Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri Ödül Töreni’nde Yaptıkları Konuşma

11.01.2022

Kültür ve Turizm Bakanlığımızın Kıymetli Mensupları,

Değerli Ustalarımız ve Sanatçılarımız,

Kıymetli Misafirler,

Sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne, milletin evine, bu gazi mekâna hoş geldiniz.

Bu yılki Yaşayan İnsan Hazineleri Geleceğe Aktarılan Mirasın Temsilcileri Ödülleri’ni takdim edeceğimiz ustalarımızı, sanatkârlarımızı, gelenekli sanatlarımızın temsilcilerini huzurlarınızda tebrik ediyorum. Bilindiği gibi ülkemiz Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilatı UNESCO’nun 2003 yılında kabul ettiği Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi’ne 2006 yılında taraf olmuştur. Yapılan hazırlıkların ardından 2008 yılından beri de, bu listeye en çok kültürel değer kaydettiren ülkeler arasında yer alıyoruz. Son olarak hüsn-i hat sanatının da ilave edilmesiyle ülkemizin somut olmayan kültürel miras listesindeki değer sayısı 21’e çıkmıştır. Meddahlıktan nevruza, ebrudan okçuluğa kadar geniş bir alana yayılan kültürel miraslarımızın tanıtılması, korunması, yaşatılması bakımından önemli gördüğüm bu çalışmaya katkı veren herkese teşekkür ediyorum.

Bugün 2021 ödülleri vesilesiyle bir arada olduğumuz Yaşayan İnsanlar Hazineleri de aynı sözleşme kapsamındaki envanter faaliyetlerinden biridir. Yaşayan İnsan Hazineleri envanterinin temel şartı olan usta-çırak ilişkisi içinde öğrenilme şartı bizim Ahilik geleneğimizin de esasını oluşturuyor. Bilgileri ve becerileriyle ülkemizin kültür hazinesinin bugüne taşınmasını ve gelecek kuşaklara aktarılmasını sağlayan değerlerimizle iftihar ediyoruz.

Değerli Misafirler,

Bizim medeniyetimizde şehirler mabetleri, meskenleri, caddeleri ve çarşılarıyla içinde yaşayan toplumun maddi birikimiyle birlikte maneviyatını da yansıtan birer ayna hüviyetindedir. Mimari eserler ve kültürel motifler başta olmak üzere baktığımız her yerde şehri meydana getiren maddi unsurların tamamının aslında manevi bir kalıptan çıktığını hissederiz. Bu hissiyatı şehrin camileri ve medreseleri kadar, hanları ve çarşıları da besler, büyütür. Zira ilim ve irfan ehli yanında zanaat ve ticaret erbabı da aynı manevi kaynaklardan beslenmiştir. Hocalar ve talebeler her sabah derse başlarken; “Allah’ım, hikmet kapılarını önümüze aç, rahmet hazinelerini üzerimize saç” diye dua ederler. Ustalar ve çıraklar da aynı duyguyu, “Her seher besmeleyle açılır dükkânımız, Ahi Evran-ı Velidir, pirimiz, üstadımız” düsturuyla işlerine başlayarak sergiler.

Gerçekten de insani tarafı, iktisadi tarafından daha ön planda mekânlar olan bizim çarşılarımız, başka milletlerin çarşılarına benzemez. Her gün sabah namazından sonra birer rahmet ve bereket kapısı olduğu inancıyla açılan dükkânlarımızda müşteri tüketici değil, velinimet telakki edilir. Kapıdan içeri giren herkes daima güler yüzle ve hoş geldiniz denilerek karşılanır, evvela hali hatırı sorulur, vakti müsaitse çay-kahve ikram edilir. Bizim dükkânlarımız elbette birer ticarethanedir, birer geçim kaynağıdır. Ama daha önemlisi, dilimizle doğruluk, elimizle cömertlik, ayağımızda yiğitlik erkânının yoludur. Bu kutlu yolun bin yıllık prensipleri bugün de istikametimizi belirlemeye devam ediyor. Ahilik kültürüyle yetişen insanlar bir taraftan maharetlerini sergileyerek zanaatlarını icra ederken, diğer taraftan da toplumu kaynaştıran, bir arada tutan değerleri yaşıyor, yaşatıyor, geleceğe taşıyor. Kalemle yazan, çekiçle döven, iğneyle diken, testereyle biçen mübarek eller bir yandan da gönüllerin fethi için gayret gösteriyor, Rabbimizin “İşlerinizi güzel yapın” emrine “Muhakkak ki Allah işini güzel yapanlarını, güzel işlerle meşgul olanları sever” buyruğuna ram oluyor. İşini güzel yapmak, daima güzel işlerle meşgul olmak ve bu vesileyle Rabbimizin sevgisine mazhar olmak, nesillerdir milletimizin en büyük gayesidir. Bu anlayışla dünyaya, hayata ve yaşadığı coğrafyaya bakan ecdadımız demircilikten nakkaşlığa, dokumacılıktan hattatlığa, marangozluktan aktarlığa hemen her sahada çok önemli ustalar yetiştirmiştir. Dünyada geleneksel sanatların unutulmaya yüz tuttuğu bir çağda yaşayan insan hazineleri listemizin her geçen yıl daha da büyümesi, milletçe bu ulvi gayeye sarılmayı sürdürdüğümüzü gösteriyor.

