Sevgili Balıkesirliler,
Sivil Toplum Kuruluşlarımızın Değerli Temsilcileri,
Hanımefendiler, Beyefendiler;
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, bizleri bu güzel kahvaltı sofrasında, bu muhabbet sofrasında buluşturdukları için Valiliğimize, Sayın Valimize, ekibine ve tüm STK temsilcilerimize, Belediye Başkanımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
İştiraklerinizden dolayı sivil toplum kuruluşlarımızın siz kıymetli temsilcilerine bu başarılarının artarak devamını Allah’tan diliyorum.
Balıkesir’in ekonomisini güçlendirmek, yapılan olumlu çalışmaları özendirmek için bu organizasyonda inanıyorum ki hakikaten böyle muhteşem bir salonda bu organizasyonda payı olana başta Balıkesir Sanayi ve Ticaret Odası’nı, Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlüğünü ve Vergi Dairesi Müdürlüğünü ayrıca tebrik ediyorum.
Balıkesir Ekonomi Ödülleri’ni alan kardeşlerimizi ve firmaları da tekrar kutluyorum. Kendilerinin bundan sonra da hem Balıkesir, hem Türkiye ekonomisine çok daha büyük katkılar sunacaklarına inanıyorum. İnşallah kurumlarımızın, girişimcilerimizin, firmalarımızın gayretleri, emekleri karşılığını bulur ve Balıkesir’imiz çok daha büyük, çok daha önemli yatırımlara ev sahipliği yapar.
Bu vesileyle, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde şahsıma gösterdiği teveccüh için Balıkesir’e, sizlere en kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Bildiğiniz gibi dün Çanakkale’de bir dizi toplu açılış gerçekleştirdik ve bu açılışlarla birlikte 14 Mart Tıp Bayramı kutlamalarını da yine aynı şekilde Çanakkale’de icra ettik. Bununla da kalmadık, akşam 14 Mart Romanların biliyorsunuz artık bayramı olarak ilan edildi ve Romanlar Konfederasyonu’nun düzenlediği bir organizasyona katıldık, orada da Roman kardeşlerimizle birarada olduk. Bugün de Balıkesir’de yine büyük projelerin, Balıkesir’e yakışan önemli hizmetlerin toplu açılışlarını gerçekleştirecek, Balıkesirli kardeşlerimizle kucaklaşıp hasret gidereceğiz.
Balıkesir, sanayiden ticarete, turizmden kültüre kadar birçok alanda ülke ekonomisine ciddi katkılar yapan bir şehrimiz. Başbakan olarak defalarca geldiğim Balıkesir’e bu sefer Cumhurbaşkanı sıfatıyla gelmekten, başlattığımız, sonuçlandırdığımız projeleri hizmete almaktan son derece mutlu olduğumu belirtmek istiyorum.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce, koşan, terleyen, çalışan ve çalıştıran bir Cumhurbaşkanı olacağımı her fırsatta söylemiş, milletime bunu taahhüt etmiştim.
İşte dün Çanakkale’de, bugün Balıkesir’de milletimle, toplumun her kesimiyle, sanayici, iş adamı, sivil toplum temsilcisi kardeşlerimle biraradayız. Daha önce de Gaziantep’te, Malatya’da, Elazığ’da, ondan önce Bursa’da, Kırşehir’de ve daha birçok şehrimizde aynı şeklide milletimizle buluştuk, hasret giderdik, çünkü bu heyecanı vermek bizim görevimiz, istikamet çizmek görevimiz. Önümüzdeki hafta da Salı günü Kars’ta, Cumartesi günü Denizli’de inşallah halkımızla birarada olacağız.
Bu arada Cumhurbaşkanlığı Külliyemizde muhtarlarımızla, esnaflarımızla, sanatçılarımızla, tüm gelmiş geçmiş ülkemizde dikili bir taşı olan kim varsa onlarla biraraya geliyoruz, aydınlarımızla biraraya geliyoruz, entelektüel kesimimizle biraraya geliyoruz, ülkemizin geleceğine yönelik onlarla birlikte neler yapabiliriz, bunları konuşuyoruz, yeni Türkiye yolunda milletimizle birlikte yürümeyi sürdürüyoruz.
