Trabzon Toplu Açılış Töreninde Yaptıkları Konuşma

10.10.2014

Trabzon Toplu Açılış Töreninde Yaptıkları Konuşma

Sevgili Kardeşlerim,

Hemşehrilerim,

Çok Değerli Vatandaşlarım,

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum.

Konuşmamın hemen başında, dün Bingöl’de haince bir saldırı neticesinde şehit edilen iki polisimize Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Ailelerine, milletimize sabırlar diliyorum. Yaralı emniyet müdürü yardımcımıza, komiserimize, aynı şekilde Rabbimden şifalar diliyorum. Kendileriyle az önce bir telefon görüşmesini gerçekleştirdim. Hamdolsun, gelişmeler iyi. Rabbim şifalarını acilen lütfetsin.

Emniyet birimlerimiz bu hainlerin peşine düştü ve hainleri ölü olarak ele geçirdi. Diğer sorumluların da yakalanması için operasyonlar devam ediyor.

Tekrar şehitlerimize rahmet diliyorum. Milletimizin ve Emniyet Teşkilatımızın başı sağolsun diyorum. Biraz sonra bu konulara daha geniş bir şekilde değineceğim. 

Sevgili Kardeşlerim,

Sevgili Trabzonlular,

Trabzon’a, Trabzon’daki tüm kardeşlerime, tüm vatandaşlarıma, 10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 71 gibi çok yüksek bir oy oranıyla şahsıma verdiğiniz destekten dolayı teşekkür ediyorum. Ve bugün aynı zamanda anlamlı bir gün. Niye? Seçimin yapıldığı günden öyle bir tevafuk ki, bugün 61. gün. 10 Ağustos’ta seçimi yaptık, şimdi 61. günde bu toplu açılış ve teşekkür ziyaretimiz gerçekleşiyor. Trabzon, kendisinden bekleneni en güzel şekilde yaptı. Trabzon, kendisine yaraşanı, kendisine yakışanı yaptı. Genel Başkanlık ve Başbakanlık görevini ifa ederken, 12 yıl boyunca 8 seçimde Trabzon bizimle olmuş, bize en güçlü desteği veren illerimizden olmuştu. Tarihimizde ilk kez, halkın oylarıyla,  doğrudan Cumhurbaşkanı seçilirken de, yani 9. seçimde de Trabzon yine yanımızda oldu, yine bize çok güçlü destek verdi. Rabbim, hepinizden razı olsun. Ahde vefanızdan, desteğinizden, itimadınızdan dolayı her birinize tek tek şükranlarımı sunuyorum. 

Başbakanlık görevimizde olduğu gibi, Allah’ın izniyle Cumhurbaşkanlığı görevimizde de Trabzon’a mahcup olmayacak, Trabzon’u hizmetlerle, eserlerle buluşturmaya devam edeceğiz. Başbakanlığımız esnasında, Trabzon’da başlattığımız projelerin tek tek takipçisi olacağız. Yeni projelerin başlaması ve bitirilmesi için, Trabzon’un her türlü ihtiyacının karşılanması için de inşallah gece gündüz çalışacağız.

İşte, bugün de Trabzon’da yapımı tamamlanan projelerin açılışını gerçekleştiriyoruz. Araklı’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Güvenlik Hizmet Binası tamamlandı. Bugün resmi olarak hizmete alıyoruz. Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın içme suyu ve atık su projeleri tamamlandı, bugün hizmete alıyoruz. Trabzon Valiliğimizin Alacahan’da tamamladığı restorasyon projesini, Milli Eğitim Bakanlığımızın tamamladığı 26 derslik ve spor salonunu, Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın bitirdiği yolları, yine bugün resmi olarak açıyoruz. Trabzon Büyükşehir Belediyemiz Kent Konağı ve Atatürk Köşkü’nü tamamladı, açılışını yapıyoruz. Karadeniz Teknik Üniversitemize de bir ameliyathane, bir acil yoğun bakım merkezi ve bir çocuk izleme merkezi kuruldu. Yaklaşık toplamda 53 trilyon liralık bu eserlerin Trabzon’muza hayırlı olmasını diliyorum. Hükümetimize, bakanlıklarımıza, Sayın Başbakan ve değerli bakanlarımıza, büyükşehir ve ilçe belediyelerimize, üniversite rektörlüğümüze, ilgili tüm kurum, kuruluş ve şahıslara, bu projeleri tamamlayıp Trabzon’a kazandırdıkları için teşekkür ediyorum. Bu eser ve hizmetlerin, tüm Trabzon’a hayırlı olmasını Allah’tan diliyorum. 

