Polis Haftası Münasebetiyle 81 İlde Görev Yapan 400 Polis Memurunu Kabulde Yaptıkları Konuşma

10.04.2015

Emniyet Teşkilatımızın Değerli Mensupları,

Değerli Polislerimiz,

Değerli Kardeşlerim,

Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesine, milletin evine hoş geldiniz.

Sözlerimin hemen başında Emniyet Teşkilatımız bünyesinde görev yaparken bugüne kadar hayatlarını kaybetmiş tüm şehitlerimize, tüm polislerimize Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Şehitlerimizin ailelerine, sevenlerine, siz mesai arkadaşlarına Rabbim ecri cezil ve sabrı cemil ihsan eylesin diye, dua ediyorum.

Görevleri sırasında gazi olan tüm kardeşlerimizi şükranla anıyorum. Polis Teşkilatımızın 170. Kuruluş yıldönümünü tebrik ediyorum, kutluyorum. 10 Nisan Polis Günü’nün tüm polislerimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Milletimizin emniyetini, güvenliğini, huzurunu sağlamak için gece-gündüz çalışan, yaklaşık 270 bin polisimizin her birini ayrı ayrı tebrik ediyor, kendilerine şükranlarımı sunuyorum.

En yaşlı polislerimiz olan, 1928 doğumlu Ahmet Çakmak Beyefendi ve 1929 doğumlu Müfide Şeref Karahan Hanımefendi rahatsızlıkları sebebiyle gelemediler, Rabbim kendilerine şifalar versin.

Yine görevleri sırasında göstermiş oldukları üstün gayretle kamuoyunda takdir toplamış olan üç polis kardeşimiz de bugün bizlerle birlikte. Karaman’da su ve çamur dolu bir çukura düşen 8 yaşındaki çocuğu tereddüt etmeden oraya girerek kurtaran Alper Arıcan kardeşime; Karabük’te caddede yürüyen bayanları rahatsız eden bir şahsı linçten kurtararak adalete teslim eden Abdullah Kaplankıran kardeşime teşekkür ediyoruz. Zonguldak’ta Filyos Çayı’na atlayan genç kızı ayağının kırılması pahasına kurtaran Serkan Arslan kardeşime teşekkür ediyorum. Huzurlarınızda bir kez de bu makamda tekrar teşekkür ediyorum.

Yine Türkiye genelinde yapılan teşkilat mensupları arası atış şampiyonasında dereceye giren üç polis kardeşimiz de bugün bizlerle birlikte, onları da kutluyorum. Ayrıca, Toplum Destekli Polislik Ödülü’ne hak kazanan Samsun, Ankara ve İstanbul Emniyetinden temsilcilerimiz de aramızda bulunuyor, onları da tebrik ediyorum, şöyle bir görelim. Bakın hanım kardeşlerimiz de var, bu da bizim için ayrı bir gurur vesilesi tabii. Teşekkür ediyorum.

Değerli Kardeşlerim,

İnsanı diğer yaratılmışlardan farklı kılan nefsidir. Kabil’i ilk katil, Habil’i ilk maktul yapan da işte bu nefistir. İki kardeş, ama Kabil katil, Habil ise maktul olmuştu. Düşünebiliyor musunuz, kardeş, kardeşi öldürüyor ve bu ilk insanlığın suçudur. İlahi takdiri değiştiremeyeceğimize, insan nefsini öldüremeyeceğimize göre, suçla, suçluyla mücadele edecek, huzurun teminatı olacak bir mekanizmaya ihtiyacımız hep bulunacak demektir. Aslında veciz şekilde ifade edildiği gibi, ‘herkesin polisi kendi vicdanıdır.’ Vicdanların işlemez hale geldiği yerde sizler, yani polis devreye girer. Suçluyu tespit edip yakalayacak olan Emniyet Teşkilatı ile buna hak ettiği cezayı verecek olan Adliye Teşkilatı bu bakımdan daima önemli olmuştur.

