Türkiye İhracatçılar Meclisi Türkiye Markası Tanıtım Toplantısı’nda Yaptıkları Konuşma
Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin Çok Değerli Genel Başkanı,
Saygıdeğer Bakanlarımız,
Yönetim Kurulu’nun Değerli Üyeleri,
İş ve Medya Dünyasının Değerli Temsilcileri,
Hanımefendiler,
Beyefendiler,
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, bugünden itibaren hızla tüm dünyaya yayılacak, inşallah kısa süre zarfında tüm dünya tarafından tanınacak logonun ve sloganın hayırlara vesile olmasını, başarılı olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.
Ekonomi Bakanlığımıza ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’ne uzun zamandır üzerinde çalıştıkları bu tasarımlar için şahsım, ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. Bu tasarımların oluşmasında emeği geçen yerli ve yabancı tüm kuruluşlara, tüm çalışanlara da ayrıca şükranlarımı sunuyorum. Başta Kültür ve Turizm Bakanlığımız olmak üzere, tasarıma katkı veren ve verecek olan tüm bakanlıklarımıza, kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerine, özellikle de medyamıza şimdiden teşekkür ediyorum.
Evet, bu tasarımın çok uzun süredir üzerinde çalışılıyordu. İş adamlarından reklam ajanslarına, ihracatçılarımızdan siyasetçilere, sivil toplum örgütlerimizden vatandaşlara kadar çok geniş yelpazede görüşler alındığını biliyorum. Başbakanlık görevinde bulunduğum esnada taslakları şahsen ben de görme fırsatı buldum. Önerilerimi, tavsiyelerimi arkadaşlarımıza ilettim. Sonuçta Ekonomi Bakanlığı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin ön ayak olduğu, ama bugün itibarı ile tüm Türkiye’ye mâl olacak, tüm dünya tarafından tanınacak bir tasarım ortaya çıktı.
Esasen buna benzer süreçleri, geçmişte Başbakanlık yaptığım hükümetler döneminde de tıpkı böyle bir heyecanla yaşamıştık.
Bildiğiniz gibi 28 Ocak 2004’te bir yasa çıkardık, Türk lirasından altı sıfırın atılması sürecini başlattık. 2004 yılı boyunca Merkez Bankamız çok titiz bir şekilde hazırlıklarını yaptı ve Yeni Türk lirası adı altında yeni banknot ve madeni paraları 1 Ocak 2005 tarihinde tedavüle soktu. Bu yeni banknot ve madeni paraların tanıtımını da yine bizzat ben ve bakan arkadaşlarım birlikte yapmıştık.
Yeni Türk lirası o dönemde mevcut paralarla aynı tasarımı taşıyordu, ancak altı sıfır olmaksızın basılmıştı. Ardından 1 Ocak 2009 tarihinde milletçe yine bir başka heyecanı yaşadık. Geçici olarak tedavüle girmiş yeni Türk Lirası’ndan “yeni” ibaresini kaldırdık, yeni tasarımlarıyla Türk Lirası’nı kullanmaya başladık. Dünyanın ilgi ile izlediği çok başarılı bir operasyon gerçekleştirdik. Allah’a hamdolsun, hiçbir aksaklık yaşanmadı. Altı sıfırın atıldığı yeni paramız sadece Türkiye’de değil tüm dünyada beğeni topladı, ilgi çekti ve Türk Lirası nihayet itibarına yeniden kavuşmuş oldu.
Yine bugün yaşadığımıza benzer bir heyecanı Türk Lirası’nın simgesini hazırlarken ve kamuoyuna açıklarken yaşadık. Dünyada ki tüm güçlü ve saygın para birimlerinin bir logosu vardı, ancak Türk Lirası için sadece TL kısaltması kullanılıyordu. Güzel, sade, kolay yazılabilir bir logo hazırlandı, kamuoyuna tanıtıldı ve bu logoda çok hızlı yaygınlaşarak vatandaşlarımız tarafından kullanılmaya başlandı. Şu anda çarşıda, pazarda etiketlere baktığımızda bu logonun kullanıldığını ve artık iyice benimsendiğini görüyoruz.
