Sayın Cumhurbaşkanı,
Sayın başbakanlar,
Değerli Mersinliler,
Anamur’un saygıdeğer güzel insanları,
Kıymetli misafirler;
Sizleri en kalbi duygularımla, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Açılışını yaptığımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Su Temin Projesi’nin ülkemize ve Kuzey Kıbrıslı kardeşlerime hayırlı olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Projenin hayat geçmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Dün gece Kazakistan’daki Baykonur Fırlatma Üssü’nden TÜRKSAT 4B uydumuzu başarıyla uzaya gönderdik. Dün gökyüzünde büyük bir başarıya şahitlik etmiştik, bugün de Akdeniz’in altında benzer bir başarının şahitliğini yapmak üzere buradayız.
Kardeşlerim,
Bu millet karadan gemileri yürüttü, bu millet Boğaz’ın altında Marmaray’ı inşa etti, bu millet şimdi Anamur’dan Kuzey Kıbrıs’a yine denizin altından 107 kilometrelik hamdolsun su naklini gerçekleştiriyor. Bu millet önümüzdeki yıl Avrasya Tüneli’ni yine Boğaz’ın altına inşa ediyor. Kardeşlerim, bu millet bir olursa, iri olursa, beraber olursa, kardeşçe yürürse, hep birlikte Türkiye olursa aşamayacağı hiçbir engel yoktur.
Kardeşlerim, Kıbrıs’a su temin edecek Alaköprü Barajı’nı, hatırlayın, Başbakanlığım dönemimde yine burada atmıştık. Bu temel atma törenini o dönemin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu ve Başbakan Sayın Küçük’ün iştirakiyle burada gerçekleştirmiştik.
Alaköprü Barajı çok istisnai olarak katıldığım temel atma törenlerinden biridir. Bu barajın inşasını öngörülen tarihten de önce Mart 2014’te tamamladık. Aynı şekilde Kıbrıs tarafında inşa edilecek Geçitköy Barajı’nın temelini de 2012 yılında attık, öngörülen tarihte bitirdik. Dünyada ilk kez uygulanan bir mühendislik çalışmasıyla deniz altında askılı sistemle inşa ettiğimiz deniz geçişi boru hattını da geçtiğimiz Ağustos ayında tamamladık. Böylece Alaköprü Barajı’ndan alınacak yıllık 75 milyon metreküp suyu, 24 kilometresi Türkiye tarafında, 80 kilometresi denizde ve 3 kilometresi de Kuzey Kıbrıs tarafında olmak üzere toplam 107 kilometrelik bir boru hattıyla Geçitköy’e aktarmış bulunuyoruz. Halen ciddi bir su sıkıntısı içinde olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’mizin şu anda 50 yıllık içme suyu ve tarımsal sulama ihtiyacını bu projeyle karşılıyoruz.
Barajları, boru hattı, içme suyu arıtma tesisi ve dağıtım hatlarıyla değerli kardeşlerim, 1 milyar 600 milyon liraya mal olan bu proje, bir hayalin gerçekleşmesini ifade ediyor. Bugüne kadar hayalden gerçeğe dönüştürdüğümüz pek çok projenin yanına Kuzey Kıbrıs’a denizin altından geçen borularla su götürülmesini böylece gerçekleştirmiş oluyoruz. Şimdi bir şey söyleyeceğim, işte gerçek millilik budur, gerçek milliyetçilik budur, gerçek yerlilik budur; bunun bilinmesi lazım. Lafla olmuyor bu iş, uygulamayla oluyor.
Bu projeyle ilgili ilk talep İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımız döneminde -az önce Veysel Bey de söyledi- Adalar’a benzer bir şekilde su götürmemiz üzerine bize gelmişti. 1996 yılında o dönemde İSKİ Genel Müdürümüz olan Veysel Bey bütün gayretiyle denizin altından boru döşeyerek adalara su götürmüş, İstanbul’un tamamı gibi orada da su noktasında sıkıntı hat safhadaydı, onu gidermiş olduk. Bunun üzerine, dönemin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanı, ‘Biz de adayız, bize de su getirir misiniz?’ diye sormuştu. Ben de kendisine demiştim ki, ‘Zamanı geldiğinde elbette yaparız.’ Verdiğimiz bu sözün gereğini yerine getirmek için Başbakanlığımız döneminde başlattığımız çalışmaları işte bugün sonuca hamdolsun ulaştırıyoruz.