Bizim tarihimizde de Yargan’dan Subaşı’na ve Ases’e kadar farklı isimlerle ifade edilen bugünkü Polis Teşkilatımızın fonksiyonuna sahip güvenlik teşkilatlarının hep bulunduğunu görürüz. 1845 yılında ilk defa polis adını alan bu teşkilat, 1937 yılında bugünkü yapısına ve işleyişine kavuştu. Cumhuriyet tarihimizde yaşadığımız buhranlı dönemlerin hepsinde de maruz kaldığı tüm tahribata rağmen milletimizin huzur ve güven kaynağı daima polisimiz olmuştur. Çünkü polis, bu milletin sadece öz evladı değil, aynı zamanda günlük hayatının da ayrılmaz bir parçasıdır. Hep milletin içinde olan polisimizin ne yapılırsa yapılsın, milletle arasındaki güçlü bağ kopartılamadı.

Polisin serüveni bir bakıma Türkiye’nin de serüvenidir. Türkiye üzerinde oynanan oyunların hedefindeki kurumlardan biri de, daima polisimiz oldu, Emniyet Teşkilatımız oldu. Her dönemde bir başka fitne ateşi yakılarak, polisler de kendi içlerinde bölünmeye, çekişmenin tarafı yapılmaya çalışıldı.

Değerli Kardeşlerim,

Bu teşkilat bir bütündür. Bu teşkilat bölündüğü anda millet bölünür, bu teşkilat bölündüğü anda devlet bölünür, bu teşkilat bölündüğü anda vatan -Allah göstermesin- elden gider; bu teşkilatın önemi bu denli ileridir. Aynı şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri’miz. Buradaki hassasiyetlerimiz çok çok önemlidir. İşte bunu bölmeye yönelik en son örnek paralel devlet yapılanmasıdır. Bu meşum örgütün her yerde olduğu gibi polis içinde de ne yazık ki, mensupları çıktı. Ama bu asla Emniyet Teşkilatımızın tamamının üzerine gölge düşürmek, tamamını itham altında bırakmak için bir bahane olarak kullanılamaz.

Biz bir defa kendi muhasebemizi kendimiz yapmak zorundayız. Kendi içimizde eğer bu muhasebeyi yapamazsak, Allah göstermesin geleceğimiz hiç de iyi olmaz. İşte onun için böyle bir anlayışın karşısına herkesten önce birlikte biz çıkmalıyız. Ülkesine ve milletine ihanet edecek kadar şuurunu kaybetmiş birtakım densizler yüzünden hiçbir polisimizin haksız yere rencide edilmesine asla razı olamam. Ama gel gör ki maalesef kurunun yanında, yaş da yanıyor. Çünkü öyle bir şüphe mekanizması meydana geliyor ki ister istemez bazı kararları almak durumunda kalıyorsunuz.

Düşünün ki bir Başbakan olarak şahsım, yanımda her şeyimi teslim ettiğim insan veya insanlar, kalkar da benim ofisimi dinlerse, benim ofisimde yaptığım görüşmeleri takip eder, izlerse, peki ben nasıl onlara güveneyim, nasıl onlarla beraber hareket edeyim? Ben sırtımı ona rastlayarak adımlarımı atıyorum. Ben onun yanında rahat konuşuyorum. Çünkü aynı aracın içerisinde önde o oturuyor, arkada ben, görüşmelerimi yapıyorum. Yeri geliyor devlet meselesini konuşuyorum, yeri geliyor ailevi meselelerimi yanımda eşim var onunla konuşuyorum, yani mahremimde. Böyle bir yerde eğer bizimle beraber olan Polis Teşkilatımızın mensubu birileri böyle bir maalesef yanlışı işliyorsa, işte bu bir güven noktasında bunalımı meydana getiriyor. Bunların da tabii ki tasfiyesini hep birlikte yapmak durumundayız. Yargıda, askeriyede, üniversitede, bürokraside, iş dünyasında bu çerçevede ne sorun yaşanmışsa, maalesef poliste de aynı sorun yaşanmıştır, o kadar.

Buradan tüm polis kardeşlerime sesleniyorum; müsterih olun, sizin arkanızda bir defa millet var, sizin arkanızda devlet var, bundan hiç endişeniz olmasın. Sizin arkanızda Hükümet var, sizin arkanızda Cumhurbaşkanı var, rahat olun. Hakka, hukuka, vicdana, ahlaka uygun şekilde görev yapan her polisimiz benim kardeşimdir, benim evladımdır, canımdan bir parçadır, bunu farklı bir yerde düşünemem.

