Necip Fazıl Ödülleri Töreni’nde Yaptıkları Konuşma

26.12.2021

Değerli Misafirler,

Kültür, Sanat, Edebiyat, İlim ve Medya Dünyamızın Kıymetli Mensupları,

Sevgili Genç Kardeşlerim,

Hanımefendiler, Beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Ülkemizin ilim, sanat ve kültür hayatına yön veren eserleriyle yolumuzu aydınlatan siz kıymetli dostlarımla 2 yıllık bir hasretin ardından tekrar biraraya gelmekten memnuniyet duyuyorum. Malum geçen sene salgın şartları sebebiyle Necip Fazıl Ödülleri’ni kazanan isimleri açıklamış, ancak ödül tevcih törenimizi yapamamıştık. Gönüllerimizi bu güzel kültür ikliminde yeniden buluşturan Rabbime hamdüsenalar ediyorum.

Üstadın aziz hatırasına hürmeten 2014 yılında başlattığımız Necip Fazıl Ödülleri’nde artık 8’inci seneyi geride bırakıyoruz. Bu 8 yıllık süre zarfında ülkemizin kültür, sanat ve ilim hayatına önem katkılar yapan pek çok saygın isme ödül verdik. Bu ödüller vesilesiyle kültür ve sanat erbabımızın emeklerini takdir ve taltif ederken, ülkemiz ve milletimiz adına şükran borcumuzu da bir nebze olsun ödemeye çalıştık.

Alim, sanatçı, şair ve münevverlerin hayattayken kıymetinin bilinmesinin önemini ödül verilen isimlere baktığımızda bugün daha iyi anlıyoruz. 2014 ve 2017 yıllarında bu kürsüde ödül takdim ettiğimiz iki büyük gönül ve fikir insanını maalesef ebedi âleme uğurladık. Necip Fazıl Saygı Ödülü’ne layık görülen Nuri Pakdil abimiz ile Profesör Doktor Teoman Duralı Hocamızı burada rahmetle yâd ediyorum. Arkalarındaki bıraktıkları eserler dolayısıyla biz onların amel defterlerinin kapanmadığına, istifade edenler olduğu müddetçe de kıyamete kadar inşallah kapanmayacağına inanıyoruz. Rabbim mekânlarını cennet, makamlarını âli eylesin. Yine bu vesileyle 80 yıllık çileli ömrü boyunca bu ülkenin düşünce ufkunu genişleten, edebiyatında, sanatında ve estetiğinde derin izler bırakan Üstat Necip Fazıl’ı da rahmetle, tazimle, hayır duayla anıyoruz.

Üstadın izini süren güçlü bir düşünce ve edebiyat damarının bugün de ülkemizde ruhları beslemeye devam ettiğini memnuniyetle görüyoruz. Az önce de ifade edildi, Üstat yılmadı, Üstat korkmadı, korkutulamadı, çünkü o bir dava insanıydı ve bir dava insanı olarak da hâkimler karşısında artık senden bıktık, dedirtircesine o yoluna devam ediyordu. Verdiği cevap çok asildi; siz burada hancı, ben bu davada yolcu oldukça, bu hana daha çok uğrarım diyordu. Üstat bu, en basit bir yerde geri takanlardan değildi, dimdik ayakta yoluna devam edenlerdi.

Vefatının üzerinden geçen 38 yılı aşkın zamana rağmen Üstat, eserleriyle, mücadelesiyle dik ve asil duruşuyla bizlere rehberlik etmeyi sürdürüyor. Bu sene 8’incisi verilen Necip Fazıl Ödülleri Üstadın günden güne daha da büyüyen, kökleşen, zenginleşen mirasının en müşahhas nişanesidir. Bu ödüller aynı zamanda Üstadın davasına, mücadelesine samimiyetle ve sadakatle bağlı kaldığımızın bir göstergesidir. Bu ödüler ayrıca milletimizin ruh kökünü diri ve ayakta tutma çabamızın da timsalidir. Hem Star Medya Yayıncılığın sahiplenmesi, hem Kültür Bakanlığımızın desteği, hem de jürimizin gayretleri sayesinde Necip Fazıl Ödülleri kültür sanat dünyamıza yön veren etkinliklerden bir haline gelmiştir.