Bu yürüyüşte Balıkesir’in her zaman olduğu gibi yanımızda yer alacağından hiç şüphem yok. Allah sizlerden razı olsun, Allah kardeşliğimizi, birliğimizi, beraberliğimizi, muhabbetimizi daim eylesin diyorum.
Değerli Kardeşlerim,
İçinde bulunduğumuz 2015 yılı, milletimizin, yurdumuzun tarihi açısından çok önemli bir yıl. Çanakkale’de 100 yıl önce tarih adeta yeniden yazıldı, Çanakkale’de sadece bir milletin değil bir ümmetin, İslam aleminin kaderi belli oldu. Çanakkale, Malazgirt gibi, İstanbul’un fethi gibi kıymeti aynı derecede ölçülebilecek bir mücadeleydi, böyle sonuçlar doğurdu. Bizim bu şanlı zaferimiz işgal altındaki milletlere özgüven kazandırdı; bunu asla basite almayınız. Bakınız, şu son dönemlerde 10 yıl içerisinde Türkiye’nin ekonomideki bire 3, bire 4, bire 5 katlaması bile dünya Müslümanlarını ciddi manada özgüven sahibi yaptı. Gittiğimiz her yerde bunu görüyoruz ve onlara moral veriyor, onlara umut veriyor, aynı şekilde Çanakkale Zaferi’nin etkilerini, açık söylüyorum, bugün hala görüyoruz, yaşıyoruz.
Onun için, yıllarca bu millete tarihi unutturmak istediler, bizi biz yapan değerleri silmek, yok etmek istediler. Milletimize umutsuzluk, karamsarlık aşılamak için yıllarca ‘bizden adam olmaz’ dediler, bir şey üretmemize, bir alanda yoğunlaşmamıza hiçbir zaman müsaade etmediler, sadece tüketen olmamızı istediler, sadece pazar olmamızı istediler, üretelim, biz başka pazarlar bulalım, asla buna yol vermediler, sadece taklit eden olmamızı istediler, bunun için çalıştılar.
Bakınız 2015 yılına girdik, hala kendi arabamızı üretemiyor olmanın sancılarını yaşıyoruz, hala bazı alanlarda yerli teknoloji kullanmamamızın, kendi savaş uçaklarımızı, kendi yolcu uçaklarımızı üretemiyor olmamızın sıkıntılarıyla mücadele ediyoruz. İnşallah bu meselelerin hepsinin de birer birer üstesinden geliyoruz, geleceğiz; hiç endişe etmeyin, çoğu gitti azı kaldı,
2023’ten sonraki Türkiye, tıpkı 2002’den sonraki Türkiye gibi bambaşka bir Türkiye olacak. Biz millet olarak bir silkindik mi, pir silkeleniriz, bunu bilmemiz lazım. Bir kendimize geldik mi, evvel Allah üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir zorluk yoktur. Bu millet Çanakkale’de silkinmiş ve akabinde işte bugünlere kadar gelen bir devlet kurmuştu, şimdi de yeni bir silkinişle inşallah önümüzdeki dönemin bölgesinde ve dünyada sözüyle, gücüyle, adaletiyle, merhametiyle, medeniyetiyle parlayan bir yıldızı haline dönüşecektir, ben buna yürekten inanıyorum. 2023 hedeflerimiz bunun altyapısın oluşturuyor, 2053 ve 2071 vizyonumuzla da, bu güçlü altyapı üzerinde asıl hedeflerimize süratle ilerleyeceğiz.