Bakınız, Türkiye’de polislerin çalışma şartlarını ve özlük haklarını iyileştirme konusunda en büyük adımlar, benim Başbakanlığım döneminde atılmıştır. Bakın bütün şeylere, şu ana kadar gelmiş tablolara, bunu görürsünüz. Önümüzdeki dönemde bunların daha da ileriye götürüleceğine inanıyorum, Hükümetimizin bu konudaki kararlılığını da biliyorum.

Dikkat ediniz, yıllarca her fırsatta polise saldıran, polisi eleştiren, hakaret eden, polisi itham edenler 18-25 Aralık darbe girişiminde birdenbire polis sevdalısı kesildiler. Polisimize karşı düşüncelerinin değiştiği, insafa geldikleri filan yok ha, acaba buradan bir yol bulup polisleri kendi içlerinde bölebilir miyiz, millete karşı kışkırtabilir miyiz, bunun derdindeler. Düşünebiliyor musunuz? Polis elinde kalkanıyla ne yapıyor? Bu teröristlere karşı, güya özgürlük mücadelesi verenlere karşı, son ana kadar bir diren ortaya koyuyor. Ne silah kullanıyor, ne taş atıyor, ne herhangi bir şey kullanıyor. Havai fişek onda, sapan demir bilyelerle onda, bütün bunların yanında havai fişekler onda, TOMA’yı yakıyor, bütün polisin araçlarını yakıyor, bindikleri otobüsü yakıyor, bakıyorsunuz onları savunanlar, polise hakaret edenler, nasıl oluyor da polis sevdalısı oluyor, anlamakta ben zorlanıyorum.

Bu mücadeleyi eğer vatanseverlikleri varsa, milletçe vermek lazım. Kimin yanında yer alınacak burada? Hepimizin can güvenliğini emanet ettiğimiz polisimizin yanında yer alınması gerekir.

Hamdolsun hiçbir polis kardeşim bu tuzağa düşmedi. Nitekim İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde şehit edilen Savcımızın olayında hemen asıl yüzlerini gösterdiler bunlar. 8 saatlik o operasyon sürecinde daha birinci saatte de operasyon yapılabilirdi. Niye birinci saatte yapmadılar? Acaba hiçbir operasyona gerek kalmadan görüşmeler yoluyla Mehmet Selim kardeşimizi kurtarabilir miyiz? diye sabırla bu süreci işlettiler. Ama içeriden son anda gelen silah sesleriyle artık içeriye girerek o iki tane katilin de orada halledilmesi gereğini ortaya çıkardı.

Ben o operasyondaki kardeşlerimizin tamamını tebrik ediyorum, kutluyorum, onlar bu operasyonu başarıyla yerine getirdiler.

Her yerde olduğu gibi, Emniyet Teşkilatında da araya karışan çürükler ayıklandı, ayıklanıyor. Onun dışında her şey olması gerektiği gibi yürüyor ve yürüyecek. Polisimizle milletimizin arasına nifak sokmak isteyenlerin hevesi bu defa da kursaklarında kaldı. Şimdi iç güvenlik yasası çıkıyor, niye rahatsız oldular? Niye rahatsız oluyorlar? Bugün büyük ihtimalle imzalayacağım. Tek dertleri var, polis güvencede olmasın; bugüne kadar hep öyle hareket ettiler. Bu yasa polisi biraz daha güvence altına aldığı için, daha bu noktada ileriye ulaşabilmesi noktasında onları bu rahatsız etmeye başladı. Su yatağında akar. Burada da hakikat neyse biz onu yapmaya mecburuz.

Değerli Kardeşlerim;

Türkiye hem bulunduğu coğrafyanın, hem de milletimizin kadim tarihinden gelen sorumlulukları sebebiyle hiçbir zaman rahat bırakılmamış, hiçbir zaman da rahat bırakılmayacak bir ülkedir.

