Sevgili Çanakkaleliler,
Değerli Kardeşlerim,
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor; bugün resmi açılışlarını gerçekleştirdiğimiz eser ve yatırımların, Çanakkale’mize, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Bugün bu törenle Çanakkale’mize kazandırdığımız 179 trilyon yatırım bedeli olan 21 ayrı eserin, hizmetin toplu açılışını gerçekleştiriyoruz.
Bu yatırımlar arasında, Milli Eğitim Bakanlığımızca şehrimize kazandırılan 62 derslik ve spor salonu, anaokulu, erkek öğrenci yurdu, Gençlik ve Spor Bakanlığımızca yapılan atletizm pisti, gençlik merkezi, futbol sahaları var. TOKİ, 244 adet konut ile bir sosyal tesisin inşasını tamamladı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığımız 62 kilometrelik Çanakkale-Çan Yolu’nun, havalimanı pist uzatımının, Ezine-Geyikli ayrımı, Gürpınar Yolunun inşasını bitirdi. Bunların hepsinin de resmi açılışını bugün burada yapıyoruz.
Bitmedi, devam ediyor, Orman ve Su İşleri Bakanlığımız, 5 adet taşkın koruma projesiyle havza ıslahı ve erozyon kontrolü projelerini tamamladı. Kültür ve Turizm Bakanlığımız Çimenlik Kalesi restorasyonu, Troya Antik Kenti çevre düzenlemesi işlerini bitirdi. Çeşitli bakanlıklarımız hizmetleri, hizmet merkezleri inşa etti, bunların da açılışlarını bugün resmen gerçekleştiriyoruz.
Ve ben, huzurunuzda eski Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’a ve şu anda geçici olarak bu görevi almış olan Feridun Beye, öncesinde Lütfi Elvan Bey’e, aynı şekilde Veysel Bey’e huzurlarınızda teşekkür ederken, bugün aramızda bulunmayan diğer bakanlarımıza da aynı şekilde şükranlarımı ifade ediyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Çanakkale bizim sadece 81 vilayetimizden biri değil, Çanakkale aynı zamanda bu milletin 200 yıllık makûs talihinin tersine döndüğü bir büyük zaferin de adıdır. Üstelik Çanakkale Savaşı denk kuvvetler arasında yapılan bir savaş değildir, Çanakkale’ye hücum eden düşman kuvvetleri teknoloji bakımından, donanım bakımından, dönemin en ileri savaş gücüydü. Savaşa irili ufaklı -bunlar çok önemli- 231 gemi ve 1155 topla katılan düşman kuvvetlerine karşılık, bizim 13 tabyada sadece 4’te biri kullanılabilir halde, 230 topumuz vardı. Buna rağmen, 18 Mart 1915 tarihinde yapılan saldırıda, düşman son 200 yıllık denizcilik tarihinin en büyük yenilgisini yaşıyor ve geri çekilmek zorunda kalıyordu.
Çanakkale’deki kara savaşları da bizim ayrı bir destanımızdır. 1915 Nisan ayı sonunda başlayıp, 1916 Ocak ayı başına kadar süren bu savaşlarda gerçekten çok fedakârlıklar yapılmış, çok büyük başarılar elde edilmiştir. Bu millet büyük bir millet, bu millet imanlı bir millet, bu millet güçlü bir millet.