Evet, işte bugünde Ekonomi Bakanlığımız ve Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından hazırlanan aynen Yeni Türk Lirası logosu gibi önem arz eden bir başka logoyu, bir başka milli tasarımı Türkiye ve dünyaya tanıtıyoruz. İnşallah bugünden itibaren Türkiye’de üretilen ürünlerin artık üzerinde “Made InTurkey” damgası yerine artık bu logo olacak. Dünyanın neresinde olursa olsun, bu logoyu görenler o ürünün Türkiye’de üretildiğini, Türkiye’den ihraç edildiğini anlayacaklar.
Logo ile birlikte kullanılan sloganın yani “Discover The Potential”, bu ibarenin de son derece isabetli seçildiğine inanıyorum. Şimdi burada tabii bir başka yaklaşım ortaya koyacağım, o da şudur: Açıkçası çeviride potansiyel kelimesi yerine, köken itibariyle de Türkçe olan “güç” kelimesinin kullanılmasının da daha uygun olacağı arzusundayım. Yani “Gücü Keşfet”. Bu noktada böyle bir yaklaşım, inşallah bugünden itibaren tüm dünyada Türkiye’yi ve Türkiye ürünlerini bu logoyla ve “Gücü Keşfet” sloganıyla tanıtıyor olacağız. Bizim dünyaca tanınan markalarımız zaten itibara sahipti, en önemlisi de güvene sahipti. Bu logo ve sloganla inanıyorum ki ürünlerimizin gücüne güç katılmış, itibarına itibar katılmış, güvenine de güven katılmış olacaktır.
Bu önemli logo ve sloganın bir kez daha hayırlı olmasını diliyorum. Emeği geçenleri tekrar tebrik ediyor, elinize sağlık diyor, herkese şahsım, ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Hiç kuşkunuz olmasın ki, şu andan itibaren gerek logoya gerek slogana yönelik birçok eleştiriler gelecektir. Yeni Türk Lirası ve sıfırları atılmış Türk Lirası banknotlarını tanıttığımızda belli kesimlerden çok acımasızca eleştiriler yapılmıştı. Hatta “Bu altı sıfır atıldığı zaman enflasyon patlar” deyip, “Eğer, bu başarılı olursa Taksim’e çıkar eşek gibi anırırım” diyen köşe yazarları olmuştu. Hala yazmaya devam ediyorlar, ama Taksim Meydanı’na çıkmadılar.
Değerli Arkadaşlarım,
Bugün baktığımızda hem banknotlarımızın hem de TL logosunun sorunsuz şekilde kullanıldığını, benimsendiğini görüyoruz. Karamsar senaryoların hiçbiri gerçekleşmedi. Yeni paraların enflasyon üzerinde hiçbir olumsuz etkisi olmadı. Ödemeler üzerinde, ticarette, çarşıda, pazarda yeni paralardan dolayı öyle seslendirildiği gibi olumsuz hadiseler de yaşanmadı. Toplum yeni para birimine çok kısa sürede adapte oldu. Değişime anında ayak uydurdu ve sanki yıllardır kullanıyormuş gibi, yeni paraları ve yeni logoyu kullanmaya başladı.
Bugün tanıtımı yapılan slogan ve logonun da yapılacak tüm olumsuz eleştirilere rağmen hızla benimseneceğine, hızla kullanıma girip yaygınlaşacağına ben yürekten inanıyorum. Özellikle, bizim KOBİ’lerimiz, sanayicilerimiz, ihracatçılarımız, değişim konusunda dünyada gerçekten farklı bir yere sahipler. Onların bu logoyu hızla ürünlerine, ambalajlarına, paketlerine basıp, logonun yaygınlaşmasına katkı sunacaklarını tahmin ediyorum. Tabii bu logo ve sloganın yaygınlaşmasında uluslararası markalarımıza da büyük görev düşüyor. Örneğin, Kültür ve Turizm Bakanlığımızın artık uluslararası bir turizm markası olan Türkiye’yi bu logo ile tanıştırmalarını bekliyoruz. Aynı şekilde örneğin Türk Hava Yolları gibi uluslararası ölçekte büyük bir markamızın da bu logo ve slogana sahip çıkıp, onu dünyanın onlarca ülkesine taşıyacaklarına inanıyorum. Yani Barcelona’yı, Real Madrid’i filan falan bunları taşıyabilirsin, o ayrı bir konu, ama önemli olan bu, bunu tabii ısrarla taşıyacak.