Şimdi gerçi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’nın yanında bunu söylemek bana düşmez ama bir güzel Kıbrıs türküsünde ne diyor? ‘Portakal atışalım / Beraber kapışalım / Sen oradan gel, ben buradan / Kıbrıs’ta buluşalım.’ Evet, biz de Türkiye’den suyu aldık getirdik, Kıbrıs’la buluşturduk. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti artık yarım asır boyunca içme suyu ve tarımsal sulama suyu sıkıntısı çekmeyecek.
Bu vesileyle, projeyi başından sonuna kadar takip eden Orman ve Su İşleri Bakanımız Veysel Bey’e özellikle teşekkür ediyorum. Ekibine ve bu ekibin içindeki Hasan Bey’e, Zuhuri Sarıkaya’ya huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Başbakanımıza ve ekibine ayrıca teşekkür ediyorum.
Değerli kardeşlerim,
Ülkemizde geçtiğimiz 13 yılda 2559 enerji, sulama, içme suyu ve taşkın koruma amaçlı tesis inşa edilerek milletimizin hizmetine sunuldu. Bu tesislerden 18’i büyük hidroelektrik santralı olmak üzere, 279’u baraj, 259’u gölet, 326’sı sulama tesisi, 85’i içme ve kullanma suyu, diğeri taşkın koruma. Ülkemizde sulanabilir arazi toplamı nedir biliyor musunuz? 85 milyon dekar. Bunun 32 milyon dekarı 2002 yılına kadar sulamaya açılmıştı, yani 79 senede, biz ise geçtiğimiz 13 yılda sulanabilir arazi miktarını 61 milyon dekara yükselttik, halen devam eden projelerle 2019 yılına kadar bu rakam 71 milyon dekarın üzerine çıkacak.
Kardeşlerim,
Ülkemizde 1954 yılından, yani benim doğumumdan 2011 yılına kadar geçen 57 yılda 461 gölet inşa edilmişti. Biz bin günde bin adet gölet ve sulama tesisi inşa ederek 1,7 milyon dekar araziyi suya kavuşturduk. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Mersin, Erzurum, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin başta olmak üzere, şehirlerimizin içme suyu meselesini uzun vadeli olarak çözdük. Çünkü biz ‘su medeniyettir’ demiştik, biz yol medeniyettir demiştik, onun için, dikkat edin 79 senede bu ülkede 6100 kilometre bölünmüş yol varken, biz 12 senede buna 17 bin kilometre bölünmüş yol ilave ettik. Eğer medeni olmak istiyorsanız, modern bir ülke olmak istiyorsanız bunları yapmak zorundasınız. Suyu olmayan ülkenin medenilikten bahsetmesi mümkün mü? Ama biz, hatırlayın, İstanbul’a Büyükşehir Belediye Başkanı olduğumuz zaman sular akmıyordu, vatandaş yıkanacak, temizlenecek su bulamıyordu. 1 yılda o sorunu çözdük; nerelerden nerelere geldik.
Türkiye 2014 yılında ciddi bir kuraklık yaşadı hatırlayın, aldığımız tedbirler ve yaptığımız tesisler sayesinde bu kuraklığı kimseyi susuz bırakmadan atlatmayı başardık. İstanbul’da Melen projesi kapsamında 5,5 kilometrelik Boğaziçi Tüneli’yle Asya’yı ve Avrupa’yı yerin 135 metre altından birleştirdik. Bu projeyi inşallah önümüzdeki yıl tamamlıyor ve İstanbul’un uzun yıllar boyunca ihtiyaç duyacağı içme suyunu garanti altına almış oluyoruz, böyle bir sıkıntı olmayacak.
Ankara için de benzer bir projemiz var, uzunluğu 32 kilometreyi bulan, 4,5 metre çapındaki Türkiye’nin en uzun tüneliyle Gerede’den Çamlıdere’ye 226 milyon metreküp su aktarıyoruz.