Sevgili Kardeşlerim,

Sevgili Trabzonlular,

Trabzon’a dün akşam geldik. Ve bugün inşallah akşama kadar temaslarda, ziyaretlerde bulunacak, açılışlar yapacağız. Karadeniz Teknik Üniversitemizin yeni Akademik Yılı’na iştirak edeceğim. Akşam saatlerinde Trabzon’daki sivil toplum örgütleriyle bir araya geleceğim. Onlarla da istişare yapacağım. Yarın inşallah Rize’deyiz. Orada da toplu açılışlar yapacağız. Pazar günü de Bayburt ve Gümüşhane’ye geçecek, oradaki vatandaşlarımızla hasret giderecek, orada da tamamlanan projelerin açılışlarını yapacağız. Türkiye’yi büyütmek için, şehirlerimizi imar etmek için, ihya etmek için, inşallah bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da gece-gündüz demeden koşturmaya devam edeceğiz. 

Sevgili Kardeşlerim,

Sevgili Hemşehrilerim,

Türkiye hamdolsun, ekonomisiyle,  demokrasisiyle, huzurlu iç politikası, aktif ve barışçı dış politikasıyla, çok kararlı bir şekilde hedeflerine doğru ilerliyor. Şurada 2023 yılına 9 yıl kaldı. 19 gün sonra Cumhuriyetimizin kuruluşunun 91. Yıl dönümünü kutlayacak. 9 yıl sonra da inşallah 100. yıldönümünü büyük bir coşkuyla idrak edeceğiz. 2023 için belirlediğimiz hedeflere adım adım ilerliyoruz.

Ekonomide büyüme devam ediyor. 12 yıl önce 230 milyar dolardan aldığımız milli gelir, şu anda 820 milyar dolar. 2023’e kadar çok çalışacak, inşallah bunu 2 trilyon dolara kadar yükselteceğiz.

Kişi başına milli gelir, değerli kardeşlerim, 3500 dolardan 10 bin 500 dolara çıktı. Daha çok çalışacağız. İnşallah 2023’te -sizi anlıyorum, sizi anlıyorum- inşallah 2023’te 25 bin dolara hep birlikte yükselteceğiz. İhracatımız, 12 yıl önce 36 milyar dolardı. Şu anda dün açıklanan rakamlarla, bu yılsonu itibariyle bunun 160 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor. Şu anda 157 milyar dolardayız. Ama 160 milyar dolara çıkması tahmin ediliyor. İnşallah bu gayretle, bu azimle bunu da gerçekleştireceğiz. İhracatımızı da katlayarak arttıracak, 500 milyar dolar rakamına inşallah 2023’te ulaşmış olacağız. Sadece ekonomide değil, demokratikleşmede,  özgürlüklerde, toplumsal barış, huzur ve kardeşlikte de Türkiye’yi kat kat büyütecek ve bölgesinde öncü, lider, örnek bir Türkiye’yi daha güçlü şekilde inşa edeceğiz. 