Tabii bu süreç içerisinde de Üstadın değerli evlatlarından Mehmet Beye de yine şahsım ve milletim adına çok teşekkür ediyorum. Hiç şüphesiz bu ödüllerin asıl vasfı, kültür ve sanat hayatımızı esir alan klan dayanışmasını ve ideolojik vesayet zincirlerini parçalamasıdır. Bu ödüller kendileri dışında hiç kimseye var olma hakkı tanımayan, fikir ve sanat dünyamızın zorbalarına karşı açılmış bir bayraktır. İlim ve fikir yoksunu bu zorbaların ilk günden itibaren Üstat Necip Fazıl’ı ve Necip Fazıl Ödülleri’ni dillerine dolamalarının sebebi işte budur. Necip Fazıl Ödülleri’yle bu zorbaların konforu bozulmuş, yıllardır al gülüm-ver gülüm işlettikleri tezgâhları dağılmıştır. Sadece Atatürk Kültür Merkezi’nin inşa sürecinde sergilenen rezillikler bu zihniyetin gerçek yüzünün milletimiz tarafından görülmesini sağlamıştır.

Necip Fazıl Ödülleri uzun süredir hasretini çektiğimiz Türkiye merkezli düşünce sürecine de önemli katkılar yapmaktadır. Özellikle genç yeteneklerimizin üretkenliğinin artmasında bu ödüllerin çok önemli payı vardır. Ödüllerimizin gelişim yolculuğunu gençlerimizi daha fazla sürece dahil eden kuşatıcı bir anlayışla sürdürmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu hassasiyetle hareket edildiğinde Necip Fazıl Ödülleri’nin ülkemizde yeni üstatların neşvünema bulmasına katkı sağlayacağına inanıyorum.

Değerli Kardeşlerim,

Türkiye’nin ilim, kültür ve sanat hayatına katkı sağlayan herkes bu ülkeye büyük bir hizmette bulunmaktadır. Bizler de bu hizmetlerin tanınması, bilinmesi, bu hizmetlerden daha fazla istifade edilmesi için gayret gösteriyoruz. 2014 yılından beri takdim ettiğimiz Necip Fazıl Ödülleri’ne ilim, sanat ve kültür erbabımıza yönelik ahde vefanın tescili olarak bakıyoruz. Her yıl titiz bir çalışmayla kültür ve edebiyat dünyamızın mümtaz isimlerini tespit eden ödül jürisine buradan tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Ödül jürisindeki değerli hocalarımız bu yıl da farklı dillerde 7 kıymetli ismi listeye aldılar. Listemizin ilk sırasında şiir ödülü yer alıyor; 2021 Necip Fazıl Şiir Ödülünü -az önce de kendisiyle müşerref olduk- Mustafa Aydoğan’a takdim ediyoruz. Dingin, sade ve sabırlı üslubuyla okuyucularının gönlünü çelen Mustafa Aydoğan, lirik şiir geleneğimizin günümüzdeki en içten örneklerine imza atıyor.

Eğer yanlış okursam affola.

“Boşluğa söylerim ben sözümü, hava yutar onu.

Kuşlar geçer ötesinden, berisinden,

Yılan sezer, akrep duyar, kurt bilir,

İnsan her şeyin az öncesidir.”

İşte bunun gibi mısralarda kalp tellerimizi titreten Mustafa Aydoğan kardeşimizi tebrik ediyorum.