Bu ülke, bu millet, kıskanılan bir millettir. Şu anda bizim 12 sene içerisinde 230 milyar dolardan 820 milyar dolara milli gelirimizi çıkartmamız, birçok ülkenin Türkiye’ye bakışını değiştirmiştir. Tabii bütün bunlarla birlikte ülkenin kurumları da güçleniyor. Kurumların bu derece güçlenmesi birilerini rahatsız ediyor. Geçtiğimiz 200 yıldır bu coğrafyada yaşanan hiçbir şey kendi tabii mecrasının ürünü değildir.

Burada bin yıllık bir hesaplaşma söz konusudur. Önce Çanakkale, ardından Kurtuluş Savaşımız, son olarak da geçtiğimiz 12 yıl bu hesaplaşmanın milletimiz lehine kırılma noktalarıdır. Çanakkale’de askeri bakımdan tüm güçleriyle yüklenmelerine rağmen netice elde edemeyenler, Kurtuluş Savaşı sonunda bugünkü devletimizin kuruluşuna rıza göstermek mecburiyetinde kaldılar. Ama asıl niyetlerinden, asıl gayelerinden hiç vazgeçmediler. Her dönemde farklı yöntemlerle, farklı araçlarla Türkiye’yi kendi içine kapatma, medeniyet coğrafyasından, tarihi bağlarından koparma yönünde çaba gösterdiler. Uzun süre başarılı da oldular, buna rağmen akan su sonunda mecrasını buldu. Türkiye yeniden kendi yolunda ilerlemeye başladı. Türlü darbe teşebbüslerine, vesayet girişimlerine, sosyal çatışma provokasyonlarına, ekonomik kriz tehditlerine rağmen bu yolda ilerlemeye devam ettik, devam ediyoruz. Türkiye’nin geçtiğimiz 12 yılda üç kat büyümüş olması bunun en önemli göstergesidir.

Şimdi yeni bir yol ayrımına geldik; 1930’ların, 1940’ların şartlarında kurulan, 1960 ve 1980’de tahkim edilen sistem artık yama tutmaz hale geldi. Bu motor bu kasaya küçük geliyor, yetersiz geliyor artık, çekemiyor. Öyleyse ne yapmak lazım? Motoru güçlendirmek veya sıfırdan yenilemek lazım. Kimileri farkında olmayabilir. Hani Nasreddin Hoca damdan düşüyor, hemen doktor aramaya gidiyorlar. Nasreddin Hoca, ‘bana doktor değil, damdan düşen getirin’ diyor ya, mesele o. Ben damdan düştüm ve biliyorum, nerede ne tür aksamalar var bunları gayet iyi biliyorum. Yerel yönetimde de biliyorum, çünkü İstanbul gibi bir şehrin 4,5 yıl Belediye Başkanlığını yaptım, nerede aksama var gayet iyi biliyorum. 12 yıl Başbakanlığım, burada da merkezi yönetimin nerelerde nasıl aksamaları var, bunları da gayet iyi biliyorum. Onun için de attığımız adımlarda, normal belediyeleri büyükşehir belediyesi yapma kararını verirken birileri bize karşı çıktı, eğer orada biz dik durmamış olsaydık bugün 30 tane büyükşehir belediyemiz olmayacaktı. Ama bu büyükşehirlerin olması, artık bu ilçelerimizin, illerimizin gayet modern bir şekle dönüşmesi için yoğun bir çalışmayı getiriyor.

Türkiye 10 Ağustos 2014 tarihi itibariyle yeni bir dönemin kapılarını araladı, biz buna yeni Türkiye diyoruz. Her değişim gibi bu da sancılı olacak. Şunu unutmayın Sevgili Kardeşlerim; her kutlu doğum sancılı olur, bu bir vakadır. Karşı çıkanlar, direniş gösterenler olacak, ama beyhude. Bu nehir öyle kuvvetli akıyor ki, ona karşı yüzerek geriye gitmek mümkün olmadığı gibi yerinizde de kalamazsınız. Biz işte bu gücü, bu enerjiyi Türkiye’nin 2023 hedefleriyle birleştirip yeni bir gelecek -özellikle bunun inşası gerekiyor- itici gücü haline dönüştürmek istiyoruz.