Sevgili Kardeşlerim,

Bölgemiz son derece hassas, son derece kritik bir süreçten geçiyor. Yanı başımızda, Irak’ta, Suriye’de, son derece kanlı çatışmalar yaşanıyor. Bütün bu hadiseler karşısında, biz Türkiye’yi güvenli, istikrarlı ve huzurlu bir şekilde inşallah güçlendirmeye çalışıyoruz. Bakın, burada Trabzon’dan ülkeme, tüm milletime, tüm dünyaya, açık açık ifade ediyorum: Türkiye, bölgemizde yaşanan çatışmaların hiç birinde taraf değildir. Türkiye, hiçbir mezhebin, hiçbir etnik kökenin yanında ya da karşısında değildir. Bütün bu krizler başladığı andan itibaren, bizim tarafımız hep barış oldu, diyalog oldu. Bizim tarafımız hep insanların özgürce ve emniyet içinde yaşamaları oldu. Suriye ve Irak’ta Arap, Türkmen, Kürt, Ezidi, Süryani, hiçbir ayrım yapmıyoruz. Şii, Sünni, Nusayri, Müslüman, Hıristiyan, Musevi gibi ayrımlara asla prim vermiyoruz. Çünkü biz, yaratılanı yaratandan ötürü sevdiğimizi hep söyledik ve söylüyoruz. Fakat bizi ne ülkemizin belli bir kısmı ne de dünya ülkeleri hala anlamadı, anlamamakta da ne yazık ki direnenler var.

Bölgedeki tüm terör örgütlerine karşı, son derece ilkeli, son derece sorumlu ve dik bir duruş sergiliyoruz. Çünkü biz ülkemizde 30 yılı aşkın bir süredir, bölücü terör örgütüne karşı, PKK’ya karşı, -evet, çok insanımızı kaybettik- aynı şekilde şimdi de Irak’ta başlayıp Suriye’de palazlanan ve hala Irak’ta ve Suriye’de terör estiren IŞİD’e karşı da aynı tavrımızı sürdürüyoruz. Bunun dışında terör örgütleri, onlar da bizim için bir tehdittir ve onlara karşı da her türlü tedbiri aldık, alıyoruz, alacağız.

Irak ve Suriye’de çatışmalardan kaçan kardeşlerimize de kapılarımızı açtık, imkânlarımızı seferber ettik. 1,5 milyonu aşkın insanı, şu anda ülkemizde biz misafir ediyoruz. Niye? Bu bizim insanlık anlayışımızdır, vicdani anlayışımızdır, İslami anlayışımızdır. Biz bundan dolayı bunları yaptık. Onları terörist eylemlerin, kurşunların, bombaların altında bırakamazdık. Katil, devlet terörü estiren bir Esed rejiminin altında bırakamazdık. Onlar, bu ülkeye Hicret ediyorlarsa, biz onlara Ensar olmaya mecburduk. Ve biz de bunu yaptık. Ve hala yapıyoruz. 

Bugüne kadar 4,5 milyar dolar bizim harcamamız oldu. Şu anda sadece Avrupa’da 130 bin sığınmacı var, Avrupa bundan dert yanıyordu. Ama sadece Türkiye’de, şu anda 1,5 milyon sığınmacı var. Bizim farklılığımız Batıya göre, bu. Bakın, tekrar ediyorum. Suriye ve Irak’taki hiçbir etnik köken arasında, hiçbir mezhep arasında ayrım yapmıyoruz. Aynı şekilde, terör örgütleri arasında, “Bu iyidir, bu kötüdür” gibi bir ayrıma asla ve asla gitmiyoruz. Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren bu hadiseler karşısında, uluslararası hukuk içinde, ilkeli, sorumlu, sağduyulu bir tavır sergiliyoruz.

Bölgede akan kanın bir an önce durması, insanların evlerine dönebilmesi, Irak ve Suriye’de herkesi kucaklayan, adil sistemlerin kurulması için, elimizden ne geliyorsa, bunu yaptık, yapıyoruz. Tereddüt etmeden yapıyoruz. İşte, Bayramın 4. günü Gaziantep Islahiye kampındaydım. Oradaki mültecilere hitap ettim. Hepsine, kendi ülkelerine dönmeyi söylediğim zaman, oradaki yükselen alkış, görmeye değerdi. Çünkü kimse kolay kolay gurbette, evindeki huzuru bulamaz. Ve ondan sonra çadırları dolaştım. Orada daha çok Türkmen ve Arap kardeşlerimiz vardı, onları gezdik, ailece onları ziyaret ettik ve dertleştik. Tabii onların hepsi Türkiye’ye dua ediyorlardı, bizlere dua ediyorlardı. “Siz bizi Esed’in zulmünden kurtardınız,” diyorlardı. Şimdi bazı komşu ülkelerin kalkıp da, Esed rejimini korumak için hala elinden geleni yapmaları, akla ziyandır.