Hikâye ve roman alanında ise, Asla Pes Etme, Hatırlı Yara, Kar Makamı gibi eserleri edebiyat dünyamıza kazandıran, az önce kendileriyle müşerref olduğumuz Mukadder Gemici’yi görüyoruz. Mukadder Gemici, eserlerinde bu toprakların hallerini, hasretlerini, hatırlarını hikâye ediyor. Onları okurken kimi zaman maziye kanat çırpıyor, kimi zaman uzak kabalardan birine uğruyorsunuz. Fakat kişileri ve mekanları tasvir ederken o kadar sarih ifadeler kullanıyor ki, okuduğunuzun bir kurgu olduğunu unutuveriyorsunuz. Her bir hikâyesiyle okuyucusunu farklı iklimlere taşıyan Mukadder Gemici Hanımefendiyi de can-ı gönülden tebrik ediyorum.

Kıymetli Dostlarım,

Elbette değişim hayatın gerçeğidir. Ancak, değişimle yozlaşma arasında keskin bir fark vardır. İnsanlık son iki asırda kadim değerlerinin örselendiği büyük bir dönüşüm, bir yönüyle dejenerasyon yaşadı. Modernleşmeyle beraber insanın kendi fıtratına, çevresine, hayatı paylaştığı diğer mahlukata yönelik bakış açısı da değişti. İnsanı, insanın kurdu olarak gören hastalıklı yaklaşım, altta kalanın canının çıktığı, sadece güçlünün ayakta kaldığı bir sistem inşa etti. Afrikalılar başta olmak üzere modern Batı’nın dışında kalanlar bu zihniyetin mensupları tarafından ezildi, hor görüldü, sömürgeleştirildi. Beyaz adam, vahşi toplumlara sözde medeniyet götürme iddiasıyla insanlık tarihini en büyük katliamlarına, soykırımlarına imza attı. Namibya’dan Kongo’ya, Cezayir’den Vietnam’a, Ruanda’dan Bosna Hersek’e kadar pek çok yerde tarihin en vahşi cinayetleri işlendi. Kimi zaman farklı etnik gruplar, kimi zaman farklı dili konuşanlar, kimi zaman da farklı inanca mensup olanlar bu zihniyetin kurbanı oldu. Son iki asırda yaşadığımız birçok sorunun gerisinde insanı fıtratından kopararak metalaştıran işte bu mağrur, bu mütekebbir anlayış bulunuyor.

Sadece güçlünün hayat hakkını kutsayan bu yaklaşım, maalesef biçim ve söylem değiştirerek günümüzde de varlığını sürdürüyor. Daha birkaç yıl öncesine kadar Arakan’da şahit olduklarımızı hatırlayın. Akdeniz’de mülteci botlarına yapılan saldırıları hatırlayın. Avrupa sınırına dayanan Suriyeli sığınmacılara yönelik ırkçı eylemler, Müslümanlara ve yabancılara karşı hayata geçirilen faşist düzenlemeler, göç ettikleri Avrupa başkentlerinde kaybolan masum çocuklar, bir avuç zenginin refahı uğrunda köle gibi çalıştırılan emekçiler, insanı metalaştıran işte bu zihniyetin günümüzdeki yansımalarından sadece birkaçıdır.

Türkiye’nin hem uluslararası ilişkilerde, hem ekonomide, dünya 5’ten büyüktür, şiarıyla yürüttüğü mücadele de sömürü ve zulüm üzerine inşa edilen bu düzenin değişmesi içindir. Çünkü biz insanı insanın kurdu olarak değil, şifası olarak görüyoruz, çünkü insan eşrefi mahlûkattır, yaratılmışların en şereflisidir. Yaratılmışların en şereflisi olan insanı değersizleştiren her türlü yaklaşımı ret ediyoruz. Çağları aşan mesajlarıyla İslam medeniyetinin modern insanın içinde bulunduğu buhranlara kurtuluş reçetesi sunduğuna inanıyoruz. İlim, hikmet, ahlak ve adalet temelleri üzerin kurulan İslam medeniyeti dünyayı güzelleştirmeyi ve bütün mahlukat için daha yaşanılabilir hale getirmeyi gaye ediniyor.

Tahsin Görgün Hocamızın insanlığın kadim birikimini işleyen eserleri, doğunun ışığını günümüze taşıyor. İslam düşüncesindeki kıymetli eserleriyle fikir dünyamızı zenginleştiren Tahmin Görgün Hocamızı tebrik ediyor ve bu yılki fikir, araştırma ödülünü kendilerine takdim ediyoruz.

