Sayın Genel Sekreter,
Saygıdeğer bakanlar,
Kıymetli misafirler, aziz kardeşlerim;
Sizleri en kalbi muhabbetlerimle selamlıyorum; esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Türkiye’ye ve İstanbul’a bir kez daha hoş geldiniz diyorum.
Başarılı bir şekilde geçtiğine inandığım İslam İşbirliği Teşkilatı 5. Sağlık Bakanları Toplantısının ümmet ve insanlık için hayırlara vesile olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Değerli kardeşlerim,
İslam ülkeleri arasındaki en kapsamlı ve etkin işbirliği müessesi olan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın sorumlulukları her geçen gün artıyor. Dünyada giderek derinleşen terörizm ve mülteci sorunlarının merkezinde Müslüman toplumlar ve İslam dünyası yer alıyor. Diğer ülkelerde terörizme ve mülteci krizinin yol açtığı sorunlara karşı artan tepkiler, topyekun İslam dünyasına, tüm Müslümanlara yönelmeye başladı. Suriye başta olmak üzere bölgemizde yaşanan insani dramlar devam ederken, şimdi bir de Müslümanlara yönelik nefret saldırılarının, ırkçı tutumların yükselişiyle karşı karşıyayız.
Geçtiğimiz pazar ve pazartesi günü Antalya’da yapılan G-20 Liderler Zirvesi’nde bu konuyu ayrıntılı olarak ele alma imkanı bulduk. Zirvede temsil edilen nüfusu Müslüman ülkelerin liderleri olarak aşırıcılığa, radikal akımlara karşı ortak mücadele verme konusunda görüş birliği içinde olduğumuzu gördük.
İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde temsil edilen tüm ülkelere bu noktada çok önemli görevler düşüyor. Müslümanlar olarak sorumluluğumuz çok büyük. İslam adını kullanarak Müslümanlara en büyük zararı veren DAEŞ, El Kaide, Boko Haram gibi örgütler karşısında hep birlikte bir defa el ele vererek net ve ilkeli bir tutum ortaya koymalıyız. ‘İslam, Müslüman, cihat, mücahit, şeriat’ gibi kavramları bu teröristlerin istismar aracı olmaktan kurtarmalıyız. Bu örgütler ve bu kavramlar üzerinden Müslümanların kanlarını döken, onurlarını kıran, geleceklerini karartan güçlerin oyununu hep birlikte bozmalıyız.
Dünyadaki 1.7 milyar Müslümanın izzetini bir avuç teröristin insafına terk edemeyiz, terk etmemeliyiz. Bu aziz dinin sahibi ve koruyucusu elbette Yüce Allah’tır, ama biz Müslümanların da en azından kendi haysiyetimize, kendi istiklalimize, kendi istikbalimize daha sıkı şekilde sahip çıkma sorumluluğumuz vardır.
Kendi coğrafyamızda ortaya çıkan ve bir proje ürünü olduğu her halinden belli olan bu örgütlerin önünü eğer biz kesmezsek, işte neler olduğunu hep birlikte görüyoruz. Birileri hemen uçaklarıyla, füzeleriyle, tanklarıyla, toplarıyla, gerektiğinde askerleriyle gelip bu işe soyunuyor. Aramızdaki ihtilafları biz kendimiz çözmediğimizde birileri hemen el atıp bunları çok daha derinleştiriyor, çok daha yaygınlaştırıyor.
Özellikle mezhep sorunu İslam dünyasının yumuşak karnı olmayı sürdürüyor. Bu mesele kimi yerlerde etnik ayrımlarla, kimi yerde ihtiraslı yöneticiler vasıtasıyla tahkim ediliyor, kanatılıyor. Bugün bölgemiz herkesin birbiriyle çatışmalı, kavgalı olduğu, oluk oluk Müslüman kanının döküldüğü bir yer haline geldi. Uzak coğrafyalarda zulme uğrayan, katledilen Müslümanlara yardım etmek için seferber edilmesi gereken imkan ve enerji iç çekişmelerde, iç çatışmalarda heba ediliyor. Artık bu gidişe hep birlikte dur demeliyiz.
Kardeşlerim,
Peygamberimiz merhamet Peygamberidir, barışın timsalidir. Merhamet dini olan, sevgi dini olan, vicdan dini, dayanışma dini, ilim dini olan İslam’ın terörle, zulümle, ölümle, cehaletle birlikte anılmasının önüne geçmek hepimizin boynunun borcudur. Evet, şimdi mücadele zamanıdır, teröre, zulme, cehalete, adaletsizliğe, kine, öfkeye, israfa, aşırıcılığa, dinimizin yasakladığı her türlü kötülüğe, her türlü yanlışa karşı mücadele zamanıdır.