Örgüt olarak teröristler olduğu gibi, devlet bazında da devlet terörü estirenler var. İşte bunun örneği de Suriye’dir. Suriye’nin şu andaki yönetimidir, rejimidir. Suriye halkı bizim kardeşimizdir. Bizim Suriye halkıyla bir sorunumuz yok. Ama Suriye yönetimiyle, evet, terör estirdiği için bir sorunumuz var. 250 bine yakın insanı öldüren böyle bir rejime biz nasıl alkış tutabiliriz. Halkı Müslüman olan bazı ülkeler eğer Esed rejimine sahip çıkıyorlarsa, bunun hesabını bu dünyada da, ebedi alemde de veremezler. Ve hala bunlar üzerinden parasal destekten bahsedenler, silah, mühimmattan bahsedenler, bunun hesabını veremezler. 

Değerli Kardeşlerim,

Dürüst olmaya mecburuz. Ve Esed rejiminin kimyasal silahlarla, konvansiyonel silahlarla, insanları katletmesinin hiçbir izahı olamaz. Ve şu anda 1,5 milyon insan bizde, 1,5 milyon insan Lübnan’da, 1 milyon civarında Ürdün’de. Bunun dışında Irak’ta, şurada burada olanlarla yaklaşık 5-6 milyon Suriyeli, kendi evlerinin, yurtlarının dışında yaşıyorlar.

Şimdi bakın Türkiye’nin bölge meseleleri karşısında, ilkeli, dik ve hukuk içindeki duruşu, hem Türkiye içinde hem dünyada bazı çevreleri ciddi şekilde rahatsız ediyor. Büyüyen Türkiye ekonomisi, hem içeride hem dışarıda birilerini ciddi şekilde rahatsız ediyor. Demokratikleşme alanında attığımız adımlar, özellikle de kardeşliğimizi güçlendirecek Çözüm Süreci, içeride ve dışarıda birilerini rahatsız ediyor. Önce “Türkiye teröre destek veriyor” diye algı operasyonu yaptılar. Başarılı olamadılar. Ardından Türkiye ekonomisine karşı algı operasyonu başlattılar; orada da başarılı olamadılar. Kredi derecelendirme kuruluşlarını devreye soktular; onunla başarılı olmaya çalıştılar. Onda da başarılı olamayacaklar. Şu anda da içerideki piyonlarını, içerideki maşalarını kullanarak, sokakları terörize etmek gibi alçakça bir yöntem uygulamaya başladılar. İnanın bunu da başaramayacaklar. Gezi olaylarında başaramadılar. 17-25 Aralık darbe girişiminde başaramadılar. 30 Mart seçimlerinde, 10 Ağustos seçimlerinde başaramadılar. Şimdi de bu kirli oyunlarında başarılı olamayacaklar. 

Bakın Kardeşlerim,

Son birkaç gündür yaşanan şiddet, vandallık ve yağmacılık olaylarında maalesef 31 insanımız hayatını kaybetti. Kamu binalarına, yahu bindikleri belediye otobüslerine, esnafın iş yerlerine, Kızılay’ın kan araçlarına bile alçakça saldırdılar. Türk Bayraklarına bile haince saldırdılar, Atatürk’ün büstünü kırdılar, yıktılar. Ne yazık ki Ana Muhalefet Partisi, bakıyorsunuz bunlara sahip çıkıyor. Aynı şekilde, yine parlamentodan bir parti, ne yazık ki bunlarla beraber hareket ediyor. Eylemlerde bunlarla beraber hareket ediyor. Ve Ana Muhalefet Partisi’yle bu parti, tezkere olayında da beraber hareket ettiler. Orada tezkereye karşı çıkanlar, şimdi Türkiye’nin Kobani’ye asker göndermesini konuşuyorlar. Biz, Kobani’den 200 bin insanı içeri aldık. Onların insani yardım ve bakımlarını üstlendik. 