Bu yeni logo ve sloganı esasen Yeni Türkiye’nin, güçlü Türkiye’nin, artık küresel iddiaları ve hedefleri olan bir Türkiye’nin özgüven simgesi olarak görüyorum. Evet, bu tasarım ve “Gücü Keşfet” sloganı, Yeni Türkiye’nin özgüveninin simgesidir, özgüvenin sloganıdır.
Biz sadece bu logoyu markalarımızın üzerine basmakla yetinmeyeceğiz, bu özgüven logosunu basabileceğimiz artık çok daha fazla marka üretmenin de mücadelesini kararlılıkla yürüteceğiz. Evet, mevcut markalarımız artık bize yetmiyor. Dünya mağazalarında, piyasalarında, pazarlarında kendisine yer bulan markalarımızla gurur duyuyoruz, ama bunları artık sayıca yetersiz görüyoruz.
Türkiye ekonomisi artık marka meselesine, marka ihtiyacına gelmiş dayanmıştır. Bizim istikrarlı bir şekilde büyürken, ihracatımızı son derece hızlı şekilde artırırken, artık enerjimizin önemli bir kısmını bu marka konusuna ayırmamız gerekiyor.
Arkadaşlar,
Yeni markalar üretecek güce yani potansiyele ziyadesiyle bu heyet sahiptir. Eğer fikir derseniz Allah’a hamdolsun parlak fikirlere, yenilikçi fikirlere sahip bir neslimiz var. Eğer girişim diyorsak, girişim ruhu diyorsak dünyanın her yerine ulaşabilen ve her yerinde iş kovalayabilen, dinamik, enerjik girişimcilerimiz var. Teşvik konusunda, destek konusunda eskisine oranla çok daha farklı, çok daha güçlü bir konumdayız.
Bakın, geçtiğimiz hafta içinde Pazar gününden Perşembe gününe kadar 5 gün Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için Amerika Birleşik Devletleri’nin New York şehrindeydik. Konakladığımız otelin bulunduğu 5. Cadde denilen o uzun bulvarda dünyanın birçok ülkesinin büyük markalarını görüyorsunuz. Aynı caddede dünyaca tanınmış bir teknoloji mağazasının da bir mağazası var. Tabii bizim toplantı ve görüşmelerden dolayı görme fırsatımız olmadı, ama arkadaşlarımız şahsıma aktardılar. O teknoloji mağazası 24 saat açık. Normalde akşam saat 22’de kapanıyor, ama o, 24 saat açık. 24 saat boyunca yeni çıkardığı telefonu satın almak için mağazanın önünde kuyruk oluşuyor. İnsanlar o marka telefonun yeni modelini alabilmek için gece dahil, saatlerce kuyrukta bekliyorlar. Bu marka hemen her yıl yeni bir model çıkardığı halde, modeller arasında onu da söyleyeyim çok büyük farklılıklar da yok; evet, markanın sahip olduğu güç, prestij ve tanınmışlık sayesinde mağazaları önünde bu uzun kuyrukları oluşturabiliyorlar. Burada zaten birçok arkadaşımız, dostumuz da bunu biliyor. Dikkatinizi çekiyorum, aslında satılan telefon değil, satılan o telefonun markası, “Bak yenisini aldım”.
ABD ekonomisine baktığınızda ekonomiyi ayakta tutan ve büyüten gücün bu ve buna benzer markalar olduğunu görüyorsunuz. Japonya ekonomisi aynı şekilde, Kore aynı şekilde, Almanya, İngiltere, diğer büyük ekonomiler aynı şekilde. Küresel markaları sayesinde istikrarla büyüyorlar.