Bizim mağlup olmayı içine sindiremeyen bir karakterimiz, dünyayı içine sığdıracak kadar geniş bir kalbimiz var, bunun böyle bilinmesi gerekiyor. İnanın, bu duyguyu, bu karakteri, bu kimliği açığa çıkarttığımızda, bu büyük potansiyeli hayata geçirdiğimizde, o hedeflediğimiz, beklediğimiz büyük Türkiye’yi, yeni Türkiye’yi kısa sürede inşa edebiliriz. Buna sadece bizim değil, bölgemizdeki, dünyadaki tüm mazlumların ihtiyacı var.
Tabii Türkiye’nin bu vizyonundan rahatsız olanlar var, olacaktır, hem içeride var, hem dışarıda var, bunu böyle bilmeniz lazım. İçeride olanlar var, soruyorsun, ‘Peki senin isteğin ne arkadaş’, söylesene. Dikili bir taşın var mı, söylesene. İnanın ne bir proje var, ne bir dikili taşları var, yok, ama karalama deyince var. Ama biz önümüze bakacağız, biz gözümüzü ufuktan ayırmayacağız, biz büyük resme kilitleneceğiz, işte o zaman Allah’ın yardımıyla tüm engelleri aşacak, tüm sorunları geride bırakacağız. Ne diyor Mehmet Akif? “Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakk’ın, Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın.”
Sevgili Kardeşlerim,
Hani Anadolu’da güzel bir söz var, ‘Oturarak Hızır beklenmez’, böyle derler. Hedeflerimize ulaşmak için çalışacağız, çok çalışacağız, halis niyetle, ihlasla, temiz kalple çalıştığımızda inanıyorum Rabbim yardımını, nusretini bizlerden esirgemeyecektir.
Bakınız, Çanakkale Zaferi’nden, İstiklal Harbinden sonra Türkiye’nin üzerine neredeyse bir ölü toprağı serpilmişti. Zaman zaman gözlenen küçük kıpırdanmalara rağmen uzun süre ne ekonomide, ne demokraside, ne altyapıda, ne de diğer alanlarda milletimiz hak ettiği hizmetleri alamadı. Aynı şekilde biz 2002 yılı sonunda ülke yönetimini devraldığımızda karşımızda bulduğumuz manzara hiç ama hiç iç açıcı değildi.
Hemen kolları sıvadık, planlarımızı, projelerimizi hazırladık, yarım kalan işleri süratle tamamladık, yeni projeleri yine süratle hayata geçirdik, 12 yılda Türkiye’nin çehresini değiştirdik, geçmişte 80 yılda yapılanların 3 katını, 4 katını, 5 katını değişik alanlarda 12 yılda ülkemize kazandırdık.
Kardeşlerim,
Eğitimde bunu yaptık, hamdolsun şu anda 350 binin üzerinde derslikle gayet iyi bir noktadayız. Şu anda, 75 üniversiteyi devraldık, 176 üniversitemiz var Türkiye genelinde, 81 vilayetin tamamında üniversitemiz var, üniversite olmayan ilimiz yok. Yani Anadolu’nun ücra köşesindeki yavrularımızı merkeze taşıyalım, gücü varsa gelsin, bu mantıkla hareket etmedik. Ya?.. İlmi, kurumları, müesseseleri onların ayağına götürdük. Derdimiz neydi? Geldiğimizde üniversiteyi talep eden öğrenci sayısı yüzde 10’du, yani yerleştirilebilen yüzde 10’du, ama şimdi bu hamdolsun yüzde 50’ye çıktı. Buralara kolay ulaşmadık, azimle, inançla, kararlılıkla buralara ulaştık. Fakat hedef, bunu daha da ileri taşımak, kaliteyi de artırmak. Yunus’un deyimiyle; “Dirildik pınar olduk, irkildik ırmak olduk, artık denize dolduk, taştık elhamdülillah.”
Adalette, emniyette aynı şeyleri yaptık. İşte ulaşımda yaptıklarımızı zaten görüyorsunuz, şu yolların elhamdülillah nereden nereye geldiğini görüyorsunuz.