İlk çıkarmanın yapıldığı 35 kilometre uzunluğunda Gelibolu sahillerinde topu topu 2400 askerimiz bulunuyordu. Buraya çıkmak için düşman gemilerinde bekleyen asker sayısı neydi biliyor musunuz? 15 bin; tablo bu. Seddülbahir’de Ezineli Yahya Çavuş’un asker sayısı neydi biliyor musunuz? 63. Ertuğrul Koyuna çıkan asker sayısı, düşman 3 bin; tablo bu. Bu koya atılan top mermisi sayısı 4650 idi. Ezineli Yahya Çavuş’un kumandasındaki 63 kahramanımız karşılarındaki 3 bin askere ve üzerlerine atılan 4650 top mermisine rağmen tüm gün o koyu savunmayı başarmışlardı. Buradaki birliğimiz gece yarısı bölüğüne sadece 3 kişi olarak döndü, 60 kahraman orada şehit düşmüştü. Kanlısırt’da sadece bir gecede 3 bin şehit, 6 bin yaralı verdik. O gece düşman makineli tüfeklerinin 1 milyon mermi attığı hesaplanıyor. 275 kiloluk gülleyi, -efsane diyenler var, öyle veya böyle, önemli değil, - sırtında taşıyarak topun namlusuna süren ve dönemin en modern savaş gemisi sayılan zırhlıyı vuran Seyit Onbaşı’yı bilmeyeniniz yoktur herhalde. Evet, ben Seyit Onbaşı’ları karşımda görüyorum, Nene Hatun’ları karşımda görüyorum. Allah birliğimizi daim etsin. Bizi bölmek, parçalamak isteyenlere inşallah Rabbim fırsat vermesin, biz de onlara yol vermeyelim.
Çanakkale Savaşları boyunca Arıburnu’nda, Seddülbahir’de, Kumkale’de, Kirte’de, Kerevizdere’de, Zığındere’de, Anafartalar’da yapılan çarpışmalarda askerlerimizin gösterdiği kahramanlığı ve fedakarlığı anlatabilmek gerçekten mümkün değil. Esasen Çanakkale inançla teknolojinin bir savaşıydı ve bu savaştan galip çıkan inanç oldu.
Arıburnu’nda hücum emri veren Gazi Mustafa Kemal, askerleriyle birlikte, Balkan utancını bir daha görmektense burada ölmeyi tercih ettiklerini söylüyordu. Evet, Çanakkale Zaferinin bize büyük bir bedeli oldu, ama unutmayalım ki, bugünkü bağımsız devletimizi Çanakkale’de ayağa kaldırdığımız işte o imana, işte o ruha, işte o azme borçluyuz. Yahya Kemal ne diyor biliyor musunuz?
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yârabbi!
Senin uğrunda ölen ordu budur Yârabbi!
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm'ın!” Bunu söylüyordu.
Büyük edebiyatçılarımızdan Sami Paşazade Sezai, Çanakkale Savaşını 3 mucizeciler muharebesi olarak ifade ediyor, bu da çok anlamlı. Bu 3 mucizeyi de; bir, hali kurtarmak, maziye azametini iade etmek ve üçüncüsü vatanımızı bir vatanı ebedi yapmak, yani kalıcı bir vatan.
Onlar işte bu imanlar yürüdüler. Çanakkale Savaşını sadece savaşlardan bir savaş sananlar fena halde yanılıyorlar. Çanakkale işte böyle bir mucizeler savaşıdır. Bir şairimizin ifade ettiği gibi:
“Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.”
Gerçekten Çanakkale, buradaki şehitliklerimiz, bu vatanın kalbinin attığı yerlerdir. Bu kalp durursa bu beden ölür. Onun için Çanakkale ruhunu ebediyete kadar yaşatmalıyız, buna mecburuz.
Bir süredir Çanakkale Savaşları konusunda ülkemizde hassasiyeti yükseldiğini, bilincin arttığını memnuniyetle görüyorum. Bunda bizim Çanakkale Savaşlarının yaşandığı bu bölgede yürüttüğümüz çalışmaların önemli etkisi olduğuna inanıyorum.
Bu bölgenin, karşı tarafa söylüyorum, 12 yıl önceki haline herhalde hatırlıyorsunuz değil mi? Gerçekten iç acıtıcı, üzüntü verici bir manzara vardı. Geçtiğimiz 12 yılda şehitliklerimizi ele aldık, ihya ettik, abidelerimizi restore ettik, ağaçlandırma çalışmalarını hızlandırdık, yeni yollarla, otoparklarla, altyapı tesisleriyle, kamp alanıyla bu bölgeyi ziyaretçiler için cazip bir alan haline dönüştürdük. 250 bin gül fidanı ile bu bölgeyi toprağın altında yatan fidanlarımızın aziz hatıralarına uygun bir görünüme kavuşturduk. 2012 yılında açılışını yaptığımız Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi de bu bakımdan önemli bir çalışmadır. Huzurunuzda ben Veysel Eroğlu Hocamıza da teşekkür ediyorum, onun da gayreti oldu. Bu merkez, simülasyon salonlarıyla, sergi alanlarıyla gerçekten de Çanakkale Savaşı’nın havasını ziyaretçilerimize yaşatma konusunda önemli hizmetler görüyor.