Türkiye geçmişte yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, ekonomideki tüm belirsizliklere rağmen böyle küresel markalar oluşturmayı başardı. O markalarımızı da bir kez daha tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
Mesela, Avrupa’da güçlü markalarımız var, ama bunu bizim dünyaya da yaymamız gerekiyor. Ancak bunlar bir elin parmakları kadar. Bize bu yetmez. Bizim artık ufukları zorlayan potansiyelimize denk düşecek yeni markalar üretmemiz lazım. Daha çok, daha güçlü, daha fazla tanınmış markalara ihtiyacımız var. Bunu da yaparız ve ben yapacağımıza gönülden inanıyorum. Türkiye İhracatçılar Meclisi bu güzel hedefe inandı ve bir süredir bu hedef yolunda çok başarılı çalışmalar yapıyor. Araştırma-geliştirme konusunda, markalaşma konusunda, özellikle de inovasyon konusunda Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin yaptığı çalışmaları izliyoruz, takdir ediyoruz. Kendilerine de burada bir kez daha bu gayretleri sebebiyle ayrıca teşekkür ediyorum. Bundan daha da önemlisi Türkiye İhracatçılar Meclisi bizim 2023 hedeflerimize yürekten inandı. Bunların gerçekleşebilir olduğunu ilan etti ve yolda da hız kesmeden, umudunu kaybetmeden yolunda ilerliyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin ve tüm ihracatçıların inandıkları bu seviyeyi yakalayacaklarına, hedeflerine ve hedeflerimize mutlaka ulaşacaklarımıza şahsen bende gönülden inanıyorum. Asla umudunuz kaybolmasın, asla yılgınlığa düşmeyin, asla vazgeçmeyin. Yapılan olumsuz, karamsar, umutsuz açıklamalara da lütfen itibar etmeyin. 2023 hedeflerini ulaşılamaz görenlerin, hayal gibi görenlerin açıklamaları, sizleri asla karamsarlığa sevk etmesin.
Lütfen hatırlayın değerli arkadaşlar; 2002 yılında az önce arkadaşlarım söyledi, ben de söyleyeceğim tekrarında fayda var, milli gelirimiz 230 milyar dolarken, 2013’te bunun 820 milyar dolara çıkacağı söylenseydi buna kim inanırdı? Ve bunu ulaşılamaz hedef olarak görüyorlardı. Çünkü 79 senede 230 milyar dolara gelmişsin, on senede kalkıp da 820 milyar dolara nasıl geleceksin? Bunun hemen kıyasını yapıyorlardı. Ne oldu? 2013 sonunda milli gelirimiz 820 milyar dolara ulaştı. Kişi başı milli gelir 2002 yılında 3 bin 500 dolardı. 2013 sonunda üç kattan fazla artarak 10 bin 500 dolar olacağı söylenseydi buna da inanmayacaklardı, ama bu gerçekleşti. Küresel krize rağmen iki yıl üst üste biliyorsunuz yüzde 9 büyüme kaydettik. 2013 büyümemiz yüzde 4. Bu oranla dünyada en yüksek oranda büyüyen ülkeler arasındayız.
2014’te de büyüme devam ediyor ve edecek. İkinci çeyrekte büyümenin yüzde 2 olması dahi ülkemiz için büyük bir başarıdır. Zira diğer büyük ekonomilere baktığınızda yüzde sıfırları, yüzde birleri ancak yakalayabildiklerini görüyorsunuz. İşte Avrupa, Avrupa’da en güçlü ekonomi Almanya, bakıyorsunuz 0,8. Burada, bizim yılsonu hedefimiz inşallah yüzde 4. Çok çalışacağız, çok üreteceğiz, daha çok ihracat yaparak bu hedefi tutturacağız.
Yine 2002 yılında 150 milyar doların üzerinde ihracat denilseydi, birileri çıkıp ham hayal diyeceklerdi. Niye? Çünkü o zaman 36 milyar dolardı. 36 milyar dolardan 150 milyar dolara çıkılır mı? Ama sizler çalıştınız, ürettiniz, ihraç ettiniz ve en son Ağustos ayında Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin açıkladığı rakamlara baktığımızda son on iki aylık ihracatımız 157 milyar dolara ulaştı ve bu alanda da yeni bir rekor kırıldı. Bu büyük başarı için, bu büyük rekor için de ben sizleri kutluyorum, tebrik ediyorum, hepinize teşekkür ediyorum.
Bunlar değerli arkadaşlar, devletçi bir mantıkla olmadı. Bunlar özel sektörün önü açılmak suretiyle oldu. Eğer devletçi mantık devam etseydi biz bunları başaramazdık. İşte biz ne yaptık? Biz şunu yaptık: Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de 6100 kilometre bölünmüş yol vardı. Biz hedef koyduk dedik ki biz 15 bin kilometreye ulaşacağız ve biz söz verdiğimiz süre içerisinde 17 bin kilometre bölünmüş yol inşa ettik. Devlet olarak bizim görevimiz buydu. Biz Boğazın altından Marmaray’ı yapacağız dedik; ham hayal dediler, ki bu on iki yıl öncesinin değil, 150 yıl öncesinin Abdülhamit Han’ın hayaliydi, Türkiye hamdolsun o hayali de bizim iktidarımızla gerçekleştirdi. Yüksek hızlı tren aynı şekilde hayaldi, Türkiye onu da gerçeğe dönüştürdü.