Bakın ben Balıkesir’le ilgili söyleyeyim sadece; 2003 öncesi 76 kilometre bölünmüş yola sahipti koskoca Balıkesir. Biz bunun üzerine 2003-2014 arası ne ilave ettik biliyor musunuz? 467 kilometre bölünmüş yol ilave ettik.
Kardeşlerim,
Düşünün, 79 senede 76 kilometre, yani her yılına 1 kilometre düşüyor, ama biz ondan sonra şurada 10 yılda, 12 yılda 467 kilometre yol ilave etmişiz, ortalaması 46 kilometre her yıl. Bu bir farklılığı gösteriyor, bizim farkımız bu. Biz laf üretmedik, iş ürettik iş. Bizim bir heyecanımız var, bir aşkımız var bu millete, bu vatana, bundan dolayı bu oldu.
Bakınız, 2003 yılı öncesi harcanan neydi biliyor musunuz? Sadece 10 yılı vereyim, 290 trilyon. 2003-2014 arası harcanan ne biliyor musunuz? 2 katrilyon 290 trilyon; fark bu, böyle çalıştık. Çünkü büyümek ancak böyle olurdu, yoksa olduğunuz yerde sayarsanız, patinaj yaparsınız.
İşte şimdi İstanbul-İzmir Otoyolu, o da inşallah Balıkesir’den geçecek, bu olduğu zaman bütün güzellikleri düşünün, artık aradaki zaman ne denli kısalıyor bunu düşünün, yol emniyeti ne denli artıyor bunu düşünün. İnşallah şimdi Çanakkale’yle ilgili köprü olayı da, bunun da adımları atılıyor, şu anda proje çalışmaları hızla devam ediyor ve Çanakkale köprüsü de inşallah o da bitirildiği anda alternatifleriyle birlikte bölge çok daha farklı bir hale gelecek.
Değerli Kardeşlerim,
Açık konuşayım, bu süreçte karşımıza inanın demin söyledim, dış güçler kadar içerideki maşaları da çıktı. Kimi zaman darbe söylentileriyle, kimi zaman kapatma davalarıyla ortaya çıktılar, kimi zaman siyasi, kimi zaman ekonomik, kimi zaman sosyal kriz çıkarma çabalarıyla Türkiye’yi eski kötü günlerine döndürmenin gayreti içine girdiler. Hatırlayın, Gezi’den 17-25 Aralık darbe teşebbüsüne kadar son yıllarda yaşadığımız tüm hadiselerin gerisinde hep aynı amaç var. Şimdi de dövizle, faizle, manipülasyonla, fısıltıyla, MİT Müsteşarıyla, ellerine ne geçerse, onunla aynı yöndeki gayretlerini sürdürüyorlar. Ekonomideki belirsizlik, bir kriz görüntüsü oluşturmak için özellikle çalışıyorlar, ama nafile. Bunların hepsi koskoca bir hiç, bunları başaramazlar, bundan sonra da başaramayacaklar.
Değerli Kardeşlerim,
Biz, ne zaman, nerede ne yapacağımızı çok iyi biliriz. Şunu da şöyleyim: Dışarıdan birileri köşelerinde bir şeyler yazıyorlar, bunların hiçbirisi bizim aklımıza girmez. Bizim aklımıza bir şey girer, biz ne yaptığımızı, nasıl çalıştığımızı aldığımız neticelerle ortaya koyuyoruz. Filanca iş adamanın, filanca holdingin, filanca üst aklın veya filanca köşe yazarlarının yazdıkları yazı veya yazılar bizim aramızdaki muhabbeti ortadan kaldırmaz, bunu da böyle bilmeleri lazım.
Tabii birileri köşelerinden yazıyor, işte Sayın Gül’le ilgili yazıyorlar, şahsımla ilgili yazıyorlar, Sayın Başbakanımızla ilgili yazıyorlar. Dertleri, acaba biz bunları birbirine düşürebilir miyiz? Boşuna uğraşmayın, bunları yapamazsınız, bunları başaramazsınız, bunlar boş, nafile şeyler. Eğer üreteceğiniz, yapacağınız bir şey varsa, gelin yarışın içine girin ve bu yarışta yerinizi alın, yapacağımız bir şey varsa bu.