Eğer bu mücadeleyi hemen vermeye başlamazsak yarın hepimiz için daha karanlık olacaktır. Gündüzü geceye çeviren de, geceyi gündüze döndüren de Allah’tır. Mücadelemizde başarılı olabilmek için sadece Rabbimize güvenmemiz, onun ipine sımsıkı sarılmamız, onun emrettiği şekilde dosdoğru olmamız kafidir.
Müslümanlar olarak birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi tesis ettiğimizde, inanın bu kardeşinize üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir meselemiz yoktur.
Bakınız burada 43 İslam ülkesinin bakan, bakan yardımcısı, müsteşar düzeyinde kıymetli temsilcisi bulunuyor. Her birimiz bu meseleyi kendi ülkelerimizde kendi hükümetlerimiz nezdinde gündeme getirdiğimizde, mutlaka bir farkındalığın oluşmasına katkı sağlarız. Aynı anlayışı her platformda ortaya koyduğumuzda kısa sürede çok muazzam bir sinerjinin ortaya çıkacağına inanıyorum.
Bu birliğe, beraberliğe, kardeşliğe, uyanışa gerçekten çok ihtiyacımız var. Rabbimiz Kur'an-ı Hakim’inde ne buyuruyor? Hep bunu okuruz; ‘Esteizübillah bismillah, innemel mü'minune ihvetun..’ ‘Ancak inanlar kardeştir.’ Peki, kardeşliğimizin gereğini yerine getiriyor muyuz; burada soru işareti, maalesef. İnşallah o günlerin çok yakın olduğunu ümit ediyorum.
Değerli misafirler,
‘Daha sağlıklı ümmet için köprüler kurmak’ mesajıyla düzenlenen bu toplantının İslam dünyasının ciddi sorunlarından biri olan sağlık alanında önemli kararlar alınmasına vesile olmasını diliyorum. İslam dünyasının 2023 yılına kadar olan sağlık stratejik eylem programı çerçevesindeki faaliyetlerin bu konferansta karara bağlanacak olmasını da önemsiyorum. 14 Kasım’dan beri yapılan toplantıların ve bu konferans kapsamında düzenlenen fuar, ziyaret gibi etkinliklerin ülkemizin sağlık alanında geldiği yeri sizlere göstermeye yardımcı olduğunu umuyorum.
Son 12-13 yıl içerisinde gerçekten sağlıkta çok ciddi adımlar attık, ciddi sıçramalar gerçekleştirdik. Devlet yönetimindeki temel ilkemiz olan ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ anlayışının en somut tezahürlerini sağlık alanında görmemiz mümkündür. Hem sistem, en altyapı, hem insan kaynağı, hem de hizmet kalitesi bakımından sağlık alanında kat ettiğimiz mesafe tam bir devrimdir.
Öyle ki, kendi vatandaşlarımız yanında her yıl yurt dışından gelen 400 bin kişiye de sağlık hizmeti verebilir hale geldik. İlaveten Suriye ve Irak’tan ülkemize gelen 2,5 milyon kardeşimizin sağlık hizmeti ihtiyaçlarını da yine aynı sistem içinde, hiçbir ciddi aksaklığa meydan vermeden karşılamayı başardık.
Bu vesileyle şu hususu üzüntüyle sizlerle paylaşmak istiyorum: Suriye’de istikrarsızlığın başladığı 2011 yılından bu yana yaklaşık 5 milyon insan ülke dışına gitmek zorunda kaldı. Bunların 2 milyon 200 bini Türkiye’ye geldi. Ülke dışına giden Suriyelilerin yaklaşık 1 milyonu Lübnan’da, 650 bini Ürdün’de, 250 bini Irak’ta hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Kalanı da çeşitli ülkelere dağılmış vaziyette. Suriye içinde yaşanan her çatışma, yeni göç dalgalarını da beraber getiriyor.
Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kuruluşlarla Batı ülkeleri bu göçmenlere yardım konusunda maalesef iyi bir imtihan vermedi, veremedi. Daha üzücü olanı ise, İslam dünyasının kendi içinde bu konuda güçlü bir dayanışma ortaya koyamamış olmasıdır.