Önceki hafta TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Konseyi’nde de ifade ettim. Dedim ki ya yol bulacağız, yol yoksa da yollar açacağız. Şimdi biz bunu yapıyoruz. Niye? Biz ya yol bulacağız ya yolları açacağız, ki ülkemizdeki girişimci de ne yapsın? O da, o yollardan devam edip gitsin. Hiçbir konuda, hiçbir alanda çözümsüzlük ve çaresizlik bu ülkenin ve bu milletin önünde seçenek olmayacak. Ülke olarak, millet olarak önümüze hangi sorun çıkarsa inşallah çözeriz, hangi engel çıkarsa inşallah yaparız. Bütün hayalleri de Allah’ın izni ile gerçeğe dönüştürürüz. Buna inanacak ve her zaman bu özgüven içerisinde umut içerisinde olacağız.
Şu anda belli çevrelerden pompalanan karamsarlığa da hiç kimse aldanmasın. Bakın, Türkiye Cumhurbaşkanı olarak içeride ve dışarıda gelişmeleri en yakından takip eden birisi olarak ifade ediyorum; Türkiye ekonomisi de, Türkiye’nin dış politikası da hiç olmadığı kadar güçlü, hiç olmadığı kadar sağlam ve istikrarlı şekilde yollarında ilerliyor. Bundan hiç endişeniz, hiç tereddüttünüz olmasın. Uluslararası medyadan bazıları çıkıyor, “Türkiye ekonomisi şöyle, Türkiye ekonomisi böyle” diye afaki yorumlar yapıyor. İnanın karanlık bir operasyonun, karanlık bir algı operasyonunun bir parçası olarak bunu yapıyorlar. Aynı şekilde bazı kredi derecelendirme kuruluşları var, bunların kimler olduğunu buradaki iş adamı arkadaşlarım gayet iyi bilirler. Bunların kökeninin ne olduğunu gayet iyi bilirsiniz. Batmakta olan ülkelerin notunu bakıyorsunuz altı not birden yükseltiyor, Türkiye gibi büyüyen bir ekonomi hakkında olumsuz yorum yapıyorlar. İnsaf yahu. Edep denilen bir şey var. Ya ekonomi bilmiyor bunlar, ya bunların bilimden haberi yok veyahut da gerçekten bu alanda daha yeni çırak bile değiller. Tamamen siyasi bir karar veriyorlar, siyasi bir karar. Bunun adı algı operasyonudur, başka bir şey değildir. Kendilerine verilen bir vazife var. Bu vazifeyi yapıyorlar ve Türkiye’yi güya dünyada küçük gösterecekler, yaptıkları iş bu. Tekrar söylüyorum, biz bu seviyelere ulusal ya da uluslararası o bazı medya kuruluşlarının, o bazı kredi derecelendirme kuruluşlarının üfürmeleriyle gelmedik. Biz bu seviyelere işçimizin, çiftçimizin, sanayicimizin, esnafımızın, gayretleriyle geldik, sizin gayretlerinizle geldik. Bu seviyelere işte bu salonda bulunan çok değerli ihracatçılarımızın alın teri ile geldik. Bundan sonra da manşetlerle değil, afaki yorumlarla değil, emekle, gayretle, alın teriyle, hayır dualarıyla geleceğe yürüyeceğiz. Hani slogan diyor ya “Gücü Keşfet”, on yıl önce keşfedemeyenler bugün keşfettiler. Beş yıl önce gücü keşfedemeyenler bugün keşfettiler. İnanın şu anda bizim gücümüzü keşfedemeyenler de, er ya da geç bunu keşfedecek, bunun farkına varacaklar.
Bakın şu anda IMF’ye olan 23.5 milyar dolar borcunu ödemiş, artık IMF’ye borç verebilecek konuma gelmiş bir Türkiye var. Biliyorsunuz 5 milyar dolar bizden borç istiyorlar, diyoruz ki hazır, ne zaman istiyorsanız verebiliriz. 27.5 milyar dolardan aldığımız Merkez Bankası rezervimiz şu anda 132 milyar 582 milyon dolara çıkmış bir Türkiye var. Dünyanın en büyük havalimanını inşa edebilen, bir Türkiye var. Marmaray gibi, tüp geçit gibi, üçüncü köprü gibi, Körfez geçişi gibi nice büyük projeyi sürdüren ve şu anda onları, özellikle önümüzdeki yıldan itibaren Yavuz Sultan Selim Köprüsü önümüzdeki yılsonu bitiyor, inşallah. Bunun yanında yine aynı şekilde Boğazın altından tüp geçit, önümüzdeki yılsonuna inşallah o da bitiyor, o da yetişiyor. Artık otomobiller Boğazın altından, onlar da geçebilecek ve İzmit Geçişi, o da hızla devam ediyor. Ve bütün bunlarla beraber artık bir Kanal İstanbul Projesi de, inşallah yakında onun da adımları atılacak.