Çok açık söylüyorum, 40 çürük yumurtadan bir sağlam yumurta çıkmaz, bunun böyle bilinmesi lazım. Hala bunlar buradalar, böyle yürünmez, ülkeye zarar veriyorsunuz. Karşımızda tüm umudunu sokak olaylarına, vandalların eylemlerine, çözüm sürecinin başarısızlığa uğramasına bağlamış bir hastalıklı zihniyet var.
Buralarda bizim bu terörle mücadele neler kaybettiğimiz belli, bunu bilmeyenimiz var mı? Eğer biz terörle mücadelede bu kayıplara uğramamış olsaydı, bugün inanın çok çok farklı bir yerde olacaktık. Ama hala bakıyorsun varsa, yoksa Kürt sorunu. Kardeşim, ne Kürt sorunu ya, artık böyle bir şey yok. 2005’te Diyarbakır konuşmamda bunu açıkladım. Ne dedim? Bu ülkede her etnik unsurun kendine has sorunları var. Dün Roman kardeşlerimle yaptığım buluşmada da söyledim, Roman kardeşlerimin de sorunu var, Türk’ün de sorunu var, Laz’ın da sorunu var, Abhaza’nın da sorunu var, Boşnak’ın da sorunu var, hepsini sorunu var. Ama bu sorunları gidermek kimin görevi? Şüphesiz ki hükümetlerin, yönetimlerin görevi. Bunları yapıyor muyuz? Yapıyoruz.
Kardeşim, neyin eksik senin? Bir Kürt olarak sen bu ülkede cumhurbaşkanı oldun mu? Oldun. Başbakan çıkardın mı? Çıkardın. Bakan çıkardın mı? Çıkardın. Devletin en üst kademelerine yönetici gönderdin mi, gönderiyor musun? Var. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde var mısın? Var. Ne istiyorsun daha, ne istiyorsun? Allah aşkına, bizden farklı neyiniz var? Her şeye sahipsiniz. Yıllar yılı yol yoktu, yolunuzu yaptık. Havaalanı yapıyoruz Hakkari’ye, havaalanını yaptırtmıyorlar. Bunları biz yaptık. İş adamlarının, müteahhitlerin makinelerini yakıyorlar. Niye yakıyorsun, hani hizmet istiyordun? Iğdır’a yaptık havalimanı, Ağrı’ya yaptık havalimanı, Kars’a havalimanı. Bu devlet bir ayrım yaptı mı? Batıya ne yaptıysa Doğuya, Güneydoğuyu da aynısını yaptı, yapıyor. Kardeşlerim, dert başka.
Biz ret politikalarını ayaklarımızın altına aldık. Biz asimilasyon politikalarını ayaklarımızın altına aldık, biz inkar politikalarını ayaklarımızın altına aldık. Çünkü biz şunu söyledik: ‘Yaratılanı Yaratandan ötürü sevdik, seviyoruz, seveceğiz. Başbakanken de Türk’e kardeşim dediğim gibi Kürt’e de kardeşim dedim, Boşnak’a da kardeşim dedim, Roman’a da kardeşim dedim, Laz’a da kardeşim dedim, 36 etnik unsurun tamamını kardeşim olarak kucakladım, bugün de öyle, ayrım yok. Alevi’si, Sünni’si, asla ayrım yok. Ama bu işleri köpürterek, ülkede ne yazık ki bunlar bu işin siyasetini çirkin bir şekilde yapıyorlar. Bu oyuna gelmememiz lazım. Dedim ya, bir olmamız lazım, iri olmamız lazım, diri olmamız, kardeş olmamız lazım, hep birlikte Türkiye olmamız lazım.