Geçtiğimiz 12 yılda Gelibolu’ya sadece yaptığımız yatırım ne biliyor musunuz? Sadece Gelibolu’yu söylüyorum, 278 trilyon. Tarihi Yarımada’yla birlikte Çanakkale’nin her köşesine de önemli yatırımlar gerçekleştirdik.
Kardeşlerim,
Çanakkale’nin bütününe sadece Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın yaptığı yatırım, 1,2 katrilyon. Biz yan gelip yatmadık, çalıştık, hem para ürettik, hem yatırım yaptık, böyle yürüdü bu kervan.
Kardeşlerim,
12 yıl önce şehitliklerimizi ziyaret edenlerin sayısı neydi biliyor musunuz? 250 bin, ama şimdi 3 milyon; nereden, nereye. Tarih bilinci budur, medeniyet bilinci budur. Tarihi bilmeyenden, geleceğini bilmeyi beklemeyin. Onun için tarih bilincini gençliğimize vermek çok önemli.
12 yıl önce Çanakkale’nin tamamında ne kadar bölünmüş yol vardı? 14 kilometrecik, 14 kilometre. Biz, bunun üzerine 283 kilometre bölünmüş yol daha ilave ettik, 14, üzerine 283. Huzurunuzda Binali Yıldırım Kardeşime de teşekkür ediyorum, daha sonra gelen kardeşlerime de teşekkür ediyorum. Bu kervan çünkü -durmak yok, yola devam- devam edecek.
Şimdi 2013 hedeflerimiz arasında ne var? Bir otoyol projesi var, Kınalı- Tekirdağ-Çanakkale-Balıkesir otoyolu, inanıyorum bu bölgenin çehresini değiştirecek. Bu projeyi de yakından takip ediyorum, inşallah çok gecikmeden ülkemiz ve Çanakkale’mize bunu da kazandıracağız.
Ayrıca, şehit yakınları ve gazilerimiz için Çanakkale’ye bir rehabilitasyon merkezi yapıyoruz, hazırlıklar tamam, Sağlık Bakanım da burada, onun için bunu da hızla bizim sürdürmemiz lazım, inşallah bu yıl bana verilen bilgi inşasına başlıyoruz.
Tüm bu hizmetler sayesinde ülkemizin her köşesinden öğrencilerimiz, her yaştan, çünkü sadece üniversitemizde şu anda 45 bin öğrencimiz var, az değil, dolayısıyla lise, orta, ilk, bütün bunları düşündüğümüz zaman, buradaki üniversite hastanesinden devlet hastanelerine, her yönüyle Çanakkale çok çok farklı olmak durumunda. Akın akın artık insanlarımız Çanakkale’ye geliyor, şehitlerimize Fatihalarını okuyor, buradaki yaşayan tarihi bizzat yerinde görerek o ruha nüfuz ediyor.
Ayrıca, resmi kutlama programlarını da hassasiyetle sürdürüyoruz. Başkanlığım döneminde 18 Mart törenlerine katılmaya özel önem verdim, istisnalar dışında, bu törenlere hep bizzat kendim katıldım. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinin yıl dönümü kutlamaları burada ve Gelibolu’da coşkuyla, saygıyla yapılacak, bu defa bu törenlere Sayın Başbakanımız katılacaklar, ben de 24 Nisan’da yapılacak olan törenlere, dünyadan devlet başkanları geliyor, hükümet başkanları geliyor, bakanlar geliyor, onlarla beraber inşallah bu törenleri 24 Nisan’da burada ayrıca yapacağız.
Bu yıl Çanakkale Zaferinin 100. Yıldönümü olduğu için kutlamaları daha farklı, daha kapsamlı yürütüyoruz. Yeni Zelanda’dan, Avustralya’dan başbakanlar katılacaklar, değişik yerlerden devlet başkanları katılacaklar.