Bütün bunları yaparken, dünyanın her yerinde bunun yanında mazlumlara el uzatabilen bir Türkiye var. 2013 yılında milli gelirimizin, bakın bu da çok önemli, binde 23’ünü insani yardımlara ayırdık ve bu oranla dünyanın en cömert ülkesi konumuna yükseldik. Acil ve insani yardımlarda şu anda Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’den sonra dünyada üçüncü sıradayız; Türkiye bu. Yani artık alan el değiliz, biz veren eliz.
Kriz bölgelerinden vatandaşlarını tahliye edebilen, başka ülke vatandaşlarını tahliye edebilen, rehinelerini başarılı operasyonlarla burunları dahi kanamadan kurtarabilen bir Türkiye var. 1,5 milyona yakın insanı Arap, Kürt, Ezidi, Sünni, Şii, Müslüman, Hıristiyan, Musevi demeden kabul eden, sınırlarını açan, onlara gıda, barınak, güvenlik temin edebilen bir Türkiye var.
Bu tabii vatandaşlarımız arasında bazı olumsuz yaklaşımlar meydana getiriyor olabilir. Ama şunu unutmayalım: Biz insanız ve biz öyle bir ecdadın torunlarıyız ki, biz hep darda kalanın yanında olduk, hep mazlumların yanında olduk. Sadece bu topraklarda değil, ta Hint Yarımadası’na kadar biz mazlumlar için donanma gönderen bir ecdadın torunlarıyız.
Arkadaşlar bunu hafife almayalım, bu insanlar ölümden kaçıyorlar, bombalar yağıyor bu insanlara, bakın biz sadece Türkiye olarak 1,5 milyon insanı kabul ederken, Batı bu süre içerisinde ne yazık ki 130 bin insan kabul etti ve onu da çok insan geldi diye dertlenip duruyorlar. 1,5 milyon sadece biz. Bizim kadar Lübnan aynı şekilde, o da o kadar kabul etti, 700 bin civarında. Ürdün, aynı şekilde. Irak, bütün bunlar, bu coğrafyada şu anda devam eden, az önce Kültür Bakanımızın da söylediği tabii ki aslında işte bir kültür coğrafyasının içinde size o değerlerin yüklediği bir görevdir. Biz o görevi yerine getiriyoruz, biz böyle bir medeniyetin çocuklarıyız. Bölgesel krizlerin çözümünde görüşlerine, uyarılarına özellikle de gücüne ihtiyaç duyulan bir Türkiye var.
İşte bu Birleşmiş Milletler’de Güvenlik Konseyi toplantısında “Burada Türkiye’nin olması gerekir” ifadesini, baktım ki katılımcıların hepsi, ikili görüşmelerde, özel görüşmelerde, “Biz burayı Türkiye’nin içinde bulunduğu bu lider kadroyla ancak gerçekleştirebiliriz” diyen bir anlayış var. Zaten işin gereği de bu. Niye? Sürekli olarak bu insanlar size göç ediyor ve tehdit altında olan ülke hangisi? Türkiye. Irak tarafından da tehdit var, Suriye tarafından da tehdit var. Irak’ı ve Suriye’yi şu anda hedefe koyan bir anlayışı ve bölgedeki tüm terör örgütleriyle böyle bir mücadeleyi yapmak zorundayız.
Buradaki oluşacak bir koalisyon içerisinde Türkiye rehineler olduğu için tabii biz bu süreçte farklı yaklaşmıştık. Şimdi bakıyorum bazı medya mensupları daha önce Başbakanken şöyle diyordu şimdi böyle diyor filan gibi yazanlar, çizenler var. O kadar anlarsınız, sizin sırtınızda küfe yok rahatsınız, ama bizim sırtımızda küfe var, sorumluluk var, onlarda böyle bir sorumluluk yok. Biz bu sorumluluğun idraki içerisinde ne dedik? Sağ salim önce bu 49 rehinemizi kurtaracağız. Ondan sonraki yaklaşım, ondan sonraki yol haritamız farklı olacak.