Türkiye, 1994 krizi gibi, 2001 krizi gibi bir krizin içine yuvarlansa, 1970’ler gibi, 1990’lar gibi adeta çatışma ortamına girse, inanın sevinçlerinden yerlerinde duramayacaklar, ülkenin, milletin gördüğü zarar umurlarında değil. Terk dertleri, bu kriz ortamından, bu kaos ortamından kendilerine bir rant devşire bilirler mi, dertleri bu. Türkiye’nin zararı üzerinden kendi kâr hanelerini dolduranlara asla izin vermeyeceğiz. Milletimiz bunları gayet iyi görüyor, Balıkesir’deki tüccarımız, sanayicimiz, sivil toplum kuruluşlarımızın temsilcileri bunları gayet iyi görüyor, gayet iyi biliyor.
Düşünebiliyor musunuz, bu ülkede milletvekili sıfatı taşıyan iki zat kalkmış kendi Hükümetini bir Batı ülkesinin dışişleri bakanına mektup yazarak şikayet ediyor düşünebiliyor musunuz? Bizde maalesef böyle bir siyaset anlayışı, böyle bir muhalefet anlayışı var. Dünya değişiyor, dönüşüyor, küreselleşme bile neredeyse eskidi, geçmişte kaldı, bizdeki birtakım kafalar ise ısrarla eski Türkiye’den vazgeçmiyor, vazgeçmek istemiyor. Ama boşuna çırpınıyorlar, bu ülkenin ve milletin geleceği için hiçbir projeleri, hiçbir teklifleri olmayanların yeni Türkiye’de yeri yoktur, bunu böyle bilmenizde fayda var.
Dünyanın yaşadığı bu büyük değişim dönemini geçmişte olduğu gibi ıskalama lüksüne sahip değiliz. Yeni döneme uygun yeni araçlarla, yeni enstrümanlarla ülkemizi hedeflerine ulaştırmak mecburiyetindeyiz, bu bizim gelecek nesillere olan borcumuzdur. İşte bunun için ben yeni Türkiye, diyorum, işte bunun için ben yeni anayasa, diyorum, başkanlık sistemi diyorum. Bunları Cumhurbaşkanı olduktan sonra söylemiyorum, bakınız geçmişten bu yana söyledim, söylüyorum. Said-i Nursi’nin güzel bir ifadesi var, ‘Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal’ olay bu. Türkiye işte böyle bir döneme girdi, mevcut sistem artık Türkiye’yi taşıyamıyor, geleceğin büyük Türkiye’sine bu şekilde ulaşamayız. Sürekli darbe üreten, darbeci yetiştiren bu anayasa bizim ufkumuzu, yolumuzu aydınlatamaz.
Başkanlık sistemine karşı çıkanlara bakıyorsunuz, Türkiye’yi şikayet ettikleri model olarak heveslendikleri ülkeler başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Ama kendileri kulanım ömrü bitmiş, soluğu kesilmiş, tedavülden kalkmış, soğuk savaş dönemi artığı, 27 Mayıs üretimi, 12 Eylül darbesi ile tahkim edilmiş bir sistemle Türkiye devam etsin diyorlar. Bu sistemde ısrar etmek, milletimize inanın haksızlıktır. Yeni Türkiye, sizlerin, toplumun, önderi olan sivil toplum örgütlerimizin, iş adamlarımızın, girişimcilerimizin elerinde yükselecek.
Sizden benim istirhamımım şudur: Yeni Türkiye’yi, başkanlık sistemini, yeni anayasayı her fırsatta milletimize anlatmanızdır. Sizler bir iş adamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz?
Değerli Arkadaşlarım,
Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir, öyle yönetilmelidir, yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsin. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.
Bakın, Amerika parlamenter demokrasiyle başlamıştı, fakat yürümedi, yürümeyince başkanlık sistemine geçtiler ve başkanlık sistemine geçtikten sonra sıçramalarını yaptı. Fransa da öyle, orada da yine aynı şekilde bakıyorsunuz ta şöyle geçmişe gittiğiniz zaman De Gaulle, o zamanlarda dedi ki, bu sistem olursa ben varım, yoksa çekiliyorum, Çekildi, çekildikten sonra peşine düştüler, ‘ne olur gel’. Geldi ve istediği sistemi oturttu, işte orada da yarı başkanlık sistemi çıktı ve ondan sonra onlar sıçradı.