Mart ayı başından beri Çanakkale Valiliğimizin koordinasyonunda pek çok bakanlığımızın, kurumumuzun katılımıyla çeşitli programlar icra edildi, ediliyor. Bunlar arasında, konferanslar, sergiler, tiyatro gösterileri, konserler, yürüyüşler, buluşmalar, turnuvalar ve daha pek çok etkinlikler var. Aynı şekilde sivil toplum kuruluşlarımız Türkiye çapında Çanakkale Zaferi ile ilgili anma programları düzenlediler, düzenliyorlar. 24 Nisan’da yapacağımız törende işte bu türden gerçekten uluslararası etkinliğe sahip inşallah bir buluşma olacak, şu andaki teyitler onu gösteriyor ki bakanlarla beraber herhalde 50’yi bulacak.
Değerli Kardeşlerim,
Çanakkale ruhunu dünyaya duyurmamız gerekiyor, çünkü Çanakkale Savaşının kendisi kadar savaştan sonra kurulan dostlukları da önemli görüyoruz. Bugünkü Avustralya’yla, Yeni Zelanda’yla o dönemin sömürge askerleri buraya gelmiş pek çok toplumla Çanakkale’de karşılıklı savaşarak başlamış, ama ardından güçlü bir dostluğa dönüşmüş ilişkilere sahibiz. Yine Çanakkale’de amansız bir şekilde savaştığımız İngiltere ve Fransa’yla, Çanakkale’de yanımızda yer alan Almanya ile daha sonraki dönemlerde NATO çatısı altında, Avrupa Birliği çatısı altında, çok ciddi ittifak ilişkileri kurduk. Çanakkale Savaşları’nı bu yönüyle de ön plana çıkarmak istiyor, bunun için yoğun çaba sarf ediyoruz.
Çanakkale’yi bizim için zaferin ve bu coğrafyanın ebedi vatanımız oluşunun teyidinin, dünya için de barışın, dostluğun, kardeşliğin sembolü haline getirmekte kararlıyız.
Sevgili Çanakkaleliler,
Değerli Kardeşlerim; şehitlikler bizim o topraklara vurduğumuz mühürlerdir. Bugün ülkemizin pek çok yerinde bu coğrafyadaki mücadelemizin çeşitli dönemlerinin şahitleri olan şehitliklerimiz, türbelerimiz, sembollerimiz var. Malazgirt Meydanı böyle bir semboldür, Söğüt, İznik, Bursa, Edirne aynı şekilde sembol bir şehirdir.
Daha yakın tarihte Çanakkale’yle birlikte Kahramanmaraş, Gaziantep, Afyon, İzmir gibi bu şekilde sembol haline gelmiş şehirlerimiz var. Tuna Nehri, Estergon Kalesi, Belgrad, Saraybosna, Mostar, Üsküp, Selanik, Kudüs, Kerkük ve daha nice şehir bizim adını duyduğumuzda hala yüreğimizin titrediği yerlerdir. Buraların tamamında da camilerimiz, medreselerimiz, köprülerimiz, çarşılarımız yanında, mutlaka birer manevi muhafızımız da bulunur, ya türbe olarak, ya tekke olarak, ya mezarlık olarak bizlerin oradaki varlığının temsilcisi sıfatıyla asırlık ayrılıklara ve yaşanan bunca badirelere rağmen. İşte Süleyman Şah Saygı Karakolu bunlardan bir tanesiydi, hala vakurla nöbetlerini sürdürürler.
Bir de tabii Balkan Savaşlarında ve hemen arkasından gelen Birinci Dünya Savaşında yaşadığımız kayıplar var. Bunların bir kısmı ülkelerinden binlerce kilometre ötede, esir olarak götürüldükleri topaklarda hayatlarını kaybetmiş ve manevi nöbetlerini orada sürdürmeye başlamışlardır.