Biz Türkiye olarak bugüne kadar mülteciler için ne harcadık? Sadece kamplarda kalanlar için harcadığımız para 8,5 milyar dolardır. 280 bin kişi kamplarda kalıyor. Toplamda 2 milyon 200 binin Suriyeli olarak, 300 bin Iraklı olmak üzere 2,5 milyon kişi. Peki diğerleri nerede yaşıyor? Türkiye’nin değişik vilayetlerine dağılmış vaziyette. Sadece şu İstanbul’da kalan mültecilerin sayısı ne biliyor musunuz? Yaklaşık 500 bin. Peki, bunlara kimler bakıyor? Sivil toplum kuruluşları, belediyeler…
Değerli kardeşlerim,
Soruyorum sizlere; burada meydana gelecek sosyolojik travmayı düşünebiliyor musunuz, burada meydana gelen psikolojik travmayı düşünebiliyor musunuz? Bütün bunlarla da mücadele edeceksiniz. Aynı sıkıntı Hatay’da, aynı sıkıntı Gaziantep’te, aynı sıkıntı Şanlıurfa’da, ülkemizin değişik vilayetlerinde, Mardin’de, her yerde bunlarla karşı karşıyayız.
Lübnan’da ve Ürdün’deki durum da çok farklı değil, onlar da aynı sıkıntıları yaşıyor. Biz bu meseleye insani, vicdani, ahlaki ve İslami bir vazife olarak bakıyor, çalışmalarımızı o şekilde yürütüyoruz. Ben halkıma şöyle sesleniyorum: ‘Gelenlerin hepsi muhacirdir, siz ise ensar olmaya devam edeceksiniz’ diyorum. Çünkü bu varil bombalarından kaçan Suriyeli muhacirlere bir ensar gerekiyordu, işte bu görev de hamdolsun bize düştü, biz de bunu yapıyoruz. Batı destek verse de vermese de, başkaları destek verse de vermese de biz bunu sonuna kadar yürütmeye devam edeceğiz. Ama gönül tüm İslam ülkelerinin bu konuda yanımızda görebilmeyi isterdi. Olanlar var mı? Var, onlara da şükranlarımı bildiriyorum.
Değerli kardeşlerim,
Vicdanımızı kaybettiğimizde, insanlığımızı, inancımızı, bizi biz yapan bütün değerleri de kaybederiz bunu bilmemiz lazım. Oysa bizim medeniyetimizde mazluma dini, milliyeti, kültürü sorulmadan el uzatılır. Mazlum sadece insan olması sıfatıyla her türlü yardıma layıktır. Bugün Suriye’de 5 milyonu ülke dışında, 7 milyonu ülke içinde 12 milyon mazlum var. Filistin’de, Kudüs’te her gün İsrail zulmüne maruz kalan milyonlarca mazlum kardeşimiz hayatlarını sürdürmeye çalışıyor. Afrika’da, Arakan’da baskıya, zulme, katliama maruz kalan milyonlarca kardeşimiz bulunuyor.
Hadi siyasi alanda, askeri güç konularında ciddi bir dengesizlik mevcut diyelim, peki bu mazlumlara insani yardım eli uzatılması konusunda ne manimiz var? Biz 2014 yılında 4,5 milyar dolarlık insani yardımla bu alanda dünyada üçüncü sırada yer alıyoruz. Halbuki, maddi imkanları bizden çok daha fazla olan İslam ülkeleri mevcut, bu ülkelerin dünyadaki diğer mazlumlarla birlikte Müslümanlara yardım konusunda çok daha faal olmalarını bekliyoruz. Batı ülkelerinde yapılan keyfe keder nitelikteki sosyal, kültürel, sportif harcamaların sadece bir bölümü mazlumlara yardım için aktarılsa, inanın bana sorun büyük ölçüde çözülür.
Bu konferansa üye 57 ülkenin 21’i en az gelişmiş ülke statüsündedir. Öyle ki, bunlar arasında kişi başına milli geliri hesaplanamayacak derecede düşük ülkeler de bulunuyor. Dolayısıyla, sağlık konusu bu çerçevede en çok ihtiyaç duyulan hizmetlerin başında geliyor.
Önümüzdeki yıl ilk defa düzenlenecek olan Dünya İnsani Yardım Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağız İstanbul’da. Bu zirvede gelecek ülkelerin önemli bir bölümü nüfusu Müslüman ülkelerden oluşuyor. Evet, sosyal adaletsizlik küresel bir sorun; ama biz Müslümanların en azından kendi içimizde bu sorunu asgari düzeye indirmemiz gerekirdi.