Yani önümüzde bu örnekler varken biz hala niçin patinaj yapmaya devam ediyoruz? Hani yeniden bir keşfe ihtiyacımız yok, önümüzdeki ülkelere bakacağız ve bu önümüzdeki ülkeler buralara nasıl gelmişse biz de aynı şekilde gideceğiz.
Çok daha ilginci, işte şurada bakın çok basit, bir iç güvenlik yasasıyla ilgili Parlamentoda müzakere süreci var, haftalar geçti, şimdi aylar dönmeye başlayacak neredeyse, hala iç güvenlik yasası Parlamentodan çıkmıyor. Çoğunluk nerede? İktidar partisinde, sayısı 310. Muhalefetin toplamının sayısı ne? 220. 220’yle 310 engelleniyor. 220 mi büyük, 310 mu büyük? Nasıl engelliyorlar bunu? İşte sistem sakat da onun için. Eğer bir madde 3 saatinizi alacak olursa, 3 saatin içerisinde bir de bunu güzelce kavga, gürültü vesaire, bunlar beraber süslemeye kalkarlarsa, oradan yasa çıkar mı? Ve gece sabahlara kadar bir mücadeledir gidiyor, bakıyorsunuz işte 3 madde, 4 madde, 5 madde, bazen de, artık yorulduk, hadi gidelim diyorlar, mecburen ayrılıyor. Bu iş böyle yürümez. Yani biz dünya ile bir rekabetin içerisinde olacağız, bir yarışın içerisinde olacağız,
Bunların inanın demokrasiye kesinlikle inançları yok, eğer inanıyorsan o zaman engelleme. Gel düşünceni söyle, projeni ortaya koy ve bu projenle beraber netice al, böyle bir dertleri de yok.
Değerli Kardeşlerim,
Bütün bunlar bu şeklide devam ederken, bizler bir yeni Türkiye hasreti içerisindeyiz ve bu yeni Türkiye inanıyorum ki tabi ki bu yeni anayasayla beraber olacak ve yeni anayasayla beraber de bu başkanlık sisteminin özellikle ülkemizde yerleşmesi gerekiyor. Tabii bunun için de hedef 400 milletvekili. 400 milletvekilini verdiğiniz zaman bu şu demektir: Bakın biz size 400 milletvekili veriyoruz, A partisi, B partisi, C partisi, neyse, siz şimdi buna layık olun, yeni anayasayı yapın ve başkanlık sistemini getirin. Yeni anayasayla ilgili biz bir adım attık Başbakanlığım döneminde, fakat orada da 47 madde üzerinde 4 siyasi parti paraflarını attılar, çekildiler. Arkadaşlarıma dedim ki, ‘madem paraflarını attılar, gidin görüşün, hiç olmazsa şunları şöyle bir 10-15 gün içerisinde Meclisten geçirelim, bu bir adımdır’. Hayır, 4 partinin hepsi de burada biraraya gelecek. Tamam işte, bak paraflar atıldı, daha neyi bekliyoruz? ‘Olmaz’ dediler. 60 madde oldu, Ana Muhalefetten bir ses geldi, ‘hadi gelin bu 60 maddeyi çıkaralım’ dediler. Hemen ben Grup Başkanvekili arkadaşıma dedim ki,’ git hemen görüş, bu üzerinde mutabık kalınanları hemen çıkartalım.’ Bu sefer de ne dediler biliyor musunuz? Diğer iki partinin de buna katılması lazım dediler. Neye katılacak? İşte burayı paraf etti, temsilcileri burayı paraf etti. Orada da biz 320 milletvekiliyle o zaman 3 üye verdik, onlar 220 milletvekiliyle 9 üye verdiler, biz ona da ‘evet’ dedik. Çünkü derdimiz bağcıyla değildi, derdimiz üzümü yemekti.