Tahsin Hocamızdan tıpkı Merhum Üstat gibi batıdan esen sert rüzgârlara karşı doğunun ruhunu harekete geçirecek yeni çalışmalar bekliyoruz.

Kıymetli Misafirler,

Üstat, hayatının hiçbir safhasında kendini bir düşünür olarak görmemiş, fikirle eylemi bir araya getirerek hep düşüncesinin kavgasını vermiştir. Necip Fazıl, dili kesilmiş, kültür birikimi söndürülmüş, eğitim imkânı elinden alınmış Anadolu insanın eksik olan neyi varsa oraya koşturmuştur. Tiyatro ihtiyacı mı doğmuş, Üstat bunu hemen kendi görevi bilmiş, piyes, tiyatro eseri yazmıştır. Siyer-i Nebi’ye mi gerek duyulmuş, Üstat oturmuş onu kaleme almıştır. Tarihi şahsiyetleri savunma ihtiyacı mı doğmuş, Üstat çalışmış, emek vermiş, linç edilme pahasına bir tarihçi titizliğiyle kitap yazmıştır. Dergi çıkarmak gerekiyorsa elini taşın altına koymuş, konferans vermek gerekiyorsa İstanbul’dan başlamış Anadolu’nun yollarına revan olmuştur, zaman zaman bana da spikerliğini yapmak nasip olmuştur İstanbul’da, Ankara’da, Anadolu’da vesaire.

Fikir ve yazı hayatının her alanında özgün, nitelikli ve adeta coşkun bir ırmak gibi akan eserler vermiştir. İşte Çile’de, Reis Bey’de, Tohum’da, Ulu Hakan’da, Çöle İnen Nur’da, Büyük Doğu’da, İdeolocya Örgüsü’nde, Sahte Kahraman’larda, İman ve İslam Atlası’nda ve daha nice eserinde hep bu mücadelenin, bu mesuliyet duygusunun derin izleri vardır. O, Doğuyu da, Batıyı da medeniyet kökleriyle birlikte bilen, yorumlayan bir entelektüel olarak hiçbir zaman fildişi kulesine çekilmedi, bilakis gerçek bir aksiyon adamında olması gereken samimiyeti, sahiciliği ve cesaretiyle davası için çalıştı, ter döktü, gerektiğinde bedel ödedi.

Necip Fazıl, meydanlarda haykıran gür sesiyle şiirleri, hikayeleri, tiyatroları ve denemeleriyle millete, özellikle de gençlere umut aşıladı. İşte Ayasofya açılacak, Ayasofya açılacak, Ayasofya mutlaka açılacak derken, Sultanahmet Meydanı’ndan gençliğe böyle hitap ediyordu. Bu tabii rastgele bir ses değildi, bu imanın o gür sedasıydı. Ve elhamdülillah, bu da bize nasip oldu ve Ayasofya açıldı. Rahmetli Sezai Abi’nin de dediği gibi, kaderin üstünde bir kader vardır; elhamdülillah, kaderin üstündeki kaderi hem gördük, hem yaşadık ve Ayasofya açıldı. O, benim de içinde bulunduğum kuşağın adeta bir mürşidi, muallimi, kültür ve sanat pınarlarımızı kurutan aydın vesayetine karşı bir direniş önderiydi. Terörün, şiddetin ve Batıya öykünmenin kol gezdiği fırtınalı bir dönemde Üstat, sadece varlığıyla koca bir neslin kaybolup gitmesine de engel oldu. Üstat Necip Fazıl, hayattaki en büyük gayesinin tarihini, dilini, dinini, aslını bilen fikir Mehmetçikleri yetiştirmek olduğunu söylemiştir. Gençlerin okumasından, araştırmasından, medeniyet değerlerine sahip çıkmasından daha mesrur ve mutlu olmuştur. Biz de her sene Üstadın bu hayalini en azından edebiyat alanında gerçeği dönüştürmeye çalışıyoruz. İlk Eser Ödülleri’yle genç kardeşlerimizi cesaretlendiriyor, teşvik ediyoruz. Ve Star Yayın Grubu’na bu akşam burada gerek derece alan kardeşlerimizin eserleri, gerekse Üstadın eserlerini de birer hediye paketi olarak sunmalarından dolayı kendilerine ben de teşekkür ediyorum.