Değerli Kardeşlerim,

Olay sadece Kobani mi? Olay sadece Kobani’deki Kürt kardeşlerimiz mi? Peki, Suriye’de 200 bin, 250 bin insan öldürülürken sesi çıkmayan Ana Muhalefet Partisi’yle bu muhalefet partisi, şimdi ne oldu da bunların sesi çıkıyor? Ana Muhalefet Partisi’nin başındaki zat, Esed’i korumak için mi bu adımları atıyor? Şimdi çıkmış akıl veriyor, Kobani’ye yönelik tezkere. Sen o aklı kendine sakla. Böyle konuşmak istemezdim bu makamda, ama artık bir cumhurun başı olarak, bunları söylemek konuşmak durumundayız.

Bakın Türkiye, bu şiddete, bu vandallık ve yağmacılığa asla boyun eğmez. Tarih boyunca boyun eğmedi, bugün de eğmez, yarın da eğmeyecek. Bunların canı yanmıyor. 

Kardeşlerim,

O vandallar, o yağmacılar, Türk Bayrağına saldıran o hainler, er ya da geç bulunacak, hepsinden de bunların hesabı sorulacaktır. Türkiye, iç ve dış politikasını teröristlerin, sokak serserilerinin şiddet eylemleriyle belirleyecek bir ülke değildir. Hem sokaktaki o maşalar hem de onların iplerini tutan efendileri bilsinler ki, Türkiye sokak eylemlerinden korkup, istikamet değiştirecek bir ülke de değildir. Gereken neyse, devletimiz onu yapıyor ve yapmaya da devam edecektir. Sokaktaki şiddet durduğunda da bu şımarıklığın hukuk içinde hesabı mutlaka sorulacak.

Ben burada, Trabzon’da, tüm Karadenizli kardeşlerimden, 81 vilayetimizdeki tüm vatandaşlarımdan, bu olaylar karşısında, soğukkanlı, itidalli olmalarını rica ediyorum. Bakın tuzak çok açık. Kobani’yi bahane ederek sokağa çıkıyorlar. Aslında amaçları huzuru bozmak, ülkenin huzurunu kaçırmak, öfkeyi büyütmek, nefreti büyütmek, kardeşliğimizi sabote etmek. Parlamentoda, malum siyasi parti dışındaki partiler de bakıyorsunuz, bir tanesi aynen onunla hareket ediyor, bir diğeri de maalesef biz temkinli duruş sergilediğini zannediyoruz, o da bakıyoruz hala yine iktidarla uğraşıyor. Ya bırak sen iktidarla uğraşmayı. Şimdi birlik, beraberlik zamanı olan böyle bir dönemde bu yapılan teröre karşı el birliği zamanıdır. Güç birliği zamanıdır. Bu tuzağa düşersek kaybeden hep birlikte millet olur. Ama biz bu tuzağa düşmeyeceğiz. Öfkesine yenilen, bu hainler karşısında, sabrını, itidalini muhafaza edemeyen, inanın bunların tuzaklarına düşmüş olur. Bunların ekmeğine yağ sürmüş olur. Bunların arzularını yerine getirmiş olur.