Bakın şimdi aynı şekilde parti kapatılsın, kapatılmasın, bunu tartışıyorlar. Şu anda Cumhurbaşkanı sıfatıyla değil, şimdi de Başbakan ve Genel Başkan olduğum dönem sıfatıyla konuşuyorum, partilerin kapatılmamasıyla alakalı 2010 hatırlayın, anayasa değişikliğini yaparken orada da biz dedik ki, ‘gelin partileri kapatmayalım, bunun tedbirlerini alalım.’ Ve o maddeye geldiğinde 3 tane parti Parlamentoyu terk ettiler, onlardan kimse yok. Maalesef içimizden de birkaç tane ihanet eden çıktı, onlar da o gün Mecliste bulunmadılar ve biz orada referandum şansını yakalayamadık. Eğer 330’u orada yakalayabilseydik, o zaman diğer anayasa maddeleri nasıl millete gittiğimizde yüzde 58’i aldıysa, bu da yüzde 58’le çıkacak ve bugün partilerin kapatılması konusu tarih olacaktı. Biz bu işte bu kadar samimi davrandık, ama onlar davranmadılar.
Temenni ederim ki, şimdi yine iktidar partisinin teklifiyle bu Meclise geldi, Anayasa Komisyonundan da hayırlısıyla şu anda geçmiş bulunuyor, temennim odur ki, inşallah Genel Kuruldan da geçmek suretiyle artık parti kapatılması ülkemde tarih olur. Bana kalırsa, ben herhangi bir şeye bağlanmasını dahi bu işin doğru bulmuyorum. Benim düşüncem, ilk defa burada açıklıyorum, çok daha farklı bir şekilde açıklıyorum, o da şudur: Ben partileri, mademki tüzel kişiliktir, gerçek kişiyle tüzel kişiliği birbirine karıştırmayalım.
Hani hep nüktedir biliyorsunuz, tüzel kişiye ceza verilir mi ya? Ceza kime verilmesi lazım? Gerçek kişiye verilmesi lazım. Bir partinin başkanı suç işlediyse ver, üyeleri suç işlediyse kendisine ver, ama bir partiye bu cezayı niye veriyorsun? Mesela şu anda iktidar partisinin yaklaşık 22 milyon oy vereni var, seçmeni var. Şimdi o partiyi siz kapattığınız anda bu ne demektir, 22 milyonu ne yapıyorsunuz? Cezalandırıyorsunuz. Bu adalet midir, böyle şey olur mu? Ha, tekrar yenisi kurulur, o ayrı mesele. Ama niçin bu denli yanlış bir adımı atıyorsunuz?
Ben diyorum ki, şu şimdi şöyle olması lazım: Yani bir siyasi partinin kapatılması gibi bir madde gündeme gelse, bunun için söylenmesi gereken, bir siyasi partinin kapatılması teklif dahi edilemez, diye bir hükmün oraya gelmesi lazım. Ancak, suçu işleyen kimse onlar bu işin bedelini öder, olay bu olması lazım, kökünden bunun kazınması lazım. Aynı şeyi ben vakıflar için de söylüyorum, aynı şeyi ben dernekler için de söylüyorum. Derneği niye kapatacaksın, vakfı niye kapatacaksın? Su işleyen kimse gel onları cezalandır. Tabelayı cezalandırmakla bir yere varamazsın, işin kısacası bu.
Kardeşlerim,
Sözlerime son verirken, Allah emeklerinizi, gayretlerimizi zayi etmesin diyorum. Balıkesir 2015 Ekonomi Ödüllerini alan kardeşlerimi, firmalarımızı canı gönülden kutluyor, başarılarının devamını temenni ediyorum. Siz kıymetli sivil toplum kuruluşu temsilcilerimizle, iş dünyasıyla tekrar biraraya gelmek, kardeşliğimizi pekiştirmek, yeniden kucaklaşmak dileğiyle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, Allah’a emanet olun diyorum.