Hidroelektrik enerji üretiminde de tarihi bir başarıya imza attık. Geçtiğimiz 13 yılda hayata geçirdiğimiz projelerle hidroelektrik enerji üretimimizi yılda 26 milyar kilovat saatten 88 milyar kilovat saate yükselttik. 2019 yılına kadar 40 milyar kilovat saatlik daha elektrik enerji potansiyelimizi devreye alacağız. Yani enerjiyi ne yapıyoruz? Çeşitlendiriyoruz. Sadece doğalgaz çevrim santrallerinden değil, bunun yanında güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, hidroelektrik santralleri devreye alıyoruz. Bunlar yatırım maliyetleri yüksek, ama işletmesi çok daha ‘feasible’ (uygulanabilir) olan yatırımlar.
Muratlı gibi, Deriner gibi, Ermenek gibi, Çine gibi, Dalaman Akköprü gibi her biri kendi alanında dev eserler olan barajları tamamlayıp hizmete aldık. GAP’ı 2019 yılına kadar tamamlamak için süratle çalışıyoruz. 2008 yılında ilan ettiğimiz GAP eylem planıyla ödenekleri 7 kat arttırarak bölgede sulanan arazi miktarını yüzde 19’dan yüzde 42’ye yükselttik. İnşallah GAP’ı dünyadaki en büyük gıda üretimi ve ihracat merkezlerinden biri haline getiriyoruz.
Konya Ovası Projesi de en az GAP kadar önem verdiğimiz bir diğer önemli proje. Akdeniz’e akan suları Konya Ovası’na yönlendirerek 8,5 milyon dekar araziyi sulamaya başladık, 2019 yılına kadar bu rakamı 11 milyon dekara yükseltmeyi hedefliyoruz. Doğu Anadolu Projesi kapsamında da 2019 yılına kadar 6 milyon dekara yakın araziyi sulamayı amaçlıyoruz.
Kardeşlerim,
Terörle, kimlik siyaseti yapmak suretiyle, soruyorum sizlere Allah için, bu yatırımlar yapılabilir mi? Sokak aralarına, caddelere belediyelerin iş makinelerini kullanmak suretiyle hendek açanlarla millete hizmet gider mi, soruyorum sizlere? İşte 1 Kasım bunun değerlendirileceği gündür, bunu hatırlatmak istiyorum. Onun için, görevimizin ne denli ağır olduğunu bilmemiz lazım, daha çok çalışmamız lazım, daha çok koşmamız lazım.
Kardeşlerim,
Trakya Gelişim Projesi’yle Ergene Nehri’nin temizlenmesi başta olmak üzere pek çok önemli çalışma hayata geçiriliyor. Akdeniz Gelişim Projesi de 37 milyar liralık bir yatırımla 3725 projenin hayata geçirilmesini içeriyor. Orta Anadolu’da, Ege’de, Marmara’da, Batı Karadeniz’de benzer projelerle ülkemizin imkanlarını milletimiz için faydaya dönüştürüyoruz. Türkiye tüm engellemelere rağmen her alanda olduğu gibi sulamada, ormancılıkta, tarımda da adım adım 2023 hedeflerine yürüyor.
Değerli kardeşlerim,
Türkiye’nin gerçek ihtiyacı işte burada olduğu gibi hizmet siyasetidir, eser siyasetidir. Unutmayın ‘Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri’; bunu böyle bileceğiz. Esere değer verelim, hiçbir eseri olmayana ne değeri vereceğiz?
Kardeşlerim,
Türkiye’yi hizmet siyasetinden uzaklaştırmaya yönelik her çaba, ülkemizin ve milletimizin geleceğini kasteden bir darbedir. Dikkat ediniz, Türkiye ne zaman büyüme, güçlenme, demokraside ve ekonomide sınıf atlama yoluna girmişse, önüne hemen birtakım engeller çıkartılmıştır. Kimi zaman terörle, kimi zaman darbelerle, kimi zaman sosyal çalkantılarla ülkemiz farklı gündemlere yönlendirilmiş, milli hedeflerinden uzaklaştırılmıştır. Kendi içimizde birlik, beraberlik, kardeşlik ikliminde kolaylıkla aşabileceğimiz kimi sorunlar birtakım güçler tarafından kaşınarak, kanatılarak derinleştirilmek istenmiştir, bu oyun defalarca oynandı, ülke olarak bu sebeple çok büyük bedeller ödedik.