Bu yıl da malum İlk Eserler Alanında iki kardeşimiz ödüle layık görüldü. Safiye Gölbaşı Serazat, Kadir Daniş ise Kitabü’l Acayip isimli ilk eseriyle kitapseverlerin huzuruna çıkmıştı, her iki kardeşimiz de büyük bir teveccühe mazhar oldular. Anadolu’nun bereketli ikliminde filiz veren bu iki yetenekten gelecekte de gelecekte de çok değerli, nitelikli, yüreğimize dokunacak yeni eserler bekliyorum, bekliyoruz.

Bu yılki Necip Fazıl Uluslararası Kültür Sanat Ödülü’nü ise Sayın Hashim Cabrera’ya takdim ediyoruz. İspanya’nın Sevilla şehrinde doğan Hashim Cabrera, Kurtuba topraklarında hayatını sürdürmektedir. Cabrera, farklı disiplinlerle çalışan bir ressamdır. Resimleri yanında heykelleri ve fotoğraflarıyla da ülkesinin en tanınmış isimleri arasında yer alıyor. Tabii Endülüs denince o muhteşem eser ve onun kubbesinde ve o kubbede de ayet, o ayette de Allah’ın hangi hükmü var biliyor musunuz? “La galibe İllallah”, Allah’tan başka galip yoktur, tek galip ancak Allah’tır. Bu şu anda hâlâ Endülüs’te var, hâlâ o caminin kubbesini çerçeveleyen ayet. Ve bunu yaşamak, bunu bilmek bizler için çok çok önemli.

Endülüs esintileri taşıyan eserleri hangi ülkede sergilense büyük bir merak ve ilgiyle karşılanıyor. El emeği eserleriyle olduğu gibi mimarlık, şehirleşme, peyzaj, endüstriyel toplum ve ekonomiye dair özgün fikirleriyle de dikkatleri üzerine çeken Hashim Cabrera aramızda yok ama, Hanımefendi adına bu hediyeyi aldılar, kendilerine teşekkür ediyorum.

Evet, Necip Fazıl Saygı Ödülü’nün bu yıl soyadı Uludağ, kendisi de eserleriyle uludağ olan muhterem Hocamıza takdim edildi, bunu da doğrusu çok çok isabetli buluyorum. Süleyman Uludağ Hocamız, tasavvuf, kelam, felsefe, fıkıh ve edebiyat sahalarında birçok eserde imzası bulunan mümtaz bir isimdir. İslam düşüncesinin yapısı, İslam’da inanç konuları ve itikadi mezhepler ve İslam’da emir ve yasakların hikmeti gibi birçok kıymetli esere Hocamız imza atmıştır, dedik ya soyadı gibi uludağ.

İslami ilimlerin hemen her sahasında araştırmaları bulunan Süleyman Uludağ Hocamızı da kutluyor, kedilerine Rabbimden sıhhat ve afiyet içinde uzun bir ömrü niyaz ediyorum.

Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, Necip Fazıl Ödülleri’ni tevcih ettiğimiz kıymetli isimleri tebrik ediyor, ödül merasimimizin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Üstat Necip Fazıl’a, birlikte dilimizi, düşüncemizi, hayatımızı güzelleştiren bütün şairlerimizi, edebiyatçılarımızı saygıyla anıyorum. Üstadın aziz hatırasın bu ödülle yaşatan Star Medya Grubuna tekrar teşekkür ediyorum.

Hakk’a uğurladığımız tüm üstatlarımıza, büyüklerimize, üzerimizde emeği olanlara Allah rahmet dilerken, diyorum ki gelin hepsinin ruhuna birer de Fatiha okuyalım.