Bunlar istiyorlar ki, Türk ile Kürt birbirinden nefret etsin. Bunlar istiyorlar ki, Türk ile Kürt birbirine öfke beslesin. Bunu tarihin hiçbir döneminde başaramadılar. Bugün de başaramayacaklar. Biz de aziz milletimizle, sağduyumuz ve itidalimiz ile bu kirli tuzağı bozacağız. “Kobani” diyorlar, Allah aşkına Kobani’ye Türkiye’den başka yardım eli uzatan ülke var mı? Kobani’yi Türkiye’den başka dert edinen ülke var mı? Halep’i, Humus’u, İdlib’i, Derağa’yı, Lazkiye’yi, Musul’u, Kerkük’ü, Erbil’i ne kadar kendimize dert edindiysek, Kobani’yi de o kadar kendimize dert edindik. Oradan sadece birkaç gün içinde, 200 bin insan, ülkemize sığındı. Hepsine kapımızı açtık, ekmeğimizi, suyumuzu onlarla paylaştık. “Türkiye, Kobani’ye yardım etmiyor” diyerek, hem içeride hem dışarıda Türkiye’yi hedef yapmak en başta nankörlüktür. Hem Meclis’te tezkere oylanırken karşı çıkacaksın hem de Türkiye Kobani’ye yardım etmiyor diye şımarıkça şiddet çağrısı yapıyorlar. Kimler yapıyor bunu? Bakıyorsunuz işte o, maalesef partinin milletvekilleri ve kalkıp şu anda iktidar partisine de onu yürüyerek, molotoflar atarak, bu molotof kokteylleriyle, bunu atmak suretiyle bombalamak. Maskeler, nedir o maskeler? Demek ki sen teröristsin. Eğer terörist değilsen, o maskeyi çıkar yüzünden.

Tabii bunlara yönelik, ayın 14’ünden sonra bütün tedbirler alınacaktır. Ve azami ölçüde yasalarda gerekli değişiklikler yapılacaktır. Bu kervan, barış kervanıdır. Barış kervanını tehdit eden hangi unsurlar varsa, bunlara karşı hukuki zemin çok daha güçlü hale getirilecektir. Kusura bakmasınlar, bu tür alçakça hareketlere prim vermeyiz. 

Kardeşlerim,

Çözüm Süreci’nde defalarca ifade ettik: Çözüm Süreci, şımarıklığa göz yummak değildir. Çözüm Süreci, gayri meşruluğa, illegaliteye müsamaha göstermek değildir. Çözüm Süreci, boyun eğmek değildir, tehditlerden korkup geri çekilmek değildir. Eğer birileri, Çözüm Süreci’ni böyle şımarıklık olarak anlıyorlarsa, büyük bir yanılgının içindeler. Biz, samimi olarak akan kanın durmasını, gözyaşlarının dinmesini, barışın ve huzurun tesis edilmesini istedik. Fakat bir taraftan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çıkacaksın barıştan bahsedeceksin, sevgiden bahsedeceksin, saygıdan bahsedeceksin, ondan sonra da sıkılmadan, utanmadan milleti sokağa davet edeceksin. Ondan sonra kalkıp bir de “Ben bunu şiddete karışmak suretiyle demedim.”  E ne diye dedin? İşte sokağa davet ettiklerini, ellerinde taşlarla, sopalarla, molotoflarla ve silahlarla evet polisimizin, askerimizin, tüm güçlerimizin üzerine saldıkları gibi, kamu binalarını yaktılar, yıktılar. Aynı şekilde kamu araçlarını yaktılar, yıktılar. Aynı şekilde vatandaşlarımızın araçlarını yaktılar, yıktılar. Okulları yaktılar, yıktılar. Hastaneleri yaktılar, yıktılar. Bu kadar şeyler açıkça ortada.

Biz sorunların sokakta değil, dağda değil, silahla değil, konuşarak ve siyaset zemininde çözümünü istedik. Siyaseti değil, şiddeti ve terörü tercih edenler, Çözüm Süreci’ne hiçbir katkı sağlayamazlar. Silahlı efendilerinden korkup iradelerini ayaklar altına alanlar, gençlerin çocukların arkasına saklanıp, korkakça siyaset yapıyormuş gibi yapanlar Çözüm Süreci’ne katkı sağlayamazlar.