Geçmişte bu enerji hep iç çekişmelere, iç çatışmalara yönlendirildi. Bu sebeple Türkiye çok büyük bedeller ödedi. Binlerce, onbinlerce evladını kimi zaman sağ-sol, kimi zaman bölücü terör görüntüsü altında toprağa verdi. Kalkınması, gelişmesi, büyümesi için ihtiyacı olan kaynağı adeta kül edip havaya savurdu. Bu oyunlar, bu tezgahlar bitmiş değil, bu ilanihaye devam edecek. Bugün de içeride ve dışarıda Türkiye’yi yeniden dizlerinin üstüne çökertmeye, başını eğdirmeye yönelik çabalar, kumpaslar devam ediyor, bunu da bilmenizi isterim. Ama artık bugünkü Türkiye, eski Türkiye değil. Darbe ve vesayet kıskacından kurtulan milletimiz, tüm bunları görüyor. Çözüm sürecine tüm tahriklere, tüm şımarıklıklara, tüm samimiyetsizlik emarelerine rağmen bunun için destek veriyor. Paralel devlet yapılanmasına karşı yürütülen mücadeleyi bunun için destekliyor. Ekonomik kriz tellallarına ve bu yöndeki manipülasyonlara bunun için dönüp bakmıyor. Siyasetteki kifayetsiz muhterislere bu sebeple yüz vermiyor. Yeni Türkiye’yi işte bunun için destekliyor, bunun için istiyor.

Eğer Türkiye 2023 vizyonunu kaybederse, inanın bana her bakımdan istikametini yitirir. Bu birikimin, bu emeğin, bu kazanımların heba olmasına rıza gösteremeyiz. Bunun için hep birlikte geleceğimize sahip çıkacağız. Tüm kurumlarımızla, tüm kesimlerimizle, tüm vatandaşlarımızla, tüm kardeşlerimizle birlik içinde, beraberlik içinde hedeflerimize doğru yürüyeceğiz.

İstiklal Marşı Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi: “Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın, kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.” Bu teslimiyet çok önemli.

Değerli Kardeşlerim,

Geçmişten elbette ders çıkartacağız, ama geçmişe de takılıp kalmayacağız. Yeni Türkiye’yi inşa ederken geçmişin tüm hastalıklarını, eksiklerini, kusurlarını geride bırakmak durumundayız. Dünkü Türkiye darbelerle, işkencelerle, failli meçhullerle, haksızlıklarla anılıyor olabilir. Dünkü Türkiye terörle vandallıkla, tedhişle, zorbalıkla yan yana ifade ediliyor olabilir. Yeni Türkiye’de bunlar olmayacak. Biz son 12 yılda bu doğrultuda çok önemli bir mesafe, zaten kat ettik. Önümüzdeki dönemde standartları daha da yükseltmek zorundayız.

Bu anlayışla diyoruz ki; yeni Türkiye demokrasinin, insan haklarının, hukukun esas olduğu bir Türkiye olacaktır. Yeni Türkiye huzurun, güvenin, adaletin, saygının, sevginin vücut bulduğu, kök saldığı bir Türkiye olacaktır. Bu konuda Emniyet Teşkilatımıza, polislerimize çok önemli görev düşüyor.

Biliyorsunuz Meclis’te görüşülen bu iç güvenlik paketi geçtiğimiz günlerde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Bu pakette yer alan düzenlemeler sayesinde Emniyet ve yargı kurumları artık ülkenin ve milletin huzuruna kastedenlerle daha etkili bir mücadele yapma imkanına sahip oldu. Bu düzenlemeleri Meclis’ten çıkarmamak için gece-gündüz canhıraş şekilde mücadele edenlerin, bu uğurda biraraya gelenlerin, memleketin hiçbir hayırlı meselesinde böyle bir gayretine şahit olmadık. Yalan yanlış ithamlarla, hatta hezeyana varan çarpıtmalarla bu paketi engellemek isteyenlerin ve onlara destek verenlerin gayesinin seçim arifesinde Türkiye’nin huzurunu kaçırmak olduğunu gayet iyi biliyoruz.