Bugün de ülkemizin dört bir yanındaki ustalarımız, sanatçılarımız hat, ebru, kalem işi, minyatür, çini, oyma, kakma, taş işleme, deri işleme, ahşap işleme gibi sahalarda paha biçilmez eserler çıkarıyor. Bugün de keçe, kispet, yazma, çam düdüğü, kaval, bağlama, nazar boncuğu üreten ustalara sahibiz. Meddahlık, âşıklık, zakirlik, mersiyehanlık geleneğimizi sürdürüyoruz. Yamaklık, çıraklık, kalfalık, ustalık ve üstatlık basamaklarından geçen nice sanatkârımız kültür ve sanat dünyamızı zenginleştiriyor. Türkiye’nin her köyünde, her kasabasında, her ilçesinde, her şehrinde yaşayan insan hazinesi sıfatını hak eden gerçekten çok kıymetli insanlarımız var. Kendi alanlarında hayatlarını vakfederek elde ettikleri becerileriyle, ortaya koydukları ürünlerle ülkemize ve dünyaya eşsiz değerler kazandıran, yüreklerinde koca bir aşkı, ellerinde emsalsiz bir mahareti sımsıkı tutan bu sanatkârlarımızı takdir etmek için kelimeler kifayetsiz kalıyor.

Yaşayan İnsan Hazineleri listemize sürekli yeni ilaveler yapmak, ender bilgi ve beceri gerektiren birçok mesleğin ihyasına vesile olacak somut olmayan kültürel mirasımızın nesilden nesile aktarılmasını sağlayacaktır. Devlet olarak bu konuda üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmenin gayreti içindeyiz. İnşallah önümüzdeki dönemde bu tür çalışmaları daha çok destekleyerek ustalarımızın ve sanatkârlarımızın asırlık birikimlerinin ürünü olan kabiliyetlerinin yaşatılmasını temin edeceğiz.

Değerli Misafirler,

Allah’ın yarattığı mahlûkların en şereflisi olan insanı merkeze almayan hiçbir inancın, hiçbir medeniyetin, hiçbir kültürün, hiçbir devletin uzun soluklu olması mümkün değildir. Bunun için biz de eser ve hizmet siyasetimizi ecdadımızdan aldığımız ilhamla “insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışı üzerine bina ettik. Ülkemizi bir yandan günümüzün temel altyapı ihtiyaçlarını karşılayacak yatırımlarla donatırken, diğer yandan da tarihimize, kültürümüze, medeniyetimize sahip çıkacak çalışmalar gerçekleştirdik. Tarihimizden ilhamını aldığımız yeni bir mimari anlayışını yaygınlaştırmaktan, ecdat mirası nice değerimizi ihya etmeye kadar pek çok çalışmayı hayata geçirdik.

Demokrasi ve kalkınma hamlemizi önemli ölçüde neticeye ulaştırmanın verdiği güvenle, artık eğitimin ve kültürün merkezine olduğu, bu merkezde olduğu kadarıyla medeniyetimizin ihyası gayretlerine çok daha fazla odaklanabileceğimiz bir döneme giriyoruz. Her ne kadar küresel sağlık ve finans krizi sebebiyle, insanlığın gündeminde ekonomi ilk sırada gibi gözüküyorsa da, asıl mücadelenin geleceğin hangi kodlarla inşa edileceği konusunda yaşandığını biliyoruz. Bu çerçevede artık hayatımızın dışında kalınması kolay kolay mümkün olmayan bir gerçeği, özellikle bu gerçeği dönüşen dijital dünya araçları siyasetin ve ekonominin üzerinde bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. İnternetin, sosyal medyanın, yapay zekânın gerçek hayatın ötesinde paralel bir dünya oluşturma yolunda ilerleyen dijital kurguların etrafımızı kuşattığı bir dönemde kendimiz olarak kalmak ve kendimiz olarak daha üste çıkmak mecburiyetindeyiz. Bunun yolu da, maziden atiye kurduğumuz köprüyü hem aslıyla, hem de teknolojinin verdiği imkânlarla sınırları giderek genişleyen yorumlarıyla güçlü tutmaktan geçiyor. Çocuklarımıza, gençlerimize ve tüm topluma bizim dışımızda üretilip dayatılanı değil, kendi kültür ve medeniyet değerlerimizle biçimlendirdiğimiz daha iyilerini sunmakla mükellefiz. Üstelik bu hükûmetinden bürokrasisine, siyasetçisinden iş dünyasına herkesi kucaklayan, ama herkesin daha üstünde biçimlenen bir ortak bilinci gerektiriyor. Her birimiz kendi alanımızda ortaya koyduğumuz gayretle, yenilikçi fikirler ve ürünlerle, eserlerle, çıktılarla bu sürece katkıda bulunacağız ki arzu ettiğimiz iklimi oluşturabilelim ve sürdürebilelim.