Bakın, bu meseleye, Çözüm Süreci’ne, kardeşlik sürecine elimi, bedenimi, canımı koydum. Her ne pahasına olursa olsun, 77 milyonun kardeşliğini tesis etmek için, barış ve huzur için, son nefesime kadar da mücadele etmeye devam edeceğim. Çünkü biliyorum ki bu millet, bizimledir. Milletimin çizdiği istikamette, hem Türkiye’yi hem kardeşliği büyütmek için mücadelemiz asla kesintiye uğramayacaktır. Bizimle yol yürümek isteyenlerle, bu çözümü ortak akılla inşa etmek isteyenlerle biz yol yürürüz. Ama korkarak, ürkerek, silahlı efendilerine boyun eğerek, her gün farklı bir kılığa girenlerle çözüme ulaşılamayacağını da çok iyi biliriz.

Sizlerden tekrar rica ediyorum. Aziz milletimizden tekrar rica ediyorum. Öfkesine mağlup olan bu alçakların tuzağına düşer. Kardeşine karşı nefret hissine kapılan bu hainlerin tuzağına düşer. Büyük bir ülkenin büyük bir milleti olarak, bu şiddete bu vandallığa, bu ahlaksızlığa karşı, dimdik fakat itidalli durmayı, hep birlikte sürdüreceğiz. 

Kardeşlerim,

Şu anda Güneydoğu’da veya farklı yerlerde ölenler, öldürenler, kim diye baktığınız zaman, orada Kürt vatandaşlarımı göreceksiniz. Araçları yakılanlar kim, Kürt vatandaşlarım. Ve adeta nokta nokta her şeyi tespit etmişler, mağazaları yakıp yıkıyorlar. O mağazalar, onların dünya görüşünü paylaşmadığı için sadece yakmakla kalmıyorlar, bir de yağmalıyorlar. Daha bunun özgürlükle, bunun barış ortamıyla ne alakası var. Sağolsun polisimiz, askerimiz, istihbarat birimlerimiz fedakârca çalışıyorlar. Hem bu olayları durduracak hem de tekrar ediyorum, bunun hesabını sorumlularından soracağız.

Özellikle gençlerimizin kışkırtmalara, tahriklere karşı, son derece dikkatli ve hassas olmalarını rica ediyorum. Onların istedikleri, gençlerimizin sokağa dökülmesi. Onların diledikleri, öfkenin, nefretin büyümesi. Onlara istediklerini asla vermeyeceğiz. 

Sevgili Trabzonlular,

Sevgili Kardeşlerim,

Allah’ın izniyle hep birlikte çok çalışacak, kardeşlik hukukumuzu ve bu hukukun içinde, ekonomiyi, demokrasiyi, özgürlükleri daha da büyüteceğiz. Enerjisini boşa harcayan, gereksiz tartışmalara harcayan bir ülke değil, enerjisini birliğe, kardeşliğe, kalkınma ve ilerlemeye sarf eden bir ülke olacağız.

Bu duygularla, sözlerime son verirken, her zaman söylediğimi yine söylüyorum. “Tek millet” diyorum, “tek bayrak” diyorum, “tek vatan” diyorum, “tek devlet” diyorum. Bizim bu Rabia işaretimizi kaybetmeyeceğiz. Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. 

Kardeşlerim,

Bir kez daha, bugün açılışını yaptığımız eser ve hizmetlerin, Trabzonumuza, Trabzonlu tüm kardeşlerimize hayırlı olmasını diliyorum. Başbakanımıza, bakanlarımıza, bu hayırlı hizmetleri tamamladıkları için teşekkür ediyorum. Trabzon’a, 10 Ağustos’ta şahsıma verdikleri güçlü destekten dolayı, tekrar tekrar teşekkürlerimi sunuyorum.

Hiç durmayacağız. Hiç duraklamayacağız. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da Trabzon için, Türkiye için eser ve hizmet üretmeye devam edeceğiz. Trabzon bizimle olduğu müddetçe, Trabzon’un hayır duası bizimle olduğu müddetçe, bize durmak, duraklamak yok.

Allah yar ve yardımcımız olsun. Yolumuz, bahtımız açık olsun diyorum. Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.

Sizi Allah’a emanet ediyorum.