Geçtiğimiz 13 yılda Türkiye’yi her alanda büyük reformlarla ileriye taşırken attığımız her adımda bu oyunun farklı versiyonlarıyla karşılattık. Siyasette, ekonomide, demokraside, dış politikada nice provokasyonlara, nice saldırılara, nice tezgahlara maruz kaldık. Rabbimin inayeti ve milletimizin desteğiyle hamdolsun hepsini de geride bıraktık. Bu süreçte istiklalimize ve istikbalimize kast edenlerin istismar ettikleri sorunları çözmek için çok önemli çalışmalar gerçekleştirdik. Ülkemizde bir yandan demokrasiyi güçlendirip, bir yandan refahı yükseltirken sosyal restorasyonu da ihmal etmedik.
Özellikle terör meselesini milletimizin gündeminden ebediyen çıkarmak için gerçekten samimi bir mücadele verdik. Bu süreçte her türlü riski göze alarak Cumhuriyet tarihinin en köklü reformlarını, demokratik hamleleri cesaretle hayata geçirdik. Elbette asırlık sorunları bir anda çözmek mümkün olmuyor. Son birkaç aydır yeniden yükselişe geçen terör olaylarının bizim güçlü ve müreffeh Türkiye hedefimizden vazgeçirmeye yönelik olduğunu biliyoruz. Bölgemizde yaşanan kaos ortamından güç alan terör örgütlerinin ülkemizi ve milletimizi hedef alan saldırılarının üstesinden gelecek güce sahibiz, bunu böyle biliniz. Nitekim güvenlik güçlerimiz terör örgütüne tarihinin en büyük darbelerini vuruyor, vurmaya devam edecek.
Bizi bu süreçte asıl üzen, demokrasinin vazgeçilmez kurumları olan siyasi partilerimizin ülkemizin terörle mücadelesi konusunda onlardan beklediğimiz birliği ve kararlılığı gösteremiyor oluşudur. Gördünüz işte, Ankara Garı önündeki saldırı sonrasında dahi siyasi partilerimiz bu birliği, bu kararlılığı tam olarak ortaya koyamadılar. Ne diyorlar; ‘Şu bakan istifa etsin, bu bakan istifa etsin.’ Bu ülkede Sivas olayları olduğu zaman iktidarda kim vardı? Kahramanmaraş olayları olduğu zaman iktidarda kimler vardı? Niye o zaman bu istifaları yapmadınız veya yaptırmadınız? Yani her bu tür olaylarda bakanların istifasını istemek ne demektir biliyor musunuz? Bu ülkeyi yönetilemez hale getirmektir.
Ve tam da terör örgütlerinin istediği şekilde onların diliyle devlete ve hükümete saldıran, hatta iftira atan siyasetçiler, Türkiye’nin terörle mücadelesi önündeki en büyük handikaplarıdır. Biz siyasi partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla, meslek örgütleriyle, medyasıyla karşılarına tek yürek, tek gövde olarak çıktığımızda, inanın bana o terör örgütleri değil bomba mantar tabancası dahi patlatamazlar.
Her bir vatandaşımız bu ülkenin resmi-sivil ayrımı gözetmeksizin her kurumu, kuruluşu, örgütü, organizasyonu devletinin bütünlüğünün, milletinin birliğinin yanında yer aldığını göstermek mecburiyetindedir. Ben, milletim bunu yapacaktır diyorum. Karşımızdaki sorun artık siyasi rekabetimizi, siyasi farklılıklarımızı bir kenara bırakarak ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ ilkeleri etrafında biraraya gelmemizi zorunlu kılıyor. Türkiye’nin doğrudan halkın oyuyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı sıfatıyla, ülkemizin ve milletimizin işte bu birliğinin, beraberliğinin, kararlılığının temsilcisi olarak çalışıyorum.