Türkiye’nin bir süredir verdiği mücadele ülkesi ve milletiyle işte bu seviyeyi yakalama mücadelesidir. Son iki asrını dış saldırılar yanında, kendi iç çekişmesiyle, ayrışmalarıyla, hatta kavgalarıyla geçiren bir milleti yeniden bir olalım, iri olalım, diri olalım, kardeş olalım, hep birlikte Türkiye olalım anlayışı etrafında toplamayı başardığımıza inanıyorum. Bu sayede vesayeti yendik, terörün başını ezdik, darbe girişimlerini boşa çıkardık, bölgemizdeki ve dünyadaki itibarımızı artırdık, ülkemizin dört bir yanını eşi benzeri görülmemiş yatırımlarla donattık. Bu sayede her kesimden insanımızın cesaretiyle, girişimciliğiyle, emeğiyle, kabiliyetiyle, başarısıyla, kazancıyla geleceğine umutla bakabilmesini sağladık. Bu sayede 2023 hedeflerimizi hayata geçirmek için kararlılıkla çalıştık, 2053 vizyonumuzu güvenle ilan ettik.

Eğer bugün burada yaşayan insan hazinelerimize sahip çıkma, kültürel mirasımızı geliştirerek, geleceğe taşıma konusunda böylesine kesin ve inançlı ifadeler ortaya koyabiliyorsak gerisinde işte bu birikim vardır. Binlerce yıllık devlet ve medeniyet serencamımızı yeni bir inkişafla, yeni bir yükselişle, yeni bir zaferle taçlandırmak istiyoruz. Kendimizle birlikte tüm dostlarımıza, tüm insanlığa barış, güvenlik, huzur, refah, bereket, iyilik, güzellik getirmek hedefiyle çıktığımız bu yolda sizlerin desteğine her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Biz bu toprakları, Ahilerin alın teri ve gönül zenginliği yanında tüm farklılıklarının ötesinde bireyi insan olarak kucaklayan anlayışlarıyla, ortaya koydukları gayretler sayesinde vatan haline getirdik. Bugün de inşallah her alanda sahip olduğumuz eşsiz insan hazinesinden aldığımız destek ve şevkle büyük ve güçlü Türkiye’yi Allah’ın izniyle inşa edeceğiz. Dün başardık, bugün de başaracağız, çünkü biz Türkiye’yiz, çünkü biz Türk milletiyiz.

Değerli Misafirler,

Büyüklerimizin, marifet iltifata tabidir sözü, esasında marifetin iltifatla hakkının teslim edilmesi gerektiğine işaret eder, yoksa marifet sahibinin hüneri zaten Allah’ın ona bahşettiği bir lütuftur, bir altın bileziktir, eşsiz bir kıymettir. İşte bu anlayışla marifet sahiplerine haklarının teslimi bağlamında bugün ödüllerini vereceğimiz yaşayan insan hazinelerimizin isimlerini tek tek zikretmek istiyorum. Az önce perdede izledik, ama et tekraru ahsen, velev kane yüz seksen diyoruz.

Evet, 2021 Yılı Yaşayan İnsan Hazineleri Ödüllerimizi şu isimlere veya temsilcilerine takdim edeceğiz:

Tevfik Alparslan Babaoğlu, Ebru Sanatçısı;

Fatma Çiçek Derman, Tezhip Sanatçısı;

Alpay Ekler, Karagöz Sanatçısı;

Ayten Tiryaki, Hat Sanatçısı;

Amir Ateş, Hafız, Mevlidhan;

Gülbün Mesara, Tezhip, Kaatı ve Minyatür Sanatçısı;

Ali Akbey, Ahşap Oyuncak Yapımı;

Geçtiğimiz ay ebediyete uğurladığımız Fatma Önkol, Masal Anlatıcısı;

Hasan Tabakoğlu, Kazaziye Ustası;

Mustafa Sami Onay, Tahta Kaşık Yapım Ustası;

Hasan Tuluk, Metal El İşçiliği Ustası;

Hüsamettin Yivlik, Ahşap Oyma Sanatı;

Sevim Ataner, Ehram Dokuma Ustası;

İbrahim Atıcı, Semer Ustası;

İsmail Araç, Kara Tabak Dericilik Ustası;

Mehmet Başsav, Lületaşı Ustası;

Mehmet Orhan Çakıroğlu, Yemeni Yapım Ustası;

Mustafa Civelek, Islık Dili İcracısı;

Nahya Güzelyurt, Yorgan Yapım Ustası;

Salim Yaşar, Çömlek Ustası;

Tansel Işık, Ağaç Baston Yapımı Ustası;

Milli Savunma Bakanlığı Mehteran Birliği.

Yaşayan ve milletimizin gönlünde ilelebet yaşayacak olan bu insan hazinelerimizin her birine ayrı ayrı tekrar tebriklerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Rabbim her birinden razı olsun diyorum. Bu ustalarımızın ve sanatkârlarımızın izinden gidecek kardeşlerimize şimdiden başarılar diliyorum.

Sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, kalın sağlıcakla.