerin yapabilecekleri faaliyetlerdir. Yani bu çabalar her şeyden önce bir gönül, muhabbet, nasip işidir.
Maalesef bugün dünyanın birçok ülkesinde engellilerin dışlandığını, yok sayıldığını, ihmal edildiğini ve ikinci sınıf insan muamelesi gördüklerini üzülerek müşahede ediyoruz. Bize düşen, engelli kardeşlerimizi teşvik etmek, onlara müşfik davranmak, onların bizden biri olduğunu hissetmek ve hissettirmektir.
Engelli vatandaşlarımızın bizim gerçeğimiz, bizim bir parçamız olduğunu kavramak ve buna göre tavır geliştirmek zorundayız. Okullarımızı, şehirlerimizi, sokaklarımızı, eğitim materyallerini yeniden düzenleyerek, yeniden inşa ederek engelli kardeşlerimizin eğitiminin önündeki engelleri tek tek kaldırmaya çalışıyoruz. İnşallah vazgeçmeden, yılmadan, yorulmadan mücadelemizi sürdüreceğiz.
Fiziki engelin değil asıl kalplerdeki, zihinlerdeki engelin sorun olduğunu her fırsatta anlatacak, her fırsatta hatırlatacağız. Tek bir engelli kardeşimiz dahi kendisini dışlanmış hissederse, kendisini çaresiz hissederse, bunun vebali tüm insanlığın üzerindedir. Bu konuda inanın herkes sorumluluk sahibidir. Türkiye’deki bütün ailelerimizi engellileriyle birlikte yaşamın her alanında aktif olarak hayatını sürdüren bir konuma getirmeden hiçbirimize durmak, dinlenmek yok. İnşallah nasıl Başbakanken engelli kardeşlerimizin dertleriyle birebir ilgilenmişsek, Cumhurbaşkanlığımız süresince de sizleri yalnız bırakmayacak, sizlere dair projeleri himaye etmeye devam edeceğiz.
Ben bu düşüncelerle sözlerime son verirken sizlerle birlikte olmaktan duyduğum mutluluğu tekrar ifade etmek istiyorum. Tabii bu siyasette yola çıktığımız, özellikle 2002 Başbakan olduğum 15 Mart 2003’te benimle beraber bu yolda olan Lokman Ayva kardeşimi burada anmadan geçemeyeceğim. Zira engellilerle ilgili attığımız her adımda onun da katkıları oldu. Engelli kardeşlerimizin özellikle gerek sorunları, gerek çözüm yollarıyla ilgili devamlı çalışmalar yaptılar, bu çalışmaları bizlerle paylaştılar ve bunları da Parlamento’dan o zamanlar hep geçirdik. Ve bundan sonraki süreçte de yine tabii bir STK olarak çalışmalarını sürdürüyorlar. İnanıyorum ki Hükümete gerekli destekleri vereceklerdir. Hatta Cumhurbaşkanı olarak şahsım da bu destekleri alırsam ben bunlardan ayrıca mutlu olurum.
Engelli kardeşlerimizin her alanda sergiledikleri başarıların önümüzdeki dönemde artarak devam etmesini diliyorum. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla milletçe engellilik konusu karşısında daha sorumlu, bilinçli ve duyarlı davranmak zorunda olduğumuzun altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Engelliler Gününün ülkemizdeki ve tüm dünyadaki engelliler için hayırlara vesile olmasını diliyor, sizlere saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.