Kur’an-ı Kerim’de defalarca geçen infak tavsiyesini, yardımlaşma emrini hiç değilse kendi aramızda hayata geçirmeliyiz. Gerek ikili münasebetlerimizle, gerek İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere uluslararası kuruluşlarımız aracılığıyla bu konuda bir seferberlik başlatmalıyız. Bunu başardığımızda terörizm ve göç meselesinin çözümünde de önemli mesafe kat edeceğimize inanıyorum.
Kardeşlerim,
Terörizmin en önemli gerekçelerin bir tanesi fakirliktir, bunu böyle biliniz. Ve terörün arkasındaki güçler, dikkat edin fakiri seçiyorlar, yoksulu seçiyorlar, canlı bombayı onların içinden seçip alıyor ve onu o şekilde araziye gönderiyor.
Kardeşlerim,
Terörizm ve göç sorunu bataklıkta üreyen sinekler gibidir, öyle ise bu bataklığın kurutulması lazım. Bu bataklığın adı nedir biliyor musunuz? Sefalet bataklığıdır. Sefalet bataklığını yok ettiğinizde terörizmin en önemli insan kaynağını, aynı şekilde göçlerin başta gelen sebebini de ortadan kaldırmış olursunuz. Türkiye olarak bu yöndeki çalışmalarımızı her yıl artırarak sürdürmekte kararlıyız. İmkanı olan tüm İslam ülkelerini bu konuda işbirliği yapmaya, birlikte hareket etmeye davet ediyoruz.
Değerli kardeşlerim,
Bilindiği gibi İslam İşbirliği Teşkilatı İslam ülkelerinin gündemindeki pek çok meselenin çözümü için oluşturulmuş olan yapıların bir çatı kuruluşudur. Bunlardan biri de İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi İSEDAK’tır. Komitenin sekretaryası kurulduğu 1984 yılından beri Türkiye tarafından yürütülüyor, ancak komitenin icra yetkisi 1992 yılından 2012 yılına kadar İslam İşbirliği Teşkilatı’nın uhdesinde bulunuyordu.
İSEDAK, İslam ülkelerinin gelişmesi, kalkınması, ekonomik istikrarı konusunda çok önemli çalışmalar yapma potansiyeline sahip bir kuruluştur. Ancak, İSEDAK’ın uzun zamandır böyle bir performans gösteremediğini maalesef hep birlikte görüyoruz, biliyoruz. 2012 yılında kabul edilen İSEDAK’ın yeni statüsüyle sekretaryanın icra yetkileri 1992 öncesinde olduğu gibi yeniden İSEDAK Koordinasyon Ofisine verildi.
Bugün İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin küresel ticaret içindeki payı yüzde 11, Kendi aralarındaki ticaret oranı da yüzde 19’a yakın bir düzeyde bulunuyor. Her iki oranı da yukarıya doğru yükseltmek mecburiyetindeyiz. Hazırlıkları tamamlanan İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler arasında tercihli ticaret sistemi anlaşmasının uygulanmasına ilişkin adımları bir an önce atmalıyız. İslam İşbirliği Teşkilatı merkeziyle uyumlu bir şekilde İSEDAK’ı kendi alanında etkin ve sistematik çalışan bir yapı haline dönüştürmek istiyoruz.
Nitekim, 2013 yılından itibaren İSEDAK’ın faaliyetlerinde hem hacim, hem de çeşitlilik bakımından çok yüksek bir artış gözleniyor. İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan ve tüm üye ülkelerden bu konuda çok daha fazla destek bekliyoruz.
Malumunuz, 23-26 Kasım 2015’te İstanbul’da 31. İSEDAK toplantısını düzenleyeceğiz. İçinde bulunduğumuz bu kritik dönemde bu toplantıya büyük önem verdiğimizi özellikle belirtmek isterim. İnşallah gelecek yıl 14-15 Nisan tarihlerinde ev sahipliği yapacağımız 13. İslam Zirvesi’ne de bütün üye ülkelerin en üst düzeyde iştirak etmesini arzu ediyorum.
Bu düşüncelerle, İslam İşbirliği Teşkilatı 5. Sağlık Bakanları Konferansı’nın bir kez daha hayırlı olmasını diliyor, sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Allah’a emanet olunuz.