Biz bir yandan bin yıllık tarihimizin sembol isimlerinin mezarlarına sahip çıkarken, bir yandan da o zor günlerde dünyanın dört bir yanına dağılan şehitliklerimizi yeniden ayağa kaldırmanın çabası içine girdik. Melikşah’tan Sultan Alparslan’a, Murat Hüdavendigar’dan Kanuni’ye kadar, ecdadımızın her birinin mezarının peşine düştük, bulduk, ihya ettik. Aynı şeklide dünyanın pek çok yerinde şehitliklerimiz var, onları araştırdık, gittik yerlerini bulduk, gerekli görüşmeleri, anlaşmaları yaptık, buraları da ecdadımızın hatırasına yakışır bir hale getirdik. Bu çalışmaların bir kısmı bitti, bir kısmı sürüyor, bir kısmının ön hazırlıkları devam ediyor.
Bugün sadece Galiçya Cephesinde savaşırken kaybettiğimiz askerlerimizin Çek Cumhuriyeti’nden Macaristan’a, Polonya’dan Romanya’ya, Slovakya’dan Rusya’ya, Ukrayna’ya kadar pek çok ülkede şehitlikleri bulunuyor. Tüm Balkan coğrafyasında, tüm Ortadoğu’da, tüm Kafkasya’da savaştığımız, kan döktüğümüz her yerde şehitliklerimiz var; ne milletmişiz. “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz! Gelmişiz dünyaya millet, milliyet nedir öğretmişiz.” Bu millet böyle bir millet.
İngilizlere, Fransızlara esir düşen askerlerimizin götürüldüğü Myanmar gibi çok uzak yerlerde dahi şehitliklerimiz var. Dünyanın tam 34 ayrı ülkesine yayılan 78 şehitliğe sahibiz. Biz işte bunların hepsine sahip çıktık, Çanakkale şehitliklerine olduğu gibi oraları da imar ettik, ayağa kaldırdık.
Ne diyor Mehmet Akif:
“Eşele bir yerleri, örten karı,
Ot değil onlar, dedenin saçları.
Dinle şehit sesleridir rüzgarı,
Haydi git evladım uğurlar ola.”
Böyle diyerek uğurladığımız kahramanlarımızın hatırlarına saygı göstermeye, hürmet göstermeye devam edeceğiz. Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı ikazına uygun şekilde bu mübarek mirası gelecek nesillere aktarmanın çabası içinde olacağız.
Kardeşlerim,
Türkiye geçtiğimiz 12 yılda büyük bir dönüşüm, büyük bir değişim yaşadı, altyapıdan ekonomi, demokrasiden uluslararası ilişkilere kadar her alanda tarihi önemde başarılara imza attık. Eğer bu dönemi iyi değerlendirmemiş olsaydık, bugün Türkiye’nin yeri dünyada çok gerilerde olurdu.
Şimdi tüm dünyayla birlikte biz de kritik bir dönemeçten geçiyoruz. Önümüzdeki dönemde ya 2023 hedeflerimize ulaşarak dünyanın en gelişmiş 10 ekonomisinden biri haline geleceğiz ya da bir kez daha 1970’lerin, 90’ların kaos ortamına geri döneceğiz.
Biz Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırabilmek için var gücümüzle çalıştık, çalışmaya devam ediyoruz. Ama bizim gayretimiz bir yerden sonra yetersiz kalıyor, çünkü tekerlek patinaj yapıyor, çok emek veriyoruz, çok enerji harcıyoruz, milletçe çok fedakârlık yapıyoruz, buna karşılık az bir mesafe kat edebiliyoruz. Halbuki bizim daha hızlı olmamız lazım, karar alırken hızlı olmamız lazım, uygularken hızlı olmamız lazım. Mevcut sistemin, ama bundan sonrası için yeterli olmadığı, olamayacağı ortada, artık bu kantar bu yükü tartamıyor, öyleyse ülkemizin ve milletimizin hedefleri, ihtiyaçları doğrultusuna yeni bir değişim süreci başlatmamız lazım. İşte biz buna ‘Yeni Türkiye’ diyoruz, Yeni Türkiye için de yeni anayasa ihtiyaç var ve başkanlık sistemine ihtiyaç olduğunu söylüyoruz.