Şimdi farklı yol haritası inşallah çalışmaya başlıyor, çalışacak. Biz güçlüyüz, güçlü bir ülkeyiz, biz gücünün farkında bir ülkeyiz. Esasen Yeni Türkiye, gücünü yeniden keşfeden Türkiye’dir, potansiyelini yeniden keşfeden bir Türkiye’dir. Biz gücümüzün, potansiyelimizin farkında olarak Türkiye’yi bu günlere taşıdık. İnşallah bu gücü henüz keşfetmemiş olanlar da keşfedecek ve Türkiye çok daha ileri seviyelere ulaşacaktır.
Burada bir noktaya da özellikle değinmek istiyorum. Tabii terör sadece komşu ülkelerde olmuyor, içimizde de terör var. Her şeyden önce ekonominin ayağına bağlanmış bir prangaydı terör, ne yaptık? Çözüm sürecini başlatarak sabırlı bir şekilde bu süreci muhafaza ederek Türkiye’yi bu ağır prangadan büyük ölçüde kurtardık. Yine biz sabırlıyız, soğukkanlıyız. Tüm sabotajlara rağmen bu süreci hassas bir şekilde, kararlı şekilde nihayete erdireceğiz. Ekonominin, toplumsal huzurun prangası olan bu ağırlıktan Türkiye’yi inşallah tamamen kurtaracağız. Çözüm sürecine yönelik hiçbir tehdide, hiçbir şantaja Türkiye boyun eğmez.
Bakın, biz şu anda Suriye’den yeni bir göç dalgasına maruz kaldık. Bir hafta içerisinde 150 bini aşkın Suriyeli Kürt kardeşimiz sınıra akın etti. Almayalım mı? Aldık, o mağdur kardeşlerimizi içeriye aldık ve şu anda ülkemizde misafir ediyoruz. Yaşadıkları bölgede güvenlik temin edilinceye kadar bizim ülkemizde misafir olacaklar. Bunu aynen 1991 yılındaki o büyük Kürt göçünde de yaptık. Merhum Özal da sınırları açtı ve 1 milyona yakın o zaman Kürt kardeşimize sahip çıktık. Bunu takdir etmek yerine, bunu kardeşler arasındaki muhabbetin vesilesi, vasıtası olarak görmek yerine, siyasetin malzemesi yapmak, buradan bile istismar üretmek en hafif tabiriyle kendini bilmezliktir. Mehmetçik sınıra gelen o mağdur insanların can güvenliği için çırpınırken, birilerinin çıkıp Mehmetçik’e taş atması maalesef büyük bir densizliktir. Türkiye’nin bu mağdur Kürt kardeşlerimize sınırı açması, çözüm süreci yolunda muhabbeti artırması gerekirken, birileri bundan rahatsız oluyor, tahrik peşinde, provokasyon peşinde, sabotaj peşinde koşuyor. Hiç umutlanmasınlar. Ne bu kardeşliğe, ne de çözüm sürecine asla zarar veremezler. Benim yurt içindeki ve yurt dışındaki Kürt kardeşlerim de taş atan ellerle su veren, ekmek veren, toprağını misafirine açan elleri ve gönülleri birbirinden ayıracaktır diye inanıyorum. İnanıyorum ki bu son hadiselerle içerideki ve dışarıdaki kardeşim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yeni yüzünü, şefkatli, kucaklayıcı, merhametli yüzünü keşfedecektir.
Evet, ben sözleri bu noktada tamamlarken yeni tasarımın ve “Gücü Keşfet” sloganının tekrar hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Türkiye İhracatçılar Meclisi’ni bu heyecan verici çalışmalarından dolayı tebrik ediyorum. Ekonomi Bakanlığı’na, katkı sunan diğer bakanlıklarımıza, kurum, kuruluş, sivil toplum kuruluşları ve medyamıza teşekkür ediyorum. Bu logo ve sloganı dünyanın en ücra köşelerindeki raflara ulaştıracak ihracatçı kardeşlerimize de şimdiden teşekkür ediyor, başarılar diliyorum.
Allah yolumuzu, bahtımızı açık etsin diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.