Buradan tüm siyasi partilerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza, milletimizin her bir ferdine samimi çağrıda bulunuyorum, gelen bu zor günlerinde ülkemize hep birlikte sahip çıkalım, terörün karşısına hep birlikte dikilelim, bölgemizde sahnelenen oyunu hep birlikte bozalım. Yarın çocuklarımızın karşısına başımız dik olarak çıkmak, bizden sonraki nesillere iyi bir miras bırakmak istiyorsak; bu birliği, beraberliği gerçekleştirmek mecburiyetindeyiz. Tarih herkesi işte böyle kritik dönemlerde söylediği sözlere, ortaya koyduğu tutuma göre kaydeder. Bugün milli ve yerli bir duruş sergileyemeyenler, yarın tarih ve sonraki nesiller önünde başının eğik kalacağını bilmelidir.
Acılar ve ölümler üzerinden kendilerine ikbal tesis etmeye çalışanlarla samimi olarak bunları engellemeye çalışanları milletimiz çok iyi görüyor ve hafızasına kaydediyor. Asker, polis, korucu, vatandaş olarak verdiğimiz her bir kayıp yüreğimizi kor gibi yakıyor. Bu vesileyle, terör olaylarında hayatını kaybeden tüm şehitlerimize ve vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Değerli kardeşlerim,
Bu vesileyle bir şeyi daha burada ifade etmek istiyorum. Ekranları başında bizi izleyen vatandaşlarıma da sesleniyorum: Terör mağdurlarıyla ilgili geçmişte çıkarmış olduğumuz bir yasal düzenleme var. Bakın, başlığın adı ‘Terör Mağdurları’dır. Mağdur olan şu kişi olabilir, bu kişi olabilir. Terör mağdurlarına yönelik 4 madde altında bazı yardımlar yapılıyor. Bunun şehitlerle bir alakası yok, şehitlerle ilgili yardım dizisi neredeyse 45 başlığı buluyor. Fakat bunu bile ne yazık ki bazı siyasiler istismar etmek suretiyle güya hükümeti yıpratmak istiyorlar. Ben milletçe bunu da bilmenizi istiyorum, çünkü Başbakanlığım döneminde biz bu yasayı çıkarmıştık. Terörle mücadelede terör mağduru olanlar yok mu? Bunlar farklı zihniyetlerde olabilir, ama terör mağduru oldukları için bunlara böyle bir yasal düzenleme yapmıştık. Ama o gün bunların hiçbirini konuşmayanlar, ki Meclisteydiler, şimdi bakın hemen ‘bunları da şehitler sınıfına soktular’ diyerek buradan böyle bir yıpratma kampanyası sürdürüyorlar.
Değerli kardeşlerim,
Samimi olalım, dürüst olalım. Bu noktada eğer bu samimiyet olmazsa samimiyetsizlik o insanları bir gün vurur. Ve bunları bilerek, vatandaşlarımıza bunları anlatarak bu yanlışları düzeltmek lazım. Terör örgütlerinin değil, ülkesinin ve milletinin yanında yer alan herkesle birlikte biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Hani şair diyor ya, ‘Sanma bu tekerlek kalır tümsekte.” Şairimizin dediği gibi, Türkiye bugünleri de geride bırakacaktır.
İşte bugün açılışını yaptığımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Su Temini Projesi’nin önemli bir parçası olan Alaköprü Barajı ve biraz sonra Kıbrıs’ta açılışını yapacağımız Geçitköy Barajı ve bu ikisi arasındaki 107 kilometrelik boru hattı bunun en somut ispatıdır. Türkiye büyümeye, gelişmeye, kalkınmaya devam ediyor, inşallah devam edecek. Bir kez daha bu büyük projenin ülkemiz ve Kuzey Kıbrıslı kardeşlerimiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Her zaman söylerdim hatırlayın: ‘Biz bu millete efendi olmaya değil, hizmetkar olmaya geldik.’ Diye; işte bu anlayışla yürüyoruz. Projenin hayata geçirilmesinde emeği geçenleri kutluyorum, sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, inşallah ben de aynen ‘su gibi aziz olun’ diyorum.
İnşallah bu birliğimiz, bu beraberliğimiz, bu kardeşliğimiz daim olsun diyorum. Biz birbirimizi Allah için seviyoruz, Allah için sevmeye devam edelim. Kalın sağlıcakla…