Her zaman olduğu gibi bu defa da başaramadılar. Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle, bugüne kadar gerçekten çok zor şartlarda mücadele veren, ama sabrını, vakarını, dirayetini hiçbir zaman kaybetmeyen polislerimiz inşallah artık daha rahat, özgüvenin daha yüksek olduğu bir çalışma imkânına kavuşacaktır. Çağlayan Adliyesinde yaşanan son terör eylemi bize bu konuda daha yapılması gereken çok şey olduğunu acı bir şekilde bir kez daha gösterdi.

Ben, 7 Haziran seçimlerinin hemen sonrasında başlayacağına inandığım yeni anayasa hazırlıkları kapsamında bu konuların da detaylı ve dikkatli şekilde ele alınacağına inanıyorum. Biz tüm dünyaya terörün bir insanlık suçu olduğu mesajını verirken, kendi içimizde bunun gereğini yerine getirmekten geri duramayız. Aksi takdirde kendi kendimizle çelişiriz, sözümüzün de değerini azaltırız. Çözüm sürecinin neticeye ulaşmasıyla zaman zaman yaşanan ve hepimizi derinden yaralayan görüntülerin de sona ereceğini ümit ediyorum. Çünkü mevcut durum hepimiz açısından sürdürülebilir bir hal olmaktan çıkmıştır. Seçimlerden sonra bu konuda da somut ilerlemeler bekliyorum.

Ekonomide ortaya çıkan kimi spekülatif, kimi konjonktürel gelişmelerin önümüzdeki dönemde lehimize bir gelişme çizgisine oturacağına inanıyorum. Bölgemizde bir süredir yaşanan ve bizi de yakından ilgilendiren hadiselerin aynı şekilde hakkaniyet içerisinde, hakkaniyete uygun bir anlayışla barış, huzur, refah ilkeleri çizgisine oturacağını ümit ediyorum.

Birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi sağlayıp güçlendirdiğimizde tüm bu sorunların üstesinden çok daha kolay geleceğimizi düşünüyorum.

Sevgili Kardeşlerim,

Burada bir şeyin altını özellikle çizerek ifade etmek istiyorum, o da şudur: Kul olarak, Allah’tan başka bizim hiçbir tapacak, hiçbir kulluk edecek merciimiz yoktur. Bize çalıştığımız şu devlet dairelerinde üstlerimizin tamamen hukuka uygun, yasalara uygun vermiş oldukları talimatlar yerine gelir, ama ona ters verilen talimatlar yerine gelmez-gelmemelidir. Yani sizlerin kurum içerisindeki amirlerinizin hukuka uygun verdikleri talimattır aslolan, bunun dışında ikinci bir merciin talimatı söz konusu olamaz. İşte gördünüz, kurumların içinde imamlar. Biz imamlarımızı camide biliyorduk, ama kurumların içerisinde de imamlar olduğunu ilk defa gördük, tespit ettik, duyduk, şemalarla beraber bunlar önümüze geldi. Olacak şey mi bunlar ya, ondan sonra da bu imamların nasıl tası-tarağı toplayıp Türkiye’den kaçmaya başladıklarını da gördük.

İşte sizler bu işin öncülerisiniz, bunu sizler bozacaksınız. Bu çarkı tam manasıyla tıkır tıkır çalışmasına sizler öncülük edeceksiniz. Şu kaybettiğimiz kanı, bizim yeniden inşallah vücudumuzda toparlamamız, oluşturmamız lazım.

Ben bu duygularla bir kez daha tüm Emniyet Teşkilatı mensuplarımızın 10 Nisan Polis Günü’nü kutluyorum. Burada bulunan tüm kardeşlerime Cumhurbaşkanlığı Külliyemizi teşrifleri için teşekkür ediyorum. Çalışmalarınızda, görevlerinizde 270 bin polisimiz adına sizler onları temsilen buradasınız, hepinize başarılar diliyorum, sevgilerimi saygılarımı sunuyorum. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum, ailelerinizle, çocuklarınızla birlikte sizlere mutluluklar diliyorum.

Kalın sağlıcakla.