Türkiye darbe dönemi anayasasıyla daha fazla yoluna devam edemez. Türkiye kendisine artık dar gelen, her yeri dökülen mevcut sistemle yoluna daha fazla devam edemez. Eğer mevcut anayasanın Türkiye için en iyisi olduğunu söyleyenler varsa, onlara sorun bakalım, 1960 darbesinden beri yaşadığımız bunca sıkıntının sebebi neymiş? Ruhuna darbecilerin nefesi, yüzüne onların ellerindeki kanın bulaştığı bu anayasayı bu kadar tadil ederseniz, ne kadar tadil ederseniz edin olmuyor, temizlenmiyor, arınmıyor. Bizim milletimizin tarihine, kültürüne, hissiyatına, taleplerine, vizyonuna uygun yeni bir anayasaya ihtiyacımız var. Yeni anayasayla birlikte başkanlık sistemini de gündemimize almak durumundayız, bunun hazırlığını yapmak durumundayız.
Türkiye, siyasi bölünmüşlüğün, siyasi çekişmelerin, kurumların arasındaki uyumsuzlukların bedelini defalarca ve ağır şekilde ödedi. İstikrar ve güven ortamının garantisi bana göre başkanlık sistemidir. Milletimize yeni bedeller ödetmek isteyenler varsa mevcut sistemde onlar ısrar etsinler, ama biz artık bu dönemi geride bırakmamız gerektiğine inanıyoruz.
Bugün gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, işte Amerika ortada öyle mi, bakıyorsunuz diğer gelişmiş ülkelere başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Öyleyse biz niye bunda diretiyoruz? Dünyadaki devletlerin pek çoğu başkanlık sistemiyle yönetiliyor, hepsinde de işler gayet güzel yürüyor, sistem gayet güzel işliyor.
Türkiye’yi niye biz bu imkândan mahrum bırakalım? Benim milletimin onlardan neyi eksik? Efendim neymiş, yok başkanlık sistemi diktatörlüğü getirirmiş. Amerika’da diktatörlük mü var, Meksika’da diktatörlük mü var, Brezilya’da diktatörlük mü var? Yok şuna kapıya açarmış, yok buna yol açarmış. Bunları söyleyenler ya kendi milletlerini tanımıyorlar ya da kendi milletlerine saygı duymuyorlar. Başkanlık sisteminden diktatörlük çıkartmak isteyenin karşısına herkesten önce benim milletim çıkar, Çanakkaleli kardeşlerim çıkar. Siz bu milleti ne sanıyorsunuz ya? Bu millet Akif’in diliyle, “Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum” diyen bir millettir.
Kardeşlerim,
Başkanlık sistemine karşı çıkanların derdi başka. Milletten değil, vesayetten aldıkları güçle, yıllarca bu ülkede söz sahibi, varlık sahibi olanlar bu düzenlerinin bozulmasını istemiyorlar, bundan korkuyorlar. Onun için, yeni Türkiye’ye, yeni anayasaya, başkanlık sistemine hazır mıyız? Hazır mıyız? Bu değişim kaçınılmaz, yeni Türkiye’nin inşası kaçınılmaz, yeni anayasa kaçınılmaz, başkanlık sistemi inşallah kaçınılmaz; bunların hepsi de olacak, millet istiyorsa olacak.
Millete rağmen hiçbir şey olamaz, milletle beraber. 7 Haziran seçimleri bunun için önemli bir fırsat. Bunun için de ben ne diyorum? Şöyle gelin 400 milletvekilliyle Mecliste bu işi kısa sürede halledebilecek bir sonucu teyit edin. Buna var mısınız? Yeni Türkiye’ye var mısınız? Yeni anayasaya var mısınız? Başkanlık sistemine var mısınız? Maşallah, barekallah. Çanakkale, bu işte tamam diyorsa tamamdır.
Ben bir kez daha açılışını yaptığımız tüm eserlerin Çanakkale’mize, Çanakkalelilere hayırlı olmasını diliyorum. Çanakkale Zaferimizin 100. Yılı’nı bir kez daha kutluyorum. Şehitlerimizi, gazilerimizi şükranla, minnetle, rahmetle yad ediyorum.
Sevginiz, ahde vefanız için, şu rahmet altında bu kadar sabrettiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum.
Sağ olasınız, var olasınız, hepinizi Allah’a emanet ediyorum.